PÎREMÊRD Osmanlı devletinin başkenti İstanbul’da olduğu zaman tanınan bir ailenin kızı olan Samiyexan ile evleniyor. Bu kadından 1904 yılında Nejad ve 1907 yılında Wedat adlı erkek çocukları dünyaya geliyor. Nejad, Atilla Sav ve Muhammed Ergün Sav’ın(Türkiye’de daha çok Ergün yada Mehmet Ergün Sav olarak biliniyor..
PÎREMÊRD Heybeli Ada Kaymakamı olduğu zaman Nejad dünyaya geliyor. Nejad dünyaya geldiği gün yapılan kutlamada , Kürd okuyucu tarafından tanınan, “Kürdistan Tarihi”, “Kürd Meşhurları” ve “Suleymaniye Tarihini” yazan değerli Kürd tarihçisi Mehmet Emin Zeki Bey’de orada hazır bulunuyor. Mehmet Emin Zeki Nejad’ın doğumuyla ilgili bir kaside yazıyor. Fakat ne yazık ki Mehmet Emin Zeki’nin kaleme aldığı bu kaside hala bulunmuş değildir. PÎREMÊRD çıkardığı JÎN Gazetesinin 1939 yılında çıkan 554. Sayısında bu gelişmeyi şöyle aktarıyor: “ Oğlum Nejadi Heybeli Adasında dünyaya geldikten sonra Emin Zeki Bey bir kaside yazdı. Bu kaside Halid Ziya ve Recayizade Ekrem Bey’in çok hoşuna gitti” diyor.(aktaran Umud Aşna) PÎREMÊRD’in burada sözünü ettiği yazarlar Halit Ziya Uşaklıgil ve Recaizade Mahmud Ekremdir.. Bunlar Osmanlı döneminde önde gelen yazarlardı.
PÎREMÊRD, Nejad’ın gazete ve dergilerde makale ve hikaye yazdığını da söylüyor( JÎN Gazetesi sayı 704). PÎREMÊRD: “ İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fedaileri vardı, halkı korkutuyorlardı. Benim gibi gazeteci olan Ahmet Semih ve Hasan Fehmi’yi öldürdüler. Aziz ile benim oğlum Nejadi Kürd Cemiyeti’ni korumak için kendilerini fedai olarak yazdılar” diyor.
Pîremêrd’in burada sözünü ettiği gazeteci Ahmed Semih 31 Mart 1909 darbesi öncesi İttihatçılar tarafından öldürülüyor. Darbe sırasındasembolleşen şahsiyetlerden biridir. 31 Mart 1909 askeri darbe girişiminde sonra Piremêrd ve Mela Saîdî Kurdî tutuklandılar. Bir çoğumuz Mela Saîdî Kurdî’nin tutuklandığını biliyorduk, fakat şair Piremêrd’inde darbe girişiminden dolayı tutuklandığını bilmiyorduk. Bu konuya ilişkin daha önce detaylı bir yazı yazmıştım.. Piremêrd ve Mela Saîdî Kurdî ilişkisini daha detaylı öğrenmek isteyen arkadaşlar linklere bakabilirler.
Atilla Sav ve Ergün Sav’ın babası Nejadi’nin birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin saldırılarına karşı Kürd Cemiyetini korumak için fedai olarak yazıldıkları Aziz adlı şahıs, Aziz Yamulkîdir. Daha sonraları Albay oldu ve Albay Aziz Yamulkî olarak biliniyor.
Albay Aziz Yamulkî, tarihte ilk defa Ermeni jenosidinden dolayı Cemal, Talat ve Enver Paşaları gıyabından ölüme mahkum eden, yine mahkeme başkanı olarak İttihat ve Terakki artıkları olan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ölüme mahkum eden ve silahlardan dolayı tutuklanan Dr. Nuri Dersimi’yi serbest bırakan General Mustafa Paşa Yamulki’nin oğludur. Kemalistler ve İttihatçılar ondan nefret ederler ve “Nemrut Kürd Mustafa” diye adlandırıyorlar.( Mustafa Paşa Yamulki hakında bilgi sahibi olmak isteyenler “General Kürd Mustafa Paşa Yamulki’nin Anısına” yazdığım uzun yazı
Piremêrd’in oğlu, Atilla ve Ergün Sav’ın babası Nejadi 2 defa Suleymaniye’ye gidiyor. Birinci ziyareti 1933 yılında gerçekleşiyor. Piremêrd’in kendisi çıkardığı JÎN gazetesinin 1933 yılının 368 sayısında Nejadi’nin Suleymaniye’ye geldiğini ve kendisini gördüğünü yazıyor. Nejadi’nin ikinci ziyareti ise Piremêrd’in ölümünden sonra gerçekleşiyor. Nejadi, Piremêrd’in ölümünün 40.gününde yapılan törene katılıyor. Nejadi Hukuk Fakültesini tamamlayarak Ankara’nın meşhur Avukatlarından biri oluyor. Ankara’da yazıhanesi var. Atilla Sav’da kısa biyografisinde babasının yanında stajyer olarak çalıştığını ve mesleğe başladığını söylüyor.
Atilla Sav’ın TBMM’nin resmi internet sayfasında kısa özgeçmişine ilişkin olarak verilen bilgilerde babasının ismi “Mahmut Nejat” olarak geçiyor. Kısaca verilen bilgiler şöyle:
“ANKARA - 1931, Mahmut Nejat, Ayşe Handan - Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi - Fransızca - Hukuk - Serbest Avukat, Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı, Tiyatro Eleştirmeni, Yazar - SODEP Kurucu Üyesi - XX nci Dönem Hatay Milletvekili - TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı - Çalışma, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı - Evli, 2 Çocuk.(TBMM RESMi Sayfasından)”
Piremêrd oğlundan söz ederken her zaman NEJAD ismiyle anıyor. Mahmud Nejad demiyor. Bilindiği gibi Piremêrd’in babasının ismi Mahmud Ağaydı.. Dedesi Hamza Ağa Mesrefti.. Hamza Ağa Babanların son Mîrî Ahmed Paşa’nın Maliye Bakanı diyebileceğimiz bir pozisyona sahipti.. Zaten “Mesref” lakabı da oradan geliyor.
Bugün “Soran Edebiyatı “ dediğimiz Kürd edabiyatı Baban Mîrlîği döneminde vücut buldu ve gelişti. Şair Nali, Salim ve Kurdi Baban Mirliğinin kendilerine sunduğu ortamdan yararlanarak Kürdçe eserlerini verdiler.
Baban Mirlerini gözden düşürmek için onlarında “ulusal bilinçleri” olmadığını söyleyecekler.
Babanların son Mîr’i olan Ahmed Paşayê Baban ilgili bir yabancı yazarın kaleminden bazı gerçekleri aktaracağım.
Bir çoğumuz A.Chodzko’yu biliyoruz. A.Chodzko 1857 yılında Paris’te Journal Asiatıque’te Kürd Dili Üzerine- Suleymaniye lehçesi adlı bir çalışmayı yayınlıyor. A.Chodzko Dil Çalışmasının hemen girişinde “bu çalışma sadece benim yaptığım çalışma değildir” diye giriş yapıyor. A.Chodzko yazının girişinde devamla 15 yıl önce Xorasan, Alamut, Hamadan, Guerus, Texti Suleymaniye , Maraga ve Şahi gölünün çevresinde yaşıyan bazı Kürd aşiretlerinin dillerine dair bazı notlar toplamıştım. Fakat , eğer talih benim umutsuzluğuma yetişmemiş olsaydı,
not aldığım bu param parça bilgilerle hiç bir pozitif bir sonuca ulaşmayacaktım. 1853 yılında Suleymaniye halkından Bebe Kürdlerinin mırasçısı şefi Ahmed Xan Paris’e geldi. Ahmed Xan beni Kürdçe üzerine araştırma yapmaya teşvik etmeye ve cesaretlendirmeye çalıştı. Kürdçe grameri ve ekte sunacağımız metinleri konrol etti ve büyük oranda da kendisi dikte etti. Paşa, ağır hastalığından dolayı yatakta kalmasına rağmen yardımcı oldu. Çalışmamız Paşa’nın hastalığından dolayı bir kaç defa kesintiye uğradı. Sonuçta 1864 yılının son ayında çalışmamızı bitirdik.
Bu arada tüm filolojik materiyeller bana sözlü olarak aktarılmıştı. Ben bu çalışmayı bir kaç dil uzmanının kontrolunden geçirmeden yayınlamak istemiyordum. Kaldı ki, Ahmedxan bana Osmanlıca ve Persçe’yi kendi aşiretinin dilinden daha iyi bildiğini itiraf etmişti.
Suriye’nin Şam şehrinde meşhur büyük Kürd bilgini Molla Xizir varmış. Daha edebiyat alanında Nalî Efendi diye bilinir. Nalî Efendi kendisini ülkesi Kürdistan’ın farklı lehçelerine adamış. Ayrıca Nalî Efendi Arapça bir gramer kitabını Kürdçe’ye çevirmiş.
Ahmedxan Nalî, Efendi’yi kişisel olarak tanıyormuş. Ahmedxan, beni ulusunun yıldız filologu ile ilişkiye geçirmeye söz verdi. Ayrıca bana 16.yüzyılda yaşayan ve Pers Cami’nin çağdaşı olan bir şairin Kürdçe şiirlerini verecek. Bu şair Şêx Ahmedtir, Mezopotamya’da Cizre de doğmuştur. Ayrıca onun Mem û Zîn diye şiirsel erotik bir eseri de var. Mem û Zîn, Arapların Leyla ve Mecnun ve Perslerin Ferhat ve Şirin’i gibidir.
Bu arada Ahmedxan aracılığıyla Garzoni’nin Kürdçe gramerinin düzeltilmiş yeni bir baskısını yapmak istiyordum. Ahmedxan Garzoni’nin yazdıklarını okuduğum zaman onu yoruyordu ve çok az kelimeyi anlıyordu. Ya sorun Garzoni’nin İtalyan ortografında sorun vardı, yada benim noble profesörüm Amediye lehçesini tam anlamıyordu.
Tam da bu araştırmalar esnasında Ahmedxan Paris’ten İstanbul’a çağrıldı. Bundan dolayı bu filolojik çalışmayı bu haliyle yayınlıyorum. Nalî Efendi belki asla gelmeyecektir.
“Benim esas dil otoritem Ahmedxandır”(Journal Asiatique, Etudes Philoloqiques Sur La lanque Kurde- Dialecte de Soleimanie, 1857, 297-301)
A.Chodzko’nun yazısını özetleyerek aktarmaya çalıştım. Yazarın burada sözünü ettiği “Ahmedxan” yada “Paşa” olarak Kürd şahsiyeti “Ahmed Paşayê Baban”dır. Suleyman Paşayê Baban 1838 yılında öldüğü zaman Ahmed Paşa onun yerine geçiyor. Ahmed Paşa Baban Mirliğini yeniden canlandırmaya çalıştığı bir ortamda Osmanlı Valilerin ve İran’ın bir dizi saldırıları neticesinden iktidarını kayıp ediyor ve İstanbul’a sürgün ediliyor. Aslında “Ahmed Paşayê Baban”nin çok ilginç bir yaşamı var.(Ayrı bir yazıda Baban Mirlerinin üzerine durmak gerekiyor)
Kürd şairlerinin Piri Nali, Ahmed Paşayê Baban için yazdığı şu şiir çok şey ifade ediyor:
“Ta felek dewrey neda , sed kewkeyi awanebû,
kewkeyî Mîr mubarek telhetî peyda nebû….
Ta Suleymanan nebûne sedrî textî axîret,
Ahmedî muxtarî ême şahî textî ara nebû…”
Şêx Riza Talabanî’de bir şiirinde Ahmed Paşayê Baban’a methiye dizerek şöyle yazıyor:
“Yani hem namî nebî, Hazretî Ahmed Padîşah,
fexrî dîn, kanî heya, behrî kerem û kuhî fiqar,
medhî îhsanî bekem, îlmî bikem û fezlî bikem!!!”
Osmanli Sultanlarına, Şeyhlere, ağalar ve Osmanlı valilerine ve akrabası olan Talaban Şeyhlerine ateş püskürten şiirler yazan Şêx Riza Talabanî Ahmed Paşa Baban hakkında böyle methiyeler yazmasının altında Baban Kürd iktidarıydı. İnsan bunu açık bir şekilde onun “Le bîrim tê Silêmanî” adlı şiirinde görüyor.
A.Chodzko’nun da açık bir şekilde kabul ettiği Babanların son Miri Ahmed Paşayê Baban dil çalışmasının ortağıdır.
Nali, Mevlana Xalid Şarezorî, Elî Berdaşanî, Şêx Riza Talabanî, Salim, Kurdî ve Hacî Qadrî Koyî gibi Kürd şairlerinin övgüler dizdiği Baban Mirlerini ve yıkılışından sonra arkasında göz yaşları döktükleri Baban Mirliğini ve hasta yatağında yabancı dil bilimcilerini Kürdçe üzerine araştırmaya sevk eden Ahmed Paşa Baban’ın “Kürd ulusal bilinci’nin olup olmadığını tartışmak saçmalıktır.
A.Chodzko’nun yazısında Molla Xizir ve Nali Efendi dediği meşhur Kürd şairi Nali Şarezoridir. Yazar onu beklemeden araştırmayi 1857 yılında yayınlıyor. Nali yazının yayınlanmasından 2 yıl önce 1855 yılında vefat ediyor.
A.Chodzko yazısının girişinde Ahmed Paşa Baban’dan aldığı bilgilere göre Nali “Arapça bir gramer kitabını Kürdçeye çevirmiş”. Bu bilgi benim için yenidir. Böyle bir kitap günümüze ulaşmış değildir.
İşte Pîremêrd’in dedesi Hamza Ağa, yukarıda kısaca sözünü ettiğim Ahmed Paşayê Baban’ın “Maliye Bakanı”ydı. Bazılarının sandığı gibi Kürd ulusal bilincine yabancı değillerdi. Hamza Ağa ismiyle anılan bir Cami de var ve hala söz konusu olan Suleymaniye’de ibadete açıktır. Pîremêrd ölmeden önce bıraktığı vasiyetname de istediği bir dizi şeyin yanında “Mizgefta Hemza Axa”nın korunması da var.
Pîremêrd, geçen yüzyılın başlarında İstanbul’da çıkan Kürd basınında farklı isimler altında yazılar yazdığını biliyoruz. Bundardan Suleymanyeli Tofiq, S.T, Suleymaniyeli Mahmud Nejad, Suleymaniyeli M. Nejad Tofiq, M. M, Suleymaniyeli Wedad, İsmail Wedad…..vs… Bu isimlerden biri de “Suleymaniyeli Mahmud Nejad” olduğunu biliyoruz. Acaba gerçekten bu isimle yazı yazan PÎREMÊRD’in kendisimi? Yoksa Nejad bu isimle yazı yazıyordu?( PÎREMÊRD’in kendisi Nejad’ın yazılar yazdığını söylüyor) Acaba Piremerd oğluna ön isim olarak babasının ismi olan Mahmud’u da vermişti? Yoksa Nejad, dedesinin ön ismi olan Mahmud’u soy isim olarak mı kullandı? Bunlar ortaya çıkarılması gereken detaylardır. Şimdilik geçiyorum.[1]