Altın Palmiye ödüllü #Kürt# sinemacı #Yılmaz Güney#’in ölümünün üzerinden 38 yıl geçti. Eserleriyle Türkiye’de ve yurt dışında çok sayıda ödül alan Çirkin Kral, 114 filmde oyuncu, 26 filmde yönetmen, 15 filmde yapımcı, 64 filmde senarist olarak yer aldı.
Kürt sinema oyuncusu, yönetmen, senarist, yapımcı ve yazar Yılmaz Güney bundan 38 yıl önce, 9 Eylül 1984’te Paris’te aramızdan ayrıldı.
1982 yılında “Yol filmiyle, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan “Çirkin Kral” lakaplı Güney, oyunculuğun yanı sıra senarist ve yönetmen kimliğiyle de başarılar kazandı.
“Yol”, “Sürü” ve “Umutsuzlar” gibi filmleriyle hafızlara kaznınan Güney 114 filmde oyunculuk, 26 filmde yönetmenlik, 15 filmde yapımcılık, 64 filmde ise senaristlik yapmıştır.
Ayrıca bir filmin yazarı (Düzen-1978) olup, bir filmin de (Yol-1981) kurgusunu yapmıştır.
Yılmaz Güney kimdir?
1937 yılında Siverekli bir baba ve Vartolu bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunu Adana’da geçiren Güney, Siverek’in Desman köyündendir.
Yılmaz Güney sinema hayatına, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı “Bu Vatanın Çocukları” ve “Alageyik” isimli filmler ile başlar. Güney, filmlerin hem senaryosunu yazar hem de filmlerde rol alır ve oynar. Karacaoğlan’ın Karasevdası’nda da yönetmen yardımcılığı yapar.
Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkum olur.
İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir insanın otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde Çirkin Kral lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli çalışmalarından birisi, Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı bir film olan “Hudutların Kanunu”dur.
Cezaevi ve firari yılları
Yılmaz Güney, 1971 yılında Mahir Çayan ve arkadaşlarını sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkum edildi. Güney, içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanatla ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlamıştır.
1974'te cezaevinden çıkan Yılmaz Güney aynı yıl “Arkadaş” filmini çekti. Yine aynı yıl “Endişe” adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmek suçlamasıyla tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden yurtdışına firar etti. Cezaevinden bir günlük izin ile çıkan Güney, Antalya’nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye geçti. Daha sonra Fransa'ya geçer ve yaşamının geri kalanını orada geçirir.
26 Ekim 1982'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı.
Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde yazdığı ve Zeki Ökten tarafından çekilen “Sürü” ile Avrupa, Türkiye ve Kürt illerinde büyük ilgi gören “Yol” Şerif Gören tarafından çekildi. Cezaevindeyken GÜNEY adlı bir sanat-kültür dergisi çıkardı.
“Yol” filminin kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali’nde ödül aldı. Avrupa’ya gittikten sonra Fransa’da “Duvar” filmini çekti. Güney'in, 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı “Duvar” Güney’in son filmi olmuştur.
Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984'te yaşamını yitirdi. Mezarı Paris'te bulunan Père Lachaise Mezarlığı'nda 62. kısımda bulunmaktadır.
Altın Koza Film Festivali'nde 4 ayrı dalda 12 ödül alarak rekor kıran Güney'in bu başarısı halen geçilemiyor.
Tarihi 1984 #Newroz# konuşmasi
Yılmaz Güney, 1984 yılında Paris’te düzenlenen Newroz programında yaptığı şu etkili konuşma ile Kürt halkının hafızasında yer aldı:
“Bir sömürge ülkenin çocukları değil, bağımsız birleşik özgür bir Kürt ülkesinin, Kürdistan’ın çocukları olmak istiyoruz. Biz, kendi toprağımızda, kendi dilimizde aşk ve özgürlük türküleri söylemek istiyoruz. Biz, kendi dünyamızı, kendi toprağımızı kendi ellerimizle yoğurmak ve yeniden kurmak istiyoruz. Biz, kendi ülkemizde, kendi bayrağımız altında, özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz. Kazanacağız mutlaka kazanacağız.
Röportajı 37 yıl sonra çıktı
Kürt sinemacı Yılmaz Güney ile 1982 yılında yapılan röportajın eksik bölümü 37 yıl sonra, 2019’da ortaya çıktı.
Belgesel yapımcısı Süleyman Özdemir’in arşivinden çıkan kayıtta, Yılmaz Güney, “Yol” filmi ile Kürt sorunu üzerine değerlendirmelerde bulunuyor.
Roportaj, Belçika devlet televizyonu için sinema, siyaset ve kadın üzerine röportaj yapan gazeteci Nazım Alfatlı’nın 30 dakikalık röportajına ait. Röportajın 20 dakikalık bölümü o dönem bir belgesele konu edilerek yayınlanmıştı.
Röportajın 2019’a kadar yayımlanmayan diğer 10 dakikalık kısmı ise, Brüksel’de yaşayan belgesel yapımcısı Süleyman Özdemir’in kişisel arşivinden çıktı.
Güney, Türkiye’de 19 yıl boyunca yasaklı kalan, izleyenlere dahi cezaların verildiği en cesur yapıtlarından biri olarak bilinen ‘Yol’ filmi, Kürt sorunu ve kadın sorunu üzerine değerlendirmelerde bulunuyor.
Güney, yapılan bu röportajda film yapmanın kendisi için “mücadelenin, direnmenin, başkaldırmanın aracı” olduğunu belirtiyor.
“Kürt halkı kendi kaderini tayin edecektir”
Kürt sorununun, Türkiye ve Ortadoğu’da kilit bir role sahip olduğu tespitinde bulunan Güney, Türk solunun da bu konuya her zaman üstten baktığı eleştirisinde bulunuyor.
Güney, “Kürt sorunu bugüne kadar Türk solu açısından kuyruk bir sorun olarak göründü. Yani esas olarak olaya bakarken işte; ‘Biz Türkiye’de devrim yapacağız. Yaptıktan sonra size bir siyasi hak bağışlayacağız’ anlayışı vardı. Hâlbuki Marksist literatürde olsun, devrimci demokratik literatüründe olsun ‘bağışlama’ diye bir şey söz konusu değildir. Kürt halkı kendi kaderini kendisi tayin edecektir. Eğer Türk solu daha önceleri Kürt halkına ve Kürt devrimcilerine gerçekten bir güven vermiş olsaydı, bugün Türkiye Kürdistan’ın da ayrı örgütlenme gereği ortaya çıkmazdı. Çünkü yıllar yılı Kürt devrimcileri birlikte örgütlenmeden yana tavır takındılar. Fakat Türk solu bu meseleye hep pederşahi bir tarzda yani tepeden baktı” ifadelerini kullandı.[1]