İnternet ortamında menşei belli olmayan birçok saçma dezenformasyon her gün dolaşıma giriyor. Elbette dikkate alınmamalı, ama kimi temel noktalarda cevap hakkı kullanılmalıdır.
Örneğin, bir okurun linkini gönderdiği Youtube’de yayınlanmış bir videoda, şahsıma yönelik hakaretler eşliğinde Zazaki yayınlanan ilk eser olan Mewlidê Kirdî adını benim uydurduğumu iddia ediyorlar. Küfür ve hakaretler sahibine aittir elbette. Burada, belgeleriyle birlikte sadece cevap hakkımı kullanıyor, takdiri okura bırakıyorum.
Kitabın yazarı Ehmedê Xasî (1867-1951), bizzat kendisi eserini “Mewlidê Kirdî” olarak adlandırmaktadır. Tam olarak şöyle diyor: “Temam bi viraştişê Mewlidê Kirdî bi yardimê Xaliqî û feyz û bereketê pêxemberê ma…” Yani “Allah’ın yardımı ve peygamberimizin feyiz ve bereketiyle Kürdçe Mevlid’in yapımı tamamlandı…” Devamında ise, Arapça Alfabedeki kimi harfleri Kürdçeye nasıl uyarladığını okuyuculara açıklıyor. Elimizde mevcut olan üç eski nüshada aynı ifadeler aynı şekilde geçmektedir.
Bu ilk nüsha, Maarif Nezareti izniyle 1899 yılında Diyarbekir’de Litografya Matbaası’ndan basılmış. Elimde pdf dosya olarak bulunan bu nüshanın üzerinde “Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi” arşivinin mührü var. Bu kopya, pdf dosya şeklinde İnternet ortamında da mevcuttur. Bu nüshada geçen yazarın açıklaması bölümünde esre, üstün ve ütre işaretleri yoktur. Örneğin görüldüğü gibi be, ve, ikinci şin, dal, kef, yine dal, yine be, tekrar dal vs. harflerin altında olması gereken esreler yoktur. O zaman Osmanlıca Türkçesiyle yapılan yazışmalarda aynı şekilde esre, üstün ve ütre işaretleri kullanılmıyordu.
İkinci nüsha, Ehmedê Xasî Rodos sürgününden dönerken, 1911 yılında Abdülhakim Arvasi’nin yardımıyla İstanbul’da basılan nüshadır. Bu baskıda, yazarın açıklaması olan bölümde esre, üstün ve ütre işaretleri kullanılmış.
Üçüncüsü ise, Zeynelabidin Amidi’nin hattıyla 1984 yılında basılmıştır. Bu baskıda da, yazarın açıklamasındaki metinde esre, üstün ve ütre işaretleri kullanılmıştır.
Çocukluktan beri defalarca Mevlit ayinlerinde dinlediğim ve bir çok kez kendimin de okuduğu Ehmedê Xasî’nin eseri, bizde Mewlidê Kirdî veya Mewlidê Xasî şeklinde bilinmektedir. Şimdiki nesil genelde, Arap harfleriyle okuyamadığı için, 2009 yılında Latin alfabesine transkribe ettim ve www.zazaki.net sitesinde yayımladım önce. Sonra Nûbihar Yayınları tarafından yaptığım trasnkripsiyonla birlikte orijinal metin ve kendi sesimle okuduğum CD ile birlikte kitap olarak 2013 yılında İstanbul’da yayınlandı. Birinci baskı bitince, eserde geçen Arapça metinler de dahil bütün sözcük ve ibarelerin sözlüğünü hazırladım ve ikinci baskısı yine Nûbihar Yayınları tarafından 2020 yılında İstanbul’da yapıldı. Her iki baskıda da, eserin adı “Mewlidê Kirdî: Mewlidün-Nebiyül-Kureyşiyyi” şeklindedir.
Çok sonradan haberdar olduğum, benden önce de iki farklı transkripsiyon daha mevcuttur.
İlki 1985 yılında Hêvî dergisinde yayınlanmış. (Bakınız: Hêvî dergisi, Sayı: 4. Parîs 1985, s. 96)
İkincisi ise, 1994 yılında Fırat Yayınları tarafından İstanbul’da kitap olarak yayınlanmış.
Yukarıda belirttiğim şekilde, Ehmedê Xasî’nin kendi eserini adlandırması ve diğer açıklaması bütün bu nüshalarda aynı şekilde geçmektedir. Yani, tümünde “Temam bi viraştişê Mewlidê Kirdî…” ibaresi aynı şekilde geçmektedir.
Bunlardan çok sonra, 2016 yılında, Bingöl Üniversitesi’nden Osman Özer tarafından yapılan bir transkripsiyon daha vardır. Görüldüğü gibi, küçümseyici bir anlayışla “mevlidi kırdî” şeklinde baş harfleri küçük yazmış olsa da, aynı ibare geçiyor. Eğer “Mewlidê Kırdî” adı metinde geçmemiş olsaydı, onlar koymazdı. (Bakınız: Bingöl Ünv. Yayınları, No: 10, 2016, s. 66)
Kendim yaptığım transkripte, orijinal metinde nasıl yazılmışsa, noktası virgülüne kadar, bilimsel ve ahlaki bir yaklaşımla aynı şekilde transkribe etmişimdir. Örneğin, Mevlit metninin başındaki Türkçe izin yazısında geçen “Zaza lisanı” ibaresi, yine en sonunda Fethullah Hesbi Eserdi’nin takrizinde geçen “Zazewîyye” kavramı aynen transkribe edilmiştir, metinde mevcuttur.
Abdullah Demir’in taranskribe ettiği “BOA. MF MKT 442/56-1” numaralı, 13 Şubat 1314 tarihli resmi yazışma belgesinde “Diyarbekir vilayet-i aliyesinden işbu tahriratıyla li’ecli’t-tedkik irsal buyrulan Zaza lisanı üzerine muharrer Kürtçe Mevlüd-i Şerifin tab‘ ve neşrinde be’s olmadığı lede’l-mu‘ayene anlaşılmış…” deniliyor.
Yine, M. Tayyib Okiç (1902-1977), Erzurum Atatürk Ünv. İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi’nde 1976 yılında yayınladığı “Çeşitli Dillerde Mevlidler” başlıklı yazısında Ehmedê Xasî’nin mevlidi için “Mevlidin ikinci Kürdçesi, Zaza lehçesiyle, nazm edilmiş ve 1316 (1898) yılında Diyarbakır’da neşr edilmiştir.” (s. 30) diyor.
Mehmet Yanmış da, 2012 yılında Uludağ Ünv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 21. Sayı: 1’de yayımladığı “Diyarbakır’da Mevlid Geleneği ve Bazı İller ile Karşılaştırmalı Bir Analiz” başlıklı yazısında “Bateî Mevlidi’nin haricinde üçü Zazaca lehçesi ile yazılmış toplam 18 Kürtçe mevlidin olduğu bilinmektedir.” (s. 118) diyor.
Görüldüğü gibi Türkçe olarak yapılan yazışmalarda ve yine daha sonra yazılan yazılarda, eser “Kürdçe Mevlit” yani “Mewlidê Kirdî” olarak adlandırılıyor. “Zaza lisanı” veya “Zaza lehçesi” ise çok açık bir şekilde Kürd lisanı veya lehçesi olarak geçiyor.
Başta sözünü ettiğim İnternet ortamındaki menşei belli olmayan kara propaganda yayında, Ehmedê Xasî’ye ait açıklama metninde geçen ifadenin “Temam bıvıraştışi mewlidi kerdı bı yardımi Xalıqi…” imiş de, ben bunu “Mewlidê Kirdî” şeklinde değiştirmişim! Bunu da sadece “kef harfinin altında kesre yok”tura dayandırıyorlar. Bütün delilleri, işte kullanılmayan bir esre! Madem öyle, peki be, ve, ikinci şin, dal, yine dal, yine be, tekrar dal vs. harflerin altında olması gereken ama olmayan esreler nasıl izah edilmeli? Kaldı ki “Temam bıvıraştışi mewlidi kerdı” şeklindeki bir cümleyi, okuma yazması olmayan ama Zazakî bilen bir köylüye veya Zazakî konuşmasını bilen yedi yaşındaki bir çocuğa sorulsa, hiçbir anlam veremez. Çünkü bu şekilde anlamı olmayan bir cümleyi hiç kimse kurmaz. Öte yandan, diyelim ki ben yanıldım, peki benden önce, 1985 yılında, yine 1994 yılında matbu olarak yayınlanmış metinleri biribirinden habersiz olarak transkribe edenler de mi yanıldı? Kaldı ki o zamanlar bu Zazacılık faaliyetleri de yoktu!
Bu dezenformasyon önce de yapılmış aslında, güncellenmiş sadece. Bunu, bilinen kişi, Piya dergisinin 13. sayısında Filit Siwanıj takma adıyla, Hêvî dergisinde yayınlanan transkripsiyona yönelik yapmış. Açık bir şekilde hile yaparak “Kırdî” adını “Kerdı” şeklinde vermiş; kesintisiz devam eden cümleyi en olmadık yerde nokta ile kesmiş, sonra da “Kerdı bi yardimê Xaliqî..” diye verip bunu “Halık yardım etti” diye çevirmiş! Peki, Zazakîyi bu kadar düzgün kullanan Xasî “Xaliqî yardim kerd” diyeceğine neden “Kerdı bi yardimê Xaliqî..” diye sentaksı bozuk anlamsız bir cümle kursun?
Bunu hemen geçiştirerek, atlayarak, kef harfinin altındaki kesre değil de “–kî” sonekinin olmadığını işliyor. Oysa Lice, Hani, Genç, Kulp bölgesinde, sonu ünsüzle biten hiçbir dil adı için “–kî” soneki kullanılmaz. Bu, bölge ağzında dilsel bir kuraldır. Örneğin, hiç kimse “Kurmanckî” demez, Kurmancî derler, yine kimse Kurdkî de demez, Kurdî derler. Erebî, Farisî, Înglîzî, Yûnanî… derler. “Zaza” sözcüğü ünlüyle bittiği için, “-kî” eki eklenerek söylenir. Gidip sahada gezebilirsiniz, Kirdkî diyen kimseyi bulamazsınız, Kirdî derler.
Dolayısıyla Ehmedê Xasî de “Mewlidê Kırdî” diye yazmış, doğru yazmış. Kitabın başındaki Türkçe olarak yazılmış izin yazısında geçen “Zaza lisanı” ve yine kitabın sonundaki “Zazewîyye” kavramı, Ehmedê Xasî’ye ait değildir, literatürde “metin dışı” kavramıyla tanımlanan yazarın ve eserin dışında sayılan Türkçe ve Arapça yazılarda geçiyor bunlar. Bütün bunlar çok açık, gayet anlaşılır şeylerdir.
Bu şekilde saçma şeylere çocuklar bile güler geçer. Eğer amaç bizi meşgul etmekse, hiç sorun değil! Oturur, belgeleriyle açık bir şekilde cevap hakkımızı kullanırız. Böylece, böylesi uydurma bir şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırıp açık bir şekilde iftiracı duruma düşmekten de alıkoymuş oluruz kendilerini.[1]
Roşan Lezgîn