Halkı yoksulluk ve işsizlikle mağlup eden diktatöre en başta Türkiyeli işçiler-emekçiler-kadınlar-gençler dur demelidir.
Sayısız katliam ve acılar yaşayan halklar, işgal ve faşizmin ne olduğunu iyi bilir. Gözyaşı ve koçber olmayı, geçmiş ve şu an ki yaşamlarından tanırlar.
Soykırımcı katillerin acımasız şiddet, katliam ve etnik temizlik yaptıklarını Ortadoğu, Balkan ve Kafkas halkları iyi bilir.
Nasıl bir vahşetle çocukları diri diri mağaralarda yakabileceklerini, hamile kadınları uçurumlardan atacaklarını, dipsiz kuyulara dolduracaklarını geçmiş ve yakın tarihlerinden hatırlarlar.
Çünkü hayallerinde “her daim muzaffer bir ordu, genişleyen bir sınır yaratmak” olanların katliam ve soykırımdan başka bir yolu yoktur.
Modern tarihin en büyük suçunu işleyenlerin, gittikleri her yerde kan ve barut izi bırakanların Rojava’ya ekmek ve gül götürmeyeceklerini ezilenler iyi bilir.
Hafıza katilleri istedikleri kadar hafızamızı silmeye, gerçekleri karartmaya çalışsın. Mutlaka konuşacak yaralı bir insan, yetim kalmış bir çocuk, bir tanık kalır geride.
Bunlar bile kalmazsa dağlar, kayalar, kuyular, uçurumlar, mağaralar, nehir ve kuşlar dile gelir; halkların başına nelerin geldiğini anlatır.
Bugün AKP-MHP faşist iktidarı yine yeniden sonu gelmez bir tehdit ve şantajla Rojava’ya saldırı ve işgal hazırlıkları yapıyor. Fırsat ve olanak arıyor. Sadakatle bağlı olduğu efendilerinden icazet bekliyor.
AKP-MHP iktidarı, işgal ettiği Serêkanîyê, Grê Spî toprakları üzerinde zafer naraları atarken, Türkiye halkı yoksulluk ve yolsuzluk içinde mağlup durumdadır.
Tamamen diktatörün bölgesel ve dönemsel çıkarları uğruna girişilen işgal hareketleri, Türkiye halkının çıkarına değildir.
Kürt sorunu başta olmak üzere; tüm çelişkileri imha, inkar, saldırı ve katliamla yanıtlamalarının hem tarihsel hem de güncel nedenleri vardır.
Kürt sorununu halkına ve dünya kamuoyuna, ülkenin en önemli “güvenlik ve terör” sorunu olarak lanse edip, kendi çıkarları uğruna halkını manipüle etmek kadar kolay bulunup rahat sarılınan başka bir gerekçe yoktur.
Ancak Ortadoğu halkları da, demokrasi ve emek güçleri de çok iyi biliyor ki; Kürt halkı en temel hakkı olan özgürlüğünü istiyor.
Özgürlüğün “terör ve güvenlik” sorunu olarak anlaşıldığı yegane ülkelerden biridir Türkiye.
AKP-MHP iktidarı, saldırı ve işgal üzerine inşa ettiği iç ve dış politikasını, Kürt halkına karşı nefrete, düşmanlık ve intikama dönüştürerek kendini zehirlediği gibi halkını da zehirlemektedir.
İktidar ve ırkçılık zehriyle kendini çürüttüğü gibi, halkını da çürütmektedir. Bu zehrin adı, ırkçılıktır. Kemalizm’dir. Pantürkizm ve panislamizm’dir.
Zehirlenen akıl ve kirlenen duygular, kısa sürede temizlenmeyecektir.
Kürt ve demokrasi sorunları başta olmak üzere, çözülemeyen sorunların temel nedeni, komprador Türk büyük burjuvazisinin sınıfsal çıkarlarıdır.
Bu sömürücü ve asalak sınıf var olduğu müddetçe, hiçbir zaman bahsedilen sorunlar çözüme kavuşturulmayacaktır.
Çözüm için bir arayışa da gidilmeyecektir. Çünkü bu sorunların varlığının temel nedeni kendileridir.
Örneğin bu sınıfın ve onların temsilcilerinin, Kürt sorunu bağlamında aklına gelen tek “çözüm”, Kürt varlığının inkarı, özgürlük talebinin yok sayılması, saldırı, katliam ve Kürdistan’ın ülke gerçekliğini kabul etmemektir.
TC’nin kuruluş sözleşmesinde ülkeyi homojenleştirmek vardır. Bu akıl, imha ve inkardan başka bir yol, işgal ve faşizmden başka bir hukuk tanımaz. Çözüme dayalı bir yol açmaz. Açılmasına da müsaade etmez.
Çünkü bu topraklarda, faşizm Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana devlet şekli olarak hüküm sürmektedir. Şu ya da bu hükümetin işbaşına gelmesi, faşizmin niteliğini değiştirmez.
Sözde demokratik olduğunu söyleyen ancak gerçekte gerici ve faşist dünyanın bir parçası olan TC devleti, her türlü ilerici ve demokratik düşünceyi zincire vurmakla tanınıp bilinmiştir.
Tarihi ve günü zorla Türkleştirme-İslamlaştırma ve kitle katliamı olan AKP-MHP yönetimine ve acımasız uygulamalarına karşı, bugün özgürlük ve demokrasi talep edenlerin dünden ve her zamandan daha fazla bir araya gelme nedeni vardır.
Halkı yoksulluk ve işsizlikle mağlup eden diktatöre en başta Türkiyeli işçiler-emekçiler-kadınlar-gençler dur demelidir.
Özgür toprakları savunmak, Rojava’yı TC’nin faşist saldırılarına karşı korumak sadece Kürt halkının ve ulusal özgürlük savaşçılarının görevi değildir.
Özgürlük ve ekmek arayan, adalet talep eden her onurlu insan ayağa kalkmalı, Türk savaş uçaklarının, paletli tankların hareketini engellemelidir.[1]
Nubar OZANYAN