Yargılama süreçlerinde, ATK’da ya da karakolda ifade alınırken #Kürtçe# tercüman bulunmayışı ya da var olanın yetersiz kalışı birçok hukuksuzluğa hatta cana mal olmaya devam ediyor.
Anadilde savunma, ifade hakkı talebi özellikle Kürtçe konusunda adli yargılamalarda birçok hakkın ihlaline sebep oluyor. Özellikle KCK yargılamalarında ortaya çıkan anadilde savunma hakkı direnci aradan geçen onca zamana rağmen hem geçerliliğini hem de yakıcılığını koruyor.
Zira yakın zamanda Kobanê Kumpas Davası’nda 16’ncı oturumunda tercüman sorunu nedeniyle Kürt siyasetçi Sibel Akdeniz Kirmanckî savunma yapamadı. 80 yaşındaki hasta tutsak Makbule Özer tercüman sorunu sebebiyle Adli Tıp Kurumu’nda hastalığını ifade edemeden hapishaneye geri yollandı. Geçtiğimiz yıllarda Fatma Altınmakas, Kürtçe tercüman olmadığı için şikâyeti alınmamış ve ardından katledilmişti. İşte tüm bunlar bugün adli süreçlerde büyük hak gaspları hatta ölüme yol açıyor.
Hukuki açıdan anadilde savunma talebi ne anlama geliyor; ÖHD’den Avukat Emrah Baran ANF’nin sorularını yanıtladı.
Adli Tıp Kurumu Makbule Özer'i Kürtçe tercüman olmadığı için cezaevine geri gönderdi. Benzeri bir olay Fatma Altınmakas cinayetinden önce de yaşanmıştı. Altınmakas karakolda Kürtçe tercüman bulunmadığı için şikâyeti alınmamış ve ne yazık ki katledilmişti. İki farklı olay, fakat ikisinde de ortak bir nokta var; o da Kürtçe tercüman olmaması. Bu iki olaydan hareketle bugün Kürtçe tercüman olmayışı mahkemelerden hukuki işlemlere kadar nasıl ihlalleri sebebiyet veriyor?
Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkçe bilmeyen kişiler açısından tercümandan yararlanma hakkı, hak arama özgürlüğü ve adalet mekanizmalarını etkin kullanma noktasında çok önemli bir yere sahip. Ayrıca tercümandan yararlanma hakkı, mahkemede kullanılan dili anlamayan veya anadilinde savunma yapmak isteyen kişilerin bu isnat ve iddiaları tercüman yardımıyla anlayabilmesi ve suç isnadına ilişkin savunma yapması açısından adil yargılanma hakkının temel uzantılarından biri.
Yakın tarihte eşinin kardeşi tarafından tecavüze uğrayan ve sonrasında eşi tarafından katledilen Fatma Altınmakas’ın jandarma karakoluna şikâyette bulunduğu ancak Türkçe bilmediği ve ifade işlemlerinde Kürtçe tercüman bulundurulmadığı için şiddete uğradığına ilişkin beyanları tutanağa geçmemişti. Bu nedenle şiddet faili Sinan Altınmakas serbest bırakılmış ve sonrasında Fatma Altınmakas’ın katledilmesinde azmettirici rolünü oynamıştı. Yine yakın zamanda birçok kronik rahatsızlığı bulunan hasta, siyasi tutsak Makbule Özer’in tahliyesini mümkün kılabilecek raporun düzenlenmesi için sevk edildiği Adli Tıp Kurumu’nda Kürtçe tercüman bulundurulmadığı için aydınlatılmış, onamı alınmamış ve hastalık öyküsü dinlenilmeden muayenesi gerçekleştirilmişti.
Bahsettiğimiz süreçlerde Kürtçe tercüman bulundurulmaması dolayısıyla hak arama özgürlüğü ihlal edilmişti. Bunun yanında her iki olayda da tercümandan yararlanmanın adalet mekanizmalarını etkin kullanımında ne derece hayati bir hak olduğunu da görmüş olduk. Kürtçe tercüman bulundurulmaması ya da bulundurulan Kürtçe tercümanların nitelikli olmaması nedeniyle her iki olay dışında özellikle hapishanelerden, mahkeme salonlarına uzanan geniş bir yelpazede çok ciddi sorunların ortaya çıktığını görüyoruz.
Hapishanelerde durum nedir?
Hapishanelerde tutulan siyasi tutsaklara Kürtçe tercüman olmadığı gerekçesiyle Kürtçe kitaplar verilmiyor ya da gönderdikleri veya kendilerine gönderilen Kürtçe mektuplar teslim edilmiyor. Yine yapılan ceza yargılamaları sırasında anadilleri olan Kürtçe’de savunma yapmak isteyen siyasi tutsakların savunmaları, mahkemelerce bu alanda nitelikli ve yetkin olan Kürtçe tercüman bulundurulmaması nedeniyle mahkeme tutanaklarına eksik ve hatalı bir şekilde geçiyor. Kürtçe tercüman bulundurulmaması hapishanelerde bulunan tutsaklar açısından haberleşme ve bilgi alma hakkının ihlaline yol açtığı gibi yargılanan kişiler açısından da adil yargılanma hakkının ihlaline yol açıyor.
Peki, adli bir süreçte tercüme için yasalar ne diyor?
Tercüman bulundurulması dayanağını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi ile Anayasanın 36. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile Ceza Muhakemesi Kanunun 202. Maddesinden alıyor. Ceza Muhakemesi kanununda daha önce Türkçe bilmeyenler için düzenleme söz konusuydu. 2009 yılında başlatılan “KCK operasyonları” ve akabinde yapılan yargılamalarda sanıkların Kürtçe savunma yapma konusunda ortaya koyduğu direnç ile, 2013 yılında CMK’nın 202. Maddesine eklenen düzenleme ile yargılamanın belirli aşamalarında sanıklara “kendini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde” savunma imkânı getirildi. Düzenleme ile kişi Türkçe bilse dahi kendisini başka bir dilde daha iyi ifade edeceğini beyan ediyorsa, bu dilde savunma yapabiliyor.
Bu güvenceye rağmen uygulamada nasıl?
Bu güvence getirilmesine rağmen uygulamada mahkemelerce kişinin Türkçe bilip bilmediği sorgulanarak yasal hakkın kullanımı engellenmeye çalışılıyor.
Kürtçe tercüman konusunda yaşanan diğer bir sorun ise, mahkemelerce bulundurulan tercümanların Kürtçe konusunda yetersiz olması. Adli işlemlerde tercümanlar, her yıl yapılan başvurular sonucu, Adli Yargı Adalet Komisyonları tarafından oluşturulan listelerden görevlendiriliyor. Başka bir ifadeyle, bir tercümanın adli işlemlerde görevlendirilmesi için listede bulunması gerekiyor. 2017 yılında Bilirkişilik Kanunu’nun 10. Maddesi ile yönetmelikte yapılan değişiklik ile “örgütle iltisaklı veya irtibatlı olduğu tespit edilen” tercümanların listelere yazılma talebi reddedilmeye başlandı. Tercümanlık yapabilecek derecede akademik Kürtçe bilen kişilerin büyük çoğunluğunun yargılandığını, yargılanmasa bile Kürtçe ile ilgili çalışmalarından dolayı “iltisaklı veya irtibatlı olarak” değerlendirildiğini göz önüne aldığımızda söz konusu düzenleme ile yeterli düzeyde Kürtçe tercümanlık yapabilecek kişilerin adli süreçlerde tercümanlık yapmaları da engellenmiş oldu.
Diğer taraftan adli işlemlerde genel olarak Kürtçe konusunda herhangi bir eğitim almamış kişiler görevlendiriliyor. Özellikle Kürtçe hukuk terimleri konusunda hiçbir bilgisi olmayan adliye personeli, adliyenin özel güvenlik görevlileri, polis gibi adli makamlarca “güvenilir” kabul edilen kişiler mahkeme ve adli işlemlerde tercüman olarak bulunduruluyor. Bu da kişilerin savunma ve beyanlarının büyük ölçüde tutanaklara eksik ve hatalı olarak geçmesine neden oluyor.
Benzeri olaylarla sizin de müvekkillerinizin yaşadığı durumlar oldu mu?
Özellikle mahkemelerde bulundurulan Kürtçe tercümanların bahsettiğim nedenlerden dolayı yeterli olmaması nedeniyle birçok yargılamada sorun yaşıyoruz. Savunmalar tercümanlar tarafından eksik veya hatalı olarak çevrilerek ciddi mağduriyetlere yol açılıyor.
Örneğin, bir duruşmada müvekkilin kullandığı “iddianame”, “suç şüphesi” gibi hukuki terimleri yanlış bir şekilde çeviren aynı zamanda adliye personeli olan tercüman, kendisinin tercümanlık konusunda yeterli olmadığına dönük itirazlarımız üzerine, mahkeme heyetine dönerek müvekkilin “örgüt Kürtçesiyle” konuştuğunu bu nedenle anlamadığını söyleyerek yetersizliğini bunun üzerinden gizlemeye çalışmıştı.
Özellikle Kürtçe bakımından bu duruma bir çözüm getirilmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel olarak devletin Kürtçeyi kamusal alanın dışına itme politikalarının yansımalarını adli süreçlerde de görüyoruz. Özellikle adli makamlarca Kürtçe tercüman bulundurulması konusunda yasal güvence olmasına rağmen Kürtçeye dönük tahammülsüzlüğü neredeyse tüm adli süreçlerde görebiliyoruz.
KCK yargılamalarında olduğu gibi belirli direniş süreçlerinin kazanımı olarak Kürtçe tercüman bulundurulması, yasal güvence altına alınmasına rağmen uygulamada fiilen bu hakkın kullanımı adli makamlarca etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Bununla birlikte Kürtçe tercüman bulundurulmasına ilişkin mevcut yasal düzenlemelerde adli süreçlerde Kürtçenin etkin kullanılması noktasında yeterli güvenceyi sağlayamıyor. Bu nedenle adli süreçlerde Türkçenin yanında Kürtçenin de resmi dil olarak kullanılması konusunda yasal düzenlemelerin yapılmasının yaşanan sorunlara çözüm üretebileceğini düşünüyorum.[1]