1894’ten 1923 yılına kadar sayısız soykırım, linç ve yağma saldırıları gerçekleşti. 6-7 Eylül, pogromun bir devamı oldu. Bugün bu politikayı #Kürt#ler üzerinde gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Sadece Kürt olmak, #Kürtçe# konuşmak katledilmek için yeterli oluyor.
İttihat-Terakki ve Kemalistler sadece soykırım yaparak büyük bir insanlık suçu işlemediler. Aynı zamanda hafıza katilliği de yaptılar. Yaşananları, yapılanları unutturmaya çalıştılar. Gerçeği alt üst ederek, inkara ve yalana dayalı-sahte bir tarih yazımı yaptılar.
İnsan aklının kolay kolay edemeyeceği ve insan elinin kolay yapamayacağı katliamları gerçekleştirenlerin tek bir amaçları vardı; “Türklerin ülkesini yaratmak; ulusu Türkleştirmek; sermayeyi Müslümanlaştırmak…”
Bunun için Ermeniler, Rumlar, Süryaniler birer birer ortadan kaldırılmalıydı. Bunun için mesleki kimliklerine yüz yıllar da geçse silinmeyecek soykırımcılığı eklemekten çekinmediler, insanlığın vicdanı karşısında hiç utanmadılar. Hatta katliamlarını gururla anlattılar.
Yüz yirmi yıldır işgalciliği kahramanlık, yağma ve yıkımı ise Türklük olarak yazmaktan-anlatmaktan geri durmadılar. Doğan her çocuk, yalan üzerine kurulu bir tarihsel aldatmayla büyüdü. Utanılacak her şey, övünülecek birer değer olarak anlatıldı. Tarih, iyileşmesi zor yaralar aldı.
Karadeniz kıyısında, Pontus Alplerinde (Kuzey Anadolu Dağları) yaşayan Rumlar, tıpkı Ermeniler gibi kitlesel bir katliama ve sürgüne maruz kaldı.
M.Ö. 700 yılından 1922 yılına kadar kadim topraklarında yaşayan Rum halkı tıpkı diğer Hristiyan halklar gibi İttihat-Terakki ve Kemalist hükümetlerin “homojenleştirme” politikasına maruz kaldı. Yaklaşık 350 bin Pontuslu Rum, soykırıma uğratıldı.
Ermeni, Rum, Kürt politikası; İttihatçılar ve Kemalistler için sabittir. Hiçbir şey bu politikayı değiştiremez. Plan Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeni, Rum ve Kürt kalmamasıydı. Aynen öyle de yaptılar. Yapmaya da devam ediyorlar.
“Vücut millet için, kafa devlet için”, “Yak, vur, öldür” talimatını veren İttihatçı-Kemalist katiller, sürgünün bir bomba olduğunu bilerek sürgün yollarını ölüm yollarına çevirdiler.
1894’ten 1923 yılına kadar sayısız soykırım, linç ve yağma saldırıları gerçekleşti. 6-7 Eylül, pogromun bir devamı oldu. Ağırlıklı olarak Rum ve Ermenilere yönelik yağma ve yıkıma dayalı planlı pogrom, dönemin Adnan Menderes hükümeti tarafından gerçekleştirildi.
Önceki soykırımlardan kurtulup sağ kalanlar, bir kez daha kılıç ve balta darbeleriyle katledildi. Rum ve Ermenilere ait kalan son zenginliklere, Müslüman-Türk kompradorlar tarafından zorbalıkla el konuldu.
Soykırımın kirli ve kanlı hafızası, her zaman yeniden güncellenir. Önce yalan haberlerle toplumun hassas duygularına seslenilir. Eğitimsiz, bilinçsiz ve vicdansız yürekler harekete geçirilir. “Selanik’te Atatürk’ün evi, Yunanlılar tarafından bombalandı” yalanı bir bomba gibi bu beyin ve yüreklerde patlatılır. Gerisi kolaydır zaten. Kışkırtılmış kıtalar harekete geçirilir.
Binlerce ev, işyeri, kilise, okul vb. tahrip edilir. Kitaplar, Rumlara ait kutsal resimler, ikonalar, haçlar vb. yakılır. Kiliseler ateşe verilir. Mezarlar tahrip edilir. Yeni gömülenler, mezarlardan çıkarılıp sadistçe deşilir. İntikam ve kin duyguları, kör bıçak gibi deler insanlığın yüreğini.
TC devletinin homojenleştirme ve sermayeyi İslamlaştırma stratejisi, amacından ve hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor.
Bugün bu politikayı Kürtler üzerinde gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Irkçılık körüklenerek, kitleler karşı karşıya getirilerek dayanışma zemini ortadan kaldırılmaya, beyinler köreltilmeye çalışılıyor. Sadece Kürt olmak, Kürtçe konuşmak katledilmek için yeterli oluyor.
Zira faşizm, cehaleti besler ve büyütür; zira faşizm kör bir intikam duygusu yaratır.
Faşizmi yok edecek olan, halkların ve devrimcilerin birleşik aklı ve mücadelesidir.[1]
Nubar OZANYAN