Japonya’da yaşayan Kürtlerin günlük yaşamlarını 17 yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatan ‘Welatêminê Piçûk’ filminin yönetmeni Emma Kawawada ile konuştuk.
“Ben Kürtleri sadece fotoğraflardan tanımıştım ama ilk yüz yüze tanışmamda beni çok sıcak karşıladılar. Ben Kürtlerin kültürünü, yaşamlarını, yaşadıkları problemleri ve Kürtlerin mücadelesini de sinemaya aktarma fikri ile yola çıktım. Bu şekilde bu film yaptık.”
Genç Japon yönetmen Emma Kawawada’nın 2022’de yapımı tamamlanan ve ilk uzun metrajlı filmi olan “Benim Küçük Ülkem”, Kürtlerin uzaya da gitse kurtulamadığı ırkçı yaklaşımları, bu kez göçmenlik objektifinden aktarıyor. Japonya'da akademide verilmeyen başlanan Kürtçe eğitimi engellemek için yakın zamanda Ankara'nın tüm diplomasi ve şantaj hünerlerini kullandığını da hatırlatalım. Elbette bu hikaye sadece Kürtlere yönelik ayrımcılığı değil, göçmenlik konusuna Asya'dan bir bakış. Ancak merkezinde Kürtlerin gelenek ve dört parçaya bölünmüş yaşamlarının yer aldığı dikkate alındığında Kürtlere de, küçük ve güzel bir ülkeye de selam durduğu yadsınamaz. Film bu yılki Berlin Uluslararası Film Festivali'nde (Berlinale) yaptığı dünya prömiyerinin ardından, şimdi de Udine Uzak Doğu Film Festivali ve Helsinki Cine Aasia’nın yanı sıra birçok uluslararası festivalde seyirci ile buluşuyor. Uluslararası Af Örgütü Film Ödülü’nden de özel ödül alan filmin yardımcı yönetmenliğini Hirokazu Koreeda, görüntü yönetmenliğini ise Shinomiya Hidetoshi üstlendi. Filmin başrolünde ise Lina Arashi var.
Gündelik yaşamda ırkçılık
Japon sinemasının odağında pek yer almayan bir hikayeyi anlatan 'Welatêminê Piçûk' (Benim Küçük Ülkem) filmi, ırkçılığın gündelik hayatta alabileceği biçimleri perdeye taşıyor. Irkçılığın acımasızlığı ve adaletsizliğini anlatan film, Japonya’nın sert göç politikalarının en acımasız yönlerini ifşa ederken birçok siyasi mesajı da içinde barındırıyor. Kürdistan'dan göç edip Japonya’da yaşayan Kürtlerin günlük yaşamlarını 17 yaşındaki bir çocuğunun (Sarya) gözünden anlatan film, 8 Mayıs’a kadar Finlandiya’da bulunan tek çağdaş Asya Sineması Festivali olan Helsinki Cine Aasia Festivali’nde gösterildi. Film, mayıs ayı boyunca da Japonya’daki sinemalarda da gösterilecek.
Vakkas hocanın katkısı
Genç Japon yönetmen Emma Kawawada’nın ilk uzun metrajlı filmi olan ‘Welatêminê Piçûk’ üzerine konuştuk. Kawawada ile görüntülü olarak canlı yaptığımız röportajda tercümanlığı ise Japonya'da Kürtçe eğitim veren Vakkas Çolak üstlendi. Bu sıcak röportaj benim için de önemli bir tecrübe oldu. Aramızdaki saat farkı nedeniyle sohbetimizi Vakkas Çolak'ın Mezopotamya adını verdiği lokantada akşam yemeğinden sonra yaptık. İyi okumalar...
Sohbetimize kendisini tanıyarak başlamak istiyorum. Kawawada, kendisini şöyle tanıtıyor: Babam İngiliz, annem Japon, ben de Japonya’da doğdum, büyüdüm ve Japon vatandaşıyım. Benim doğup büyüdüğüm yer biraz şehrin dışındaydı, kırsal bir alandı. O yüzden benim görünümüm yabancılara benziyordu. Oradaki yerel insanlara bezemiyordum. O yüzden herkesin çok dikkatini çekiyordum. Ve ben bu şekilde büyüdüm. Yani oradaki insanlardan farklıyım, farklılığım var diye. O düşünce bende oluştu ve ben bu şekilde büyüdüm.
Kürt kadınlarından etkilendi
Kısa ve öz kendisini anlatmasından aslında onun da görünümü nedeniyle ayrımcılığa uğradığını ve bunun kendisinde izler bıraktığını öğreniyorum. Ardından Kürt halkı ile nasıl buluştuğunu ve böyle bir filme nasıl karar verdiğini merak ediyorum. O da birçok enternasyonalist gibi Rojava Devrimi'nde mücadele eden Kürt kadınlarından etkilenmiş[1].
Kürtleri fotoğraflarla tanıdım
Kawawada, uzun bir emeğin ürünü olan bu filme ilk adımı nasıl attığını şu sözlerle anlatıyor: Kürtlerle ilk tanışmam ya da Kürtler hakkındaki ilk bilgim 7 yıl önce oldu. Kürt kadınlarının IŞİD ile savaşırken bir kadın savaşçının fotoğrafını gördüm. Hem kendi topraklarını savunma, hem kendi ailelerini savunma, hem de kendilerini savunmak için silah kuşanması beni çok derinden etkiledi. Ben o fotoğrafa bakarak kendi kimliğimi sorgulamaya başladım. Ben nereliyim, kimim, benim vatanım neresi diye bir düşünce bende ortaya çıktı. Sürekli bu bende soru işareti oldu ve bu şekilde ilk olarak Kürtlerle bağlantıyı gerçekleştirdim. Ve ondan sonra ben de araştırma yaptım Japonya’da yaklaşık 2 bin Kürt’ün yaşadığını öğrendim ve onlarla görüşmek için bir arayış içerisine girdim. İlk görüştüğüm kişi Vakkas Çolak oldu. (Bu restoranda görüştük.) [1]
Her şey bir fotoğraf başladı
Sadece fotoğraftan tanıdığı Kürtlerin peşine düşen Kawawada, uzun bir araştırmaya koyulmanın sonuçlarını da kadim Kürt halkının kucaklaması ile daha da motive oluyor ve derin bir çalışmanın içine giriyor. Kürtleri sadece fotoğraflardan tanımanın eksik kalacağını düşünen Kawawada, Japonya'daki Kürtlerin peşine düşüyor. Ve ilk olarak Japonya'da Kürtlerin yemeklerinin sergilendiği ve Vakkas Çolak'ın işlettiği Mezopotamya mutfağına geliyor. Şansı yolunda giden Kawawada, Kürtçe için mücadele eden Çolak'ın büyük bir desteği ile karşılanıyor.
Kültürlerini yakından tanıdım
Araştırma aşamasına dair bilgiler veren Kawawada, Ben Kürtleri sadece fotoğraflardan tanımıştım ama ilk olarak yüz yüze tanışmalarımda beni çok sıcak karşıladılar. Daha sonra Vakkas Çolak’ın yardımıyla birçok aile ile görüştüm. O zaman da aileler beni çok sevdi ve sıcak kanlı yaklaştılar. Bu görüşmelerin çok büyük bir tesiri oldu üzerimde. Ve aynı zamanda Japonya’da çoğu mülteci olarak yaşamlarını devam ettiriyor. Maalesef Japonya devleti tarafından kabul edilmiyorlar bir türlü. Hem bu çok sıcak kanlı karşılamaları hissettim hem de aynı zamanda onların hayatlarının zor bölümü olan ilticayla ilgili Japonya’daki bu mücadelelerini de görmüş oldum. Ben sadece bunu ülkemizin bir sosyal problemi olarak değil aynı zamanda Kürtlerin kültürünü, yaşamlarını, yaşadıkları problemleri ve Kürtlerin mücadelesini de sinemaya aktarma fikri ile yola çıktım. Bu şekilde bu film yaptık diyor.
2 yıl sonra senaryo yazıldı
Artık büyük emekler sonrası araştırmasının sonuna doğru senaryosu kafasında şekillenen genç yönetmen Kawawada, film için attığı adımları şöyle anlatıyor: Film fikri oluştuktan sonra birçok aile ile tanışmaya devam ettim. Onlarla birebir görüşmeler gerçekleştirdim. Kürtlerin birçok etkinliğine katıldım, düğünleri gibi. Ve yaklaşık 2 yıllık bir araştırmadan sonra senaryo yazıldı. Sonrasında odisyon çalışmaları yaptık, dinleme çalışma pratiklerini gerçekleştirdik. İlk olarak burada yaşayan Kürt çocuklarını filmde oynatmaktı amaç. Onun için de bayağı bir çalışma yaptık. Maalesef daha sonra hem hukuki anlamda hem de iltica anlamında bazı zorluklar vardı. Bir de filmde bazı mesajlar verdik. Hem buraya hem Türkiye’ye hem de devletlere siyasi şekilde de mesajlar vardı. O yüzden çocuklara zarar gelmesin diye. Bilemiyoruz sonuçta bu filmden dolayı çocukları sınır dışı etme girişimde bulunabilir ve baskı altına almaya çalışabilir diye düşündük. Bunların önüne geçmek için hukukçulara da danışarak maalesef Kürt çocuklarını oynatmaktan vazgeçtik.
5 kimlikli Lina Arashi
Zaten iltica ile ilgili yeterince sorun yaşayan Kürtlere bir de kendi filmi üzerinden sorun çıkarılmasını istemiyor. O yüzden de önlem alarak ilerliyor ancak Kürt kültürünü ve Japonya'daki Kürtlerin yaşadıkları zorlukları da olduğu gibi beyazperdeye yansıtmak istiyor. Bunları gözeterek hareket eden Kawawada, Bu kaygılar olmasaydı başrolde Kürt çocuklarını oynatmayı düşünmüştük. Daha sonra melez olan kimlikleri kendinde barından insanlardan bir kadro oluşturmaya karar verdik ve bu kadroyu oluşturduk. Şu anda başrolde oynayan Lina Arashi 5 ülkenin karışımını taşıyan bir çocuk. Annesi Japon Alman, babası İranlı işte biraz Rus, Irak kanı var. Böyle birçok kimliği olan bir çocuk. O yüzden onu seçtik, zaten kendisi de oyunculuk yapıyor. Kendisi daha 16-17 yaşında. Aile seçimine de baktık onun ailesi de melez olduğu için kendi ailesini oynatmaya karar verdik. Özellikle babasının İranlı olması karar vermemizi etkiledi. Böylelikle gerçek ailesinin filmdeki ailesi olmasına karar verdik ve bu yönlü girişimlerimiz oldu. Ve gerçek ailesi filmde oynayan ailesi oldu. Daha sonra da rolüne hazırlanması için de Kürt aileleri ile tanıştırdık. Kürtlerle aynı evde kaldılar, onların yemeklerini, kültürlerini yakından tanımısını sağladık. Düğünlerine gittik ve çocukları kendi yaşıtlarını tanıma fırsatı buldu ve böylelikle rolüne daha iyi hazırlandı diye vurguluyor.
Her parça Kürtlerden
Kürtçe öğretmeni Çolak ile yollarının kesişmesinden sonra neredeyse filmin her aşamasında birlikte çalıştıklarını söyleyen Kawawada, Senaryoyu da Vakkas Çolak ile çalıştık. En ince ayrıntısına kadar birlikte yer aldık. Tüm çalışmayı birlikte kontrol ettik. Kürt kültürüne aykırı şeyler var mı, yok mu? Bu tür ince ayrıntıları birlikte yaptık. Filmde kullanılan ev eşyalarını, kostümlerini, yemeklerini buradaki Kürt halkı ile birlikte yaptık. Her parçayı onlardan aldık ve filmde kullandık. Buradaki Kürtler bu şekilde katkı sundu. Filmin hazırlığı kısaca böyle oldu diyor. Ve bu süreçte filmin kitabı da Japonca basılıyor. Japonya'da olsa da kitabı bana gönderecekleri sözünü alıyorum.
Japonya Sinaması’nda ilk sırada
Filme olan ilgiyi merak ediyorum. Kawawada, şöyle yanıtlıyor: Berlin Film Festivali’ne davet edildik. İlk orada gösterildi. Orada da çok güzel bir tepkiyle karşılandı. Kürtlerin aynı sorunları Avrupa ülkelerinde de yaşadığını zamanla gördüm ve onlardan dinledim. Japonya’da da yeni gösterime girdi. Japonya’da da çok yoğun ilgi ve tepki ile karşılandı. Özellikle yakın çevremizde bile insanların Japonya’da böyle bir problemin olduğunu bilmediklerini gördüm. Kürtlerin bu kadar iltica sorunları yaşadığını, bu kadar zor yaşam şartları altında yaşadığını bu film ile gördü. Ve yaşam şartlarının düzeltilmesi gerektiğini ifade ettiler. Şu anda Japonya Sinaması’nda ilk sırada. Ve çok güzel geri dönüşlerle karşılaşıyoruz. Sistem eleştirisi olduğu için de insanlar üzerinde büyük bir etkisi oldu.
Japonya’nın ikinci büyük yönetmeni
Uluslararası Af Örgütü Film Ödülü’nden de özel ödül alan filmin yardımcı yönetmenliğini Hirokazu Koreeda, görüntü yönetmenliğini ise Shinomiya Hidetoshi üstlenirken, Koreeda'nın film ile nasıl buluştuğunu soruyorum. Yönetmen Hirokazu Koreeda benim de yönetmenim ve aynı zamanda hocam. Kendisi Japonya’nın ikinci büyük yönetmeni. Baştan sona bu filme desteğini sundu. Zaten senaryoyu defalarca okuyup tavsiyelerde bulundu. Japonya’daki sosyal bir problemin yani böyle bir filmin mutlaka beyazperdeye aktarılması gerektiğinin söyledi. Bununla birlikte filmin editasyonunda çok büyük katkıları oldu. Özellikle bazı şeyleri kendisi de iyi bir yönetmen olduğu için kelimelerle ifade etme değil duygularla, reaksonlarla ifade etme ve bunu insanlara göstermenin daha iyi olduğunu ifade etti. O şekilde baştan sona çok büyük katkıları oldu.
Bu sorun dünyanın sorunu
Sohbetimiz devam ederken aramızdaki saat farkını hatırlayarak daha fazla meşgul etmeden son olarak ne söylemek istediğini soruyorum, gülümsüyor ve ekliyor: Son olarak bu sadece Japonya’nın sosyal bir problemi değil. Aynı zamanda Kürtlerin yaşadığı bu problemi dünyanın bir problemi olarak görmek lazım. Çünkü Berlin Film Festivali’nde de aynı reaksiyonları gördük. Ve sadece Kürtler aynı zamanda değil diğer azınlıklarla ilgili bu tür problemler dünyanın her yerinde oluyor. Benim hedefim öncelikle Japonlara bunu göstermekti. Daha sonra dünyaya da bu problemi göstermek gerekiyor.
Artık teşekkür ediyorum ve Kawawada, o sırada filmi benim de izlememi istediğini söylüyor. Çok isterim diyorum ama nasıl? Özel bir link ve şifre ile bana ulaştırdıkları filmi izliyorum. Japonca olan film İngilizce alt yazı ile veriliyor. Filmde başrolü oynayan genç oyuncunun gerçek ailesinin filmde[1] de ailesi olarak rol alması ayrı doğallık katmış. Kürtleri canlandıran oyuncuların isimler de özellikle Kürtçe tercih edilmiş.