Kitabın tam adı şöyle: ‘#Aleviler# ve Sosyalistler, Sosyalistler ve Aleviler
Bir Karşılaşmanın Kenar Notları (Derleyenler: Ayhan Yalçınkaya, Halil Karaçalı, Dipnot Yayınları, Ankara, 2020, 377 sayfa
Kitap, Ayhan Yalçınkaya ve Halil Karaçalı’nın birlikte hazırladıkları Sunuş yazısıyla başlamaktadır. (s.7-11)
Kitapta üç bölüm vardır. ‘İki Yarısı Arasında Sayfanın’ başlığını taşıyan Birinci Bölümde, Şükrü Aslan, Murat Coşkuner-Seçil Aslan Coşkuner, Dilek Kızıldağ Soileau, Mehmet Ertan, İbrahim Bahadır ve Hüseyin Aygün’ün yazıları yer almaktadır. (s. 15-128)
İkinci Bölümün başlığı, ‘Kimin ‘Adı Yazılı Üstünde Taşının’ şeklindedir. Bu bölümde, Cemal Salman, Ali Duran Topuz, Kelime Ata, Yelda Yürekli ve Fikriye Yücesoy’un yazıları vardır. (s. 131-219)
Kitabın Üçüncü Bölümünün başlığı ‘Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca’ şeklindedir. Bu bölümdeki yazıların yazarları, Ayhan Yalçınkaya, Menekşe Aykan, Erdoğan Aydın, Demir Küçükaydın, Sefa Feza Arslan, ve İsmail Beşikci’dir. (s. 223-373)
* * *
Aleviler ve Sosyalistler kitabında sözü edilen Alevilik, Ali taraftarlığı anlamında bir Aleviliktir. Bu, Şii İslam’a asimile olma sürecinde bir Aleviliktir. Ama esas Alevilik, Rêya Heqîyê olarak adlandırılan Aleviliktir. Bu kitapta bu Aleviliğin adı bile geçmemektedir. Bunun çok önemli bir eksiklik olduğunu vurgulamak gerekir.
Rêya Heqîyê denildiği zaman, Munzur Çem, Erdoğan Yalgın, Ahmet Önal, Dursun Ali Küçük, Selahattin Ali Arik gibi araştırmacı yazarlar ve bu yazarların yazıları, kitapları akla gelmektedir. Aleviler ve Sosyalistler kitabında bu yazarlar yer almamaktadır. Ayrıca, yukarıda belirtilen yazarların yazılarında bir dipnotuyla bile isimleri, eserleri anılmamaktadır. Benim Alevilerle ilgili yazılarımı da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.
Kitapta Ali Duran Topuz’un bir yazısı var. Yazı Gêrmiya Îmaman ve Ramazan Davulu başlığını taşıyor. (s. 152-160) Bu Rêya Hêqîyê’nin İstanbul’da nasıl yaşandığı ile ilgili bir görüntüdür. Alevi ailenin hazırladığı ve Müslüman komşularına da ikram ettiği aşure bu Müslüman komşular tarafından pencereden dökülüyor. Alevi ailenin hazırladığı aşurenin pencereden dökülmesinin sokaktaki herkes tarafından, bütün aileler tarafından görülmesine de özen gösteriliyor.(s.155-156)
Şüphesiz, Rêya Hêqîyê’nin İslamla, Şii İslamla, İmamlarla vs. bir ilişkisi yoktur. Bugün, Şii İslam yani Oniki İmamcı bir ailenin hazırladığı yemeğe karşı, herhangi bir Müslümanın, bu şekilde bir tepki vermesi mümkün değildir.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir kanısındayım. Ayhan Yalçınkaya hocanın, uzun uzun anlatmaya çalıştığı ‘Rıza Şehri’, tasarımı, Zerdüşt, Mani Mazdek- Hurremi, Karmati düşünce ve eylemleri etkisiyle üretilmiş bir tasarımdır, kanısındayım. (s.223-272) Kanımca Buyruk da Zerdüşt, Mani Mazdek-Hurremi, Karmati düşünce ve eylemlerden etkilenmiştir.
Bu çerçevede, Alevilik Üzerine başlıklı yazıyı (nerinaazad, 1 Ocak 2020) güncelleyerek yeniden yayımlamayı, bu yazıya ek olarak vermeyi uygun gördüm
Alevilik Üzerine…
Alevilik, bugün, iki anlamda kullanılmaktadır. Yaygın kullanımı Ali taraftarlığıdır. Dördünçü Halife Ali (599-661), Necef’te, camide namaz kılarken, bir Harici tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Dördüncü Halife Ali’nin öldürülmesi, İslam’da ŞİA’nın doğmasına yol açmıştır. 680’de Hz. Ali’nin küçük oğlu Hüseyin’in Kerbela’da Yezid’in askerleri tarafından katledilmesi ve kafasının kesilmesi, ŞİA’nın derinleşmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır.
O tarihlerden beri İslam’da iki büyük siyasal parti vardır. Sünni İslam, Şii İslam. O tarihlerden beri, Sünni İslam din adamları, Sünni İslam dışında kalan bütün Müslümanlara, Ali taraftarı anlamında Alevi, Aliyyun, Aleviyyun demişlerdir. Bu çerçevede, Zeydiler, (Beş İmamcılar) İsmaililer, (Yedi İmamcılar) Caferiler (Oniki İmamcılar) Nusayriler Alevi olarak anılmaktadır. Bugün, Türkiye’de Alevilik kavramı daha çok bu anlamda kullanılmaktadır. Sünni din adamları, Haricileri de Alevi olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda, bu kavramın çok yaygın bir kullanım alanı vardır.
Alevilik sözcüğünün, ikinci anlamı şudur. Bugün, Alevi olarak ifade edilen dinin, inancın esas adı Rêya Heqîyê’dir. Rêya Heqîyê, İslam’dan çok önceki bir dindir. Mitra kökenli bir dindir ve 4000 yıldan daha fazla bir geçmişi vardır. Rêya Heqîyê’nin Alevi olarak değerlendirilmesi, Rêya Heqîyê’nin de Alevi kavramı içinde değerlendirilmesi elbette çok yanlıştır. Ama bu yanlış, bilinçli olarak ve yaygın bir şekilde sürdürülmektedir.
* * *
Resmi ideolojinin, Alevileri Müslümanlığa asimile etmek gibi bir amacı var. #Kürdler#i Türklüğe asimile etmek, Alevileri Müslümanlığa asimile etmek resmi ideolojinin çok önemli iki çabasıdır. Burada Aleviler’den kasıt elbette, Rêya Heqîyê inancında olanlardır. Devletin, İslam’ın önemli iki partisinden biri olan Şİİ İslamla elbette bir sorunu yoktur. Burada, resmi ideolojiyi bir kere daha tanımlamak önemli olmalıdır. Resmi ideoloji herhangi bir ideoloji değildir. devletin, idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideolojidir. Resmi ideolojiyi benimsemediğiniz zaman, eleştirdiğiniz zaman, idari ve cezai yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz.
1994-1995 yıllarında İran’dan Türkiye’ye bir heyet gelmişti. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’e, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan Alevilerle ilgili olarak şöyle demişti: ‘Ya siz Sünnileştirin, ya biz Şiileştirelim’ Burada sözü edilen Aleviler, elbette Rêya Heqîyê inancında olanlardı. O günlerden sonra Türkiye’de Rêya Heqîyê inancında olanların Şiileştirilmesi hızlandı. O zaman, İran’ın dini liderlerinden Ayetullah Şeriat Medari, dönemin, Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş’e de, böyle demişti. (Ali Yıldırım, Alevi Öğretisi, İtalik Yayınları, 2000, s. 176)
Burada Kaygusuz Abdal’ın iki şiirine değinmek gereği vardır. (Kaygusuz Abdal, 14. yüzyılın ikinci yarısı-15. yüzyılın ilk yarısı)
Kıldan Köprü yaratmışsın
Varsın kullar geçsin diye
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı
İkinci şiir de şöyle:
Bakkal mısın teraziyi neylersin
İşin gücün yoktur gönül eğlersin
Kulun günahını tartıp neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne
Görüldüğü gibi burada, çok güçlü bir Tanrı eleştirisi vardır. Bu tür eleştirileri ancak, Rêya Heqîyê inancında olanlar yapabilir. Gerek Sünni gerek Şii İslam mensubu olanların bu tür eleştiriler yapmaları olası değildir.
‘Horasan’dan Nasıl Geldik?
Burada, Faik Bulut’un ‘Horasan’dan Nasıl Geldik? kitabı üzerinde küçük bir değerlendirme yapma gereğini hissediyorum. Kitabın, ana başlığından sonraki başlığı, ‘Alevilerin Yol Hikayesi’ adını taşıyor.
Faik Bulut, ‘Horasan’dan Nasıl Geldik? ‘Alevilerin Yol Hikayesi’, 4. basım, Kor Kitap, Aralık 2018, İstanbul 472 sayfa.
Burada sözü edilen Aleviler, bu yazının başında vurgulamaya çalıştığımız, Ali taraftarı anlamında, Şii İslam’a mensup olanlardır. Faik Bulut, s. 252-253, 269’da bu kesimin Ali yanlıları olduğunu belirtiyor.
İncelemede, Alevi, Şii kavramları birbiriyle özdeş olarak, ‘Şii-Alevi’ şeklinde ifade edilmektedir. ‘Horasan’da Ön Aleviliğin Oluşumu’ başlıklı bölümde (s. 251-293) bu ifade tarzı daha yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ama, incelemede, İran’da Ehl-i Hak (Yarsan) Irak’ta Kakai olarak dile getirilen inanç da, Ali yanlıları arasında incelenmektedir. (Bölüm IX s. 339-431) Bu tutum, şüphesiz doğru değildir. Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai inançları Mitra kökenlidir. İslam’dan çok önceki bir inanç olduğu, Kuzey Mezopotamya kökenli bir inanç olduğu açıktır. Bu inanç daha çok Kürdlerde ve Farslarda yaşam bulmuştur. Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai inançları, dinleri, Rêya Heqîyê ve Ezidilik, bir ulu çınarın üç dalı gibidir. Daha sonra gelişen, Zerdüşt, Mani, Mazdek, Hurremi dinleri de Mitra kökenlidir. Rêya Heqîyê’nin ve benzerlerinin doğa dini oldukları söylenebilir.
Rêya Heqîyê’nin İslam olmadığını gösteren çok önemli bir olgu, Faik Bulut’un incelemesinde de vardır. Tac-ül Arifin Ebül Vefai Kürdi’ tarafından, (925-1007) öğrencilerinden, Şeyh Dilo Belincan’a verilen bir şecereden söz edilmektedir. Bu şecerede, Şeyh Dilo Belincan’ın Dersim’e gitmesi ve oradaki halka Müslümanlığı öğretmesi istenmektedir. (s. 371-374)
Bütün bunlara rağmen, Faik Bulut’un, Ehl-i Hak (Yarsan) Kakai gibi inançları Hz. Ali yanlıları ile birlikte değerlendirmesi şaşırtıcıdır. Ama Faik Hoca, buna bir açıklama getirmiyor. Çünkü, Şia, Hz. Ali yanlıları Müslümandır. İslam’ın Şii kesimine bağlıdır. Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai gibi inançlar ise, İslam’dan çok önceki inançlardır. Mitra inancının 4000 yıldan daha fazla bir geçmişi vardır. İslam ise 1400 yıla yakın bir geçmişe sahiptir. Kızılbaşlığın 600, Aleviliğin yani, Alevi kavramının kullanılmasının ise 140 yıla yakın bir geçmişi vardır. Yahudiliğin ise 3300 yıllık, Hristiyanlığı 2000 yıllık bir geçmişi vardır.
Kızılbaşların, özellikle başlıklarında kızıl rengini kullanmaları, Şah İsmail’in ailesinin Kürd kökenleriyle ilgilidir.
Mazdekiler ve Hurremiler de giysi ve bayraklarında kızıl rengini kullanıyorlardı. Bu bakımdan onlar, surhalaman (kızıl bayraklı insanlar) surjamagan (kızıl giysili insanlar) şeklinde adlandırılıyorlardı. (Merhdad R. İzady, Bir El Kitabı Kürtler, Doz Yayıncılık 2004, İstanbul, ‘dan aktaran Munzur Çem, Dersim Merkezli Kürt Aleviliği, Vate Yayınları, 2011 s. 130)
Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai inancının, Hz. Ali’ye bağlılığını ifade etmesi, İslam’ın baskısı, şiddeti karşısında, yaşayabilmek için kendini öyle gösterme, gizleme çabasıdır.
Munzur Çem, Kermê Dare Dare Ya Reno başlıklı yazısında, (Deng, Sayı 113, Mart 2019, s.67) Ehl-i Hakların, ibadet sırasında, kutsal, saygın saydıkları kişileri anarken, Sey Rıza’nın ismini andıklarını anlatmaktadır. Aynı şekilde, Faik Bulut da, Ehl-i Hakların ibadet sırasında, Sey Rıza’nın adını andıklarını dile getirmektedir. (s. 261)
Rêya Heqîyê
Son yıllarda, ‘Alevilik’ ile ilgili çalışmalar artmaktadır. Bu çerçevede öze dönüş de başlamış, Rêya Heqîyê gündeme gelmiştir. Bu çerçevede, Ahmet Önal’ın, Erdoğan Yalgın’ın, Munzur Çem’in, Dursun Ali Küçük’ün, Selahattin Ali Arik’in, benzer araştırmacıların yazılarına değinmek gerekir.
Burada, Ahmet Önal’ın yazıları şunlardır: Ahmet Önal’ın yazılarından biri , Rêya Heqîyê, Alevilik, İslam (nerinaazad, 13.12 2018) başlığını taşımaktadır. İkinci yazı ise, Rêya Heqîyê İnancı Mihtra İnancıdır. Müslümanlık, Kızılbaşlık, Alevilik Değildir (nerinaazad, 8.9. 2019) başlığını taşımaktadır.
Ahmet Önal’ın başka bir yazısı, Kürd Aşiretlerinde Alan Koruma (nerinaazad, 26.12.2019) başlığını taşımaktadır. Diğer bir yazı, Daraldıkça Dersim’den Kopmak ve Kötülük Yapmak (nerinaazad, 1.1. 2020) Bu arada, Ahmet Önal’ın, Musa ve Kitabı Tevrat, (nerinaazad, 14.12. 2019) yazısına da işaret etmek gerekir.
Ahmet Önal’ın şu yazısı da önemlidir: Ebu’l Vefa Önemli Bir Kırılmadır (10 Eylül 2019, bana gönderilen ileti.) Bu yazıda, Tac-ül Arifin Ebül Vefai Kürdi’nin, (925-1007) cem yapmalarından, kadın-erkek birlikte semah dönmelerinden dolayı, Sünni İslam Bilginleri tarafından, Bağdad’da sorguya çekildiği, bu sorgu sırasında, Ebül Vefayı Kürdi’nin Rêya Heqîyê inancından taviz verdiği, bundan sonra Rêya Heqîyê inancı ile İslamı birleştirmeye, yakınlaştırmaya çalıştığı, bunun da Rêya Heqîyê’de büyük bir kırılmaya sebep olduğu vurgulanmaktadır. Benzer nedenlerden dolayı, Hallac-ı Mansur’un (858-922),Kürd filozofu Şahabeddin Sohreverdi’nin (1154-1191), işkence edilerek katledildikleri biliniyor Ebul Vefayı Kurdi’nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında farklı tarihler de vardır. (925-1017) şeklinde bir tarih de vardır.
Murad Ciwan, 21 Aralık 2020’de, bana gönderdiği bir iletide,İslam’ın gelişmesi sırasında, bazı inançlar üzerindeki baskıyı belirttikten sonra, şunları da söylemektedir:
Bazı toplulukları tamamiyle kendi dinlerine döndürebildiler ama bazıları da yeni aldıkları bilgileri kendi var olan inançlarıyla yoğurarak, kendi inançlarıyla uyumlaştırarak aldılar. Böylece yeniden İslam ya da Hristiyanlık dışı bir inanç ortaya çıktı. Ama bu yeni dinlerden dönüştürerek aldığı özellikler nedeniyle antik dinlerden farklı yeni bir versiyon oldu, yani adlar da aldı. Bir de azınlık olarak islam çoğunlukları içinde oldukları için daha önceki ad ve sembollerinde yeni din ortamında yaşam alanı bulacak değişiklikler yaptılar. Bu nedenle onlara artık Zerduşti, ya da Mitrai demiyor Ehlê Haq/Rêya Heq, Kakeyî, ya da Êzîdî diyoruz. Kendileri de böyle diyor.
Şeyh Adi bin Müsafir ve Ebü'l Vefa el Kurdi gibi mürşidler/misyonerler ve onların neslinden ya da yolundan gelenler, Hristiyanlıktan ve İslam'dan etkilenen bu yeni İnanç aşamasının sembollerini, yol yordamını oluşturdular. Yani bir nevi İslamlık ya da Hristiyanlık sonrası Zerduştilik ve Mitralık gibi’
Selahattin Ali Arik, Rêya Heqîyê inancı ile İslam’ı bağdaştırma işini, sadece Tac-ül Arifin Ebül Vefai Kürdi tarafından yapılmadığını, örneğin Sex Adıyy’ın da bu süreçte rolü olduğunu belirtmektedir. Sex Şenbeki, Şex Suvari, Şex Hawara, Şex Azirî gibi Yarsan din adamlarının da eklemektedir. (Alevilik ve Tarihi, Dara Yayınları, Haziran 2019, Diyarbakır, s.150)
Erdoğan Yalgın’ın yazıları ise şunlardır:
Yol 1 Sürek Rêya/Raa Heqi İnancı (Kürt Aleviliği)
Kalubeladan Beri Dersim Rêya Heqi İtikadının Antik Kökleri Bölüm 1
Kalubeladan Beri Dersim, Rêya Heqi İtikadının Antik Kökleri Bölüm 2
Bu üç yazı, yazarın, Yol 1 Sürek Rêya/Raa Heqi İnancı Kürt Aleviliği kitabındaki ilk üç yazıdır. (Fam Yayınları, Kasım 2018 İstanbul
Ayrıca bk. Erdoğan Yalgın, Biz tarihimizi, Tufanların Yaşandığı Kutsal Topraklarda Arıyoruz. Erdoğan Gülbahçe’ye verilen röportaj, Dersim Gazetesi, Ocak 2018, Yıl 7 Sayı 75, s. 8-12; Semah Dergisi, Sayı 38, Mart-Nisan 2018, s. 39-44
Erdoğan Yalgın’ın, İsmet Yüce’ye verdiği röportaj da önemlidir. Bu röportaj, Şubat/Mart 2020 tarihli ve 86 sayılı Dersim Gazetesinde yayımlanmıştır. Röportajın girişinde, ‘Araştırmacı Yazar Erdoğan Yalgın ile Konuştuk’ denilmektedir. Daha sonra röportajın başlığı yer almaktadır: ‘Bu yolun vicdanlı bir talibi, Muhammed’i, Ali’yi, Ehlibeyt’i sevmekle Müslüman olunamayacağını çok iyi bilir’
Erdoğan Yalgın’ın şu kitapları da dikkate değer. Dersim’in Gizemli Tarihi 1 Şeyh Dilo Belincan’ın, (Berxêcan) Şeceresi ve Kürt Aşiretleri Fam Yayınları, Mart 2017, İstanbul Bu kitapta, Şıx Dilo Berxêcan’ın Şeceresi başlıklı yazıda Ebül Vefai Kürdi hakkında yukarıda söz edilen iki farklı doğum ve ölüm tarihleri de yer almaktadır s.96, s. 97)
Dersim’in Gizemli Tarihi 2 Şıx Deli Berxêcan Ocağı, ve Pilvank Aşireti Tarih, Folklor, İnanç, Coğrafya, Fam Yayınları, Mart 2017 İstanbul
Erdoğan Yalgın, Kürd Aleviliği, I, Fam yayınları Ekim 2019)
Munzur Çem’in yazıları, kitapları ise şöyle: Dersim Merkezli Kürt Aleviliği, Vate yayınları, 2011 İstanbul
Dersim’de Alevilik, Peri Yayınları, 1999, İstanbul
Hewraman-Dersim Sırrı, İBV, İstanbul 592 s.
Kermê Dare Dare Ya Reno, (Deng, Sayı 113, Mart 2019, s. 64-78)
Dursun Ali Küçük’ün incelemesi ise şöyle: Hak Yolunda Hakikate Ermek, Alevilik, Rea Haq-Hak Yolu-Yarsan-Kakailik-Ezidilik-Ezdan-Yezdahi: Yezdan, Pel Yayıncılık, Aralık 2019 İstanbul
Bu arada Selahatin Ali Arik’in çalışmalarını da not etmek gerekir. Aryan İnançlar ve Rêya/Raa Heqîye, Mihtra, ZErvan, Zerdüşt, Mani, Mazda, êzdiyati ve Kürd Aleviliği, İBV Yayınları, Nisan 2015, İstanbul,
Alevilik ve Tarihi, Dara Yayınları, Haziran 2019 Diyarbakır
Temel Sorun
Temel sorun, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan Rêya Heqîyê dininde, inancında olanların, Şİİ İslam’ın bazı kavramlarıyla, ritüelleriyle yaşamaya başlamalarıdır.
Ali, Hasan, Hüseyin, Kerbela, Zülfikar, Fatıma Ana, Ehlibeyt, Oniki İmam, İmamet, Evladı Resul gibi kavramlar Şii İslam’ın kavramlarıdır. Bu kavramlar etrafında gelişen, yaşanan birçok ritüel vardır. Bu kavramların, ritüellerin Rêya Heqîyê inacındaki insanları nasıl etkilediği, bu etkinin ne zaman başladığı, nasıl geliştiği, günümüzde nasıl yaşandığı çok önemli sorunlardır. Daha önceki yazılarda bu konu üzerinde durulmuştur.
Devlet, bugün, Alevi olarak dile getirilen Rêya Heqîyê inancındaki insanları, aileleri Sünni İslam’a asimile etmek için çok çaba sarfetti. Gelinen aşmada Şİİ İslam’a asimile yaşandığını söylemek mümkündür. Örneğin, bugün, Dersim’de, Rêya Heqîyê doğa dini inancı da yaşamaktadır. Oniki İmamcılık da yaşamaktadır. Dağlara, sulara, ağaçlara, hayvanlara vs. saygı doğa dini inançlarıyla ilgilidir. Dağlardaki, suların başındaki ziyaretlerde, kutsal bir kişini ikamet ettiğine inanılır. Hz. Ali’ye bağlılık, Zülfikar’a bağlılık, ‘Musa Kazım’dan geliyoruz’, ‘Kökümüz İmam Ali Rıza’ya dayanmaktadır’ gibi sözler de Şii İslam’ı görünür kılmaktadır. Ama, Rêya Heqîyê’nin Şii İslam’a asimile süreci de çok yoğun ve yaygın bir şekilde devam etmektedir. Bugün, Alevi olarak anılan Rêya Heqîyê inancındaki kişilerin, Hz. Ali’ye, İmamlara, Zülfikara, Hz. Hüseyin’e, Kerbela’ya, Ehlibeyt’e bağlılığını gören Türk devlet adamları şöyle demektedir. ‘Esas sorun Hz. Ali’yi sevmekse, biz Hz. Ali’yi daha çok seviyoruz.’
Devlet, bu kişilere, ailelere şunu da söylemektedir. ‘Hz. Ali Camiye giderdi, namaz kılardı. Siz neden camiye gitmiyorsunuz, namaz kılmıyorsunuz? Camiye gidin, namaz kılın…’ Devletin bu anlayışı ve teklifi yok sayılamaz. Bu bakımdan Rêya Heqîyê inancında olanların, Hz. Ali ile, Hz. Hüseyinle, İmamlarla ilişkilerini gözden geçirmeleri gerekir.[1]