Laçin Redkan: 1917 Devrimi Donanımlı Kürt Yetiştird.
Röportaj / Fırat Sözeri.
Rusya’da 1917 yılında vaki olan Ekim Devrimi, birçok etnonimin kaderini değiştirdiği gibi Kürt etnonimini de etkilemiştir. Özellikle eğitim ve öğretim mecrasında Çarlık dönemine kıyasla bazı köklü değişimler yaşanmıştır. Çarlık düzeninde soyluluk, aristokrasi, saray elitizmi yani “mülk sahibi olmak” eğitimde belirleyici saik iken, sosyalist düzende eşit yurttaşlık belirleyici olmaya başlamıştır. Tüm Sovyet halkı eğitim ve öğretim hakkından eşit ölçüde yararlanma olanağına kavuşmuştur. Şüphesiz Kürt etnisitesi de bu haktan belli ölçüde istifade etmiştir. Söz konusu sahada hâsıl olan değişimleri araştırmacı Laçin Redkan ile konuştuk:
Fırat Sözeri: Öncelikle Kafkasya sahasındaki Kürtlere olan ilginiz nasıl başladı. Sizi özellikle eğitim alanına hangi saikler itti?
Laçin Redkan: Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de yerleşik olan Kürtlerin bir diğer yaşadığı önemli bölge Kafkaslardır. Özellikle şimdiki Ermenistan’dır. Kürtlerin o bölgedeki varlığı birçok araştırmacı tarafından da dile getirildiği üzere yeni değildir. Benim de bir ferdi olduğum Redki (Zilan) aşireti Revan bölgesinden Iğdır, Kars başta olmak üzere Serhad bölgesinin diğer kentlerine yüzyılın başlarında göç etmiştir. Aşiretimiz altı yüzyıldan fazla o bölgede yaşamış, en son 1918 yılında bu tarafa bazı aileler göç etmiştir. Aile büyüklerimizden olan, aynı zamanda Çarlık Rusya ordusunda general rütbesine sahip olan, o bölgedeki Kürtlere liderlik yapan Guli Cewar Axa, yine bir diğer aile büyüğümüz Çongdeve Hüseyin Axa ile ilgili anlatılanlar, ailemizin yayla olarak kullandıkları Elegez dağı çevresi ile ilgili, Şamiran, Seetili gibi yerleşim birimleriyle ilgili büyüklerimin anlattıkları, sonrasında Erivan radyosu ile ilgili anlatılanlar ata topraklarına olan ilgimi hep yüksek tutmuştur. Heciyê Cındi, Hewari adlı romanında zorunlu göçe maruz kalan Êzidî Kürtlerin yardımına giden ailemizle ilgili şöyle der: Hesen Ağa ve Guli Cewar Ağa, aşiretleri ile birlikte yardımımıza geldiler. Bu bakımdan Kafkaslardaki Kürt çalışmalarına yoğunlaşılmasını ve tüm eserlerin Latin alfabesine çevrilerek halkın hizmetine sunulmasını zaruri görüyorum.
Ekim Devrimi öncesinde Aras nehrinin her iki tarafında meydana gelen demografik değişimler, Ermenilerin ve Êzidî Kürtlerin yaşadıkları topraklardan çıkıp Rusya’ya sığınması, o bölgeden de Müslüman Kürtlerin Aras’ın bu yakasına geçmesi önemli problemlere ve travmalara sebep olmuştur. Tüm bu süreci sözlü ve yazılı takip eden bir eğitimci olarak baktığımda bu durumun mağduru olan çocuklar ilgimi çekmiştir. Nitekim o yıllar için ebeveynini savaşta, göçte vb. durumlarda kaybetmiş önemli bir çocuk nüfusundan bahsetmek mümkün.
Çarlık Rusya döneminde eğitim adına herhangi bir “terakki” söz konusu muydu? Kürtler açısından nasıl bir panorama vardı?
Çarlık Rusya’sında eğitimin sınıfsal bir sorun olduğu, tüm halklarda genel itibariyle eğitim düzeyinin düşük olduğu fakat Kürtler açısından bu durumun görece daha kötü olduğu bilinmektedir. Eskere Boyik, bu konuda halkın yüzde 85-90’ının okuma-yazma bilmediğini ve herhangi bir eğitim almadığını yazmaktadır. Kentlerden kırsala geçişlerde bu oranın daha da yükseldiğini bildirmektedir. Kürtler özelinde göçebe ve yarı-göçebe yaşam biçiminden (koçer) dolayı binde bir okuryazar Kürt olduğunu, onların da Kürtçe değil sadece Rusça eğitim aldığını belirtmektedir. Haliyle o dönemde Kürtçe herhangi bir alfabe veya eğitimden söz etmek mümkün değildir. Diğer coğrafyalardaki Kürtlerin durumu da benzer bir seyir izlemiştir. Kürtlerin nüfus olarak en yoğun olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nda da o dönem için herhangi bir kurumsal Kürtçe eğitimden veya alfabeden bahsedilememektedir. Osmanlı’da özellikle Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Nakşibendî ve Kadirî gibi büyük İslamî tarikatlara bağlı medreselerde Arap alfabesiyle Kürtçe eğitimler verildiği, sadece o alanlarda Kürtçenin varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Hâlâ medreselerde bu gelenek kısmen de olsa devam etmektedir. Fakat kurumsal bir çalışmadan bahsetmek mümkün değildir. Çarlık Rusya’sında ise Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde 1900 ile 1904 yılları arasında ilkokul düzeyinde dört yıllık üç adet okul açıldığı (Zor, Qundexsaz ve Bacelu köylerinde) bilinmektedir. Fakat bu okullarda eğitim dili Rusçadır. İşte bu şartlarda Ekim Devrimi ile birlikte kültürel hakların bizzat siyasî irade tarafından sağlanması büyük bir kazanımdır. Diğer tüm halklar gibi Kürtlerin de kendi anadillerinde, çoğunluğu Kurmanci konuştuğundan Kurmanci lehçesinde eğitim görmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Gürcistan ve Azerbaycan’a oranla Sovyet Ermenistanı’nda bu konuya daha fazla önem verilmiştir.
Ekim Devrimi’nin kazanımlarından bahsettiniz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz? Kafkasya’da devrim sonrası nasıl bir eğitim politikası icra edildi?
Kafkaslardaki eğitim ve kültürel çalışmalar, sahanın uzmanları tarafından üç döneme ayrılmaktadır. İlki 1920 yılında başlayan ve 1937 yılına kadar devam eden süreyi kapsamaktadır. Ekim Devrimi ile aslında çalışmalar başlıyor. İlk zamanlarda görece daha geri kaldığı düşünülen halkların eğitim ve kültürlerini geliştirici alt yapı çalışmalarından bahsedilebilir. Fakat o dönem için ortada Kürtler açısından çok önemli bir sorun vardır. Eskere Boyik buna “ruhundan, köklerinden kopmuş olmak” demektedir. Kürtler yerinden olmuş, demografik bir değişime maruz kalmışlardır. Dolayısıyla tarih ve kültür açısından eğitimli bir kitleden bahsedemiyoruz. Bu hususta o dönem Ermenilerden Kürtçe bilenlerin sürece katkısı şüphesiz çoktur. Birçok yerleşim biriminde iyi Kürtçe bilen Ermeniler görev almış ve Kürtlerin kendi dillerinde eğitim almasına yardım etmişlerdir. Bu kişilerden en önemlisi, Kürtlere ve Kürtçeye katkısı sözlerle ifade edilemeyecek kadar çok olan Lazo’dur (Hakop Xazaryan/Akop Kazaryan). Kürt çocukları ona “apo” yani amca der o dönem ve “Ape Lazo” olarak bilinir Kürtler içerisinde.
Ermenistan hükümeti, 23 Mart 1921’de aldığı bir kararla çocuklar için kendi anadillerinde temel eğitim almalarını sağlamıştır. Bu eğitimlerde kullanılan başlıca materyallerinden biri Lazo’nun hazırlamış olduğu ve Ekim 1921’de yayınlanan Şems adlı okuma-yazma kitabıdır. Bu kitap Ermeni alfabesi ile hazırlanmış Kürtçe bir kitaptır. Sağolsun sayın Sevan Nişanyan bu kitabın bir nüshasını bana iletti, inceliyorum bir süredir. Şems adlı kitap resimlerle desteklenmiş, öğrenmeyi kolaylaştırma adına bizzat insanların yaşam çevrelerinden sözcüklerle donatılmıştır. Bu kitabın öğretimdeki etkisi, 1929 yılına kadar devam etmiştir. Tiflis’te, diğer kentlerde ve köylerde bu kitap temel öğretim kitabı olmuş, Ermeni alfabesi ile Kürtçe eğitim sürdürülmüştür. Bir de yetim/öksüz çocuklar konusuna gelirsek Lazo ve arkadaşlarının çabalarının kıymetini daha iyi anlarız diye düşünüyorum. Tiflis, Batum ve Ermenistan’ın bazı kentlerinde yetimhanelerde birçok yetim Êzidî Kürt çocuğu bulunmaktaydı. Daha sonra bu isimlerin Sovyetler’de ve özellikle Ermenistan’da entelektüel bir Kürt kuşağı oluşturacağı gerçeğinden dolayı bu konuyu önemsiyorum. Zira Lazo ve Ahmedê Mîrazî, hükümetin desteğiyle Tiflis’te bu çocuklara yönelik yatılı bir okul açıyorlar. Hem teknik anlamda iş öğreten hem de okuryazarlık ve diğer derslerin öğretildiği bir okul. O dönemin şartları gereğince, kendi kaderini tayin hakkı, kendi dilinde eğitim görme hakkı vd. haklar hükümet tarafından sağlanmıştır. Eğitimciler aynı zamanda Komünist Parti üyesidir. Az önce dediğim gibi, bu okulda yetişenlere bakacak olursak eğitimin niteliği ve Kafkas Kürtleri açısından önemi daha iyi anlaşılır. Cerdoyê Genco, Qanadê Kurdo ve ulusal kahraman olarak Sovyet tarihinde yer edinen Semendê Sîyabendov sadece bunlardan birkaçıdır. Cerdoyê Genco, daha sonra kurulacak olan Rêya Teze gazetesinin ilk Kürt editörüdür. Sovyet hükümeti, gazetenin editörlüğünü öncelikle Kürtçe bilen Ermenilere veriyor, ta ki yetişmiş Kürtler sahaya ininceye kadar. Dört yıl sonra gazetede Cerdoyê Genco görev alır. O dönem Kürtler açısından çok nitelikli geçmiştir. Konferanslar; kültür, edebiyat sanat ve eğitime dair çalışmaların olduğunu görüyoruz. Lazo o yıllarda bu kez başka bir konuda karşımıza çıkıyor. Zarê/Zerê adlı Kürt filmi 1926 yılında çekiliyor ve Lazo’nun bir öyküsü filme uyarlanıyor. Anadilinde eğitimle ilgili çabalar Lazo’nun kitabından sonra da devam ediyor. Bu kez Latin harfleriyle Kürtçe öğretme çabalarını görüyoruz. Latin harflerinin yanı sıra Ermenice ve Rusça’dan da harfler kısmen alınarak oluşturulan yeni alfabe ile sürece devam ediliyor. Erebê Şemo ve İsahak Maragulov tarafından oluşturulan alfabe ile “Xwe bi xwe hînê Kurmancî bibe/Kendi kendine Kurmanci Öğrenme” adlı okuma-yazma öğretme kitabı yayınlanıyor. Bu kitap, Latin harfleri ile basılan ilk Kürtçe kitap olarak bilinmektedir.
Yetimhanelerde ve Ermeni alfabesi ile Kürtçe öğretimde bir sorun çıkıyor karşımıza bu arada. Literatürde o çocukların aile ve sosyal çevrelerinden uzakta yetimhanede büyüyor oluşlarının bazılarına Kürtçeyi unutturduğu ifade edilir. Hatta işin ilginci bunlardan birinin Hecîyê Cindî bir diğerinin de Emînê Evdal oluşudur. Kürt yerleşimleri olan Elegez ve Qundexsaz’a gidip öğretmenlik yaptıkları ve çocuklara ders verirken kendilerinin de anadillerini daha iyi öğrenmek için pratik yaptıkları anlatılmaktadır.
Bahsettiğimiz îlk dönem 1937 yılına kadar sürüyor. Hem çocuklar için hem yetişkinler için birçok alanda ders kitapları basımı bizzat hükümet tarafından yapılıyor. Eğitim süreci sonrasında önemli bir Kürt kuşağının doğduğunu demiştim. Hecîyê Cindî, Emînê Evdal, Cerdoyê Genco, Wezîrê Nadirî, Qanadê Kurdo, Casimê Celîl vb… Ermenistan hükümeti Kürtçe kitaplar için bir yayınevi açıyor ve orada edebiyatla ilgili basılan ilk kitap “Serhatya Casim”. Benim de ilk okuduğum kitaplardandır, tabii ki o da Lazo’nun kitabıdır. Daha sonra tiyatro eserleri, romanlar, şiir kitapları başta olmak üzere birçok alanda kitap basımı yapılıyor. Ders kitapları başlı başına bir konu. Temel eğitimden yetişkin eğitime birçok kitap yayınlanıyor. Kitapların ortak özelliği Ekim Devrimi ve kazanımlarının farklı biçimlerde metinlere serpiştirilmiş olmasıdır. Anadilde eğitimin ilk dönemi bu anlamda verimli geçmiştir.
İkinci dönem ise 1937 yılında başlayan ve 1955 yılına kadar devam eden süreçtir. Bir eğitimci ve yetişkin eğitimi uzmanı olarak sürece baktığımda ilk dönemdeki çalışmaların bu dönemde kısıtlandığını görmekteyim. İkinci Dünya Savaşı şartları da göz önüne alınınca Kürtler diğer Sovyet yurttaşları gibi savaşa katılmak durumunda kalmışlardır. Bu dönemin Kürtler açısından olumsuz olan kısmı Latin alfabesinin terk edilerek Kiril alfabesine geçilmesi, Kürtçe eğitimin yer yer kısıtlanması, bazı Kürt ileri gelenlerinin sürgüne veya hapse gönderilmesidir. Ekim Devrimi’ne olan katkıları ve Kürtler arasındaki politik çabaları herkesçe bilinen Erebê Şemo Sibirya’ya sürgüne gönderilir mesela.
Bu dönemde tüm olumsuzluklara rağmen mesela 1937 yılında Elegez’de Kürt tiyatrosu kurulur. Ermeni olup Kürtçe bilenlerin sürece katkıları o dönemde de devam etmektedir. Mesela Taronsi isimli Ermeni tarafından o dönemde Mem u Zin adlı tiyatro eseri hazırlanır ki Taronsi aslen Muş Bulanıklı bir Ermenidir ve Kürtçeyi çok iyi bilmektedir. Sonrasında Latin alfabesinin yerine Kiril alfabesi ile Kürtçe eğitim yapılması için Hecîyê Cindî görevlendirilir ve 1941’de başlar çalışmaya. 1946 yılında Kiril’e uyarlanmış alfabe yayınlanır. 1990 yılına kadar bu alfabe ile devam edildiği bilinmektedir. İkinci dönem her ne kadar “kısıtlanma” olarak ifade edilse de zaman zaman Kürtçe kitaplar basılmaya devam etmiştir. Kürtlerin yaşadığı diğer devletlere bakıldığında bu süreç daha iyi anlaşılabilir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda mesela eğitim dili ve resmî dil, Türkçe olarak belirlenmiştir. Osmanlı bakiyesi olan, birçok etnik kökenden insanın yaşadığı ve farklı dilin konuşulduğu bu topraklarda ulus devlet Türklük üzerinden şekillenmiştir. Türk yönetimi süreci millet mektepleri, halk odaları, halkevleri ve Latin harflerine geçişle yönetmiştir.
Üçüncü dönem 1955 yılında başlayıp SSCB’nin dağılmasına kadar geçen süreçtir. Bu dönemde Rêya Teze gazetesi yayına devam etmiş, Erivan radyosu üzerindeki kısıtlama kalkmış, Kürtçenin önündeki engeller kalkmış ve akademik anlamda Kürtçeye yönelik bölümler açılmıştır. SSCB’nin dağılışıyla Kürtlerin kazanımları da sekteye uğramıştır. Halihazırda günümüzde o topraklarda Kürtçe ve Kürt kimliğine dair bazı çabaların olduğunu görüyoruz.
Sonuç olarak Ekim Devrimi, daha önce de belirttiğim üzere her anlamda donanımlı bir Kürt neslinin yetişmesine katkı sunmuştur.
Eğitim çalışmaları sadece çocuklara yönelik miydi yoksa yetişkin eğitimi konusunda da adımlar atılmış mıydı?
Eğitim sürecinde yapılanlardan anlıyor ve görüyoruz ki tek başına çocuk veya yetişkine dair bir çaba başarıya götürmemektedir. Nitekim Sovyetler’deki çalışmaların hem çocukların temel eğitimi hem de yetişkinlerin devrime adaptasyonu için yapıldığı aşikâr. Temel eğitim bağlamında okuma-yazma ve diğer bilim dallarında kendi anadilinde öğrenim gören çocukların ebeveynlerine yönelik çalışmalar da çok önemli. Sovyetler Birliği tüm yurttaşları okuryazar yapma anlamında dünyada ödül almış bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Çarlık döneminde daha önce de belirttiğim üzere yüzde 90’dan fazla eğitimsiz yurttaşın varlığı bu konudaki çabaların temel gerekçesidir. Yetişkin eğitimlerinde hem iyi bir işçi veya emekçi hem de iyi bir komünist olmanın yüceltildiği birçok metinle karşılaşıyoruz. Kısacası hem çocuk hem de yetişkinlere yönelik önemli çalışmalar var o dönemde.
Sovyetler Birliği’nde hazırlanan Kürtçe ders materyallerine dair bize neler söylersiniz? Bu materyaller içinde dikkatinizi çeken kaynaklar nelerdir?
Ders materyallerini çocuk ve yetişkinler diye ikiye ayırabiliriz. Çocuklar ve yetişkinlere yönelik kitaplarda ortak nokta, devrim yurttaşı olunmasının temel amaç edindiğidir. Zira her kitapta metinler arasında Lenin’in resmi ile “hîn be hîn be hîn be, hevalê Lenîn dibêje hîn be, em bi gotina heval Lenîn dikin. Em hîn dibin, hîn dibin/öğren, öğren, öğren, Lenin yoldaş öğren diyor. Biz yoldaş Lenin’in dediğini yapıyoruz, biz öğreniyoruz, öğreniyoruz.” sözleri bulunmaktadır. Yer yer Stalin de metinlerde yer almaktadır. Ekim Devrimi’ne övgüler, şiirler, kolhoz yaşamının gerekliliği ve güzelliği, kooperatiflerin önemi, dayanışmanın gerekliliği en çok vurgulanan konulardır. Kürtler açısından özellikle kulak denilen feodal beylere, şeyhlere yönelik olumsuz tavır içeren cümleler, eskinin kötü yeni düzenin ise çok güzel olduğuna dair anlatılar sıkça karşılaştığım şeyler oldu. Özellikle kızıl bayrak vurgusu, okuma-yazma metinlerinde aralara serpiştirilen orak ve çekiç göze çarpmaktadır. Çiftçilikle ilgili metinlerde traktöre olan övgüler de az değildir. Daha doğrusu eskiyi anımsatan her şey metinlerde olumsuz olarak yer bulmaktadır. Kız çocuklarının okula gönderilmemesi ile ilgili kısa metinler bulunmaktadır. Hatta bir metinde cezai müeyyide olduğu, kızını göndermeyen bir kişinin tutuklandığı belirtilmektedir. Tüm çalışanların arkadaş ve yoldaş olduğu fikri tekrarlanıyor her metinde. Çocuklara pioneer olmayı özendiren metinler var. Kadın sağlığı, hayvan bakımı, tarla yetiştiriciliği, kolhoz yaşamı, temizliği ve diğer birçok alana dair kitaplar yayınlanmıştır. Özellikle yetişkin kitaplarında detaylı anlatımlar göze çarpmaktadır; bir hayvanın nasıl sağılacağından vücut temizliğinin nasıl olacağına kadar.
Yine Susîka Sîmo’nun “Lenîn rabû em xelasbûn (Lenin geldi, biz kurtulduk)” adlı şarkısı devrimin her platformda önem arz ettiğini göstermektedir. Hakikaten sürece bu açıdan bakıldığında yeni yönetim şeklinin Kafkas Kürtlerine çok şey kazandırdığı görülmektedir.
Sovyet Kürtleri açısından çeşitli tarihlerde farklı alfabeler kullanıldığını belirttiniz. Bu alfabelerin hazırlanış süreçleri ve kullanım alanlarını biraz daha açar mısınız?
Daha önce de belirttiğim üzere hepsi birbiriyle ilintilidir. Ekim Devrimi sonrasında ilk alfabe çalışması Lazo tarafından yapılmıştır. Aslında Mesrop Mashtots tarafından hazırlanan Ermeni alfabesi, yüzyıllar sonra Kürtçeye uyarlanmıştır. Lazo’nun Şems adlı okuma-yazma kitabı biraz önce bahsettiğim gibi Kürtçe eğitimin temel kitabıydı. Erebê Şemo, alfabe değişikliğinin “Ermeni alfabesinin Kürtçeye tam uyumunun olmamasından dolayı” gerekli olduğunu belirtmiştir. Hükümet yetkilileri bu kez Latin alfabesinin kullanılması için çalışmalar başlatmıştır. 1928 yılında Erebê Şemo ve Maragulov -ki kendisi bir Asuridir- Orbeli’nin desteği ile Latin alfabesini hazırlamışlardır. Bazı kaynaklarda Orbeli’nin aslen Kürt olduğu da ifade edilmektedir. Rêya Teze gazetesinin Latin alfabesiyle basılan ilk Kürtçe gazete olduğu da unutulmamalıdır.
Hazırlanan yeni alfabe ile “kendi kendine Kurmanci öğrenme” kitabı okullarda okutulmaya başlanmıştır. Hem yetişkinler hem de çocuklar için artık bu alfabe kullanılmaktadır. Daha sonra Latin alfabesinden Kiril alfabesine geçiş zorunlu hale gelmiştir. Biraz önce adlarını zikrettiğim Hecîyê Cindî, Emînê Evdal ve Wezîre Nadirî alfabe hazırlama sürecinde görev almışlardır. Kiril alfabesine dönüş yılını bazı kaynaklar 1944 olarak verirken, bazısı ise 1946 yılını işaret etmektedir.
Bu dönemde kullanılan kaynaklar ve metodoloji, günümüzdeki Kürtçe eğitim materyalleri için yarar sağlayabilir mi?
Özellikle ders kitapları bağlamında dikkatimi çeken şey tüm metinlerin yakından uzağa ilkesiyle hazırlanmış olmasıdır. Hem temel eğitim kitaplarında hem yetişkinlere yönelik kitaplarda bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa ilkesi hep gözetilmiştir. İlk alfabeden günümüze bakıldığında bu eğitimlerin dönüştürücü etkisinden bahsetmek mümkündür. Travmalar yaşamış, ezilmiş bir halkın bir zaman sonra hak sahibi bireylerden oluşan bir halka dönüşmesi kuşkusuz eğitimle doğrudan ilişkilidir. Zira burada bir perspektif değişiminden bahsedilebilir. Hiçbir şey artık eskisi gibi değildir Kafkas Kürtleri için. Paulo Freire’nin bildiğiniz üzere “özgürleştirici eğitim kuramı” vardır ve eğitimin tarafsız olmayacağını vurgular. Bahse konu kitaplarda bunun öyle olduğunu net fark edebiliyoruz. Ders kitapları hazırlanırken bizzat insanların sosyal yaşamlarındaki sözcüklerin seçilerek metinlerde kullanıldığını görmekteyiz. Freire’nin Brezilya ve diğer çevre ülkelerdeki ezilen köylü sınıfına yönelik çalışmalarda kullandığı yöntemin kırk yıl önce SSCB’de Kürtçe kitaplarda kullanıldığına tesadüf etmekteyiz. Çocuk ve yetişkin kitaplarındaki metodoloji ayrı bir araştırma konusudur. Üzerinde durulmalı. Sorunuza tekrar dönersek, evet! günümüz şartlarında benzer biçimde bireylerin kendi yaşam alanlarından sözcükler seçilerek hem yetişkin hem çocuklara yönelik Kürtçe eğitimler düzenlenebilir. Mesela Amerikalılar tarafından yapılan bir çalışma var 1957-58 yıllarında. Daha çok askeri bir projedir. Birçok yerleşim biriminde farklı yerlere (berber, cami, dükkan vb.) konulan ses kayıt cihazlarıyla sözcüklerin ve cümlelerin frekans değerleri bulunmuş, okuma-yazma kitapları en çok kullanılan sözcüklerden oluşan metinlerle donatılmıştır. Bu proje kapsamında Türkiye’de de askerlik bünyesinde Ali okulları (er eğitim okulları) açılmış ve on beş yıl boyunca Türkçe eğitime önemli katkılar sunmuştur. Kürtçe eğitim için Sovyet Ermenistanı’ndaki çalışmalar iyi bir örnektir. Bu anlamda hazine değerinde bir kaynağa sahibiz. Yetişkin eğitimi bağlamında o dönem hazırlanan kaynaklar bugüne uyarlanarak, güncellenerek sözcükler ve metinler kullanılabilir diye düşünüyorum.
Kentleşme, yasal zorluklar, göçe maruz kalma vb. etkenler Kürtçenin sosyal yaşam dili olmasını sekteye uğratmıştır. Bakanlığa bağlı okullarda verilen Kürtçe (Kurmanci, Zazaki) çocuklar açısından önemli fakat hem öğretim hem de ders seçme konusundaki zorluklar geleceğe yönelik umudu azaltmaktadır. Temel eğitimdeki okullarla yetinmek yerine hem çocuklar hem de yetişkinler için halk eğitim merkezleri (ki ülkenin her yerleşim biriminde varlar) aracılığıyla öğretim yapılabilir. Öncesinde mevcut yaygın eğitim programının öğretmeyi/öğrenmeyi kolaylaştırıcı olması ve bizzat bireylerin sosyal çevresindeki sözcüklerden oluşturularak yeniden yapılandırılması önem arz etmektedir. Bu açıdan Kafkaslardan ve o deneyimlerden öğreneceğimiz çok şey var. [1]