Kurdîzade Ahmed Ramiz’in Kürdlere Hitabı: Reşbelek
Seîd Veroj
Reşbelek; Kürdîzade Ahmed Ramiz’in Kürdlere hitabı ve çağrısıdır. 15 Ocak 1911 tarihinde basılan Hulasa-yı Akait kitabının ikinci bölümü olarak yayımlanmış ve kitapçığın üçte ikisi bu metinden oluşmaktadır. Reşbelek, Seyyid Taha Efendiye ithaf edilmiş ve bunun nedenini de şöyle açıklanmıştır: “Sizi (Seyyid Taha’yı), ilim ve maarifin (eğitimin) Kürdistan ve çevresindeki savunucusu olarak görüyorum. Kürdistan ve çevresinde hürriyet fikrinin yayıcısı da sizsiniz.(1) Metnin orjinali Kurmanci Kürtçesiyle yazılmıştır. Bu metin, tarihsel önemi nedeniyle tamamı tarafımdan Türkçeye çevrilmiş ve aşağıda olduğu gibi aktarılmıştır.
Üzerimizde yapılması vacip olan (gerekli olan) şeylerden başka şunu söylemek istiyorum: Bugüne kadar Kürd soyu ve kavminden de alîm, faziletli, edebiyatçı ve yazarlar çıkmış fakat Ehmedê Xanî, Ehmedê Batê, Feqîyê Teyran, Elî Herîrî, Melayê Cizîrî gibi (Allah onlara rahmet eylesin) çok küçük bir grup hariç, diğer tümünün hizmetleri Kürdlerin dışındakilere (Türk, Arap ve Farslara) olmuş…?(2)
Kendi ırkına hizmet etmeyenler, onun dışında kime ne kadar hizmet yapıyorlarsa yapsınlar; Allah katında hayır ve sevap sahibi olmazlar. Bu kişiler, diğer insanların nazarında da iyi ve değerli olarak kabul edilmezler. Mesela; zengin ve varlıklı bir insan, yanı başındaki akrabaları, komşuları ve hasımları yardıma ve sadakaya muhtaç olduğu halde, o varlıklı kişi zekâtını ve sadakasını onlara vermeyip de tanımadığı yabancı kişilere vermesini düşünün. Bu durumda, Allah’ın şeriatına göre, acaba sözkonusu şahıs hayır ve sevap kazanabilir mi?
Kendi akraba ve hısımlarının açlığını görmeyip de gidip başkalarının karnını duyuranlar hakkında, acaba şeriatın saf ve temiz hükümleri ne diyor?
Kendi kavmi (milleti) hizmete muhtaç olduğu halde gidip başka milletlere hizmet edenlerle, kendi malının zekatını günde yüz kişinin bağışta bulunduğu şahıslara veren arasında ne fark vardır. Mevcut hal bu iken, evindeki binlerce kişi şiddetle yardıma muhtaç iken, hangi cihetten bakarsanız bakın; şeriat açısından, dini yönden, örf, adet ve akli yönden yani her halükarda sözkonusu muhtaçların nafakası o varlıklı kişi üzerine farz ve vacip olur.
Yaklaşık olarak “altı milyon” kadar Kürd vardır. Acaba şu ana kadar bunlardan “altı kişi” kalkıp Kürdlere bir iyilik yapmış mıdır? Şüphesiz olarak hayır diyorum ve yine de hayır!!!
Yahu! İyilikleri lazım değil, keşke kötülük etmeseydiler, o da yeterdi. Bilhassa eğitim konusunda, Kürdlerin ruhuna kast edilmiştir. Öyle bir şekil ve yöntemle yapılmıştır ki bir ecnebiyi (yabancıyı) bile ağlatır. Sanki Kürd diliyle hiçbir kitap yazılmamıştır. Her ne kadar gayretli birkaç kişi, Kürdçe bir iki eser yazmış olsalar da, ne yazık ki bunlar yeterince Kürdler arasında yaygınlaşmamıştır ve pek bilinmemektedir. Çünkü ilmin yaygınlaşması, maddi fedakârlığın yanı sıra ancak bu iş her milletin kendi diliyle mümkün olabilir. Bunun dışında ilim ve eğitimin milletler arasında yaygınlaşması mümkün değildir, aksi halde böyle bir iddia iftira ve büyük bir bühtan olur. Genel olarak herhangi bir millet ki ilim ve eğitimi (eğitim ve öğretimi) onun kendi diliyle yapılmazsa, doğal olarak ilmin ve eğitimin verdiği saadet ve aydınlıktan mahrum kalır, peyderpey yıkılır, kaybolur, tarihten adları ve izleri silinir.
Mübalağasız olarak binlerce Kürd alimin, faziletlisinin ve edebiyatçısının adını sayabilirim. Bunlardan bir kısmı Araplara, bir kısmı Türklere ve bir kısmı da Acemlere (Farslara) hizmet etmiştir! Yani bunlar belirtilen dillerde değerli ve makul eserler vermişler. Şimdi Arap, Acem ve Türkler onların eserlerinden istifade ediyorlar. Bugün de ve daha sonra da, o eserlerden istifade edecekler. Bakın işte, Kürd olduğu halde kimlere hizmet etmiştir? Kürleri cehalet yasında bırakmışlar, kendi eserleriyle yabacı elleri nimettar ve şadan (faydalandırıp mutlu) etmişler. Fakat o kişilerin ismini veremiyorum; çünkü halk onları “mukaddes evliyalar” olarak biliyor. Kendimde o kudreti bulamıyorum ki o sıfatlar üzerinden onların adlarını söyleyeyim; benim inancıma göre eğer onlar isteseydi, katil cehaletin zehrini kendi milletinden uzaklaştırabilirlerdi. Mademki uzaklaştırmamışlar, onlar da bu cehaletin sebebi ve ortağıdırlar.
Bugün de Kürd edipleri (edebiyatçıları) vardır, ancak bunların yüzde yüzü (kesinlikle) sözü ve kalemiyle Kürd değiller, yüzde doksanı da aslen Kürd olmadıklarını söylemektedirler. Allah, bizi bu tür insanlardan korusun, çünkü haramzadeler aslını inkâr eder yani kendini kaybeder!
Ey Ahmed Ramiz! Gel de ölme ve üzülme, demeyin ki sabır ve tahammül eyle! Bunlar aslen ve neslen Kürdlerden beslendiler ve onlardan aldılar, fakat bunların avlanması ve şikârı (avları) hiç de Kürdler için değildir.
Velhasıl (kısacası), eğer farzların bırakılıp sünnetlerin tutulması caiz ise, onların yaptıkları da caizdir. Söylendiği gibi, insan Ali’nin ekmeği ve nimetiyle eğitilip de Veli’ye hizmet ederse, acaba bu iyi bir şey midir? Bu söylediklerimden dolayı bazılarınız bana kızıp darılabilir; çünkü doğrular acıdır.
Ey her şeyin sahibi olan Allah’ım! Kürdlere de bir ev kur! Onlara akıl ver ki dost ve düşmanlarını tanısınlar!
Ey Semi’ (her şeyi duyan Allah’ım)! Kürdlere işitebilecekleri öyle kulaklar ver ki duyabilsinler!
Ey Basîr (her şeyi iyi görebilen Allah’ım)! Kürdlere görmeleri için öyle gözler ver ki iyi görebilsinler!
Ey Alim (her şeyi iyi bilen Allah’ım)! Diğer milletlere açtığın gibi, Kürdlere de ilim ve maarifet kapısını aç.
Ey Sanî’ (her şeyi iyi yapan Allah’ım)! Kürdlere de sanat ve ticaret yolunu aç.
Ey Rahman ve Rahim (Ey sevgisi ve merhameti çok olan yüce Allah’ım)! Ey Şafi’ ve Kafî! Ey Şefik ve Refik! Ey her şeye Kadir ve Kayyum! Büyüklüğünden, lütuf ve ihsanından Kürd fuziletlilerine, alimlerine, edebiyatçılarına ve büyüklerine de insaf, merhamet ve şefkat eyle! Diğer milletlerin büyüklerine bağışladığın bu fasıfları Kürd büyüklerine de bağışla…
Heyhat (ne yazık)!
Ey Kürdler! Ey ilim ve eğitime susamışlar! İyi bilin ki ağlamayan çocuğa süt verilmez.
Ey Kürd edebiyatçıları! İyi biliniz ki; kendi aşireti ve milletinin saadeti ve mutluluğu için gayret etmeyenler ve çalışıp çaba göstermeyenler, en büyük melundur (lanetlidir), çünkü bu ihanettir. Ölüm, yüz binlerce kez ihanetten daha iyidir.
Ey Kürdler! Beni iyi dinleyin, size tarihi bir hikâyeden söz edeceğim. Bir zamanlar iki devlet vardı; bunlardan biri İran ve diğeri de Yunan idi. Yunan devlet yöneticileri, komutanlarından birine kızıp onu cezalandırmışlar ve onun ölüm emrini çıkartmışlar. Bundan dolayı komutan İran’a kaçmış, onlardan koruma ve iltica talebinde bulunmuş. Bunun üzerine, iki devlet arasında savaş çıkmış. Bu arada İran şahı onu huzura kabul etmiş ve Yunan komutana bir kolordu komutanlığı görevini vermek istemiş. Fakat, Yunan komutan bu teklifi kabul etmemiş ve redetmiştir. Ancak, İran şahı onu zorlamış ve görevi kabul etmesi için ona şiddetle ısrar etmiş. O, bu ısrarı reddetmiş. Sonunda milletine ihanet etmemek için, zehir içerek ölümü tercih etmiş ve böylece kendi elleriyle kendini öldürmüş.
Biz Kürdler ise birbirimize iyi düşmanlık yapıyoruz, kendi milletine ve aşiretine yönelik ihanetleri çok iyi biliyoruz. Yiğit, kahraman, gazi, şehit ve mukaddes ermiş insan; milletine ihanet etmektense, kendi ölümünü tercih eden kişidir. Kürd edipleri (edebiyatçıları), Kürdlükten uzaklaşmakla zannediyorlar ki bu uzaklaşma onlara bir paye ve şeref kazandıracaktır, bunun bir rezalet ve ahmaklık olduğunu bilmiyorlar. Çünkü, kökünü (aslını) kaybeden haramzadedir. Haramzadeliğin derecesi, “esfele’s-safilîn” dir, yani en düşük, rezil ve sefil derecedir.
Binlerce kez ve sınırsız teşekkürlerimi sunuyorum o yüce şan ve şerefe sahip ezeli, ebedi Halık’a (Yaratana) şükürediyorum ki beni Kürd olarak yaratmıştır.
Çünkü ben Kürd oğluyum, kürd oğluyum, Kürd oğluyum, Kürd oğluyum, Adem Aleyhisselam’a kadar Kürd oğlu Kürdüm!
Ezelden beri Kürd gelmişim, inşallah ebede kadar da Kürd olarak gideceğim. Kürd olarak kalkacağım ve Kürd olarak öleceğim. İnşallah Kürdlüğün varlığını, Rabb-i İzzet huzurunda da ispat edeceğim, cennetteki ebedi keyif ve zevkimi de Kürdçe yapacağım. Kürdlerin sayesinde ve onların ekmek ve nimetiyle büyüyüp varolan, aslen, neslen ve fazileten Kürd olduğu halde başkalarına hizmet eden ve etmekte olanlara meydan okuyacağım.
“Tarihsel bir fikir”
Ey Kürd halkı! Size tarihi bir fikir söyleyeyim. Dinleyin ve iyice bana kulağınızı verin, bunu bilmeniz gerekir.
Resûl-i Ekrem sallallahu te’ala ‘aleyhi ve sellemin peygamberliğinden önce, mevcut kavim ve milletlerin çoğunluğu putperest idi. Sizin ecdadınız ve babalarınız o zaman da “muvahhit” (Allah’ın birliğine inanan) idi.
Kasem ve yemin ederim ki, o zamanki ecdat ve babalarımız gece ve gündüzün (karanlık ve aydınlık) yaratıcısı olan Halık’a (Rabbe) inanırdı. O zamanki dini ibadetleri de bir çeşit raks (dans) idi.
Ey Rabim! Yüz binlerce kez hamd ve şükürler olsun ki biz ecdadımızdan ve babalarımızdan ta bu güne kadar hiç müşrik olmadık ve tanrımıza da şirk koşmadık. Hamd ve şükür olsun ki, ecdad ve atalarımız “insan ve cinlerin Resulü” olan Peygamber efendimizin nübüvvetini (peygamberliğini) duyar duymaz, İslam’ın şerefiyle müşerref olmuşlar… Elhamdülillah biz de onların çocukları ve torunlarıyız. Üzerimize düşen de, onlardan sonra hayırlı ve verimli bir nesil olmamızdır. Biz de, ecdad ve dedelerinin iyi ve güzel mirasını şiddet ve kötülük yolunda tüketen insanlara benzemeyelim.
Kendi ırkına ve kavmine (Kürtlüğünden) yabancılaşanlar, yüz binlerce kez yabanî hayvanlardan daha kötüleşirler (adileşirler). Bu tipler hayvanlara da kurban olsunlar. Çünkü görülmemiştir ki bir hayvan türünün yavruları, kendi cinsinden ayrılıp başka bir türe dahil olsunlar. Bu adeti, yalnızca Kürdlerde gördüm ve bunun sebebi de cehalettir.
“Kureyşîler kimdir?”
Mademki Cenab-ı Resûl-i Ekrem sallallahu sellem peygamberimizdir ve Kureyş kabilesindendir, o zaman Kureyşilerden de bahsetmek gerekir.
Nereden gelmişler…?
Kureyşîler, “musta‘rebe” Araplardandırlar. Musta‘reb, aslında Arap kavminden olmayan ve daha sonra Araplaşmış olanlara denir. Kureyşilerin cedd-i emcedi, yani büyük dedeleri, Hazreti İbrahim Halilürrahman’dır. İbrahim Halilullah (Allah’ın dostu), aslen Urfa yöresindendir. “Urfa”, Nuh Tufanı’ndan bugüne kadar Kürdlerin yurdudur. Halilullah’ı, Urfa’da ateşe atmışlar. Cenab-ı Mevla Allahû Teala, kudreti ve azametiyle Halilullah İbrahim için, müşriklerin o ateş yığınını gül bahçesine çevirmiş. Bu olaydan sonra Halilullah Şam’a gitmiş ve oradan da Mısır’a gitmiştir, Mısır’dan geri dönüp Ken’an topraklarına gelmiş. Orada Cenab-ı Ekreme’l- Ekremîn (Rabbimiz), onlara Hacer annemizden İsmail Aleyhisselam’ı vermiş.
Annemiz Sara, insanlık ahlakı ve kadınlık duygusu temelinde kıskançlık yapmış. Çünkü o, İbrahimin büyük hanımıydı ancak ondan çocuk olmamıştı.(3)
İbrahim Aleyhisselam; İsmail ve annesi Hacer’i alarak Vad-i Hayri Zizer’e(4) gitmiştir. İsmail onun büyük evladıydı ve orada Araplardan evlenmiş olduğu için, onun torunları musta‘reb olmuştur (yani asimile olarak Araplaşmıştır).
Acaba Kureyşiler aslen Türk olamazlar mı? Hayır olamazlar. Çünkü o zaman Maveraünnehir’den(5) bu yana Türk yoktu. Hatta bazı tarih kitaplarında İbrahim için; İbrahim bin Azerü’l-Kurdî (İbrahim oğlu Kürd Azer) denilmektedir.
İbrahim ve İsmail Acem[6] isimleridir, yani Arap değildirler. Çünkü, o zamanlar her kavim, çocuklarının isimlerini, kendi örf ve adetlerine göre verirdiler. İsmail’in çocukları ve torunları da musta‘reb olduktan sonra onlara da Arapça isimler verilmiştir. İslam’ın doğuşuna kadar.
İslam’ın doğuşundan sonra, Acem ismi Araplar tarafından da kullanılmıştır. Böyle olunca, Kureyşlerin aslen Kürd olduğunu diyebiliriz. Allah’ın selamı, doğru yolda yürüyenlerin üzerine olsun.
Bu konuda birçok kişiyle tartışmışım ve sonuç olarak benim söylediklerimi kabul etmişler.
Kürdler aslen ve neslen şan ve şeref sahibi olup yücedirler. Fakat şan, şeref ve yücelikle fahr olunmaz (övünülmez). Çünkü şan, şeref ve yücelik her ferdin ahlakında ve nefsinde (kişiliğinde) olmalıdır.
Ey Kürdler! Çalışın! Ecdad ve dedelerimizin erdemine sahip olun; çünkü fazilet ve kemalat, genetik değil, mal ve mülk edinme gibidir… Çalışmakla elde edilir, çalışmakla, çalışmakla ve çalışmakla…
Kürdlerin bir atasözü vardır, diyorlar: “Ji perîyan welî, ji welîyan perî” (Perilerden veli ve velilerden peri çıkar) ???.
Lamia kasidesinde(7)
Qet nebêje ku esl û feslê min ev e
Çimkî esl û feslê meriv, bi cehd û xebatê ye
(Hiç deme ki aslım faslım budur
Çünkü insanın aslı faslı, ceht ve çalışmadır)
Meriv bêyî bavê xwe jî dibe xwedîyê şan û serefê
Bi xweşeyarkirinê, qisûra pereyê qelp jî wenda dibe.
(Babası olmadan da insan şan ve şeref sahibi olabilir
İyi bir ayarlamayla, sahte paranın kusuru da gizlenebilir)
Û herwiha, gul ji nav dirrîkan derdikeve
Nêrgiz jî, ji xeynî pîvazê, ne ji tiştekî ye.
(Ve aynı zamanda, gül dikenlerin içinden çıkar
Nergiz de, soğangillerden başka bir şey değildir.)
Dede ve atalarımızın şecaatı (yiğitliği)
Ecdadımızdan çok meşhur pehlivanlar çıkmış; Rustemê Zal, Behramê Çûbîn, Şîrîn’in aşığı Ferhad vesaireler. Tarihi olarak da bu tespit edilmiştir. Kürdler ve İranlılar birlikte olduğu dönemde, her ne kadar Yunanlarla çarpışmış ve savaş yapmışlarsa da, her seferinde Yunanlar, İran askerlerinin ayakları altında ezilmişler. Kürdlerin asaletli duruşuyla, muzafferiyet ve galibiyet İranlıların, mahvoluş ve mağlubiyet de Yunanların olmuş.
Kürdler, İranlılardan ayrıldıktan sonra tam tersi olmuştur. Fakat, şecaat ile de mağrur olmayın. İlim ve eğitime dayanmayan şecaat dönemi geçmiştir. Hiç kimse aslandan daha güçlü ve yiğit değildir. Bilim ve eğitimle, aslan yakalanıp boynuna zincirler takılır, hapsedilir, kötü ve köpek derecesine getirilir, çünkü onun yiğitliği ilme ve eğitime dayanmamaktadır.
İlim ve irfana sahip olan milletler, bir medeni insan gibidir, eğitimsiz milletler ise hayvan sürüsü gibidir. İnsan sürüyü ehlileştirerek onun sütünden, yönünden, kıllarından ve derisinden yararlanır; onları keserek etinden kebap, derisinden giysi yapar.
Eğer biz de okumazsak akıbetimiz sürü gibi olur. Eğer okursak medeni insanlar gibi ilim ve maarif sahibi oluruz. Bugün bize göz dikip bizi yemek isteyenler var. Eğer onları geçemesek, Allah’ın yardımıyla da en az onların seviyesine yetişmemiz gerekir ve onlarla yan yana yürüyebilmemiz gerekir…
Benim her iki gözümün nuru Kürd halkı! Biz çok cahil ve eğitimsiz kalmışız, bizi koruyan bir sahibimiz yok. Allah’ın rahmeti üzerine olsun Ahmedê Xanî’nin de dediği gibi:
Enwa‘ê milel xudan kitab in
Kurmanc tenê di bêhisab in
(Türlü türlü milletler kitap sahibi olmuşlar
Yalnız Kürdler bu konuda paysız kalmışlar)
Kurmanc ne pir di bêkemal in
Emma di yetîm û bêmecal in
(Aslında Kürdler o kadar değersiz değildir
Ama ne yapmalı ki yetim ve desteksizdir)
Bilcumle ne cahil û nezan in
Belkî di sefîl û bêxudan in.
(Bir bütün olarak cahil ve bilgisiz kimseler değiller
Belki hem sefildirler hem de sahipsizdirler)
Ey Kürdler! Bir düşünün! Yüce Allah’ımız, bilmek ve bilmemek konusunda, güzel ve şirin diliyle cevabı içinde olan bir soruyla şöyle buyurmuştur: (8)(Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?)
Elbette ve elbette hiçbir zaman bir olmaz.
Sizden ricam şudur ki bilmek ve öğrenmek için çalışınız. Yüz binlerce kez sizden rica ediyorum ki öğrenmek için çalışın, fakat ne yazık ki biz Kürdler için nasihat ve öğütlerin pek etkisi olmuyor.
Bi gazîyê be jî ez dengê xwe digihînim kesên sax
Lê kesên ku hewceyê gazîyê ne, ne sax in, mirî ne.
(İmdatla da olsa sesimi yaşayanlara ulaştırmak istiyorum
Fakat imdada muhtaç olanlar, yaşamıyorlar, ölmüşler.)
Beş yıl önce Mısır’da, “Mewlîda Kurdî”den beş bin adet bastırmıştım. Arka kapakta da; Elinde Kürdçe kitap ve risale bulunanlar, yayınlamak üzere bu materyalleri bize göndersinler diye de bir ilan vermiştim. Ne yazık ki ve maalesef şimdiye kadar kimse bize bir kitap göndermemiştir.(9)
Değerli halkım ve kardeşlerim! Bilim ve eğitimi kendi dilinizle öğrenmek için, kardeşlerinizi ve babalarınızı uyandırmaya çalışın.
Bunun için fedakarlık gerekir, büyük bir gayret ve mücadele gerekir. Öncelikle dilinizin gramerini oluşturun, yabancı eserleri dilinize tercüme edin, her bilim dalından faydalı eserleri dilinize çevirin.
(Cenab-ı Kadiyu’l-hacat)(10) emir ve irade buyurmuş ve demiş) (İnsan için, çaba ve çalışmanın dışında, başka kazanç yoktur.) Allah’ın selamı üzerine olsun sevgili Peygamberimiz de şöyle demiş: (Beşikten mezara kadar ilim öğrenin.) Bir hadiste de şöyle denilmiştir: “اطلب العلم ولو بالصين” (Bilim ve bilgi Çin’de de olsa gidip öğreniniz.) Başka bir hadiste de. (Her kadın ve erkek için, ilim öğrenmek farzdır.)
Kürdlerde okuma hevesi oluşturmak ve onları okumaya teşvik etmek için, yirmi beş altın harcayarak Mele Ehmedê Bateyî’nin “Mewlida Kurdî”sini ( Kürdçe Mevlidi’ni) yayınladım. Bugüne kadar kitabın satışından eli kuruş elime geçti ve onu da posta masrafları için harcadım.
Beş bin kitaptan şu an yanımda sadece yüz kırk adet kalmıştır. Malım ve mülküm yoktur, Allaha hamd olsun bugüne kadar devletten maaş da almadım.
Eğer ömrüm satılabilseydi, tereddütsüz olarak satar ve Kürdler için harcardım.
Çünkü; halk dünya malı ve mülküne aşıktır, ben ise Kürdçe lafzına aşığım.
Halk dertten, yaradan ve marazdan dolayı hastadır; ben ise Kürdlerin cahilliği, fakirliği ve sefilliğinden dolayı hastayım.
İnsanoğlu, sevdiklerine ulaşmak ve kendini çeşitli hastalıklardan korumak için, nasıl ki düşünmeden ve tereddütsüz olarak tüm mal ve mülkünü harcıyorsa, ben de Kürdler konusunda öyleyim.
Fakat bilindiği gibi; sevgililerin adeti ve uğraşı da, aşığını perişan edip onu öldürmektir. Hekimi olmayana dert ve hastalıklar, insanın katline neden olur.
İki cani arasında esir olan benim, iki katil arasındaki maktul de benim. Fakat, caniler de yürüdüğüm yoldaki azim ve kararlılığıma zarar veremezler.
Dünya ve içinde bulunanların tümü bana karşı birleşseler de, hiçbir zaman bende ümitsizlik peyda olmaz, olmaz, yine olmaz…
Eğer bana sorsan ki: Ey budala (Allah için) ne yapmışsın ve ne yapacaksın? Size diyeceğim şudur; herkesin kendi haline göre, milletine ve aşiretine hayır ve iyilik yapması farzdır. Arap şairinin de dediği gibi:
(Hayırlı ve verimli bir çalışma yapmak, her insan için farzdır
Fakat maksatların gerçekleşip ve tamamlanması, farz değildir.)
Ey Kürdler! İyi bilin ki ilim ve bilginin tadı çok güzeldir; ancak meyvesini geç verir. Sizler ilim ve eğitimi, arpa, darı, buğday ve üzümle kıyaslayabilirsiniz. İnsan, ektiği arpa ve darıdan doksan gün sonra; buğdaydan iki yüz yetmiş gün sonra; üzüm fidesinden ise bin gün sonra verim alabiliyor.
Dili ve edebiyatı olmayan milletler, medenî hayattan mahrum kalırlar ve yok olurlar. Aynı şekilde kendi hukukunu müdafaa etmekten de mahrum kalırlar. Çünkü, cahil insan, ne tür bir hukuka sahip olduğunu bilmez, kendi hakkını da savunamaz. Biz Kürdler, bir memurun, yüksek rütbe ve mevkide bulunan birinin karşısına çıktığımız zaman, onların karşısında kendimizi bir esir veya köle gibi zannederiz.
İnsan, başka insanların esiri, kölesi ve kulu olmaz. İnsan ancak Halık’ın (yaratıcının) kulu olabilir. Özellikle de İslam dini, insanlığın kurtuluşu içindir, nasıl mahlukların (yaratıkların) köleliğini kabul edebilir? Biz Kürdler de Allah’ın yüceliği ve cömertliğiyle Müslüman olmuşuz. Hiçbir zaman esirlik, hakirlik ve zelillik caiz değildir; yani boyun eğmek ve kendini küçük görmek doğru bir şey değildir.
Bize teorik olarak “ilim”, pratik olarak da “İslam’ın beş farzını yerine getirmek; yalan söylememek, fesat ve fitneden uzak durmak, katil ve kıtaldan (başkasını öldürmekten) kendimizi korumak, kötülük ve yanlış şeyler yapmaktan uzak durmanın yanı sıra milletimize karşı olan muhabbet ve merhamet de gerekir.”
Hizmet, Kürdlük adına olmalıdır; çünkü bu genel bir addır, var olan farklı sıfat ve unvanların içeriğini de kapsar…
Şeyh, molla, paşa, bey ve ağadan tutun da çobanlarımıza kadar, tümü de bu kategoriye dâhildir. Bu kutsal isim altında, Allah ve Hazreti Peygamber’imizden (ki o Kürddür) sonra, Kürdçe lafzı mukaddes ve muhteremdir…
Muhterem Seyyid Taha Efendi! Bu birkaç satırı, zatınıza ithaf etmek istiyorum. Çünkü sizi, ilim ve maarifin (eğitimin) Kürdistan ve çevresindeki savunucusu olarak görüyorum. Kürdistan ve çevresinde hürriyet fikrinin yayıcısı da sizsiniz. Mevcut durumda baki (sürekli, kalıcı) rica benden ve kabul de sizden efendim!,
14 Muharem 1329-H / 3 Kanunisani 1326-R (15 Ocak 1911), Kürdlerin Hizmetkârı Ahmed Ramiz
(1) Hulasa-yı Akait, Reşbelek, Menzûme-i Efkar Matbaası,14 Muharrem 1329-H / 3 Kanunisani 1326-R (15 Ocak 1911), s. 32
(2)Bu noktada, kavimperestlik (milletçilik) teorisi, benim teorimdir. Çünkü, yüce Allah, varoluşumun başlangıcından beri beni Kürdperest olarak yaratmıştır. Bazen sohbetlerde latife olsun diye soruyorlar: “Sen Kürd müsün yoksa Müslüman mısın?” Bu soruya sürekli olarak şöyle bir cevap veriyorum: “Ben önce Kürdüm ve sonra Müslümanım.”
(3) Halık, ondan sora Sara’ya da Yaqûb’u vermiştir.
(4) Cenab-ı Mevla Kur’an-ı Azimüşşan’da Mekke için Vad-i Hayri Zizer demiş. Çünkü o kutsal toprakta yağmur yağmadığı için nebat yeşermiyor.
(5) Acem hududunun sonudur.
(6) Acem, Arap olmayanlara denir.
(7) Kasîde-î Lâmiyye (Lâmiyye Kasidesi): İbnû’l-Werdi namında bir Arap şairinin şiiridir. Bu şiir, İslami nasihat ve vaazlarıyla meşhurdur.
(8)Bu Kur’an ayetlerinden biridir. Zümer suresinin dokuzuncu ayetidir.
(9) Mewlîda Nebî, Naşir: Kurdizade Ahmed Ramiz, Kahire/Mısır, 1324-H (1906)
(10) Necm Suresinin 39’uncu ayeti.
[1]