Bediüzzaman #Said Nursî# (Saîdê Kurdî) tarafından söylenmiş en güzel sözler...
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun!
Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünya da bıraktığın eserlere de kıymet verme.
Allah’ım madem sen varsın ve bâkisin, giden gitsin, sen bana yetersin.
Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yı halk ve iddia-yı icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır.
Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır .
Beni dünyaya çağırma, ona geldim fena gördüm.
Biçare hakikatler, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.
Bin kere vaat edeceğine bir kere vaadini yerine getir.
Bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur.
Bu müthiş düşmanlarınıza karşı zırhınız, Kur’an tezgahında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem’in sünnet-i seniyyesidir. Ve silahınız, istiaze ve istigfar ve hifzi ilahiyyeye ilticadır.
Cenab-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden neyi kazanır? Yani;O’nu bulan herşeyi bulur,O’nu bulmayan hiçbir şeyi bulamaz,bulsa da başına bela olur.
Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.
Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde ceza’a iltica etmemek gerektir.
Deli adama iyisin, iyisin denilse iyileşmesi, iyi adama fenasın, fenasın denilse fenalaşması nâdir değildir.
Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Hâlıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlamızı bilmediğimiz takdirde cennet bile olsa cehennemdir.
Ey Aslan Kürtler! Ey Asurîler ve Keyanîlerin cihangirlik zamanında piştar, kahraman askerleri olan Aslan Kürtler! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-i vahşette vahşet ve gaflet sizi yağmalayacaktır…
Ey nefsim! deme zaman değişmiş, çünkü ölüm değişmiyor.
Göz öyle bir hassedir ki, Ruh bu alemi o pencereden seyreder.
Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâva etmek, Hakka bir nevi haksızlıktır.
Hayat sebebiyle karınca küreden büyük olur.
Hazırlanınız; başka, daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki; bu memleket ona nispeten bir zindan hükmündedir.
Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir.
Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek, doğru değil.
Her şey hakikaten güzeldir. Ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir.
Her şey kader ile takdir edilmiştir; kısmetine razı ol ki rahat edesin.
Her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyata kördür.
İhsan-ı İlahiden fazla ihsan ihsan değildir. Herşeyi olduğu gibi tavsif etmek gerekir.
İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir.
İmana gel ki elemden emin olasın;kadere teslim ol ki selamette kalasın.
İnsan arzuyu fikir zanneder.
İnsanda en tehlikeli damar enâniyettir. Ve en zayıf damarı da odur. Onu okşamakla çok fenâ şeyleri yaptırabilirler.
İnsanları canlandıran emeldir; öldüren Ümitsizliktir.
İslamiyet Güneş Gibidir, Üflemekle Sönmez! Gündüz Gibidir, Göz Kapamakla Gece Olmaz! Gözünü Kapayan Yalnız Kendine Gece Yapar!
İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuzda yaralar açar.
Kadınlar şefkat kahramanıdır. En korkağı da kahramancasına ruhunu yavrusuna feda eder.
Kâinatta en yüksek gerçek imandır, imandan sonra namazdır.
Kendini beğenen belayı bulur,zahmete düşer;kendini beğenmeyen sefayı bulur,rahmete girer.
Kur’an kalplere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır. gıdanın tekrarı, kuvveti arttırır.
Madde inceldikçe mana kuvvet kazanır;ceset disipline edildikçe ruh adeta melekleşir. İnsan işte bu farklı dünyaların berzahı hüviyesinde yaratılmıştır.
Madem dünyanız ağlıyor ve hayatınız acılaştı.. O halde çalışınız ahiretiniz ağlamasın.
Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba’-ı Kur’andır.
Medeniyet atmaksa iffet ve arı (utanmayı), Medenidir Afrika yamyamları.
Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır.
Milletimin imanını selamette görürsem, Cehennem’in alevleri arasında yanmaya razıyım!
Namazın manası Cenab-ı Hakkı tesbih, tazim ve şükürdür.
Nasıl ki ; Fatiha Ku’ran’a, insan kainata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir.
Ölümü düşünmeme,kalbin paslı olmasından ileri gelir;ölüm korkusu da yakinin azlığından.
Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.
Sevdası büyük olanın imtihanı da büyük olur.
Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak,inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır. Herkesten nefret ise ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen insanı sev;insanlığa hayran ol..
Sıkıntı, sefahetin muallimidir. Ye’s, dalalet i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır.
Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş’i dahi o halketmiştir.
Şöhret, insanin mali olmayanı dahi insana maleder.
Sünnet-i seniye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki altında bir nur bir edep bulunmasın.
Şu gecenin sabahı, şu kışın baharı, ne kadar muhakkak ve kat’i ise Haşr’ın sabahı, berzah’ın baharı da o kadar muhakkak ve kat’idir.
Şükrün mikyası; kanaattir; ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir… Şükürsüzlüğün mîzanı; hırstır ve israftır hürmetsizliktir haram helal demeyip rast geleni yemektir.
Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir; terettüb-ü neticede, tevekküldür.
Ümitvar olunuz, su istikbal inkilabâti (gelecekteki devrimler) içerisinde, en yüksek sada (ses), İslam’ın sadası olacaktır.
Vicdan kalp penceresinden bakar. Akıl gözünü kapasa da vicdanın gözü daima açıktır.
Zalimler için, Yaşasın cehennem…
Zulmüyle âbâd olanın ahiri berbâd olur![1]