Mekânlar vardır özenle muhafaza edilerek yarınlara taşınırlar. Çünkü o yerlerin paha biçilmez birer kültür mirası olduklarının farkında olan, bilinçli nesillerin elindedirler. Bir de mekânlar vardır ki mirasçıları o yerlerin öneminden bihaber olduklarından yoz bir amaç çerçevesinde kullanılırlar, veyahut o yerler hiç umursanmadıklarından yıkılmaya terkedilirler. #Bitlis#’teki tarihi ev, ibadethane ve mekanların çoğunun karşı karşıya oldukları durum da ne yazık ki ikinci şıktaki şekildedir.Bir tarih konferansına katılmak için Ağustos 2022 başında dört gün boyunca Bitlis’te bulundum. Yapılması planlanan tarih konferansının gerçekleşememesi trajedisini bir tarafa bırakarak memleketimi dolaştım, kokladım ve gözlemledim. Sokakları, tepeleri, bağları bahçeleri, çarşıyı hanları hamamları köprüleri kaleyi camileri, harabe kiliseyi ve restore edildikten sonra ne yazık ki büryan kebabı lokantalarına dönüştürülmüş o eşsiz tarihi yapıları gözlemledim. Sokakta, kahvede ve ayaküstü ziyaret ettiğim her bir mekânda karşılaştığım Bitlisliler ile sohbet ettim. Özellikle de gençler ile.
İhlasiye Medresesi – Foto: Yunus GözetenAhalinin büyük çoğunluğun Bitlis’in geçmişine ve bu toprakların tarih boyunca sahip olduğu o zengin konum ve sosyolojisine dair, ne denli bihaber olduğuna bir kez daha üzülerek şahit oldum. Sanki bir hafıza kaybı yaşamış veyahut hakikate dair hiçbir şey kendilerine anlatılmamış gibi bir halde buldum çoğunu. Ne Bitlis Beyliğini ne Şerefhanların kim olduklarını ne de dedelerinin ve atalarının 24 Kürd aşiretinden oluşturdukları Rojkan Konfederasyonu’nu biliyorlardı.Halbuki sırf bu konular üzerine sadece yakın zaman içerisinde onlarca yayımın çıktığı ve yüzlerce makalenin de dijital ortamda paylaşıldığı halde, hemşerilerimin özlerinden ve kadim şehirlerinden bu derece habersiz olmaları, bana 1940’larda Bitlis’i ziyaret eden Hasan Reşit Tankut’un sözlerini hatırlattı. İttihat ve Terakki zihniyetini devam ettirenlerden biri olarak bilinen ve Türk dili ve tarihi üzerine çalışmalar kapsamında Güneş Dil Teorisi’ni savunan eski Milletvekili Hasan Reşit Tankut, resmi görevli olarak 1940 yılında ziyaret ettiği Bitlis için şöyle not düşmüştü:‘12–13 sene evvel burada his edebildiğim Mîr Şeref (Şerefhan) ruhunu bu sefer duymadım. Şerefname’nin sahifelerini ve onun içinde okunan Kürd destanlarını artık okumadıklarını veya daha az heyecan duyarak okuduklarını sanıyorum. Bugün 13 sene sonra bu halkta duyduğum yegâne iyi şey Türk kuvvetine tapmak inancıdır’.Birkaç ay önce mayıs ayında, hem de İhlasiye Medresesi önünde bazı Bitlisliler tarafından bir ‘Kitap Fuarı’ gerçekleştirilmiş ve etkinliğin program içeriğinde dünyaca ünlü devlet adamı, tarihçi ve yazar Kürd Şerefhan’ın (Şerefxanê Bedlîs-î) isminin zikredilmemesini ve onun ünlü eseri Şerefname (1597) adlı kitabına değinilmemesini haklı olarak eleştirmiştim. Dört günlük bu kısa ziyaretim sonrası hemşerilerimin (ki buna Bitlis dışında ikamet eden diğer tüm Bitlisliler de dahildirler), tarihlerine ve şehirlerinin hakikatlerine ne kadar uzak olduklarını bir kez daha dile getirmenin faydalı olduğu kanaatindeyim. Zira bu hususun ehemmiyetine ayna tutulmadığı sürece, kültür mirasımızın çarpıtılması inkâr edilmesi ve yok olması kaçınılmazdır.Bitlis belediyesinin başlattığı ve büyük bir kararlılıkla devam ettiği ‘Bitlis Dere Üstü Islah Projesi’ kapsamında, ucube betonarme yapıların yıkılarak eski çarşı siluetinin bir nebze de olsa ortaya çıkarılması çalışması çok değerlidir. Bu tür çalışmaların tarihi Bitlis taş evlerinin ve diğer kıymetli eski mekanların da restore ve muhafaza edilmesi projeleri ile artırılması elzemdir. Restore edilmiş ve edilecek tarihi yapıların, orijinal mimari tarzlarına sadık kalınması, şeffaf künye/kitabe açıklamaları ile ziyaretçilerinin ilgisine sunulmaları ise şarttır. Ancak ne yazık ki bu zaruriyete dair herhangi aklı selim ve bilinçli bir adımın atıldığını ziyaretim sırasında göremedim ki daha önce de bu konuyu dile getirmiştim. Mesela Zeydan Mahallesi’nde yer alan 1500’lerden 1900’lerin başına kadar da çok yoğun bir ziyaretçi akınına uğrayan Şeyh Tahir’i Kurdi türbesinin bakımsızlığı, herhangi bir künyesinin bulunmaması ve üstüne üstlük şahsiyetin kökeninin çarpıtılarak Kurdî ibaresinin yerine ‘Gürcistanlı Gurgi’ olarak bir tabelaya yazılmış olması kabul edilemez. Aynı türbenin bitişiğinde İdris-i Bitlisi’nin babası Mevlâna Hüsameddin Bitlisi El-Kurdî’nin de yatıyor olmasının bilinmediği, belirtilmediği ve umursanmadığına da ayrıca dikkat çekmek isterim.Ya İhlasiye Mederesesi için ‘orası da büyük olasılıkla restoran olacak herhalde’ söylentisine ne demeli?Daha Bitlis Eski Belediyesi’nin 1800’lerde inşa edilmiş olan o muazzam tarihi binası ile, Emir Şerefhan’ın 1529’da yaptırdığı dillere destan o Şerefiye Camii külliyesinin birer büryan lokantasına dönüştürülmüş olmaları kâbusunu henüz üzerimizden atamamışken böyle bir şeyi duymak.
Şerefiye Külliyesi (medresesi), 1930, Bitlis – Foto: A. GabrielRojkî mîrleri Emir Şerefhan ve torunu Şerefhan kesin mezarlarında ters dönmüşlerdir. Osmanlı arşivlerinde de Bitlis Rojkan Kürd Hükümeti adı ile geçen, bin yıllık beyliğin mîri olarak sen, Semerkant ve Buhara ile yarışacak düzeyde ilim irfan mekanları inşa ettirip miras olarak sonraki nesillere bırakacaksın, ancak senin torunların ne seni ne o yüceliğini ne de geriye bıraktığın o muhteşem yapıları bilecek ve umursayacaklar. Mala minê!Bu hazine değerindeki binaların restore ve muhafaza edilerek, birer ilim irfan sanat ve kültür mekanları olarak diğer nesillere devredilmeleri gerekirken, bu tür icraat ve söylemlere maruz kalmaları çok büyük bir trajedidir. Benliğin kaybolmasıdır. Kültürel ve kimliksel olarak yok olmak demektir.Akıllara durgunluk verecek bir şekilde, medresenin girişindeki tanıtım levhasına ‘klasik Selçuklu mimarisi’ yazılmış. Halbuki bu medreselerin Selçuklular ile zerre alakası bulunmamaktadır. Ancak merak eden, sorgulayan araştırıp ilgilenen Bitlisliler olmayınca, o levhalarda ‘Gurgi’ de yazar ‘Eskimo’ da yazar.İhlasiye Medresesi’ni, bitişiğinde yer alan Şerefhanlara ait türbe/mezarları ve çilehaneyi de içeren bahçeyi ziyaret ederek inceledim. 1840’lara kadar da tüm Şerefhanlar (beyler ve hanlar) bu medresenin mezarlığa gömülürlerdi. 1900’lerin başına kadar da bu mezarlık ve Kürd beylerine ait olan mezar taşları ayaktaydı.
Her Bitlis’e geldiğimde ilk ziyaret ettiğim mekân İhlasiye Medresesi’dir. Çünkü; her ne kadar Bitlis aslında Bitlis Kalesi, tek kemerli köprüleri ve de tüm seyyahların hayranlıkla bahsettikleri o muazzam taş evleri olsa da Bitlis beyliğinin tarihteki şatafatının bizlere kalmış yegâne mirası bu kutlu mekân İhlasiye Medresesi’dir. Öyle bir medrese ki inşa edildiği gün itibariyle ve sonrasındaki yüzyıllar boyunca, çocuklarının orada eğitim almaları için Kürd beylerinin sıraya girdikleri bir ilim merkeziydi. Kürdçe, Farsça ve Arapça dillerinde orada öğrenim görürdü öğrenciler.
Aralarında İhlasiye Medresesi de olmak üzere Bitlis’teki 5 medresenin kendisi tarafından 1591 yılında yaptırıldığını Şerefhan’ın kendisi, 1597 yılında tamamladığı kitabı Şerefname’de detayları ile belirtir. Bu medreselerin adlarını ve hangi dallarda kimler tarafından eğitim verildiğini de zikreder:‘Hatibiye’, ‘Hacıbegiye’, ‘Şükriye’, ‘İdrisiye’ ve ‘İhlasiye’. Bu medreseler şimdi büyük fazilet sahibi ve edebiyat adamları olan öğrenciler, bilginler ve müderrislerle dolup taşmaktadır. Örneğin Şerefiye Medresesi’nde, Şafii fıkhının dallarını çok iyi bilmek konusunda, hadis ve tefsirde bir benzeri bulunmayan Mevlâna Hıdır Bibi (Hidirê Xizani – Hizanlı Hıdır) ders okutmaktadır. İhlasiye Medresi’nde de Kürdistan bilginleri arasında yüksek himmeti ve yüce kadriyle tanınan Şeyh Şemseddin Mevlâna Muhammed Şeranşi Hazretleri ders okutmaktadır. Kendisi tefsir, astronomi, mantık ve kelam bilimlerinde tam bir yeteneğe sahiptir. Hacibegiye Medresesi’nde ise ders okutmak, fıkhı çok iyi bilmek konusunda, kanaatkarlık, günahlardan sakınma, dindarlık ve bütün durumlarında, bütün hareketlerinde dürüstlük ve doğruluk dallarına tutunmada benzeri az bulunan aynı zamanda mutasavvıf olan Mevlâna Muhammed Zırki’ye aittir. İdrisiye Medresesi’nde ise ‘Melayê Reşik’ yani ‘Siyah Hoca’ diye tanınan Mevlâna Abdurrahman, Asitane’den elde etmiş olduğu, hayat boyunca berattaki şartlar gereğince ders okutmaktadır. Bunlardan başka fazilet, edebiyat sahipleri, zanaat ve meslek adamlarından birçok kimse vardır ki, 800 kadar dükkân ve mekâna dağılmışlardır.‘Bedlis kutlu ve kutsal bir yerdir; orada Allah’ı tanıyanlardan ermiş evliyadan olan birçok tasavvuf adamları ve şeyhler yetişmiştir. Buradan son derece bilgili, kanaatkâr, dindar ve faziletli insanlar çıkmıştır. Bunları sayacak olursak:Mevlâna Abdurrahman Bedlîs-î ki, mantık ve Meani konularında ünlü olan eserleri vardır.Mevlâna Muhammed Berkali ki, fıkıh ve hadis bilimlerinde ün salmıştır.Şeyh Ammar Yasir ki, araştırmacıların kutbu, incelemecilerin kanıtı, şeriatın durumunun koruyucusu ve tarikat adamlarının önderi olan bir şeyhti.Mevlâna Hüsameddin Bedlîs-î ki, o da bilgisine uyan bilginlerden ve Allah’ı tanıyan mutasavvıflardandı. Tasavvufta güzel bir yorum kitabı yazmıştır.Mevlâna Hüsameddin’in oğlu Mevlâna İdris El-Hâkim (İdris-î Bedlîs-î) ki, kendisi bir sure Akkoyunlu sultanlarının yazıcılığını yapmıştır. Sultan Selim Han’ın meclisinin nedimlerinden olmuş, bunun üzerine şanı yücelmiş ve kadri artmıştır. Sultanı övmekte dili serbest bırakıldığından parlak kasideler yazmıştır. Osmanlıların eserlerini ve kanunlarını özet olarak kapsayan ‘Tarih-i Al-i Osman’ adlı Farsça bir kitap yazmıştır. Bu kitap sekiz padişahın biyografisini kapsadığı için ‘Heşt Behişt’ (sekiz cennet) adını vermiştir.Ebülfadıl Efendi Bin Mevlâna İdris ki, o da Sultan Süleyman zamanında Rumeli defterdarlığı yapmıştır.Şeyh Ebu Tahir-i Kurdî ki o da Bedlislidir ve Bedlis’in batısındaki Kosor (Zeydan) mahallesinde gömülüdür. Parlak nurlara sahip mübarek türbesi gece gündüz ziyaret edilmektedir. İranlı ünlü şair Mevlâna Nur El-Mille ve’ddin Abdurrahman el-Cami, Nefehat adlı kitabında kendisinden bahsetmiştir.Şair Şukri ki, o da Bitlisli olup önce Türkmen beylerinin hizmetinde, sonrasında da Bitlis hükümdarı Şeref Han’ın hizmetinde bulunduktan sonra, Sultan Selim Han’ın has meclisine girmiş ve önde gelen nedimlerden olup, Selimname adında Selim zamanının olaylarını üstün bir nazımla kaleme almıştır.Bütün bunları anlatmamızın amacı, Bedlis’in her zaman fazilet sahiplerinin ve bilginlerin toplandıkları bir yer olduğunu, sanat ve edebiyat adamlarının merkezi olduğunu açıklamaktır’ (Şerefname, Şerefxanê Bedlîs-î, 1597, çeviri: M. E. Bozarslan, Şerefname Kürt Tarihi, Sayfa 399, ANT Yayınları, 1971).Dört yüz küsür sene önce kaleme alınmış olan bu cümleler ile hep bilinirdi Bitlis. Kadim beylikten günümüzde geriye kalan bu yegâne kültür mirası mekanlar ivedilikle sahiplenilmeli, korunmalı ve şanlarına layıkıyla faaliyette olacak projelerle ayakta tutulmalıdırlar. Sorumluluk alanı içerisine İhlasiye Medresesi dahil olan kurum, vakıf, enstitü veya organizasyon, bu şahane mekânın hakkını hakkaniyetle vermelidir. Tarihteki tanımlamalara sadık kalınarak, şeffaf, objektif ve akademik bir şekilde medresenin tarihçesini anlatan bir tanıtım levhası/görseli hazırlanmalıdırMedresenin kültürel, sanatsal ve eğitim odaklı çalışmalar dışında hiçbir başka faaliyete açılmaması şartı getirilmelidirMedrese de dahil olmak üzere, bahçesi dahilindeki tüm fiziki yapılar elden geçirilerek daha bakımlı, düzenli ve estetiğe uygun muhafaza edilmelidirOkullar ile düzenli irtibat halinde bulunarak, öğrencilerin İhlasiye Medresesi odaklı hem Şerefhan/Şerefname hem de Bitlis’in gerçek tarihi/sosyolojisi/konumu anlatılmalıdırÖzelde medresenin ve Bitlis’in olmak üzere, genelde tüm vilayetin özelliklerini/zenginliklerini ziyaretçilere anlatabilecek elemanlar yetiştirerek, medresenin aynı zamanda bir Turizm Danışma Bürosu (Tourist Information Office) olması sağlanmalıdırZiyaretçileri karşılayabilecek- bilgilendirebilecek birikim ve bilgiye sahip Kürdçe ve İngilizce bilen personel istihdam edilmelidirMedresenin bir Şerefhan Kütüphanesi de olmalı ve öğrencilerin bu kütüphaneden ücretsiz faydalanabilecekleri bir ortam oluşturulmalıdırMedresenin bir kütüphane, kültür merkezi, sanat galerisi veyahut müze olarak hizmet vermesi alternatiflerinde yoğunlaşmalıdırŞerefhan’ın bir büstü İhlasiye Medresesi’nin girişine veyahut bahçesine yapılmalıdırBir şehrin mimarisi sadece fiziki olarak değil, ihtiva ettiği anlam, işlev ve sunduğu hizmet açısından yok olunca, şehrin kimliği de yok olur. Şehrin kadim mekanları ve silueti ahalisinin hafızasıdır. Velhasıl kelam, cennet mekân Şerefhan’ın da dediği gibi, ‘Bitlis kutlu ve kutsal bir yerdir’. Bundan dolayı kültür mirasına sahip çıkılmalı ve korunarak Bitlis’in tarihi kadimliği sonraki nesillere şeffaf ve hakkaniyetle taşınmalıdır.Bu sorumluluk hem vicdani hem de ahlaki olarak her Bitlislinin görevidir.[1]