Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik
Mustafa Sönmez
NotaBene Yayınları
2012 Ankara
Annem Kürt’tü. Türkçeyi doğru dürüst konuşamazdı. Van’ın Başkale ilçesine bağlı, bir Kürt köyünden gelin gelmişti. Babam gümrük muhafızı iken tanımıştı annemi. Tam bir devlet memuru olan babamın anne tarafı Kürt’tü. Ama ailesi Araboğulları diye bilinirdi. Belli ki etnik bir karışım söz konusu idi. Babam Özalp’ta, M uğlalı zaliminin eseri 33 kurşun kırımına şahit olmuştu. Odasında kurşuna dizilen Kürt köylülerinden birinin ona o sırada verdiği tütün tabakasını özenle saklardı. Yıllarca travmasından kurtulamadı. Evimizde hiç Kürtçe konuşulmazdı. Hatta Kürt sözcüğü Van gibi bir yerde bile, Ermeni sözcüğü ile hakaret amaçlı kullanılırdı. Babamın memuriyeti dolayısıyla Kars, Kilis gibi yerleri dolaşıp geldikten sonra, 11 yaşında İran sınırındaki dayımların köyünde gördüğüm mahrumiyet ve mağduriyet, nasıl bir eşitsizler ülkesinde olduğumuzu bana daha o yaşta göstermişti. Hem yoksul, hem ezilmişlerdi.
Kürtlerin kimlik, özgürlük mücadelelerine Ankara’da üniversite öğrencilik yıllarımda tanık oldum. BDP Eşbaşkanlarından H am it Geylani 1970’ler Ankara’sında kapı komşumdu. 1974’te Kürt solunun düzenlediği bir kapalı salon toplantısına gitmiştik beraber. Politik formasyonumda etnisite öne çıkmadı. Kürtlerin mücadelelerine başından beri omuz verdim ama Kürt ve Türk sosyalistlerinin ayrı örgütlenme fikrine katılmadım. Kürt meselesine bakışımda entemasyonel sosyalist bakış açısını korumaya çalıştım.1990’ların başında, hep yapmak istediğim bir çalışmanın fırsatını buldum. Kimi Kürt dostların Türkiye Kürdistanı diye adlandırdığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kapitalizmin gelişimini konu alan kitabı yazdım. O zamanlar bile Kürt sözcüğünü telaffuz etmek kolay değildi. Arkadaş Yayınlarından çıkan kitabın ilk baskısının başlığı Doğu Anadolu’nun Hikayesi idi. Sonraki baskılarda değişen politik iklimden cesaret alarak alt başlığa, “Kürtler” ibaresini ekledik. Geniş bir özetine, kitabın son bölümünde yer verdim.[1]