=KTML_Bold=129 b komplosu ellerinde patladı=KTML_End=
Stuttgart Stammheim davası, Almanya’da Kürtlere yönelik kriminalizasyon söz konusu olunca hukukun nasıl da ayaklar altına alındığının açık bir örneği. Davada yargılananlardan Veysel Satılmış da anlattıklarıyla bunu tek tek deşifre etti.
Cezaevinde hücresinde yapılan aramalarda, devam eden 92 duruşma boyunca her defasında çıplak aramaya maruz kalan, tecrit edilen, sadece 1 saat diğer tutsaklarla görüşmesine izin verilen Veysel Satılmış, DAİŞ’lilere dahi tanınan tüm sosyal haklardan mahrum bırakıldı.
Pişmanlık dayatmasını kabul etmeyen Veysel Satılmış, Amaç PKK’yi terörize etmek, Belçika’nın PKK kararına karşı bir anti tez oluşturmaktı. Hesapları tutmadı, bombaları ellerinde patladı. Onurlu bir yaşam dışında başka bir seçeceğimiz ve yaşamımız olamaz dedi.
Stuttgart’ta 5 Kürt, bir itirafçının beyanları gerekçe gösterilerek, Alman Ceza Kanunu’nun 129 b maddesinden 2 yıl boyunca yargılandı. Stammheim Cezaevi’ndeki yargılamada Kürtlerin elleri ve ayakları zincirlendi, cam kafese konulmak istendi, ağır bir tecride maruz kaldılar. İtirafçının yalan ve manipülasyonla dolu suçlamaları mahkeme boyunca bir bir deşifre olsa da Kürtlere ceza kesilmekten de geri durulmadı. 19 Nisan 2019’da başlayan ve 91 duruşma ardından 30 Nisan 2021’de sona eren davada; Veysel Satılmış, Agit K., Özkan T. ile tutuksuz yargılanın Cihan A. ile Evrim A., 1.5 yıl ile 4 yıl 3 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.
Davada yargılan Kürtlerden Veysel Satılmış, 4 yıl 3 aylık tutsaklık ardından 19 Eylül’de tahliye oldu. Ancak cezalandırılmaya devam ediliyor. Mahkeme, Satılmış’ın bulunduğu kenti terk etmemesine ve her gün karakola imza vermesine hükmetti. Tüm bu süreci ve Almanya’da Kürtlere yönelik kriminalizasyon politikalarını, tahliye edildiği gün Cezaevine girmeden önce ne yapıyorsam aynı şekilde yapmaya devam edeceğim diyen Veysel Satılmış ile konuştuk.
Gençliğinden beri siyasetin içinde
Bingöllü olan Veysel Satılmış, 1982 doğumlu, gençliğinden bu yana siyaset içinde. Bingöl’de HADEP içerisinde yer alan Satılmış, 2002 yılında tutuklanmış, kısa bir tutsaklık ardından tahliye olunca Avrupa’ya gelmiş. Burada da hiç ara vermeden siyasal çalışmalar içinde yer almaya devam ettiğini belirten Satılmış, Bilindiği gibi Haziran 2018 tarihinde sözüm ona 'Almanya’da PKK’ye operasyon' adı altında bizleri aldılar. Basına öyle deklare ettiler diye anlattı.
Senaryosu önceden yazılmıştı
Daha önce RAF üyelerinin de yargılandığı Stammheim Cezaevi’ndeki bu davanın başından itibaren bir komplo olduğunu, bir senaryo dahilinde hareket edildiğini belirten Veysel Satılmış, Bu dava öncesinde kurgulanmış ve planlanmış bir komplodur. Bir biçimde Avrupa ülkelerine 'bakın PKK budur' demeye getiren bir tezgahtır. Bir itirafçının gerçek olmayan beyanlarıyla hazırlanmış bu senaryoda, bizler cam kafesler içinde şiddette meyilli birer canavar olarak lanse edilecektik. Hedef buydu dedi.
Esin kaynakları Düsseldorf
Almanya’da her yıl tutuklamalar olduğunu ancak burada özel bir konsept uygulandığını vurgulayan Veysel Satılmış, Stuttgart davasını 1989-93 yılları arasında yapılan, PKK kurucularının da yargılandığı Düsseldorf davasına benzetiyor: Stuttgart davası da bu büyüklükte hazırlanmış, planlanmış ve kurgulanmıştı. Oyuncuları hazır, itirafçıları hazır. Davanın seyrine göre, dış kamuoyu nezdinde nasıl bir etki yapılabilir, hepsi ince hesaplar ile planlanmıştı. Ona göre de bir itirafçıları vardı. Olabilecekleri adeta ezberletmişlerdi. Belli ki dava üzerine çok çalışmışlardı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Alman devleti çok büyük bir hazırlık yapmıştı.
Ayaklara pranga ellere kelepçe!
Gözaltına alındığı günden cezaevi ve yargılama sürecine kadar birçok baskı ve saldırıya maruz kaldıklarını anlatan Veysel Satılmış, Karlsruhe’deki evinin yakınında maskeli polisler tarafından üzerine çullanarak gözaltına alındı. Tutuklanarak Stuttgart’da bulunan Stammheim Cezaevi’ne gönderildi. Satılmış, Gözaltına alınma sürecinden tutalım ertesi gün cezaevine götürülene kadar ayaklarıma zincir, ellerime kelepçe vuruldu, belime kemer bağlandı. Cezaevi içine girdiğimde ancak bunları çıkarttılar diyerek, ilk duruşmaya çıkartıldıklarında da benzer bir uygulamaya maruz kaldığını söyledi.
Bir ay hücrede tutuldu
Cezaevinde de olağanüstü koşullarda tutulduğunu, tecride alındığını söyleyen Veysel Satılmış, şunları aktardı: İlk tutuklandığınızda 2-3 bilemediniz hafta geçici bir müsaade yeri olur ve orada kalırsınız sonra odalara dağıtılır. Fakat bana böyle bir uygulama yapılmadı. Girer girmez hücreye aldılar. Kaldığım yer kameralar ile donatılmıştı. Yaklaşık bir ay bu hücrede kaldım. Sadece yemek geldiğinde kapı açılırdı. Kaldı ki yemekleri hiç yenilmiyordu. Özel gardiyanların gözetiminde olan bir hücreydi. Bir ay sonra beni oradan çıkartılar ve başka bir hücreye aldılar.
Sosyal faaliyetler de yasak
Veysel’e burada sadece günün bir saatini diğer tutuklularla ortak havalandırmada geçirme hakkı verilmiş ancak cezaevinin ortak sosyal faaliyetlerinden yararlanma gibi bir şansı hiçbir zaman olmamış. O süreci ise şöyle ifade etti: Örneğin; dil kursu gibi ve benzeri aktivitelerin dışında tutuluyordum. Cezaevinde, Mazlum Dora ve Merdan arkadaşlar da vardı. Defalarca dil kursu için başvuru yaptılar fakat izin verilmedi.
Her hafta hücresi basıldı
Stammheim Cezaevi geçmişte RAF üyelerinin de tutulduğu bir yer diyen Veysel Satılmış, Tutukluyu psikolojik olarak bitirmek, tekleştirmek, iradesizleştirmek üzerine kurulmuş diyerek, bunun için de her yolun denendiğini vurguladı: Pencereleri, baktığında dışarıyı göremeyecek şekilde tasarlanmış. Gardiyanları özel olarak seçilmiş. Her hafta hücrem basılıyor ve arama yapılıyordu. Bununla da yetinmeyip beni hücreden çıkartıp başka bir bölümde çırılçıplak soyuyor ve arama yapıyorlardı. Karşı çıktığımda 'talimat böyle' diyorlardı.
DAİŞ’lilerin tüm hakları vardı
Yanındaki odaya bir DAİŞ’linin getirildiğini ve cezaevinde her haktan yararlanabildiğini belirten Veysel, Kürtler söz konusu olunca nasıl ayrımcılık yapıldığının da altını çizdi ve ekledi: Bu kişi temizlik işine alınmıştı. Cezaevindeki tüm odaları dolaşıyordu. Kapısı sabah saat 6’da açılıyordu akşam saat 7.30’da kapanıyordu. Hatta yemekleri de odalara dağıtıyordu. Aynı zamanda uyuşturucu da satıyordu. Suçlu bulunduğu için ceza da aldı. Fakat en kriminal, en tehlikeli olan bu unsur, onlar için bir tehlike oluşturmazken biz oluşturuyorduk. Cezaevinde ben hiçbir sosyal haktan yaranmazken Nazi Alman gruplar ve bu DAİŞ unsuru bütün haklardan yaralanıyordu.
92 kez çıplak aramaya maruz kaldı
Dava sürecinin de cezaevinde olduğu gibi kriminalizasyona maruz kaldıklarını belirten Satılmış, cezaevi kampüsü içinde olmasına rağmen araçla götürüldükleri mahkemeye dair şu detayları paylaştı: Cezaevinden mahkemeye götürüldüğümüzde, salonunun alt katında bulunan tekli hücrelere konuluyorduk. Bu hücrelerde asla avukatımızla fiziki temasımız olmuyordu. Avukatla konuşmak istediğimizde cam bölmeden sesleniyorduk. Ki sesimiz de pek gitmiyor doğru düzgün iletişim kurulamıyordu. Küçücük bir hücre içinde neredeyse dönemeyecek durumdasın. Her mahkemeye götürüldüğümüzde -ki mahkeme cezaevi sınırları içerisinde- anadan doğma üst baş araması yapılıyordu. İtiraz ettiğinde kesinlikle bir sonuç alamıyordun. İnsan onurunu hiçe sayan ve aşalayan bir uygulama hakimdi. İnsanlık burada yoktu, vicdan yoktu. Bu yaşananlar büyük bir hak ihlalidir. Maalesef bizler 92 duruşma boyunca bu tecridi en ağır koşullar altında birer bir her mahkemeye götürüldüğümüzde yaşadık.
Cam kafes hesabı tutmadı
Mahkeme salonunda kurşun geçmez cam kafesler içinde yargılanmak istediklerini hatırlatan Veysel Satılmış, şunları aktardı: İlk duruşma günü kelepçe yetmiyormuş gibi ayaklarımıza zincirler vurarak çıkartılar. Kamuoyuna, basına ’Bakın bunlar tehlikelidir, o yüzden bu kurşun geçmez cam kafeslere koyuyoruz’ mesajı vermek istiyorlardı. Davayı takip edenleri de caydırmak istiyorlardı. Ama amaçlarına ulaşamadılar. İlk 2 duruşma cam kafeslerden çıkmak için mücadele ettik, direndik. Nihayetinde mahkeme heyeti bizi cam kafeslerden alarak avukatların olduğu bölümü yerleştirdi.
Hiç yalnız bırakılmadık
Mahkeme salonunda yakınlarıyla göz göze gelme, selamlaşmalarına daha izin verilmediğini belirten Veysel Satılmış, 500 kilometre öteden gelen yakınlarım ve ailemle göz göze gelmemem, selam vermemem istendi. Bu tarz sindirme yaklaşımları hep sürdü. Ancak ne cam kafes ne de bu baskılar ne bizi ne de davayı izleyenleri ürkütemedi. Güzel bir sahiplenmeydi, hiç yalnız bırakılmadık dedi.
Belçika kararına karşı anti-tez
İtirafçı Rıdvan Özdemir’e büyük umut bağlamışlardı diyen Veysel Satılmış, şöyle devam etti: Ancak mahkeme ilerledikçe bu kişinin anlattıklarının hayal ürünü ve yalan olduğu ortaya çıktı. Aslında söz konusu olan biz değildik. Hedef, PKK’yi Avrupa’da zora sormaktı. 'Terör örgütü' olduğunu ispatlamaktı. Avrupa devletlerine, Belçika’nın 'PKK terör örgütü değil, savaşın tarafıdır' kararına karşı bir anti tez oluşturmaya çalışıyorlardı. Amaçları PKK’nin 'terör örgütleri listesi’nde kalmasının devam etmesi için yeni argümanlar oluşturmaktı.
İstihbaratçı itiraf etti
İtirafçının duruşma ilerledikçe yanlış, çelişkili beyanlarının ardı arkasının kesilmediğini belirten Veysel Satılmış, federal savcı ve istihbarat elemanlarının itirafçıyı haklı çıkarmak için büyük çaba sarfettiğini anlattı: Bu davaya tanık olarak o kadar çok istihbarat elemanı getirdiler ki anlatamam. Bazıları peruklu, kamuflajlıydı. Bazıları yıllardır PKK masasında görevli olduklarını söyledi. Kendileri kurguladılar ama aslında kendileri de inanmıyordu. Mesela bir istihbarat elemanı bir soru üzerine 'Uzun yıllardır PKK’nin Almanya’da karıştığı bir şiddet olayına denk gelmedik' cevabını vermişti.
İtirafçı için hiçbir masraftan kaçılmadı
İtirafçıya büyük yatırım yapıldığını belirten Veysel Satılmış, Başta helikopterle cezaevi yerleşkesine getirildi. Oradan da kurşun geçirmez bir Mercedes ile mahkemeye, korumalarla da salona. Kravatlı, takım elbiseliydi. Film izler gibi, sabırla onun yalanlarını dinliyorduk. Heyet ve federal savcı da hakeza öyle. Yalnız bunun bir yerde batıracağını gerçekten bekliyorduk dedi.
Yalanların ardı arkası kesilmiyor
İtirafçının 2015’te Almanya’ya geldiğinde polise giderek oturum karşılığında ajanlık için başvurduğunu söyleyen Veysel Satılmış, Güya bizi tanıyor, ben 1982 doğumluyum, benim 92’de PKK’ye katıldığımı söylüyor. Güya bizleri iyi tanıyan bu kişi benim 1992’de partiye katıldığımı söylüyor. Ben 1982 doğumluyum ve iddia ettiği tarihte 10 yaşındayım ve ilkokula gidiyorum. 2002 yılında birlikte Kandil’de olduğumuzu ve benim birini infaz ettiğimi savunuyor. Ki ben o dönemde Bingöl Cezaevi’ndeydim diyerek, daha birçok yalan yanlışla bu mahkemenin sürdürülmeye çalışıldığını söyledi.
Ellerinde patladı
Bu kontrolsüz ifadeler adeta federal savcıları çıldırtacak boyutta varmıştı. Hani bir bombanın pimini çekersin ve atmak için bir yer ararsın ya durum böyleydi ve ellerinde patladı. Bu dava ellerinde patladı diyen Veysel Satılmış şöyle devam etti: Burada itirafçının düzmece ve uyduruk yalanları saatlerce anlatabilir. Fakat değmez buna. Çünkü bu kişi davayı öyle bir noktaya getirdi ki sonunda istihbarat onu resmen mahkeme salonundan kaçırdı.
İddia ve suçlamalar boşa çıkarılsa da bu davadan ceza çıkmasını beklediğini söyleyen Veysel Satılmış, Bu davada kesin ceza alacağımı biliyordum. Çünkü siyasi bir karardı ve bunu bekliyorduk diye ekledi.
* * *
Her gün imza ve seyahat yasağı
Kendisine verilen cezanın tümünü yattığını hatta 8 saat gecikmeli de tahliye edildiğini söyleyen Veysel Satılmış, bir aydır tahliye olmuş durumda. Tahliye olmadan bir gün önce istihbarat görevlileri tarafından ziyaret edildiğini belirten Veysel Satılmış, Bana hedefin nedir, ne yapacaksın diye sordular. Dışarıdaki yaşamının onları bağlamadığını belirterek görüşmeyi reddettim diyerek, cezaevinden çıksa da cezalandırılmanın aslında hala devam ettiğinin altını çizdi: Tahliyeden sonra bana bir mektup ulaştı. Günlük karakola imza vermem gerekiyor. Gelsenkirchen’ın dışına da çıkamıyorum. Kürt kurumlarıyla temas da yasaklanmış. YPG, YPJ, PYD, YXK, Kürt dernekleri, federasyonlar hepsi sıralanmış. Tüm bunlara karşı avukatlarım aracılığıyla hukuki girişimde bulunacam.
* * *
Kaldığımız yerden devam
Tüm bu yaşadıklarına aslında 'pişmanlık' dayatmasını kabul etmediği için maruz kaldığının altını çizen Veysel Satılmış, Örneğin; onlara 'Ben pişmanım ve sizden özür diliyorum' deseniz, cezanızın 3’te 1’ini yatar ve çıkarsınız. Pişmanlığı kabul etmediğinizde bu cezanın bütününü yatmak zorundasınız. Ben pişmanım demediğim için bana verilen bütün cezayı yattım. Çünkü pişman olunacak bir durum yok.
Bundan sonra nasıl yaşayacağı sorusuna cevabı ise açık ve net: Onurlu bir yaşam dışında başka bir seçeceğimiz ve yaşamımız olamaz. Bunun için de mücadelemize kaldığımız yerden devam edeceğiz.[1]