Türkiye’de bulunan sayısız faili meçhul cinayetten biri olan Sabahattin Ali’nin ölümünün yüzerinden 73 yıl geçti. Ali’nın ölüm yıldönümü vesilesiyle yeniden gözaltında yakınları kaybedilen Cumartesi Annelerinin talebini yenileyelim: “Kayıplar bulunsun failler yargılansın.”[1]
Her ne kadar “Kürk Mantolu Madonna ile gönlümüze taht kurmuşsa da Sabahattin Ali, Aldırma Gönül, Leylim Ley, Göklerde Kartal Gibiydim gibi daha sonra bestelenen şiirleri ve Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan romanlarıyla da hafızalardaki yerini hala koruyor. Nice güzel eser bize bırakan Sabahattin Ali’nin ölümü üzerinden 73 yıl geçti.
Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907’de, o dönem Edirne’nin Gümülcine Sancağına bağlı Eğridere’de, Hüsniye Hanım ve Ali Selahattin Bey’in oğlu olarak dünyaya gelir. Annesi Hüsniye Hanım, ruhsal sorunlar yaşadığı ve birçok defa intihara kalkıştığı için Sabahattin Ali ile pek ilgilenememiş ve diğer oğlu Tevfik’e daha yakın durmuştu. Bu durum Sabahattin Ali’nin içine kapanık bir çocukluk yaşamasına neden olur. İçine kapanık olan bu çocuk, dışarıda arkadaşlarıyla oyun oynamaktansa, evde kitap okumayı ve resim çizmeyi tercih ediyordu.
Şiir ve hikayeleri yayınlanmaya başlandı
7 yaşında İstanbul’un Üsküdar’da Doğancılar mahallesinde Füyûzâtı Osmâniye Mektebi’nde eğitim hayatına başlayan Sabahattin Ali, ailesinin Çanakkale’ye gitmesi üzerine eğitim hayatına buradaki İptidai Mektebinde devam etti. Ancak, ilan edilen seferberlik nedeniyle okulları öğretmensiz kaldığı için kapatılır. Daha sonra Sabahattin Ali Edremit İptidai Mektebi’ne devam eder ve burada başarılı bir öğrenci olur. 1921’de Edremit İptidai Mektebi’nden mezun olan Sabahattin Ali, ardından Balıkesir’de Balıkesir Muallim Mektebi’ne kayıt yaptırır.
Şiir, hikaye yazmaktan keyif alan Sabahattin Ali, Muallim Mektebi’nde şiir ve hikâye konularında deneyim kazanır ve daha sonrada yazılarını gazete ve dergilere yollar. Bunla yetinmeyen Ali, arkadaşlarıyla birlik bir okul gazetesi çıkarır. Çok geçmeden okul müdürünün yardımlarıyla İstanbul’a naklini aldıran Ali, bir yandan eğitimine devam ederken diğer yandan “Çağlayan ve Akbaba” gibi dergilerde şiir ve hikâyelerini yayımlandı.
Almanya serüveni
21 Ağustos 1927’de öğretmenlik diplomasını alan Ali, Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokulu’nda ilk görevini yapar. Öğretmenlik stajı sırasında tanıştığı Nahit Hanım, daha sonra tek taraflı aşık olur ve burada yazdığı bütün şiirlerinde Nihat Hanım yer alır. Yozgat’ta bir yıl geçiren Ali, Kasım 1928’de Türkiye Cumhuriyeti tarafından eğitim amacıyla Almanya’ya gönderilir. Ali, Mart 1930’da Almanya’da Türkiye’ye döner ve Bursa Orhaneli ilçesine ilkokul öğretmeni olarak atanır.
Öğretmenlikten tutukluluğa
Eylül 1930’da Gazi Terbiye Enstitüsü’nde açılan Almanca yeterlilik sınavına giren Ali, Aydın Ortaokulu’nda Almanca Öğretmenliği olarak atandı. Ancak bir süre sonra “komünizm propagandası” yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılır. Bu davadan tutuksuz yargılanan Ali, daha sonra soruşturmanın derinleştirilmesi üzerine tutuklanır. 9 Eylül 1931’e kadar Aydın Hapishanesi’nde kalan Ali, üzerinden 21 gün geçtiğinde ise Konya Ortaokulu’na Almanca Öğretmeni olarak atandı.
Yarım kalan aşk: Melahat
Sabahattin Ali, Yozgat’ta Nahit Hanım’a, Almanya’da Frolayn Puder’e, Aydın’da bir Miralayın kızına, Konya’da da öğrencisi Melahat Muhtar’a ve şarkıcılık yapan Muhsine’ye âşık oldur. Sadece Melahat’tan aşkına karşılık bulan Ali “Çocuklar Gibi” şiirini onun için yazdı. Bu aşk da Sabahattin’in tutuklanması ile yarım kalır.
Sürekli okuyup yazıyordu
Sabahattin Ali, 22 Aralık 1932’de, bir toplantıda okuduğu şiiriyle Mustafa Kemal ve İsmet İnönü gibi devlet yöneticilerini yerdiği gerekçesiyle tekrar tutuklanır. Konya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bir yıl hapis cezası verilen Ali, davaya temyizde üzerine iki ay daha eklenmişti. Aldığı bu cezanın ardından 29 Nisan 1933’te memurluk kaydı silinen Ali, Sinop Cezaevi’ne gönderilir. Burada sürekli okuyup yazan Ali, çıkan aftan yararlanarak, cezasının onuncu ay yedinci gününde serbest bırakılır. Mustafa Kemal ile ilgili bir kaside yazılması istenen Ali, 15 Ocak 1934’te “Benim Aşkım” adını verdiği şiiri yayınlar. Ardından Ali Atatürk’ten izin alarak, Mayıs 1934’te Orta Tedrisat Şube Müdürlüğü’ne, daha sonra da asli görevi Milli Talim ve Terbiye’ye atanır.
Sen yarım kalan yanımsın
Sabahattin Ali, 16 Mayıs 1935’te Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde Aliye hanımla evlenir. Aliye Hanım’a yazdığı mektuplar, en az öyküleri kadar ünlenir. Bir mektubunda, “Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku. Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş oldu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin” der.
Ali soyadından vazgeçmedi
Soyadı kanunun gelmesi üzerine ailesi “Şenyuva” soyadını alır ancak Sabahattin, babasının adı olan Ali’yi kullanmayı tercih eder. Yazdığı tüm yazıların sonunda imzası “Sabahattin Ali”ydi. Bu sebepten soyadını Ali olarak düzenlemek istedi. Ancak nüfus müdürlüğü buna izin vermedi. O yine de imzasını kullanmaya, kendisini böyle tanıtmaya devam etti.
Kürk Mantolu Madonna’yı yazar
Askerliği 30 yaşında yapan Ali, askerliği boyunca Aliye Hanım’ı da bulunduğu şehirlerde hep yanında götürdü. Kızları Filiz de bu süreçte 1937’de doğar. Askerlik görevi bittiğinde de Sabahattin Ali, Musiki Muallim Mektebi’ne Türkçe Öğretmeni olarak atandı. Sonunda yine Ankara’ya yerleşir. Burada edebi çalışmalar üzerinde yoğun bir şekilde çalışan Ali’nin, 1939’da yayımlanan “İçimizdeki Şeytan” romanı siyasi tartışmalara sebep olur. Öyle ki, Nihal Atsız karşılık olarak “İçimizdeki Şeytanlar” romanını yayımlar. 2. Dünya Savaşında ilan edilen seferberlik ile beraber yeniden askere alınan Ali, bugün dillere desten olan, gönüllere taht kuran “Kürk Mantolu Madonna”yı yazar. 18 Aralık 1940 ve 8 Şubat 1941 arasında bu kitabı Hakikat Gazetesinde bölüm bölüm yayımlanır. Ankara’daki çevresinin de genişlemesiyle birlikte artık daha çok tanınan biri olmaya başlar.
Gazete dergiler çıkardı
1944’ten sonra Sabahattin Ali, “Markopaşa”, “Malum Paşa”, “Ali Baba” gibi yerlerdeki yazılarında daha sert bir dil kullanmaya başlar. Artık siyasetle daha çok ilgilenmek istiyordu. 1946’da İstanbul’a giden Ali, ailesini Ankara’da bırakır ve Aziz Nesin ile “Markopaşa Dergisi”ni çıkarır. Bir süre sonra dergide çıkan imzasız yazılar için davalar açılan Ali, sorumlu olduğu için yeniden tutuklanır. Bir süre İstanbul Paşakapısı Cezaevi’nde kalan Ali, 10 Eylül 1947’de tahliye olur. Derginin kapatılmasının ardından “Merhum Paşa” ve “Malum Paşa” gazeteleri ve “Ali Baba” dergisini çıkarır. Burada yazdığı “Sırça Köşk” öyküsü Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı ve Sabahattin Ali, Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. 31 Aralık 1947’de serbest bırakıldı. Dergi de kapatıldı.
Yurt dışına çıkmak istedi, öldürüldü
Artık yurt dışına gitmek isteyen Ali’ye pasaport verilmiyordu. Bu nedenle Ali, Mart 1948’de “Edirne’ye peynir götüreceğim” diyerek sabaha karşı beşte bir süredir yanında kaldığı M. Ali Cimcoz ile vedalaşır. Asıl amacı Bulgaristan sınırını aşarak Avrupa’ya ulaşmak olan Ali, tanıştırıldığı Ali Ertekin ile Kırklareli’ye doğru kamyonla yola çıkar. Başta bir de şoför yanlarında bulunurken, daha sonra onu bırakıp yola Ali ile Ertekin devam etti. İlerleyen vakitlerde Ertekin, kitap okuduğu sırada Sabahattin Ali’yi, kafasına elindeki sopayla vurarak öldürür. Ali’nin cansız bedeni bir çoban tarafından 16 Haziran 1948 tarihinde Sazara köyü ormanlık alanında bulunur. Durum jandarmaya bildirilir. Yapılan incelemeler sonucunda ölünün kimliği teşhis edilemedi denildi.
Farklı iddialar bulunuyor
Daha sonra yakalanan Ali Ertekin, Kırklareli Cumhuriyet Savcılığına verdiği ifadesinde Sabahattin Ali'nin kendisine sınırı geçtikten sonra Bulgaristan ve Rusya'da çalışmalar yaparak Türkiye'de komünist bir ihtilal çıkaracağını söylediğini ve konuşmalarından onun kötü bir insan olduğunu düşündüğünü belirtir. Ertekin, Ali’yi öldürmeye gerekçe olarak da “millî hislerini tahrik ettiğini” öne sürer. Ertekin idam cezasıyla yargılanmasına rağmen dört yılla hüküm giydikten, kısa bir süre sonra da serbest kalır. Ertekin'in Millî İstihbarat Teşkilatı mensubu olduğu da iddialar arasında yer alıyor.
Ali’nin ölümü üzerine o dönem farklı spekülasyonlar yapıldı ve yazılı medyada yaşayıp yaşamadığına dair farklı iddialar yer aldı. Ayrıca ölüm şekli ve ölüm yerine yönelik olarak da farklı iddialar bulunmakta. Kimi iddialara göre, Sabahattin Ali'nin sınırı geçtiğini sandığını bir yerde yakalanıp ardından da Kırklareli'nde yargılandığı sırada işkenceden öldüğü öne sürüldü.
Yaşamaya devam ediyor
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bulunan sayısız faili meçhul cinayetten biri olan Sabahattin Ali için Kırklareli’nde sembolik bir mezar bulunmaktadır. Hala cenazesinin nerede olduğu bilinmeyen ve her yıl Cumartesi Anneleri tarafından akıbeti sorulan Sabahattin Ali, geride bıraktığı öyküleriyle romanlarıyla hala gönüllerde yaşamaya devam ediyor.
Ali’nin ölüm yıldönümü vesilesiyle yeniden gözaltında yakınları kaybedilen Cumartesi annelerinin talebini yenileyelim: “Kayıplar bulunsun failler yargılansın.”