Bir Dünya Ozanı: Şivan Perwer
Yazar: Salihê Kevirbirî
Istanbul
Yayınları: Elma
2004
[1]
Adı Şıvan, Kürtler yıllardan beri onu, sazıyla, sözüyle tanıyor. O çaldıkça, söyledikçe herkes, onda kendini görüyor. Şıvan bir gün söylemesem dilim şişer, parmaklarım ağrır diyor ve ekliyor: Anamın dili, dilimde çözülünce, sazı elime alıp söylemeye başlarım, anamın dili kalbimden beynime bir çağlayan gibi akıp durur.İşte o zaman hiç bir şey duramaz karşımda. Ses karşısında, söz karşısında kim durabilmiş ki? Şıvan'ın sazı, halkın dilidir, halkın duygularının tercümanıdır, dilini, tarihini, kültürünü sevmektir Şıvan'ı dinlemek. Şıvan, söz ve saz bir üçlemedir. Ben sazın sesine aşıktım. Nerede sazın sesini duysam, peşinden koşardım. Bazı zamanlar müzik gurupları köylere gelirdi, onların sesini duyduğum an, kendime hakim olamazdım, yerimde duramazdım. Sazın sesi benim için melodi, duygu, güzellik, yaşam ve doğadır; yaşamın renkliliğini ifade eder. Saz çalmaya başladığımda daha çocuktum. Çoğu zaman, ben kendim sazımı yapardım diyor ve sazla ilk buluşmasını şöyle anlatıyor: Evet, sekiz yaşındaydım. Bir gün, pekmez, eşya konan kaplardan birini boşaltım. Annemin hazırlayıp kuruttuğu bir post ile bir sopa buldum. Annem şehre gitti. Ona dedim ki, 'Bana tel getir...' Annem, tespih için kullanılan telden getirdi. Oturdum, tek başıma kendime bir saz yaptım. Akort ve tonunu ayarlamasını bilmiyordum, kendimce iyi bir ayar yaptım. Çok iyi hatırlıyorum. Babam eve geldi. Sekide, yüklerin üstündeki sazı gördü. Dedi ki, 'Hayırdır? Oğlum çingene mi olacak ne?' Sazı eline alıp alay etti. Annem sazı elinden kapıp, 'dokunma' demeseydi, ben saz çalamazdım.
Türkiye'de ilk kez ayrıntılı bir Şivan portresi sunuyoruz.