Kimisi Urfalı, kimisi Adanalı, kimisi Kobanêli… Sıcaklığın 35-40 derece arasında seyrettiği Polatlı’nın soğan tarlalarında çalışıyorlar. Hilvan’dan Polatlı’ya gelen tarım işçisi Eyüp Aslan, “Sefalet koşullarında yaşıyoruz. Burada yaşayanlar, bu rezil hayatı seçmek zorunda kalanlar Kürtler oluyor. Halimiz ortada, köleyiz biz” dedi.
İsimlerini en çok yollardaki kazalardan, gittikleri şehirde uğradıkları ırkçı saldırılardan duyduğumuz tarım işçilerin çoğunluğu kadın ve çocuk. Güvencesiz ve kayıt dışı çalıştıklarından ötürü sayıları hakkında net bir veri yok. Bu sebeple onlar “görünmez işçileri” olarak da tanımlandırılıyor. Tarım işçilerinin durumlarıyla ilgili en net veri ise iş cinayetleri… Özellikle tarım işçilerinin kamyonet, römork ve kapasite fazlası bindirildikleri dolmuşlar sonucu gelişen kazalarda çok sayıda işçinin cinayete kurban gittiği bilinmekte. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG), açıkladığı iş cinayetleri raporunda, 2022 yılının ilk beş ayında 49 işçinin yaşamını yitirdiği belirtildi.
Günlük yevmiye: 150 TL
Eğitim, sağlık, sosyal yaşam, barınma, gıda gibi asgari haklarından dahi mahrum kalan işçiler, günlük en fazla 150 liralık yevmiyelerle çalıştırılmakta. Büyük çoğunluğu Kürdistan kentlerinden gelen ailelerin çalıştığı bir “iş kolu” olan mevsimlik tarım işçiliği, son yıllarda Suriyeli, Afgan mültecilerin de ekmek kapısı…
Türkiye’nin soğan üretiminde ilk sırada yer alan Ankara’nın Polatlı ilçesine gelerek çalışan tarım işçileriyle çalışma ve yaşam koşullarını konuştuk.
Hava 35-40 derece
Havanın 35-40 derece arasında seyrettiği Polatlı’nın soğan, sebze tarlaları arasında beliren mavi-beyaz renkli çadırları fark ediyoruz, yaklaştıkça da çadırlardan yükselen çocuk seslerini. Aileler tarlada oldukları için çadırları bir solukta geçip tarlaya ilerlerken onlarca insanı fark ediyorum ve soluğu yanlarında alıyorum. İlk karşılayan çavuş oluyor, tarım işçiliğinde çavuş iktidar ile eş değer. Çalışmıyor; işçileri kontrol ediyor, uyarıyor, yönlendiriyor hatta telefonlardan açılan şarkılara da müdahale ediyor.
Biz çavuş ile konuşurken işçiler arasında bağrışmalar, hareketlilik yaşandı. Herkes bir tarafa panik halinde kaçışırken iki işçinin ellerindeki tırpanla bir şeylere vurduklarını gördüm. Kısa bir müddet sonra da tırpanın üstünde bir yılan getirildi, “Bugün öldürülen ikinci yılan” dedi ve ekledi: “Çok sıcak bu sebeple burada çok yılan var…”
Urfa, Adana, Kobanê
Çavuş, işçilerin Urfa, Adana, Mersin ve Kobanê’den geldiklerini hepsinin Kürt olduğunu söylüyor. Kendisi de Viranşehirli bir Kürt, uzun yıllardır mevsimlik tarım işçiliği yapıyor. Ailece Polatlı’da yaşıyorlar. Yılın 5 ayı Polatlı merkezde, 7 ayı da tarlalarda geçtiğini belirtiyor. Kürt illerinden Ankara’ya çalışmak için gelmek isteyen tarım işçilerini kendisi buluyor ve onlara burada iş ayarlıyor. Bu sebeple de çavuşluk unvanına sahip. İşçilerle konuşmak için işçilerin paydos etmelerini bekliyorum, saat 16.30 oluyor ve çavuş son temizlikleri yaptırıp işi sonlandırmalarını söylüyor.
Ankara’da Kürtçe konuşulan bölge
İşçilerin paydosunun ardından çadırlara doğru gidiyorum. Küçük bir kasaba gibi bir yerde kümelenmiş onlarca çadır ve genç, yaşlı, çocuk, kadın onlarca kişinin ortasında buluyorum kendimi. Kürtçeden başka bir dilin konuşulmadığı Polatlı tarlalarında konumlanmış bir ülke gibi. Sınırların olmadığı bir ülke çünkü burada Kobanêli, Urfalı, Adanalı, Mersinli Kürtler var. Gazeteci olduğumu duyduklarında telaşa düşüp geri çekilen de çadırların en yukarısından yalın ayak koşan çocuklar da, dertlerini anlatmak için hemen yanıma sokulmak isteyen de oldu.
Çocuklarım okula gidemiyor
Eyüp Aslan onlardan biri, Hilvan’dan 4 aile ve 30 nüfus ile Polatlı’ya geldiklerini söylüyor ve başlıyor anlatmaya: “Çocuklarımız maalesef okula gitmiyor, bizimle beraber rezil perişan olmuşlar. Biraz yazı yazmayı, okumayı biliyorlardı onu da unuttular” diyor. İlk ifade etmek istediği, sesini duyulmasını istediği şey çocukları oluyor, babaları konuşurken yanına ilk gelenler de çocukları oldu.
Ancak yol paramız çıkıyor
Aslan anlatmaya devam ediyor: “Allah’ın çölünde olmamıza rağmen 150 lira yevmiye alıyoruz. Bu hemen hemen aynı gün bitiyor. Alışveriş merkezinin, pazarın, ulaşımın, elektriğin olmadığı bir yerde 150 lira nasıl biter? Çünkü şekerin, unun fiyatı uçmuş. Domatesin kilosu 15 lira, biber, salatalık 20 lira civarında. En ucuz şeyleri tüketmemize rağmen aldığımız para yetmiyor. 3-4 kişi çalışmamıza rağmen ancak memleketteki kiramızı, buraya gidiş dönüşteki yol paramızı çıkartabililiyoruz. Eskiden kış için de para biriktiriyorduk ama bu yıl kışa ayıracağımız para da kalmayacak çünkü paramız bitiyor.
İnsan muamelesi görmüyoruz
Yaşam koşullarınızdan bahseder misiniz, diye sorduğumda, “Affedersin hayvanlar gibi yaşıyoruz” yanıtını veriyor beklemeden. “Çadırdayız, fırtına geliyor, yağmur yağıyor perişan oluyoruz. Sinek, yılan, akrep eve ekmekle kavga ediyoruz. Gece kafamızı yastığa rahat koyamıyoruz, çadırda bir çocuğumuza bir şey olacak diye uyuyamıyoruz” dedi. Şartlarının düzeltilmesi için devletten yardım beklediklerini de sözlerine ekleyen Aslan, “Devlet mevlet kimse bize yardım etmiyor. Burada zaten insan muamelesi görmüyoruz” diye belirtti.
Hepsi Kürt
Aslan, “Burada yaşayanlar Kürt. Zaten bu rezil hayatı seçmek zorunda kalan Kürtler oluyor. Nereye gidersen git bu çevredekilerin yüzde 90’ı Kürt. Suriye’den gelenler var, soruyorsun onlar da Kürt. Halimiz ortada, köleyiz biz. Kölelikten başka bir şey görüyorsan bana söyle. Bana söyle ki şu haliniz köleden daha iyi, söyleyemezsin. 6 çocuğum var. Hepsi de okul okuyordu ama mecbur onları okuldan çıkardık. Devlet de demiyor bu çocuklara bir okul, servis ayarlayalım da çocuklar eğitimlerine devam etsin” ifadelerini kullandı.
Çocuklarımızın geleceği yok
Viranşehir’den eşi ve 10 çocuğuyla gelen 38 yaşındaki Hasan’ın olduğu çadıra yanaşıyorum. Eşiyle erken yaşta evlenmiş, çocukluğundan beri de bu işi yaptığını söylüyor. 2 çocuğu ve kendisinin burada çalıştığını söyleyen Hasan da çocuklarının okula gidemediğinden şikayetçi. Burada, okuldan umudu zaten kestiklerini fakat sağlıklı büyümediklerini ve geleceklerinin olmadığına dikkat çekiyor.
Borçtan kaçıyoruz, borçlu dönüyoruz
Aldıkları yevmiyenin kendilerine yetmediğini anlatan Hasan şöyle devam ediyor: “Kendimizi kurtaramıyoruz. Borçtan kurtulmak için kilometrelerce yol çekip bu rezilliğe geliyoruz. Ama geri döndüğümüzde borçlu gidiyoruz. Mayıs ayından Kasım ayına kadar buradayız. Halimiz göz önündedir, fazla anlatmaya gerek yok. 38 derece güneşin altındayız, çadırlarımız ayrı sıcak, dışarısı ayrı sıcak. Yemeğimizi tozun toprağın içinde yapıyoruz, tozun toprağın içinde yatıp kalkıyoruz.”
Kobanêli işçi: Tedavi olamıyorum
İsmini vermekten çekinen Kobanêli işçi ise yaşadıkları en büyük sıkıntının sağlık olduğunu belirtiyor. Kaydının başka bir şehirde olmasından kaynaklı ne hastanelerde ne de sağlık ocaklarında tedavi alamadıklarını vurgulayan Kobanêli işçi, “Doktora gittiğimde bana ‘Urfa’da kaydın var orada tedavi olabilirsin’ deniliyor. Ben 6 ay buradayım, hastalandığımda nasıl buradan Urfa’ya gideceğim? Hastaneye gitmek için yol parasını versem ne yiyeceğim? diye sordu.[1]