المکتبة المکتبة
البحث
  

کورديپيديا أکبر مصدر کوردي للمعلومات بلغات متعددة!


خيارات البحث


بحث متقدم      لوحة المفاتيح


البحث
بحث متقدم
المکتبة
الاسماء الکوردية للاطفال
التسلسل الزمني للأحداث
المصادر
البحث عن المحتوى
انقر للبحث
البصمات
المفضلات
النشاطات
کيف أبحث؟
منشورات كورديبيديا
فيديو
التصنيفات
موضوع عشوائي
ارسال
أرسال موضوع
ارسال صورة
استفتاء
تقيماتکم
اتصال
اية معلومات تحتاج کورديپيديا!
المعايير
قوانين الأستعمال
جودة السجل
الأدوات
حول...
امناء الأرشيف لکوردیپیدیا
ماذا قالوا عنا!
أضيف کورديپيديا الی موقعک
أدخال \ حذف البريد الألکتروني
أحصاء الزوار
أحصاء السجل
مترجم الحروف
تحويل التقويمات
التدقيق الإملائي
اللغة أو لهجات الصفحات
لوحة المفاتيح
روابط مفيدة
امتداد كوردییدیا لجوجل كروم
كوكيز
Dark Mode
اللغات
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی
Kurmancî
هەورامی
Zazakî
English
Français
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Fins
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
حسابي
الدخول
المشارکة والمساعدة
هل نسيت بيانات الدخول؟
البحث ارسال الأدوات اللغات حسابي
بحث متقدم
المکتبة
الاسماء الکوردية للاطفال
التسلسل الزمني للأحداث
المصادر
البحث عن المحتوى
انقر للبحث
البصمات
المفضلات
النشاطات
کيف أبحث؟
منشورات كورديبيديا
فيديو
التصنيفات
موضوع عشوائي
أرسال موضوع
ارسال صورة
استفتاء
تقيماتکم
اتصال
اية معلومات تحتاج کورديپيديا!
المعايير
قوانين الأستعمال
جودة السجل
حول...
امناء الأرشيف لکوردیپیدیا
ماذا قالوا عنا!
أضيف کورديپيديا الی موقعک
أدخال \ حذف البريد الألکتروني
أحصاء الزوار
أحصاء السجل
مترجم الحروف
تحويل التقويمات
التدقيق الإملائي
اللغة أو لهجات الصفحات
لوحة المفاتيح
روابط مفيدة
امتداد كوردییدیا لجوجل كروم
كوكيز
Dark Mode
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی
Kurmancî
هەورامی
Zazakî
English
Français
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Fins
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
الدخول
المشارکة والمساعدة
هل نسيت بيانات الدخول؟
        
 kurdipedia.org 2008 - 2025
 حول...
 موضوع عشوائي
 قوانين الأستعمال
 امناء الأرشيف لکوردیپیدیا
 تقيماتکم
 المفضلات
 التسلسل الزمني للأحداث
 النشاطات - کرديبيديا
 المعاينة
موضوعات جديدة
المکتبة
الدستور العراقي: تحليل للمواد الخلافية -الحلول والمقترحات
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
السياسة الخارجية لإقليم كردستان العراق تجاه سوريا: بين التوازنات الإقليمية والتطلعات القومية
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
صلاح الدين الأيوبي وعصره
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
نبذة تاريخية في الحِرَف الدمشقية
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
الموسيقى والغناء عند العرب
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
تاريخ العلم العثماني
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
أعلام المهندسين في الإسلام
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
المعارضة السياسيّة في إقليم كردستان - العراق (النّشأة والمستقبل)
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
أعلام الفكر الإسلامي في العصر الحديث
04-02-2025
هژار کاملا
السيرة الذاتية
أحمد تيمور باشا
04-02-2025
هژار کاملا
أحصاء
السجلات
  538,011
الصور
  115,195
الکتب PDF
  20,832
الملفات ذات الصلة
  111,196
فيديو
  1,927
اللغة
کوردیی ناوەڕاست - Central Kurdish 
295,326
Kurmancî - Upper Kurdish (Latin) 
91,542
هەورامی - Kurdish Hawrami 
66,588
عربي - Arabic 
33,922
کرمانجی - Upper Kurdish (Arami) 
21,384
فارسی - Farsi 
11,856
English - English 
7,936
Türkçe - Turkish 
3,701
Deutsch - German 
1,857
لوڕی - Kurdish Luri 
1,690
Pусский - Russian 
1,144
Français - French 
349
Nederlands - Dutch 
131
Zazakî - Kurdish Zazaki 
91
Svenska - Swedish 
72
Polski - Polish 
56
Español - Spanish 
55
Italiano - Italian 
52
Հայերեն - Armenian 
52
لەکی - Kurdish Laki 
37
Azərbaycanca - Azerbaijani 
27
日本人 - Japanese 
21
中国的 - Chinese 
20
Norsk - Norwegian 
18
Ελληνική - Greek 
16
עברית - Hebrew 
16
Fins - Finnish 
12
Português - Portuguese 
10
Тоҷикӣ - Tajik 
9
Ozbek - Uzbek 
7
Esperanto - Esperanto 
7
Catalana - Catalana 
6
Čeština - Czech 
5
ქართველი - Georgian 
5
Srpski - Serbian 
4
Kiswahili سَوَاحِلي -  
3
Hrvatski - Croatian 
3
балгарская - Bulgarian 
2
हिन्दी - Hindi 
2
Lietuvių - Lithuanian 
2
қазақ - Kazakh 
1
Cebuano - Cebuano 
1
ترکمانی - Turkman (Arami Script) 
1
صنف
عربي
بحوث قصیرة 
15,290
السيرة الذاتية 
4,987
الأماکن 
4,859
الشهداء 
4,770
المکتبة 
2,546
وثائق 
896
صور وتعریف 
279
فيديو 
62
المواقع الأثریة 
61
الأحزاب والمنظمات 
43
قصيدة 
34
المنشورات 
32
الخرائط 
19
احصائيات واستفتاءات 
12
المتفرقات 
11
الأبادة الجماعية 
9
العشيرة - القبيلة - الطائفة 
6
نكت 
4
بيئة كوردستان 
1
الدوائر 
1
مخزن الملفات
MP3 
551
PDF 
32,831
MP4 
3,142
IMG 
212,457
∑   المجموع 
248,981
البحث عن المحتوى
بحوث قصیرة
غسيل الأموال
السيرة الذاتية
محمد سيّد حسين
بحوث قصیرة
السليمانية موطن حلوى المن و...
الشهداء
تكين أوكان
بحوث قصیرة
الشيخ العلامة محمد بن حسن ا...
Diyarbakır’da yaşatılanlar sömürgeciliğin pornografisiydi
إنّ البيانات الخاصة لكورديبيديا عَونٌ فريد لإتخاذ القرارات الاجتماعية والسياسية والقومية... البيانات هي صاحبةُ القرارات!
صنف: بحوث قصیرة | لغة السجل: Türkçe - Turkish
شارک
Copy Link0
E-Mail0
Facebook0
LinkedIn0
Messenger0
Pinterest0
SMS0
Telegram0
Twitter0
Viber0
WhatsApp0
تقييم المقال
ممتاز
جيد جدا
متوسط
ليست سيئة
سيء
أضف الی مجموعتي
اعطي رأيک بهذا المقال!
تأريخ السجل
Metadata
RSS
أبحث علی صورة السجل المختار في گوگل
أبحث علی سجل المختار في گوگل
کوردیی ناوەڕاست - Central Kurdish0
Kurmancî - Upper Kurdish (Latin)0
English - English0
عربي - Arabic0
فارسی - Farsi0
עברית - Hebrew0
Deutsch - German0
Español - Spanish0
Français - French0
Italiano - Italian0
Nederlands - Dutch0
Svenska - Swedish0
Ελληνική - Greek0
Azərbaycanca - Azerbaijani0
Catalana - Catalana0
Čeština - Czech0
Esperanto - Esperanto0
Fins - Finnish0
Hrvatski - Croatian0
Lietuvių - Lithuanian0
Norsk - Norwegian0
Ozbek - Uzbek0
Polski - Polish0
Português - Portuguese0
Pусский - Russian0
Srpski - Serbian0
балгарская - Bulgarian0
қазақ - Kazakh0
Тоҷикӣ - Tajik0
Հայերեն - Armenian0
हिन्दी - Hindi0
ქართველი - Georgian0
中国的 - Chinese0
日本人 - Japanese0

Diyarbakır’da yaşatılanlar sömürgeciliğin pornografisiydi

Diyarbakır’da yaşatılanlar sömürgeciliğin pornografisiydi
Bir boyun eğdirme ve teslim alma yöntemi olarak işkencenin sadistik karakteri üzerinde çok durulmuştur. Bunun Diyarbakır uygulamalarında bir amaç ve görev sayılmanın ötesinde, bir keyfilik taşıdığı, uygulayıcıların bundan keyif aldıkları, haz duyduklarını biliyoruz. Buna karşılık direnmenin mazoşist biçimler alması ve bunun nedenleri üzerinde hemen hiç tartışılmadı.[1]
İtalyan yönetmen Pasolini'nin Salo ya da Sodom'un 120 günü adlı filmini izleyeli neredeyse 15 yıl oluyor. İzleyen birçok kişi gibi filmi bir akışta bitirememiş; mide bulantıları ve psikolojik kasılmalara rağmen molalar vererek bitirmiştim. 2013 yılında da Araf Tiyatro bünyesinde yapılan SinemAraf etkinlikleri kapsamında bu kez 15-20 kişilik bir grupla izlemiş, aynı hisleri o zaman da yaşamıştım. Son olarak da geçtiğimiz hafta izledim ve izlerken yine 15 yıl önce yaşadıklarımı tekrar yaşadım.

Faşizmin dehşetini en çıplak haliyle anlatmaya çalışan filmin -ki bu anlamda yapılmış en cesur ve başarılı filmlerin başında geli- yönetmeni Pasolini de belki bu cesaretinin bedeli olarak yine faşist bir grup tarafından linç edilerek katledilir. Geçtiğimiz aylarda Dipnot Yayınları'ndan Recep Maraşlı imzasıyla Diyarbakır ya da Sodom'un 5 No'lu Zindandaki Bin Günü adlı bir kitap çıktı. Kendisi de Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde uzun süre tutsak edilen ve 5 No'luya dair duyduğumuz tüm o dehşetleri yaşayan, yaşamadıklarına da tanıklık eden Recep Maraşlı’nın bu kitabı bir anı kitabı değil. Zindan günlerinde yaşananları Pasolini'nin filmi üzerinden değerlendiriyor. Maraşlı, kitabı yazma sürecine dair ” Bu filmi izlemeye başladığımda, gençlerin tutsak edilip bir şatoya kapatıldıkları ve yöneticilerin onları bahçeye toplayarak uymaları gereken kuralları ve günlük yaşam programını açıkladıkları andan itibaren, bunun ne kadar da çok Diyarbakır 5 No’luya benzediğini düşünmüştüm. Filmi bitirmem çok zor oldu. Bir çok kez yarıda kesmek zorunda kaldım. Yememi içmemi engellediği, uykularımı kaçırdığı oldu. Fakat her ilerleyişte bütün sahnelerin Diyarbakır vahşetiyle ne denli uyumlu olduğunu görüyordum. Böylece filmin izlenmesi bitince, sanki Diyarbakır işkence laboratuarını kuranlar bu filmi izlemişler de hepsini özel olarak yeniden uygulamışlar gibi bir hisse kapıldım. Halbuki Pasolini’nin filmi faşizmin sadistik karekterini ortaya koyan, dahası kapitalist sisteme karşı eleştirel bir filmdi. Buradan hareketle hem Pasoli’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak hem de Diyarbakır vahşetiyle bu faşizmin uygulamalarındaki bu benzerliği/aynılığı sorgulayan bir yazı yazma fikri doğdu. Neredeyse bir 10 yıldır ara ara üzerinde çalıştığım bir makale gibiydi. Cinsel şiddet içeren bu ağır içeriği nedeniyle yayınlayıp yayınlamamam konusunda da çok tereddütlüydüm. Makale hakkındaki fikirlerini almak için danıştığım eski dostlardan Taner Bayrak, okuduktan sonra bunun yayınlanması hatta kitap haline getirilmesi için beni çok teşvik etti, cesaretlendirdi diyor.

Biz de tarihin gelmiş geçmiş en vahşi uygulamalarının yaşandığı mekânlardan biri olan Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi ve tarihin gelmiş geçmiş en çıplak faşizm anlatılarından biri olan Salo ya da Sodom'un 120 günü filmi arasındaki bağlantı ve benzerlikleri yeni kitabı üzerinden Recep Maraşlı'yla konuştuk.
Kitabınızda sık sık, Diyarbakır 5 No'luya dair anlattıklarınızın birilerine inandırıcı gelmeyebileceğine vurgu yapıyorsunuz. Hepimiz etrafımızda görüyoruz aslında; çoğu kişi orada yaşananlara dair bunca itiraf, belge ve aktarıma rağmen inanmak istemiyor. İnsanlar 5 No'luya inanmaktan neden kaçıyor sizce?

Diyarbakır vahşetindeki uygulamalara inanmamanın ilk örneklerinden biri Aziz Nesin’di. Diyarbakır 5 No’ludan tahliye olmuş tutsaklardan Mesut Baştürk ve Nuri Sınır; o günlerde 12 Eylül Cuntasına karşı ilk sivil itaatsizlik eylemi olan “Aydınlar Dilekçesi”nin lideri ve örgütleyicisi olan Aziz Nesin’in 1987 yılında Diyarbakır’a gelmesini fırsat bilip, kendisini ziyarete gider ve yaşadıklarını tüm detaylarıyla anlatırlar. Nesin’in dehşete kapılıp, bu davayı kamuoyuna mal etmek için sahipleneceğini beklemektedirler. Aziz Nesin, anlatılanları dinledikten sonra şöyle der: “Yahu çocuklar, ben hayal dünyamı çok geniş biliyordum görüyorum ki siz Kürtler benden daha çok hayal görüyorsunuz”.

Bu durum aşağı yukarı “inanmama” tavrını özetliyor. Bunun arka planında ise, bu anlatılanların çok ağır bir sorumluluk yüklemesi, kimsenin de böyle bir yükü üstlenmek istememesi var diye düşünüyorum. Hatırlarsanız bir tarihlerde Bülent Arınç, “Diyarbakır’da yaşananlar benim başıma gelseydi ben de dağa çıkardım!” demişti. Tam da bu; insanlar gerçekten isyan etmeleri gereken bir gerçeği duyuyorlar; isyan edip o sistemle tüm bağlarını koparmayı göze almadıkları ama duydukları şeyin manevi yükünü de taşımamak için ona “inanmamayı” tercih ediyor: “Abartıyorlar canım, o kadar da olmamıştır.” diyerek vicdanlarını bastırmaya çalışıyor olmalılar.

Bu birinci yan, ikincisi de çocukların ensest, taciz, tecavüz vb. kurbanı oldukları vakalarda, aslında bundan haberdar olan ama kurulu düzeni bozulmasın, sorumluluk almasın diye buna kulaklarını tıkayan kimi büyüklerin tavrına benzeyen bir yan bulunmasıdır. Toplum tıpkı soykırım, katliam, yağma, işkence, politik cinayet gibi suçların gayet farkındadır ama bunu bilmenin kendilerine yükleyeceği sorumluluktan kaçınmak için, isteyerek “görmezden gelme”yi tercih eder. Tabii bir de özür dileyerek söyleyeyim, argoda “salağa yatmak” diye bir deyim var… Maalesef toplumumuzun bir klasiğidir…

Kitabınızda İstanbul, Ankara, İzmir, Amasya ve kısmen Adana eksenli alanlardaki tutsak gençlere 'kötü de olsa bizim çocuklar' gözüyle bakılırken Diyarbakır'dakiler 'zaten hep kötü olan ötekiler'di... diyorsunuz. Bu ayrım işkence uygulamalarına nasıl yansıyordu?

12 Eylül ve sonrasında onlarca cezaevi işkenceleriyle, direnişleriyle ünlense de hiçbirine “Cehennem!” adı verilmemişti. Diyarbakır Cehennemi, deyimi aradaki farkı anlatıyor. Peki bu fark nereden kaynaklanıyordu? İşte bu da Diyarbakır’da toplanan tutsak kitlesinin Kürt kimliğiyle, onların ideolojik-siyasi olarak “bölücü, vatan haini, komünist Kürtler!” olarak iflah olmaz ve mutlaka ağır şekilde cezalandırılıp, biçim ve öz değişikliğine uğratılması gereken bir grup olarak sınıflandıran ırkçı-sömürgeci zihniyetle ilgilidir. Diğer cezaevlerinde de Kürtler, Kürt sosyalist ve ulusal hareketinden kişiler, gruplar vardı. Diyarbakır cezaevinde de Türkiye sosyalist hareketinden gruplar, Türk, Ermeni, Arap, Çerkes kimliklerinden insanlar vardı. Fakat mekan ve cezalandırma sisteminin kurgulanması Diyarbakır’da anti-Kürt, anti-komünist bir eksene oturtulmuştu ve yanı sıra özgürlükçü, demokrat ve “Türklüğe sığmayan etnik kimlikler” bu hedef kitleyi belirliyordu. Geçen zaman içinde bu yaklaşımda bazı değişiklikler oldu ve Kürt ulusal hareketiyle [yanı sıra Türklük kodlarıyla] ilişki dost ve düşman ayrımında belirleyici hale geldi.

Günümüzde de Türk devletinin Türk sol ve sosyalistlere bakışında “Kürt ulusal sorununa bakış”ları tayin edici bir yerde durur. Eğer Kürt özgürlük hareketine, somutunda PKK veya HDP’ye, mesafeli hatta eleştirel duruyorlarsa devlet katında “kabul edilebilir” bulunuyorlar. Ki onlara “milli sol” da deniyor. Ama sol, sosyalist ve liberaller eğer Kürt ulusal hareketine, özgürlük mücadelesine sempati ile bakıyorlarsa, onlarla ittifak kuruyorlarsa, o zaman “Kürt gibi” muamele görüyorlar. Hatta bugün belki onlara daha çok kızılıyor: “Onlar zaten Kürt, size ne oluyor!” deniyor. “Yoldan çıkan bizim çocuklar” bugün eğer Kürt özgürlük mücadelesine mesafeli ve karşıysalar diğer söyledikleri ve yaptıklarından çok da rahatsız olmuyor devlet. Bu, yaklaşım Türkiye’deki ırkçı-şoven sömürgeci sistemin yerleşik bir yargısını ifade eder.[1]

Bir yerde Mahkûmların büyük bir sorunu da içinde bulundukları mekânın yönünü, konumunu tam kestirememeleri nedeniyle sürekli olarak yaşadıkları yabancılık duygusuydu. Bu diğer güvensizlikleri de besleyen bir duygu. Önceden cezaevinin çevresini biliyor olmak bir tür güven hissi yaratıyor demişsiniz. Siz bu hisleri ne şekilde yaşadınız, kısaca paylaşır mısınız? Nasıl bir güven ve nasıl bir yabancılıktan söz ediyorsunuz?

Tutuklandığınızda bütün hareket iradeniz sizin elinizden alınır ve ilk işlerden biri de gözlerinizi kapatmak, bağlamak olur. Böylece nerede olduğunuzu bilmez, zaman ve mekânı şaşırırsınız. Sorgu binasına, cezaevine götürülürken de nereye, nasıl bir mekâna gittiğinizi bilmezsiniz. Tüm bunlar tutuklanma ve mahkûm psikolojisini belirlemek için yüzyıllar içinde gelişen şeyler olmalı. Örneğin ünlü Sinop cezaevinde de kaldım 1979 yılında. Neredeyse Bizans’tan kalan bu tarihi zindanın dört tarafı da denizle kaplı, sadece küçük bir yolla karaya bağlanmış bir yarım ada üzerindeki kale surlarının içindeydi. Oradayken bunu bilmiyordum. Biz oradayken mahkûmlar cezaevini yaktı, zindanın bütün koğuşları, çatısı ve ahşap aksamı –ki kapıları kalın ağaçlardan yapılmaydı- gözlerimizin önünde yanıp kül oldu. Bütün jandarmalar, gardiyanlar, yöneticiler cezaevini bırakıp kaçmıştılar. Tutuklular, hepimiz cezaevi ile kale surları arasındaki boşluğu toplaşmış, kurtarabildiğimiz eşyalarla, bütün gece yanan cezaevini seyrettik. O zaman içinde kaldığımız zindanın nasıl bir şeye benzediğini kuşbakışı görebilmiştik. O zaman kendisi de Sinop’ta domuzluk denen hücrelerde kalmış olan Sabahattin Ali’nin şu dizeleri daha bir anlam kazanmıştı:

“Dışarıda deli dalgalar, gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma
Görmek istersen denizi, yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü, aldırma gönül aldırma”
Gerçekten de koğuşlardayken dışarıdan gelen dalga seslerini duyar ama denizi göremezdiniz.

Diyarbakır cezaevine önceden görüşe gittiğim için, onun Bağlar semtinde bir mahallenin içinde olduğunu, çevresindeki evleri, sokakları, buraya nasıl gelineceği ve nasıl gidileceğini öğrenmiştim. İçerisinin de en azından görüş yerine kadar olan bölümlerini biliyordum. E tipi cezaevlerinde daha önce de kaldığım için cezaevinin içyapısını da az-çok tahmin edebiliyordum. Bunları bilmek bana bir güven duygusu vermişti. Özellikle de cezaevinin şehir merkezine biraz uzak olsa da yine de bir Kürt mahallesinin içinde olması, en beklenmedik zamanda cezaevini kuşatıp tutsakları kurtarabilirler gibi bir kurgu oluşturmuştu kafamda.

Diyarbakır 5 No'lu zindanına sokmayı başardığınız küçük fotoğraf makinesinin hikâyesi çok çarpıcı. Belki o fotoğraf makinesi bulunursa birçok şey daha şeffaf anlaşılacaktır. Bu makineyle ilgili kim ne biliyor? Bildiğiniz kadarıyla; bulunması için herhangi bir girişim var mı?

Fotoğraf makinesinin içinde bulunabileceği havalandırma boşluklarının koğuş girişleri vahşet döneminde, tutsaklar yararlanmasınlar diye kapatılmıştı. Dolayısıyla koğuşun içinden erişim nisbi serbest dönemlerde de mümkün olmadı, duvarı delmek gerekiyordu. Onun kapama inşaatı sırasında ve sonradan bulunmuş olma ihtimali çok büyük sanıyorum. İçindeki film rulosunun karanlık odada açılması gerekirdi, “eğer ne var ne yok” diye hemen kurcalanmışsa yine büyük ihtimalle film yanmıştır. Eğer tersini akıl edip banyo ettirmişlerse, Genelkurmay istihbaratına alınmıştır veya imha edilmiştir. Yani fotoğraf makinesinin varlığı şimdi belki sadece cezaevi müzesi için ilginç bir materyal olabilir. Bu bilgiler ışığında bu materyalden haberi olup, bulan birileri varsa akıbeti hakkında bir açıklama yapmalarını umabiliriz.

Pasolini'nin filmi birçok eleştirmen ve teorisyen tarafından kurmacadan çok bir canlandırma olarak tarif edilir. Bu canlandırma pornografiye dayalıdır. Siz de Diyarbakır'da yaşatılanlar bir yanıyla sömürgeci faşizmin bir pornografisiydi diyorsunuz. Aynı zamanda tecavüzcülerin tecavüz sırasında Bu Ajda Pekkan için, bu Ahu Tuğba için, bu Bülent Ersoy için... diyerek kendilerini tatmin ettiklerini yazmışsınız. Bu isimlerin neyi temsil ettiklerini de göz önünde bulundurarak vahşileşmenin altında yatan erkeklik motivasyonunu, pornografi ve militarizm arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız?

Diyarbakır 5 No’ludaki yoğun cinsel şiddet uygulamalarının neden ve sonuçları üzerinde yeterince durulmamıştır. İşkencelerin Kürt ulusal kimliğini, ulusal mücadeleyi, yanı sıra sosyalist siyasal düşünceleri, örgütlenmeleri yok etmeyi, ezmeyi amaçladığı ve buna göre kurgulandığı açık. Maria Antonia Macciochi “faşizm, sınıf ayrımına dayandığından belki de daha fazla, cins ayrımına dayanır.” demektedir; bu, sömürgecilik için de doğrudur. Tıpkı öteki ulusal kimliklerin, burada Kürtlüğün ve “Türklük” kavramına uymayan tüm etnik kimliklerin aşağı görülmesi ile; erkek üstünlük ve kadınlığın “aşağı cins” olarak görülmesinde temel bir bağ vardır. Buradaki anahtar kavram “etnik tecavüz” ve erkeklerin de “kadınlaştırılması”dır. Cinsel şiddetin görünür amacı, feodal erkek gururu da taşıyan tüm erkekleri kendilerine cop sokulabilen, tecavüz ve sarkıntılık yapılabilen kitle haline getirerek onların “kadınlaştırıldığı” böylece aşağılamış olacakları düşüncesidir. Ulusal bağlamda köle, cinsel bağlamda da köle…

Kendi bakışlarıyla erkekleri “kadınlaştırma”nın pratiği de Sodomi ve Sadizm olarak gerçekleştirilmektedir. Bunun işkenceciler açısından homo-erotik bir haz taşıyıp taşımadığını, sadece Sadistik şiddet ve kadına benzetme boyutuyla mı keyif aldıklarını bilemiyoruz. Belki hepsi karmaşıktı. Ama şu gerçek ki bu senaryoyu yazıp, sahneye koyanlar açısından etnik, düşünsel, sınıfsal aşağılama ile cinsel aşağılama aynı şeydi. Diyarbakır’da yaşatılanlar bu yanıyla sömürgeciliğin pornografisi haline gelmişti: Cinsel şiddet pornografisi…
Bu çalışmanın, sömürgecilik ve faşizmin sadece etnik-kültürel değil, erkek egemen cinselliği boyutunun da tartışılmasına katkı yapmasını umuyorum.
Kitabınızda yer verdiğiniz bütün aktarım ve detaylarda görülüyor ki işkenceciler yaptıkları her şeyi bir oyun gibi kurguluyor. Koridorlarda kovalamacalar, kurgu mahkemeler, imkânsız görevlerin ardından cezalandırmalar vb. birçok oyun pratiği var. Diğer yandan Esat Oktay'ın emrindekilere verdiği gerçeği, dil üzerinden bozmaya çalışan banyoya götürün, temizlensinler gibi komutlarından bahsediyorsunuz. Bu da bir oyun pratiğidir esasında. İşkenceyi oyunlaştırarak kendileri için eğlenceli hale mi getiriyorlardı yoksa yaşananların gerçekliğine dâhil olma cesaretleri mi yoktu?

Sorgudaki işkencenin ve işkencecinin somut, pratik bir amacı vardır: sanıktan bilgi almak, kendisi veya arkadaşları aleyhine konuşturmak; cezalandırmalarını sağlayan ifade imzalatmak. Bunun bir keyfe, bir zevke dönüştürülmesi kural değildir. Hatta amaç hasıl olursa işkenceye son verilip, savcılığa mahkemeye çıkarılır. Diyarbakır’da ise sadistik ve sodomik işkenceler, haftanın 7 günü, günün 24 saati uygulanan; zamanı, biçimi, bahanesi tamamen gardiyanların ve komutanların keyfine, neşesine göre belirlenen, fantezi dünyalarına göre yürüyen bir uygulamadır. Haliyle her şey kendileri için bir oyun, bir eğlence haline geliyor. Sınırsız keyfilik burada ayırt edici bir niteliktir; elbette daha geniş ölçekli bir amacın aracı olarak serbest bırakılmış bir keyfiyet.

Eğitimsiz askerlerin eğitimli insanlara dönük şiddet eylemlerini böbürlenerek anlattığını, üstünlük kurma arzusu taşıdıklarını söylüyorsunuz. Bu aşağılık kompleksine tekabül ediyor. Sizce ne kadar alçaldıklarının farkındalar mıydı işkenceciler?

Kitapta noksan kalan konulardan biri de faillerle ilgili. Bu işkencelere katılan, uygulayan askerler, komutanlar yaptıklarını nasıl anlamlandırıyorlardı? Bugün ne düşünüyorlar, çocuklarıyla, toplumla, çevreleriyle nasıl bir ilişkileri var? Bunları bilmiyoruz. Çünkü hiçbirinin anısı, anlatımı veya özeleştirisi yok. Kimlikleri de (birkaçı hariç) bilinmiyor. O nedenle psikolojilerini ve iç dünyaları hakkında birinci elden bir tanımlama konusunda noksan kalıyoruz. Ama şurası bir gerçek ki Diyarbakır işkencecilerinin hiçbirisi yaptıklarıyla övünemiyor, insan yüzüne çıkmaya cesaret edemiyorlar.

Sistemin bir dişlisi olarak bu aparatların “suçlu” sayılıp sayılmayacakları, Avrupa’da yaşatılan Yahudi soykırımı (Holokost) failleri bağlamında çok tartışılmıştır. Sadece emirleri yerine getiren öğeleri hukuk karşısında suçsuz ya da ikinci dereceden katılımcı gören anlayış nedeniyle, 2. Dünya Savaşı sonrası binlerce Nazi subayı, askeri, işkencecisi yargılanmaktan, ceza almaktan kurtuldu. Hanna Arendt’in bu kişileri “sıradan faşizm”in öğeleri ve yaptıklarının farkında /bilincinde dahi olmadan sadece itaat eden kişiler olarak tanımladığını biliyoruz.

Bir arkadaşın veciz biçimde ifade ettiği gibi, o dönemde gardiyanlar arasında en insaflısı, en vicdanlısı herhalde “Co” isimli kurt köpeğiydi. Çünkü sadece mekanik olarak verilen komutları uyguluyor, keyfi olarak başka hiçbir şey yapmıyordu. İnsanlara eziyet çektirmekten, onları korkutmaktan keyif aldığı söylenemezdi. Egemen sistemin bu “halk çocukları”nın içindeki kötülüğü dizginsiz biçimde serbest bıraktığında, hatta kışkırtıp ödüllendirdiğinde neler yapabileceklerini Diyarbakır örneğinde de gördük. Peki bu malzeme sadece 10 aylık “askeri eğitim” sonucu mu bu hale geliyor yoksa temel alt-yapıya mı bakmamız gerekiyor?

Kitabınızda en çok ilgimi çeken kısımlardan biri de zindan direnişini bir mazoşist direniş olarak ele aldığınız kısımdı. Kitapta zaten detaylıca anlatmışsınız ama henüz kitabı okuma imkânı bulamamış okuyucular için bu tespitinizin gerekçelerini kısaca anlatır mısınız?

Bu konu, çok katmanlı; felsefe ve siyasal psikoloji bağlamında tartışılmasını çok isterim. Belki küresel çapta bireyi (kimlik ve kişilikleri) ezme bakımından müthiş bir kapasiteye ulaşmış sistemlere karşı direniş felsefesi üzerine düşünmek; onlarla benzeşmek tehlikesiyle, onların domine ettiği oyunların nesnesi olmak arasındaki çıkış yolları üzerine…[1]
Bir boyun eğdirme ve teslim alma yöntemi olarak işkencenin sadistik karakteri üzerinde çok durulmuştur. Bunun Diyarbakır uygulamalarında bir amaç ve görev sayılmanın ötesinde, bir keyfilik taşıdığı, uygulayıcıların bundan keyif aldıkları, haz duyduklarını biliyoruz. Buna karşılık direnmenin mazoşist biçimler alması ve bunun nedenleri üzerinde hemen hiç tartışılmadı. Örneğin tutsakların kendi bedenlerine acı ve zarar veren eylemlere; uzun süreli ölüm oruçları, kitlesel açlık grevleri; kendilerini yakma, kafalarını demirlere, duvarlara vurarak protesto gibi eylemleri yapmaya yönelmelerinin nedeni neydi?

5 Eylül 1983 direnişinde en çok söylenen sloganlardan biri “yaşasın ölüm!” veya “yaşatır ölüm!” idi. Burada tutsaklar gardiyanların, işkencecilerin öldürülmesinden değil kendi ölümlerinden bahsediyorlardı; kendi ölümlerini kutsuyorlardı. Artık ölümden korkmadıklarını haykırıyorlardı. Yani işkencecilerin sadizmi tersine çevrilmişti, artık onların elinde bir zevk aracı olmaktan çıkmış oluyor, tutsağın silahı haline geliyordu. Ki burada kritik olan şey üzerinde savaş verilen, nesneleştirilen, mücadele alanı bizzat tutsağın kendi eti, kanı, duygularıdır. Dışarıdan bakıldığında kendine zarar veren bu eylem biçimleri saçma ve çok yanlış gibi görülebilir; bu ancak kendi bedeniniz üzerindeki sahiplik mücadelesinde yine bedenin kendisinden başka bir mücadele aracı olmadığında yeni insan aynı zamanda kendi bedenine karşı da yabancılaştığı anda anlaşılabilir, mantıklı olabilir.

Doğu mistisizminde “acı çekerek olgunlaşma” yabancısı olmadığımız bir kavramdır. Çilekeşlik (ki 40 gün aç, susuz, dünya nimetlerinden uzakta kendi başına kalıp özüne ulaşma çabasını anlatır), insan-ı kâmil olmada bir mertebe sayılır. Bu da kendi kendisiyle bir kavgadır. Fakat sizi zaten eziyetle yıldırmaya çalışan düşmanla mücadelede, bu yöntemlerin kullanılır olmasınının bambaşka bir diyalektiği var. Bunu da “bedel ödeme” kavramı ile açıklamaya çalışıyorum. Bunun mantıklı, kabul edilebilir soylu bir amacı olduğu zaman direnişçi için her türlü acıya katlanmak hem bir görev hem de haz duyduğu bir fiil haline gelebiliyor. Her şeyden önce sadistik baş eğdirme karşısında psikolojik ve ahlaki bir üstünlük sağlıyor; sonra da onların kullandıkları aracı anlamsız bir hale getiriyor.

Tabiî ki bu direniş biçimlerini “feda eylemleri” ile “manevi arınma” için yapılan fiillerden ayıran önemli yanları var. O da direnişçinin bedenine yönelttiği acıyla, kendisine duygusal bağı olduğunu varsaydığı bir kitleye –ailesine, arkadaşlarına, yoldaşlarına vd- ulaştırmak istediği bir uyandırma mesajı, bir ajitasyonun mutlaka var olmasıdır. Örneğin açlık grevi ve ölüm orucu gibi eylemler, düşmanın vicdanına değil dostların vicdanına karşıdır. Bu yüzden “düşman zaten sizin ölmenizi istiyor” eleştirisi, bu yolu tercih edenlerin bakış açısını muhtemelen hiç anlamıyordur. Mesajın kendilerine verildiğini, dikkatlerini çekmek ve desteklerini talep etmek için yapıldığını görmek gerekir. Kendi etine cimdik atar ama asıl olarak sizin bunu duymanızı ister…

Filmde piyano çalan kadın üzerine yazdıklarınızı okuduğumda aklıma kendisi de bir zindan direnişçisi olan Bobby Sands'in Sanatçılar kalplerini kaybetti / Rüya içinde rüya görüyorlar / Bir parça altın fiyatına satıldı sihirleri / Bir halkın çığlıkları arasında. / Ay resmi çizerler, açan çiçeği de, / Ama Castlereagh'de yatan / Ve titreyen zavallının resmini çizemezler dizeleri geldi. Öte yandan akademi eleştirisine ayırdığınız bir bölüm var. Samimiyetle soruyorum; Sizce sanatçı ve akademisyenler böyle hakikatlere karşı neden kör?

Adorno, “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır” demişti. Çünkü “kültürün diyalektiği son kertede barbarlığın karşısında durmayı gerektiriyor” diyordu. Diyarbakır’a inanmamayı, Diyarbakır’ı görmemeyi yeğleyenler ise umutlu, neşeli şiirler yazmaya devam ettiler. Şiirlerinde, romanlarında, öykülerinde, filmlerinde, tiyatrolarında Diyarbakır zindan gerçeği yoktu. Bol unvanlı siyaset bilimci, toplum bilimci, tarihçi, sosyolog, psikolog, etnologun da araştırma merakında böyle bir olgu yoktu. Öyle bir şey yoktu ki, olsa, dünyanın en ücra yerlerinde çekilen acılara bile duyarlı olan kalpleri elbette Diyarbakır için de bir şeyler söyleyecekti. Gerçeği öğrenmeye, göstermeye, yorumlamaya ve anlatmaya çalışacaklardı. Ermeni soykırımını da duymamışlardı, öyle bir şey olmamıştı; dolayısıyla olmayan şeylerden kendilerini sorumlu görmüyorlardı. İşin bilimsel bilgi üretme, akademik araştırmalar, estetik ve sanatsal yanıyla ilgilenme sorumluluğu da yine bizzat kurbanların, mağdurların kendilerine kaldı.

Salo filminde olup bitene gözlerini kapayarak müzik yapan, onları eğlendirerek yumuşatmaya çalışan sanatçı kadın; yaptıklarının hiç de işe yaramadığını, gençlerin korkunç işkencelerle öldürülmekte olduğunu görünce intiharı seçti. Bir duvar yazısında söylendiği gibi “Özeleştirinin en dürüst şekli intihardır.” Ben sembolik olarak Diyarbakır zindanını, öz olarak ise bu coğrafyada yaşayan “öteki” etnik ve kültürel kimliklerin soykırımlarla, katliamlarla, asimilasyonla, işkencelerle yok edilmesi siyasetine gözlerini kapamış olan tüm bilim insanı, akademisyen, edebiyatçı ve sanatçıların fiziki değil ama manevi olarak “intihar” ettiklerini düşünüyorum. Özeleştiri olarak değil “kaçış” olarak…



Kitapta her konu başlığına Salo'daki sahneleri anlatarak başlayıp 5 No'ludaki uygulamalarla devam ediyorsunuz. Okurken bazen filmi mi zindanı mı anlattığınızı kestiremiyordum. Ben 5 No'luda hayal gücünün sınırlarını zorlayan vahşetler yaşandığını düşünürken siz birkaç yerde filmde anlatılanların 5 No'luda yaşananların yanında hafif kaldığını söylüyordunuz. Her ne sebeple olursa olsun; insan nasıl bu kadar vahşi olabilir? Çünkü bu vahşet uzun süreli bir vahşet, yani bir cinnet anından bahsetmiyoruz.

Pasolini’nin “Salo ya da Sodom’un 120 günü”, Diyarbakır 5 No’lu zindanında neler yaşandığını anlatmak, bir fikir vermek için uygun bir görsel malzeme veriyor. Yine de bu bir kurgusal anlatımdır; kimse orada gerçekten pislik yemiyor, dövülmüyor, öldürülmüyor. Çok yoğun bir metafor var.

Diyarbakır Zindanı ise tamamen gerçeğe, yaşanmışlıklara dayanıyor. Bu yüzden karşılaştırmalı bir anlatımı tercih ettim. Diyarbakır’da yaşananlarla ilgili her anlatımın tıpkı bir belgesel gibi bizzat tanıkların, mağdurların kendi dilinden yapılmasına dikkat ettim. Her bir cümle mutlaka yayınlanmış bir söyleşiye, bir makaleye, bir kitaba ya da belgesel bir filme dayanıyor. Hepsinin dipnotları var; çoğunun tanıkları yaşıyor… Hiç kimse “bunlar hayal ürünü, sen kafanda kurguladın” diyemez. Diyarbakır 5 No’lu ile ilgili şimdiye kadar bir hayli anı yayınlandı. Yine anlatılmamış bir hayli hikâye vardır diye düşüyorum. Çünkü bu 3 yıllık zaman diliminde 5 bin kişiye kadar ulaşan kapasitesi, sevkler, mahkûmiyetler, tahliyeler ile devinen büyük bir kitle var. Bir koğuşta yaşanan diğer koğuşta yaşanmamış olabiliyor; bir gardiyanın uygulamaları diğerinden çok farklı olabiliyor. Hatta hücreler kısmında yaşayan tutsakların, iki üç yıl boyunca birlerinin yüzünü görmeden, sadece seslerini duyarak tanıdıkları bir süreç var. Bu insanları ancak direniş sonrası tanıdık sesleri, tanıdık yüzleri yan yana getirebildi.

Herkesin sadece kendi bedeni ile baş başa olduğu bir süreçten bahsediyoruz. Bir koğuşu anlattığınızda bile orada olup biten her şeyi anlatmış olmuyorsunuz. Bir vesileyle koridora çıkan, revire, hastaneye, kantine, temizlik yapmaya, boyamaya çıkartılan herkesin neler yaşadığı ayrı ayrı muammalar. Dolayısıyla tıpkı yapbozun parçaları gibi herkesin –veya büyük çoğunluğun- tek tek anlatımıyla belki büyük resmin dehşeti görülebilir. Ki konu cinsel şiddet olduğunda, Kürt köylülüğünün feodal gururu da eklenince erkeklerin bunu anlatmaya çok istekli olmadıklarını tahmin etmek güç değil. Dövülmek rahatça anlatılabilirken, tecavüze, sarkıntılığa, tacize uğramak anlatılamıyor. Çoğu kez insanlar bunu kendi başlarına gelen değil, arkadaşlarının uğradığı bir saldırı olarak ifşa edebiliyorlar. Utanılarak anlatılmayanların da bir hayli olduğunu söyleyebilirim.

Benim bu kitaptaki amacım üzerinde fazla durulmayan bu işkence boyutuna biraz ışık tutarak, onun bir çok boyutuyla tartışılmasını sağlamak; Türkiye’nin sömürgeci-faşist sisteminin ahlaki değerler düzleminde de eleştirisine katkı yapmaktır.

كورديبيديا غير مسؤول عن محتوى هذا التسجيل وصاحبه مسؤول عنه. قمنا بتسجيله لأغراض أرشيفية.
دون هذا السجل بلغة (Türkçe)، انقر علی ايقونة لفتح السجل باللغة المدونة!
Bu makale (Türkçe) dilinde yazılmıştır, makaleleri orijinal dilinde açmak için sembolüne tıklayın!
تمت مشاهدة هذا السجل 1,967 مرة
اعطي رأيک بهذا المقال!
هاشتاگ
المصادر
[1] موقع الكتروني | کوردیی ناوەڕاست | Yeni Özgür Politika
السجلات المرتبطة: 2
1. تواریخ وأحداث 06-06-2022
1. بحوث قصیرة Diyarbakır Cezaevi’ni “kapatmak
لغة السجل: Türkçe
تأريخ الإصدار: 06-06-2022 (3 سنة)
الدولة - الأقلیم: شمال کردستان
اللغة - اللهجة: ترکي
المدن: آمد
تصنيف المحتوى: القضية الكردية
نوع الأصدار: ديجيتال
نوع الوثيقة: اللغة الاصلية
البيانات الوصفية الفنية
جودة السجل: 99%
99%
تم أدخال هذا السجل من قبل ( سارا كامالا ) في 06-06-2022
تمت مراجعة هذه المقالة وتحریرها من قبل ( ئاراس ئیلنجاغی ) في 06-06-2022
تم تعديل هذا السجل من قبل ( ئاراس ئیلنجاغی ) في 06-06-2022
عنوان السجل
لم يتم أنهاء هذا السجل وفقا لالمعايير کورديپيديا، السجل يحتاج لمراجعة موضوعية وقواعدية
تمت مشاهدة هذا السجل 1,967 مرة
QR Code
الملفات المرفقة - الإصدار
نوع الإصدار اسم المحرر
ملف الصورة 1.0.193 KB 06-06-2022 سارا كامالاس.ك.
کورديپيديا أکبر مصدر کوردي للمعلومات بلغات متعددة!
السيرة الذاتية
منى واصف
المواقع الأثریة
قلعة كركوك
بحوث قصیرة
العقل السياسي التركي بين الجمود والتغيير
المواقع الأثریة
ناعورة الرشيدية في الشدادي حضارة عريقة وتاريخ يشهد
السيرة الذاتية
عمر شيخموس
صور وتعریف
محطة القطارات في مدينة آمد - سنة 1944
المواقع الأثریة
تل لیلان
المکتبة
دور احداث شنكال في تطوير القضية الكردية
المکتبة
السياسة الخارجية لإقليم كردستان العراق تجاه سوريا: بين التوازنات الإقليمية والتطلعات القومية
المکتبة
صلاح الدين الأيوبي وعصره
السيرة الذاتية
سيماف حسن خليل
المواقع الأثریة
قلعة خانزاد في أقليم سوران 1825م
المکتبة
شهدائنا في حرب ضد الدولة الاسلامية - داعش، الطبعة 2
صور وتعریف
مدينة كركوك - سنة 1890
السيرة الذاتية
إلهام أحمد
المکتبة
الدستور العراقي: تحليل للمواد الخلافية -الحلول والمقترحات
المکتبة
الموسيقى والغناء عند العرب
بحوث قصیرة
السيناتور فان هولن: انسحاب القوات الأميركية من سوريا سيكون خطأ
السيرة الذاتية
محمد آل رشي
صور وتعریف
الفنانة الراحلة عيشة شان حفلة هولير 1979
المکتبة
نبذة تاريخية في الحِرَف الدمشقية
السيرة الذاتية
منى بكر محمود
بحوث قصیرة
صبري أوك: حزب العدالة والتنمية إذا أصر على الإنكار فسوف يواجه الشيء ذاته- تم التحديث
بحوث قصیرة
مناشدة للكشف عن مصير ثلاثة كورد اختُطفوا خلال عودتهم من دمشق لقامشلو
المواقع الأثریة
قصر حسين قنجو في محافظة ماردين، 1705م
بحوث قصیرة
تحرير الجنسوية الاجتماعية بين المجتمع الطبيعي والأيكولوجي: قراءة في فكر عبد الله أوجلان
السيرة الذاتية
رامي عبد الرحمن
السيرة الذاتية
هشام المدفعي
السيرة الذاتية
هيفين عفرين
صور وتعریف
كركوك في سنة 1936
صور وتعریف
مدينة حلبجة بعد تعرضها للقصف من قبل النظام البعثي السرسري - سنة 1988
السيرة الذاتية
يوسف العظمة

فعلي
بحوث قصیرة
غسيل الأموال
26-08-2019
زریان سەرچناری
غسيل الأموال
السيرة الذاتية
محمد سيّد حسين
27-06-2022
اراس حسو
محمد سيّد حسين
بحوث قصیرة
السليمانية موطن حلوى المن والسلوى
19-02-2023
هژار کاملا
السليمانية موطن حلوى المن والسلوى
الشهداء
تكين أوكان
22-06-2023
أفين طيفور
تكين أوكان
بحوث قصیرة
الشيخ العلامة محمد بن حسن الآلاني-القسم الثاني والاخير
26-03-2024
کاکۆ پیران
الشيخ العلامة محمد بن حسن الآلاني-القسم الثاني والاخير
موضوعات جديدة
المکتبة
الدستور العراقي: تحليل للمواد الخلافية -الحلول والمقترحات
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
السياسة الخارجية لإقليم كردستان العراق تجاه سوريا: بين التوازنات الإقليمية والتطلعات القومية
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
صلاح الدين الأيوبي وعصره
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
نبذة تاريخية في الحِرَف الدمشقية
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
الموسيقى والغناء عند العرب
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
تاريخ العلم العثماني
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
أعلام المهندسين في الإسلام
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
المعارضة السياسيّة في إقليم كردستان - العراق (النّشأة والمستقبل)
05-02-2025
هژار کاملا
المکتبة
أعلام الفكر الإسلامي في العصر الحديث
04-02-2025
هژار کاملا
السيرة الذاتية
أحمد تيمور باشا
04-02-2025
هژار کاملا
أحصاء
السجلات
  538,011
الصور
  115,195
الکتب PDF
  20,832
الملفات ذات الصلة
  111,196
فيديو
  1,927
اللغة
کوردیی ناوەڕاست - Central Kurdish 
295,326
Kurmancî - Upper Kurdish (Latin) 
91,542
هەورامی - Kurdish Hawrami 
66,588
عربي - Arabic 
33,922
کرمانجی - Upper Kurdish (Arami) 
21,384
فارسی - Farsi 
11,856
English - English 
7,936
Türkçe - Turkish 
3,701
Deutsch - German 
1,857
لوڕی - Kurdish Luri 
1,690
Pусский - Russian 
1,144
Français - French 
349
Nederlands - Dutch 
131
Zazakî - Kurdish Zazaki 
91
Svenska - Swedish 
72
Polski - Polish 
56
Español - Spanish 
55
Italiano - Italian 
52
Հայերեն - Armenian 
52
لەکی - Kurdish Laki 
37
Azərbaycanca - Azerbaijani 
27
日本人 - Japanese 
21
中国的 - Chinese 
20
Norsk - Norwegian 
18
Ελληνική - Greek 
16
עברית - Hebrew 
16
Fins - Finnish 
12
Português - Portuguese 
10
Тоҷикӣ - Tajik 
9
Ozbek - Uzbek 
7
Esperanto - Esperanto 
7
Catalana - Catalana 
6
Čeština - Czech 
5
ქართველი - Georgian 
5
Srpski - Serbian 
4
Kiswahili سَوَاحِلي -  
3
Hrvatski - Croatian 
3
балгарская - Bulgarian 
2
हिन्दी - Hindi 
2
Lietuvių - Lithuanian 
2
қазақ - Kazakh 
1
Cebuano - Cebuano 
1
ترکمانی - Turkman (Arami Script) 
1
صنف
عربي
بحوث قصیرة 
15,290
السيرة الذاتية 
4,987
الأماکن 
4,859
الشهداء 
4,770
المکتبة 
2,546
وثائق 
896
صور وتعریف 
279
فيديو 
62
المواقع الأثریة 
61
الأحزاب والمنظمات 
43
قصيدة 
34
المنشورات 
32
الخرائط 
19
احصائيات واستفتاءات 
12
المتفرقات 
11
الأبادة الجماعية 
9
العشيرة - القبيلة - الطائفة 
6
نكت 
4
بيئة كوردستان 
1
الدوائر 
1
مخزن الملفات
MP3 
551
PDF 
32,831
MP4 
3,142
IMG 
212,457
∑   المجموع 
248,981
البحث عن المحتوى
کورديپيديا أکبر مصدر کوردي للمعلومات بلغات متعددة!
السيرة الذاتية
منى واصف
المواقع الأثریة
قلعة كركوك
بحوث قصیرة
العقل السياسي التركي بين الجمود والتغيير
المواقع الأثریة
ناعورة الرشيدية في الشدادي حضارة عريقة وتاريخ يشهد
السيرة الذاتية
عمر شيخموس
صور وتعریف
محطة القطارات في مدينة آمد - سنة 1944
المواقع الأثریة
تل لیلان
المکتبة
دور احداث شنكال في تطوير القضية الكردية
المکتبة
السياسة الخارجية لإقليم كردستان العراق تجاه سوريا: بين التوازنات الإقليمية والتطلعات القومية
المکتبة
صلاح الدين الأيوبي وعصره
السيرة الذاتية
سيماف حسن خليل
المواقع الأثریة
قلعة خانزاد في أقليم سوران 1825م
المکتبة
شهدائنا في حرب ضد الدولة الاسلامية - داعش، الطبعة 2
صور وتعریف
مدينة كركوك - سنة 1890
السيرة الذاتية
إلهام أحمد
المکتبة
الدستور العراقي: تحليل للمواد الخلافية -الحلول والمقترحات
المکتبة
الموسيقى والغناء عند العرب
بحوث قصیرة
السيناتور فان هولن: انسحاب القوات الأميركية من سوريا سيكون خطأ
السيرة الذاتية
محمد آل رشي
صور وتعریف
الفنانة الراحلة عيشة شان حفلة هولير 1979
المکتبة
نبذة تاريخية في الحِرَف الدمشقية
السيرة الذاتية
منى بكر محمود
بحوث قصیرة
صبري أوك: حزب العدالة والتنمية إذا أصر على الإنكار فسوف يواجه الشيء ذاته- تم التحديث
بحوث قصیرة
مناشدة للكشف عن مصير ثلاثة كورد اختُطفوا خلال عودتهم من دمشق لقامشلو
المواقع الأثریة
قصر حسين قنجو في محافظة ماردين، 1705م
بحوث قصیرة
تحرير الجنسوية الاجتماعية بين المجتمع الطبيعي والأيكولوجي: قراءة في فكر عبد الله أوجلان
السيرة الذاتية
رامي عبد الرحمن
السيرة الذاتية
هشام المدفعي
السيرة الذاتية
هيفين عفرين
صور وتعریف
كركوك في سنة 1936
صور وتعریف
مدينة حلبجة بعد تعرضها للقصف من قبل النظام البعثي السرسري - سنة 1988
السيرة الذاتية
يوسف العظمة

Kurdipedia.org (2008 - 2025) version: 16.25
| اتصال | CSS3 | HTML5

| وقت تکوين الصفحة: 0.515 ثانية