Erdal Eren (25 Eylül 1961, Şebinkarahisar, Giresun - 13 Aralık 1980, Ankara), Türk Marksist-Leninist militan. #12 Eylül Darbesi#'nden sonra 1980-1984 arasında idam edilen 50 mahkûmdan biridir. 2 Şubat 1980 günü Piyade Er Zekeriya Önge'yi öldürmüş, yargılanıp 19 Mart 1980'de ölüm cezasına çarptırılmış, darbe sonrasında 19 yaşındayken idam edilmiştir.
Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi sol görüşlü Erdal Eren, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneğinin üyesiydi. 12 Eylül Darbesi öncesinde 2 Şubat 1980 günü silahlı olarak katıldığı eylem sırasında çıkan çatışmada hayatını kaybeden askerî inzibat eri Zekeriya Önge'yi öldürme suçundan yargılanarak 19 Mart 1980'de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılmış, hakkındaki idam kararı Askerî Yargıtay 3. Dairesi tarafından önce usul yönünden, daha sonra ise esastan bozulmuş ancak Askerî Yargıtay Başsavcısının bozma kararına itirazı sonucu dosya iki kez Askerî Yargıtay Daireler Kuruluna gitmiş ve Kurul, mahkeme kararını uygun görerek idamı 20 Kasım 1980'de onamıştır. Karar son olarak 12 Aralık 1980'de Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığındaki Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmış ve Erdal Eren 13 Aralık 1980 günü Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edilmiştir.
Arka plan
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi ve Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Partili bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü. Erdal Eren, olayı protesto etmek için Suner'in öldürüldüğü Ayrancı Mahallesi'ndeki Hoşdere Caddesi'nde 2 Şubat 1980 günü düzenlenen, üç bini aşkın kişinin katıldığı[8] eyleme silahıyla katıldı. Erdal Eren'e, kendi ifadesiyle, kitlesini koruma görevi de verildi. Gruba müdahale etmek için Zekeriya Önge'nin de aralarında bulunduğu 12 kişilik askerî tim olay yerine geldi. Araçtan inen askerler slogan atan topluluğu dağıtmak ve eylemcileri yakalamak için harekete geçti. Grup sağa sola dağıldı. Askerler slogan atan grubun peşine düştü. Mahkeme belgesinde olayın devamı şöyle anlatılmıştır:
8 numaralı Ayyıldız Apartmanı'nın bahçesinde sanık elindeki tabancayla inzibat erlerine 3 veya 4 el ateş etti. İnzibat eri Zekeriya Önge yaralanıp yere düştü. Kalaslar arasında gizlenen sanık Erdal Eren, etrafının çevrilmesi üzerine ellerini kaldırarak teslim oldu. Kalaslar arasında yapılan aramada tabanca bulundu. Er Zekeriya Önge hastaneye kaldırılırken yolda vefat etti. Yapılan otopsisinde sırtından mermi giriş deliği tespit edildi. Merminin sanık Erdal Eren'in tabancasından atıldığına dair tereddüde yer verecek hiçbir durum bulunmadığı kanaatine varıldı.
Olayın ardından 7 Şubat 1980'de yayımladığı Susmayalım... başlıklı köşe yazısında Uğur Mumcu, Zekeriya Önge'nin ölümünden duyduğu üzüntüyü paylaştı:
Sinan Suner'in yakınları nasıl gözyaşı içindelerse, olaydan iki gün sonra, bu cinayeti protesto etmek için toplanan bir grubun içinden atılan kurşunla öldürülen inzibat eri Zekeriya Önge'nin ana ve babası da gözyaşları içinde, bağırlarına taş basıyor... Akıtılan kanı, bir başkasının kanı ile temizlemeye olanak yoktur; hele akıtılan kan yoksul bir inzibat erinin kanıysa...
11 Şubat 1980 günü aynı olaya yine değinen Uğur Mumcu, teröre tepki gösterdi:
Daha önce de Ankara'da bir inzibat erimiz şehit edildi...
Bütün bunlar, terörizmin yeni bir aşamada olduğunu kanıtlayıcı örneklerdir.
Bu saldırı ve cinayetler, devrimcilik, solculuk, ilericilik gibi etiketler altında yapılıyorsa, bunları en ağır biçimde kınamak ilerici basın olarak bizim görevimizdir. Yoksul bekçilere, inzibat erlerine, devlet polisine, jandarmasına kurşun sıkmak, alçakça işlenmiş cinayetlerdir hem de ayrıca bu tür eylemler, devrimciliğe, solculuğa, sosyalistliğe ihanettir.
Erdal Eren, 13 Şubat'taki ilk dava duruşmasında şöyle dedi:
Biz devrimcilerin, alçakça katledilen yoldaşlara son saygı görevini 'yasaları da çiğneyerek' yapması meşrudur.
Erdal Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında, ateş etmediğini söyledi:
Askerlerin hepsi hedef sınırlarım içerisinde olmasına rağmen ne öleni ne de başkasını öldürme kastım olmadığından ateş etmedim.
Erdal Eren, idamından önce kendisiyle görüşen gazetecilere ise ateş ettiğini söyledi:
Balistik raporunda yanlışlık yaptılar, bana kitlemi koruma görevi verilmişti, birden saldırı gelince ben çektim, bize doğru ateş edeceklerini görünce mecburen ateş ettim. Ben ateş ettim ama o arkadan kendi arkadaşlarının ateşiyle de vurulmuş. O yakın hatta neredeyse bitişik atışmış, çok üzgünüm genç bir askerin ölmesine ama yaptıklarımdan dolayı asla pişman değilim çünkü bunu halk adına yaptık.
Dava süreci
Yargılama
2 Şubat 1980'de silahı ile birlikte yakalanan Erdal Eren, iddialara göre emniyetteki sorgusu sırasında işkenceye maruz kalmıştır.[8] Askerî savcılık tarafından idam istemiyle açılan davanın ilk duruşması 13 Şubat'ta gerçekleşti. Erdal Eren, mahkemede şunları söyledi:
Biz devrimcilerin, alçakça katledilen yoldaşlara son saygı görevini yasaları da çiğneyerek yapması meşrudur.
Yargılama üç celsede karara bağlandı.[12] Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi, Türk Ceza Yasası'nın 450/9 maddesi gereğince Erdal Eren'i 19 Mart'ta idama mahkûm etti. Askerî Mahkeme, kararında, İnsan sevgisine ve doğal olan yaşama hakkına yer vermeyen insanların bazı kutsal değerlerin savunuculuğunu da yapamayacağını, inzibat eri Zekeriya Önge'nin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda emperyalist ordulara karşı savaşıp kesin zafer kazanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir üyesi olduğunu belirtti.
Askerî Yargıtay 3. Ceza Dairesi, kararı önce delillerin noksanlığı nedeniyle usulden bozdu, ardından da idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren TCK’nin 59. maddesinin uygulanmaması nedeniyle esastan bozdu. 3. Ceza Dairesi üyesi hâkim Albay Ahmet Turhan, olay ile ilgili gerekli balistik incelemenin yapılmadığını, ayrıca Erdal Eren'in inzibat erini öldürdüğüne dair bir kanıt bulunmadığını iddia etmiştir. 3. Ceza Dairesinin bozma kararı Askerî Yargıtay Daireler Kurulunda oy çokluğuyla bozuldu ve idam kararı 20 Kasım 1980'de onandı.
Erdal Eren, idama mahkûm edildiği süreçte Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) üyeliğine kabul edilmiş, idam kararının ardından infazın önlenmesi için Erdal idam edilemez. kampanyası düzenlenmiştir.
Gerçek yaşı üzerine tartışmalar
Erdal Eren'in Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda bulunan kabri
#İdam# kararına kadar hiç konuşulmayan yaş konusu, idam kararından sonra gündeme geldi. Erdal Eren'in avukatı, nüfustaki doğum kaydı 25 Eylül 1961 olan Erdal Eren'in nüfusa büyük yazdırıldığından Eren'in fizyolojik olarak 18 yaşından küçük olduğunu iddia ederek gerçek yaşının tespiti için kemik grafilerinin çekilerek tıbbi tespit yapılmasını talep etti. Askerî Yargıtay Daireler Kurulu, doğum tarihinde bir ihtilaf olmadığı gerekçesiyle bu talebi kabul etmedi ve 20 Kasım 1980'de cezayı onayladı.[16] Eren'in babası, 21 Kasım 1980'de Kenan Evren'e yazdığı mektupta suçun işlendiği zaman oğlum 18 yaşına gireli 3 ay olmuştu ifadelerini kullandı.
İdamı
Erdal Eren'in dava sürecinde 12 Eylül 1980'de gerçekleşen askerî darbe ile TBMM ortadan kaldırıldı. 1972'den beri infaz edilmeyen ölüm cezaları Millî Güvenlik Konseyinin onaylaması ile infaz edilmeye ve yeni ölüm cezası hükümleri verilmeye başlandı. Darbenin ardından infaz edilen dördüncü idam kararı Erdal Eren'in idamı oldu.
Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında, Askerlerin hepsi hedef sınırlarım içerisinde olmasına rağmen ne öleni ne de başkasını öldürme kastım olmadığından ateş etmedim. ifadelerini kullanmıştı.
Erdal Eren, idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a ise, avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, öldürdüğü iddia edilen jandarma erine (Zekeriya Önge) çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını söyledi.
12 Aralık 1980'de Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında toplanan Millî Güvenlik Konseyi, Erdal Eren'in idamını görüştü. Adalet Komisyonu Başkanı Hava Hâkim Kıdemli Albay Zeki Güngör olaya dair şöyle dedi:
Elebaşlarından bir kısmı Reşat Nuri sokağa doğru kaçmaya başlamıştır. Bunun üzerine inzibat erleri bu koşanların peşine takılmıştır. Bunlar arasından Erdal Eren 8 numaralı apartmanın bahçesine girmiş ve tabancasını çıkararak 3-4 el ateş etmiştir. Bu ateş sırasında Zekeriya Önge isimli erimiz yaralanmış, kaldırıldığı hastanede maalesef ameliyata dahi alınamadan vefat etmiştir. Durumu gören tim komutanı ve inzibat erleri kesinlikle Erdal Eren'in ateş ettiğini gördükleri cihetle, etrafını sarmışlar ve Erdal Eren bahçede bulunan kalasların arkasına gizlenmiştir. Yapılan ikaz üzerine ellerini havaya kaldırmış, teslim olmuştur.
Millî Güvenlik Konseyi, kararı onayladı. Erdal Eren'in idam cezası 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi. Son sözleri, Kahrolsun faşist diktatörlük, yaşasın TDKP! sloganı oldu.[kaynak belirtilmeli] Cenazesi Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
Ölümünden sonra
Erdal Eren'in idamını onaylayan dönemin Devlet Başkanı ve Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, yazdığı Kenan Evren'in Anıları adlı kitap serisinin 1991 yılında yayımlanan ikinci cildinde Erdal Eren'in idamı hakkında şu satırları yazdı:
12 ARALIK CUMA
12 Eylül'den kısa bir süre önce Ankara Ayrancı bölgesinde bir inzibat erini arkadan vurup öldüren 19 yaşındaki Erdal Eren adındaki terörist hakkında verilen idam cezasını bugün onayladık. İdam gece yarısı infaz edildi.
12 Eylül belgeseli için yapılan röportajda Kenan Evren, darbenin ardından gerçekleştirilen infazlar hakkında şöyle söyledi:
İlk idam kararı geldi önümüze. Ve dedik ki: Sağcı solcu yok. Mümkünse bir sağcı bir solcu, iki sağcı iki solcu. Neyse, kaç tane çıkmışsa ikisini beraber yapalım. Sonra demesinler ki bize: 'Bu gelen yönetim efendim sağı tutuyor, solu tutuyor.' gibi... Töhmet altında kalmayalım. Üzülüyoruz tabii. Bir insanı idam etmek kolay değil. Fakat o idam ettiğimiz kişi, belki 15-20 kişinin hayatına son vermiş. Öyle kimseler geliyor önümüze. Onun için kılımız kıpırdamadan bunu yapıyorduk.
2010 Türkiye anayasa değişikliği referandumuna doğru dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ... 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız. diyerek Erdal Eren ve diğer idam edilenler için ağladı, 12 Eylül liderlerini eleştirdi.
Toplumsal etkiler
Bu bölüm hiçbir kaynak içermemektedir. Lütfen güvenilir kaynaklar ekleyerek bölüm içeriğinin geliştirilmesine yardımcı olun. Kaynaksız içerik itiraz konusu olabilir ve kaldırılabilir.
Kaynak ara: Erdal Eren – haber · gazete · kitap · akademik · JSTOR (Haziran 2022) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin)
Anısına bestelenen şarkılar
Edip Akbayram, Metris'in Önü
Sezen Aksu, Son Bakış (Sözleri Aysel Gürel'e, bestesi Onno Tunç'a ait.)
Ahmet Kaya, Yaşamadın Sen
Teoman, İki Çocuk (Teoman, Erdal Eren ve Zekeriya Önge'nin akrabası olduğunu Cnn Türk'te Ahmet Hakan'a açıklamıştır.)
Teoman, On Yedi
Mor ve Ötesi, Darbe
Grup Yorum, Selda Bağcan, Edip Akbayram, Büyü (Gülten Akın'ın şiirinden bestelenmiştir.)
Gına, Kırmızı Halı
Ali Ekber Eren, Ankara Adı Kara
Ali Asker, Şu Metris'in Önü
Ümmü Şen, Nenni
Saian, Suç
Film ve diziler
Hatırla Sevgili adlı dizide Erdal Eren'in hikâyesi de anlatılmıştır. 6 Haziran 2008 tarihinde yapılan dizinin finalinde Erdal Eren'in idamı konu edilmiştir.
Zincirbozan adlı sinema filminde Erdal Eren'in idam sahnesi canlandırılmıştır.
Oğlunuz Erdal adlı belgesel film; Sinan Suner, Zekeriya Önge, Erdal Eren ve Ercan Koca'nın öyküsü üzerinden Türkiye’nin 1977-1984 dönemini anlatır.[1]