Seyit Rıza'ya Yardıma Giderken Buğday Tarlasında Yakılan Bir (Kürdistan Fedaisi) : Muşlu Hilmi Yıldırım
#Sedat Ulugana#
dergi: Kürt Tarihi, v.31,İstanbul, 2018, p.29-35.
Tanzimat sürecinden sonra bir dizi başkaldırıya sahne olan Kürt siyasası 20. yüzyılın ilk yarısını katliamlar ve sürgünlerle geçirdi. 1960'ların başında modern ve sol-ulusal temalar çerçevesinde kendini
tekrar dayatan Kürt sorunu, Kürtlerin politik partiler ve örgütler kurmasını sağladı. Ek seriyetle isimlerinde Kürdistan sözcüğünü barındıran bu parti ve örgüt teşekküllerinden sonraKürt coğrafyası parti-örgüt isyanlarına sahne oldu. Nitekim bu parti-örgütlerden bazıları günümüzde de -bazı taktiksel değişiklikleri saymazsak- ulusal argümanlar çerçevesinde askeri ve politik etkinliklerine devam ediyorlar.
Birinci Dünya Savaşı sonrasi Osmanlı İmparatorluğu'nun tamamen dağılması ve Kürdistan'daki ekonomik, demografik, politik yıkım Kürtleri ulusal kurtuluş hareketleri kurmaya zorladı. 1919'da Erzurum'da Cibranlı Halit Bey'in serkeşliğinde tekrar toparlanan ve temeli 1908 Kürt Teavvün ve Terakki Cemiyeti'ne dayanan Kürdistan İstiklal Komitesi/Azadi'nilginçtir makalenin temasını oluşturan Hilmi Yıldırım bu oluşumu Kürdistan Müdafa-i Milliye-i Hukuk Cemiyeti olarak adlandırıyor-organize ettiği ve devletin adeta erken doğum yaptırdığı 1925 direnişi başarılı olamadı. Bu günlerden başlaya-
rak 1930'ların ortalarına kadar süren Kürdistan'daki tedip ve tenkil döneminde en nitelikli Kürt isyanı 1926-1931 Ağrı Isyanı'dır. Ağrı Isyanı'nın Zilan Katliamı gibi bir imha hareketiyle sonuçlanmasından sonra, Ağrı Dağı'nda bulunan savaşçı ve politik kadrolar İran'a; Muş, Bitlis, Dersim, Sason gibi Kürdistan'ın iç bölgelerinde bulunanlar ile Türkiye'nin muhtelif yerlerinde yaşayan aydınlar da Fransa'nın kolonisi olan Suriye'ye -Fransız Hattı'nın altina- geçmek zorunda kalırlar.
O günlerde askeri okul öğrencisi olan Muşlu Şabanzade Hilmi Yıldırım bunlardan biridir. Suriye'ye yenilgi psikolojisi ile iltica eden ve kendilerini kültürel-dilsel çalışmalara veren Kürt aydınları, ilk defa 1913'te Salih Bedirhan'ın Rojî Kurd dergisinde tartışmaya açtığı,
'Kürdistan'ın kurtuluşu silahsavaşla mı yoksa eğitim-barışçıl yöntemlerle mi mümkün' temalı kılıç-kalem metaforunu, 1930'larda Hewar dergisinde yeniden işlemeye başlarlar.
Zira kılıç defalarca denenmiş, başarılı olunamamıştır, miadi dolan kılıç bir kenara bırakılmıştır. Mezkur aydınlar her ne kadar artık kalemin hükmüne inanıyorlarsa da, Hilmi Yıldırim hala kılıcın hükmüne inananlardandı.
[1]