#HDP#’ye saldıran ve muhalefete muhalefet etmeyi marifet zanneden sözde muhalefet partileri de artık ciddi olmalıdır. Türkiye’nin temel sorunlarına kalıcı çözüm öneren tek parti HDP’dir.
Türkiye’de seçim “sathı mailine” girilirken bölgede ve dünyada da çatışmalar yaygınlaşıyor. Yayılan çatışmalar yeni bir dünya savaşı ortamını hazırlarken bölgesel olarak da çatışmalar artıyor ve yayılıyor.
Erdoğan, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile NATO arasında fır dönüp günü kurtarmaya çalışıyor. Dışarıda barış, diyalog, çözüm öneren ve arabuluculuk yapmaya kalkışan Erdoğan, içeride ve komşularıyla ilişkilerinde ise tam bir savaş ağası rolü oynuyor.
Seçimlerle ayakta kalma ihtimali oldukça zayıflayan Erdoğan-Bahçeli çetesinin dış politikada kahramanlık şovuna girmesi, içeride bunu pazarlayıp kabadayılaşması normal karşılanabilir. Ama şunu da görmek gerekiyor. İncir çekirdeğini doldurmayan konularda ortalığı telaşa veren muhalefetin dış politika konusunda ağzını açmaması ve iktidarı gözü kapalı savunması da normal mi?
Türkiye siyasetinde meşhur kuraldır: “Milli konularda milli takım ruhuyla bir olalım” denir. Bu milli konular bellidir: #Kürtler#, Ermeniler, Rumlar… Ermeniler ve Rumlar güncellikten biraz daha uzak sayılabilir. Daha çok bir kışkırtma konusu olarak ele alınmaktadır. Ama Kürtlerle sıcak savaş her yerde sürmektedir. Bu nedenle, her zamanki gibi bütün iç ve dış ilişkilerde Kürtlere karşı savaşta işbirliği çabası göze çarpıyor.
TC, daha kuruluş aşamasından beri dünyadaki kamplaşmalar arasındaki güç dengelerini kollayıp izlediği denge siyasetiyle ayakta kalmayı esas almıştır. İktidar ve muhalefet bu konuda hep milli takım ruhuyla oynamıştır. Bu ruh milliyetçi, işgalci ve sömürgeci bir ruhtur. Ama bu ruhun Türkiye’nin geleceğinde olumlu bir rol oynaması olanaksızdır. Muhalefet buna karşı çıkmazsa ne yapacaktır? Dış politikada, savaş ve işgallere karşı iktidarın yanında olan bir muhalefetin halka güven vermesi ve alternatif olması mümkün mü?
Kürtlere karşı sürdürülen imha savaşına karşı barışçı bir çözüm projesi öneren, Türkiye’nin tüm sorunlarına kafa yoran ve çözümler geliştiren Sayın Öcalan’ın susturulması, O’na insanlık ve hukuk dışı bir tecrit uygulanması, barışçı çözüm yerine Kürdistan’ın her köşesini işgale ve imhaya dönük çabaların sürdürülmesi normal midir?
Dünyada bir gerginlik ve savaş havası yayılırken, Erdoğan-Bahçeli çetesi de fırsattan istifade edip Kürdistan başta olmak üzere tüm direniş odaklarını ezmeye çalışmaktadır. Rojava’nın işgaline paralel olarak Güney Kürdistan’a yönelik işgal hareketleri de sürmektedir. Erdoğan bu konuda Rusya ve Amerika’dan destek almaya ya da bir boşluk yakalamaya çalışmaktadır. Rusya ve ABD’nin göz yumması sonucu Efrîn’i işgal etmişlerdir. Benzeri bir fiili durumu başka yerlerde de tekrarlamak hayaliyle saldırıları sürmektedir. Rusya-Ukrayna savaşını da Allah’ın bir lütfu olarak gören Erdoğan bir yandan arabuluculuk rolü kapmaya çalışarak siyasi; tahıl ve gaz-petrol ticareti yoluyla da ekonomik çıkarlar elde etmek peşinde ama gidişat onun lehine görünmüyor. İki cambaz bir ipte oynamaz derler. Bir cambazın iki ipte oynaması da aynı ölçüde zordur, hatta olanaksızdır. Günü birlik gel geç atraksiyonlar olabilir ama bu sonuç alıcı ve kalıcı bir politika olamaz. İşte Erdoğan politikası iki ipte oynamaya kalkışan bir cambaza benziyor. İkisine birden sarılmak isterken ikisinden de düşme riski taşıyor. Batı’ya kafa tutup Şangay’a koşuyor. Sonra da Batı’dan tehdit alınca Rusya’nın MİR sisteminden aniden çıkıyor. Sallantıda olan siyasi geleceğini kurtarmak için içeride ve dışarıda savaş ipine sarılıyor. Yunanistan ile çatışma senaryoları da bu yaklaşımın ürünüdür. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’dan sonra Suriye ile de anlaşma çabaları bu politikanın gereğidir.
Hala HDP’ye saldıran ve muhalefete muhalefet etmeyi marifet zanneden sözde muhalefet partileri de artık ciddi olmalıdır. Türkiye’nin temel sorunlarına kalıcı çözüm öneren tek parti HDP’dir ve HDP’siz hiçbir konuda çözüm olmaz. Erdoğan-Bahçeli diktası bu seçimi kazanırsa bu onların başarısı değil, sözde muhalefet partilerinin ürünü ve lütfu olacaktır.[1]