Bu işler, masanın etrafında toplaşıp, “ey iktidar ruhu, geldiysen masayı altı defa tıklat” deyip, her bir liderin masayı tıklatmasıyla olmaz. O “ruh” gelir gelmesine de bir başka Yenikapı’ya götürür.
İktidar orduya emir veriyor ve Genelkurmay da bu “kanunsuz emri” uyguluyor, kimyasal silah kullanıyor. Böylece başta Cumhurbaşkanı ve AKP-MHP-Ergenekon iktidarı birinci dereceden, müteselsilen Genelkurmay, ilgili Kuvvet Komutanı, bu silahı bizzat kullanan herkes savaş suçu işlemiş oluyor.
Ve şu anda Türk devleti kimyasal silah kullanmaya devam ediyor.
Altılı Masa bu işlenen suça sesini çıkarmamakla, büyük bir tuzağa düştüğünün farkında bile değil. Çünkü savaş suçu işlemeyi göze alan bir parti olarak AKP, diğer işlediği suçlarla birlikte iktidarı istese de bırakmaz, bırakamaz. Suç büyüdükçe, söz konusu parti iktidarda kalmaktan başka hiçbir şey yapamaz. Bu demektir ki, ya genel seçimler yapılmayacak ya da kaybeden iktidar örneğin Yüksek Seçim Kurulu tarafından kazanmış ilan edilecektir. Kendi ordusuna karşı darbe yapmış, #Kürt halkı#na karşı zaman içinde kesintisiz soykırım uygulamış, kendi Hazinesini, kendi Merkez Bankasını, kendi ülke zenginliklerini, uyuşturucu mafyasıyla birlikte soymuş, başka ülkelerin topraklarını işgal etmiş bir iktidar, bir de kimyasal silah kullanarak savaş suçu işlemişse, onu ya zor kullanarak devirebilirsiniz ya da o size zor kullanarak iktidarını sürdürür.
Altılı Masa böyle bir iktidara karşı zor kullanımı yoluyla iktidarı almayı aklının ucundan bile geçirmeyeceğine göre, onun “seçim” ittifakı da, seçimi “kazanma” iddiası da hiçbir değer taşımaz. Nasıl ki bir gangster cinayet işledikten sonra, yargıya teslim olmaktansa vuruşup ölmeyi göze alırsa, tepeden tırnağa suça bulaşmış bir iktidar da “seçimde halk iradesine” teslim olmaktansa, o iradeyi çiğnemeyi peşinen göze almış demektir.
Parlamenter rejimde, seçimle gelen bir iktidar, suça bulaşmış olsa bile, halk iradesini çiğnemeyi göze alamaz. Çünkü böyle bir rejimde, iktidar, eğer diktatörlük rejimine geçmemişse, devlet aygıtına kayıtsız şartsız hakim olamaz.
Olamayınca da devlet şiddetini halk iradesine karşı sonuna kadar kullanamaz. Ya buna teşebbüs etmez ya da iç savaşı göze almak zorunda kılır. Bu da parlamenter rejimde o kadar kolay bir iş değildir. Böyle bir durumda kalan “suçlu” iktidar ne yapar? Muhalefetle “helalleşme” yoluyla uzlaşma arar. Muhalefet de bu durumda “iç savaş mı, helalleşme mi” ikileminden, “helalleşmeyi” seçer, gerekli garantileri verir ve iktidar da o zaman halk iradesine boyun eğer, muhalefete geçer.
Ama AKP iktidarının saydığımız suçları öylesine suçlardır ki, bunları Altılı Masa ya da CHP “devr-i sabık” yaratmayalım diyerek artık bağışlayamaz. Böyle bir bağışlama onun boyunu aşmıştır. Çünkü Altılı Masa vazgeçse bile, iki “dahili” ve bir de “harici” güç hesap sorma hakkından vaz geçmeyecektir.
Bunlardan birisi Kürt halkıdır. Hiçbir güç bu halkı iki üç rüşvet karşılığında faşist rejimle “helalleşmeye” zorlayamaz. Hiç kimse evladını “torbada” alan anneye böyle bir zilleti kabul ettiremez. Hiç kimse Kürt halkını özgür yaşama iradesinden vazgeçirtemez. Ve hiçbir güç Kurdistan gerillasını kirli bir pazarlığa alet edemez. Arada aşılmaz bir kan duvarı var. Hesap sorulacaktır.
İkincisi, “Gülen Cemaati” değil, o her zaman uzlaşmaya hazırdır, ama “FETÖ’cü” denerek hapse atılan NATO’cu Generaller ve Kurmay Albaylar “helalleşmeye” yanaşmayacaklardır. Askerlere “tecavüz ettirilen” subaylar ve Harp Okulu öğrencileri şimdi hapiste kinlerini büyütüyor. Erdoğan yıkıldığı gün hapisten çıkacak olan bu insanlar “intikam” alacaklardır. Tıpkı onlardan kanlı bir darbeyle intikam alan “Balyozcu”, Ergenekoncu subaylar gibi. Artık onların arasında da, Türkiye tarihinin şahit olmadığı bir “kan davası” var.
Şu da büyük bir ihtimaldir: Eğer toplumun en geniş güçleri suçluyu “bağışlama” yeltenişine karşı başkaldırır ve “helalleşmeyi” reddederse, ABD ve kimi AB devletleri devreye girecektir. Erdoğan’ın Rusya ve Çin’e yanaşmasını, Amerikan yetiştirmesi generalleri tasfiye eden 15 Temmuz darbesini“NATO’ya ihanet” sayacaklardır. Tıpkı Saddam’a ne yaptıysalar, “düşük” AKP iktidarına aynısını yapacaklardır. Ama ancak o zaman, yani halk çoğunluğu “suçları bağışlamaya” yanaşmadığı zaman, “Kitle imha silahlarının”, Kimyasal zehirli gazların, fosfor bombalarının hesabını “sinik” bir “barışçılıkla”, suret-i haktan görünerek soracaklardır. Tıpkı Halepçe katliamının hesabını Saddam devirdikten sonra sordukları gibi.
Demek ki, kendisi mafyaya dönüşen ve toplumun hem sistem dışı devrimci güçlerini, hem de sistem içi Batıcı güçlerini kudurgan bir saldırıyla karşısına alan ve müttefiklerine ihanet eden bir iktidar seçimle tecelli edecek olan halk iradesine boyun eğmeyecektir. Altılı Masa’da ise onu halk iradesine boyun eğdirecek ne güç, ne irade ve ne de niyet vardır.
Altılı Masa “kim kimi” sorusu gündeme geldiğinde “kağıttan bir masa” gibi, İktidarın lağım sularında eriyip gidecektir.
Neler oluyor bir bakalım:
Erdoğan seçim sonrasında enflasyonu yüzde beşyüzlere fırlatacak harcamalar yapıyor. Halka rüşvet dağıtmaya hazırlanıyor. Altılı Masa “maaşlara zam yapma” diyemeyecektir. TOGG diye bir otomobil alameti yaratmış, Altılı Masa birkaç milyar dolara mal olan bu otomobil fabrikası, multi milyarder otomotiv devlerinin rekabeti altında seçim sonrasında enkaza dönüşecek diye TOGG kampanyasına karşı çıkamayacaktır. Erdoğan “eşcinsel aile mi, müslüman ailemi” sorusunu referanduma sunacaktır. Altılı Masa’nın “maçoları” dut yemiş bülbüle dönecektir. Putin milyarlarca dolarla Erdoğan’ı destekleyecektir. Altılı Masa Rusya içişlerimize karışıyor diye itiraz bile edemeyecektir. Erdoğan Ege’de, keçilerin otladığı bir ada açıklarında Yunan gemisini (tıpkı Fidan’ın dört adam gönderip, sekiz füze atar, Suriye’ye karşı savaş açarız demesi gibi) batıracak, “Barbaros Recep Hayrettin Erdoğan paşayı mı devireceksiniz” dediğinde Altılı Masa kalyonlara forsa olarak yazılacaktır. Hele Metin Feyzioğlu Kuzey Kıbrıs’ta düzenleteceği “Türkiye’ye katılalım mı, katılmayalım mı?” referandumu sonrasında, Erdoğan kürsüde “ben yavru vatanı ana vatanla kucaklaştırırken bunlar beni devirmek istiyor” der demez, Altılı Masa olduğu gibi Denktaş’ın vaktiyle kurduğu “Türk Mukavemet Teşkilatına” üye olacaktır.
Altılı Masa’nın Başkan Adayı Kılıçdaroğlu bu manzaraya baktığında ne düşünecektir?
Ben tahmin ediyorum: “En iyisi diyecektir, Erdoğan’ı yarattığı bu enkazla baş başa bırakalım, önümüzdeki seçimlere bakalım.”
Yanılacaktır. Çünkü işler bu noktaya gelince, artık önünüzdeki seçim “Rus ve Çin usulü seçim” olacaktır. Erdoğan bu enkazın altında kalmayacaktır. Diktatörün sopasıyla ekonomik krizin yükünü, hatta kan dökerek emekçinin sırtına yükleyecek, verdiğini süngüyle kesip alacaktır. “Eş cinsellerle” kavgası da sona erecek, AKP ve MHP içindeki gizli eşcinsellerin rica ve minneti, hatta kimilerinin eşcinselliğini deşifre etme şantajı karşısında onlarla uzlaşacaktır. TOGG otomobil fabrikasını, nasıl her şeyi sattıysa, kelepir fiyatına birilerine satacaktır. Rus uçağını düşürüp de Putinle nasıl anlaştıysa, Ege’de de Mitoçakis’le öyle anlaşacak, Kuzey Kıbrıs referandumu nasıl Güney Kürdistan’daki referandum rafa kalktıysa öyle rafa kaldırılacaktır. Putin’le yaptığı ittifaka gelince. Ya bu yolda “yola devam” edecek, ya da dönüp yeniden NATO’ya kapılanacaktır. Yapabilir mi? Yapar. NATO dediğin örgüt de, Şanghay dediğin örgüt de Türkiye’yi böyle bir “mafyalaşmış iktidarı” kiralayarak satın alacaktır.
Bugün Erdoğan’ın attığı adımlara karşı çıkamayan, faşist diktatörlüğü devirmeye cür’et edemeyen Altılı Masa, bütün bunlar olurken ne yapacaktır; Altılı Masa’yı “iskambil” masasına çevirecek, kimi çenesini sıvazlayarak papaz taklidi, kimi yanağını şişirerek onlu işareti, kimi as, kimi kız işmarı yaparak, sinek avlayacaktır.
Altılı Masa’ya umut bağlayanlar isyan eder gibi soracak: “O helde ne olacak bu Türkiye’nin hali?”
Böyle giderse kötü olacak. Ama çözüm var: Altılı Masa’nın tabanındaki demokratlar, seçim rüyasından uyanır, ve “oy kaybederiz” korkusunu yenerler de, Kürt halkıyla korkusuzca ittifaka girerlerse ve adam kazandı” denilse bile, seçimin hemen gecesinde milyonlarla ayağa kalkarlarsa, işte o zaman AKP’nin seçim taktiği çöker. Faşizmin karşısına gerçek demokratik alternatif dikilir. Faşizm masa dinlemez, ama demokratik alternatiften hortlağın sarımsaktan korktuğu gibi korkar.
Kısaca bu işler, masanın etrafında toplaşıp, “ey iktidar ruhu, geldiysen masayı altı defa tıklat” deyip, her bir liderin masayı tıklatmasıyla olmaz. O “ruh” gelir gelmesine de bir başka Yenikapı’ya götürür.[1]