Türkiye Barolar Birliği (TBB), Kemalist düşünceyi savunan ve Kemalist otoriter sömürgeci devletin önemli kurumlarından biridir. Her ne kadar yeni bir avukatlık yasası ile İstanbul’da Kemalizm’den bir ayrışma sağlanmışsa da, TBB’nin radikal şekilde etkileyecek ve değiştirecek bir gelişme olmadı.
TBB’ye üye olmak bir zorunluluktur. Ama ben belli bir zamandır TBB’ye ihtiyaç olmadığını, kurum olarak ortadan kalkmasını savunanlardan biriyim. TBB zorunlu üyeliğinden dolayı, bütün Kürt avukatlar da TBB’nin ve onun #Kürdistan# şehirlerdeki ünitelerinde üyedir. Kürdistan’ın bütün şehirlerinde de Baro Teşkilatları var. Ben de #Diyarbakır# Barosu üyesiyim.
Kürdistan’daki Baroların çoğunluğu, Kürdistan’da farklı sömürgeci hukukun varlığından ve hukuksuzlukların yoğun olmasından dolayı, TBB’nın yapısal özelliğinden bir ölçüde ayrışma göstermektedirler. Diyarbakır Barosu bu konuda en fazla farklılaşan bir barodur.
Kürdistan’daki Baroların yönetimleri zaman-zaman yargılamalarla da karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu konuda da Diyarbakır Barosu en fazla payına düşeni alıyor. Halen de yargılandığı davalara var. Baronun birçok avukatı ben de içinde olmak üzere yargılamalarla karşı karşıyayız.
Diyarbakır Barosu 48. Kongresi 8 Ekim Günün Sezai Karakoç Salonunda yapıldı. Diyarbakır Barosu avukatlarının sayısı çok yüksek olmasına rağmen (Baro üyen sayısı 2300’un üzerinde) kongre salonunda 200 üyeye yakın bir katılım vardı. Bu Diyarbakır Barosunun en büyük zaafı olarak görünüyordu.
Kongre, Diyarbakır Barosu genel sekreteri tarafından açıldı. Şehit Tahir Elçi ve diğer hayatını kaybeden baro üyesi avukat arkadaşlarımız için bir dakikalık saygı duruşu ve video vizyon gösterildi. Bundan sonra üç başkan adayın imzası ile divan için önerilen 5 avukat arkadaşımız, Avukat Sedat Çınar Başkanlığından divan üyeliğine seçildiler. Divan Başkanı teşekkür konuşmasından sonra, Baro Yönetimi tarafından hazırlanan gündemi sundu ve kongre delegelerinin oy birliği ile günden kabul edildi.
Divan, kongre gündeminin tartışmasına geçmeden Kürdistan’ın Doğusunda İran totaliter-faşist rejimi tarafından katledilen #Jina Emin#’in ölümü konusunda protesto yapmak üzere kadın avukat arkadaşları sahneye çağırdı. Kadınlar Kürtçe ve Türkçe bir açıklama yaparak, kadın ve erkek avukatlar olarak İran Rejimini ayakta protesto ettik.
Kadın avukatlardan küçük bir grup devşirilmiş sloganla olayı yanlış tanımlayan sloganlarla ayakta protestoya devam ettiler.
BARO ÇALIŞMASINDAN MİLLİ-REFORMCU HAREKET…
Gündeme geçildikten sonra, Baro Başkanı Avukat Nahit Eren konuşmasını yaptı. Onun konuşmasından sonra, misafirler konuşmalarını sundular. Misafirlerin konuşmasından sonra da Baro Yönetim Kurulunun Çalışma Raporu sunuldu.
Çalışma Raporu bir video ile ve Kürtçe sunuldu. Bu hareket, Diyarbakır Barosu için yeni milli-reformcu bir hareketti.
Ben de raporlar üzerinde görüşlerimi belirtirken, bu tutumlarından dolayı Baro Yönetimini kutladım. Dedim ki, “Ben Baro yönetimin yüz kere ve hatta bin kere kutluyorum. Bundan sonra da Baromuzun Kürtçe faaliyetlerine ağırlık vermesini temenni ediyor ve öneriyorum. Bu tutum ve milli-reformcu hareketlerinden dolayı ikinci defa Başkan Adayı olan Nahit Eren’e ve onun yönetiminde olan arkadaşlar yönetime aday iseler, onlara oy vereceğimi açıklıyorum.”
Benim bu tutumum teamüllere aykırı görülmüş de olsa, Kürtçenin hatırı için bunun yapmak gerekmekteydi.
KONGREDE RAPORLAR ÜZERİNDE BEN DE BİR KAÇ TEMEL KONUDA GÖRÜŞ BELİRTTİM…
Ben konuşmamda birkaç temel konu üzerinde durdum. Konuşmamı Kürtçe ve Türkçe yaptım. Jina Emini’nin katledilmesini lanetledim. İran ve Kürdistan’ın Batısındaki protesto eylemlerini ve sivil ayaklanmayı desteklediğimi ifade ettim.
BİRİNCİ TEMEL KONU: TBB’nin yapısal özellikleri önemli olmasına rağmen, Barolarımızın bu alanı, bu konuyu tabu haline getirmeleri, TBB’nin değişimini gündeme almamalarından dolayı TBB konusunda konuştum. “TBB’nin Kemalist devletin ana sütunlarından biri olmasından dolayı Diyarbakır Barosunun çalışmalarında zorluklar olduğu tartışmasız. Bu zorluklar göze alarak çalışmalar yapmak zorundayız. Ama baro olarak TBB’nin Kemalist yapısal yapısının değişmesi için çalışma yürütmemiz gerektiğini ifade ettim.”
İKİNCİ TEMEL KONU: Baro çalışmamızda hukuksuzluğun kaynağındaki yaklaşımdaki yanlıştan dolayı, verimli, Kürtlüğe ve Kürdistan’a ilişkin konu ve alanlara ağırlık verilmemektedir. Bu konuyu ele almak gerektiği için bu konuda konuşma gereğini gördüm. Bu konuşmam baronun vizyonun genişletmem içindi. Kürdistan’da hukuksuzluğun kaynağını iyi tespit etmek gerekmektedir. O zaman hukuksuzluğa karşı mücadele ve asıl stratejik görevin ne olacağını saptamak kolaylaşır.
“Kürdistan’da hukuksuzluğun kaynağı, Kemalist Otoriter Sömürgeci Devlet ve onun kuruluş felsefesi Kemalizm’dir. Sömürgeci sistemin doğal sonuca olarak Kürdistan’da uygulanan sömürgeci hukuktur. Bu nedenle, 1967 yılında hukuk fakültesi öğrencisi olduğum zamandan bu yana hükümetlerin hukuksuzluğuna karşı mücadele ediyoruz. Ama her zaman da Kürdistan’da hukuksuzluk var olmaya devam etti. Bunun nedenin Hükümetlerden öteye, devlet yapısı ve devletin, Kürtlerin, Türklerin, diğer milli ve dini toplulukların devleti olmamasıdır. Bu nedenle hukuksuzluğa karşı mücadeleyi, Kemalist Devlet ve onun sömürgeci hukukunu değiştirmek merkezinde yürütmek ve ona göre hareket etmek gerekir.”
ÜÇÜNCÜ TEMEL KONU: Jina Emininin protestosu sırasından atılan sloganları ve kadın konusundaki anlayış üzerinde durdum. Kadın avukatların bir kısmı PKK’nın kadınları araçsallaştıran bir slogan atmakta ısrarlı oldukları için bu konuda konuşmayı gerekli gördüm. Genç avukat arkadaşlarımız ezberlerden kurtulmaları gerektiğini ifade ettim.
Dedim ki, “Kadınlar yaşamdır. Ama hiç unutmayalım ki erkekler de hayattır. Kadın ve erkek birlikte olmak zorundadır. Kadın ve erkekler birlikte toplumu, aileyi, milleti oluşturur. Biri olmadan diğeri olmaz. Ya da biri olmadan diğer anlamlı olmaz. Erkek ve kadın birbirini anlamlandıran doğal zorunluluklardır. Erkek egemen sistem, haksızlığa, eşitsizliğe, hukuksuzluğa yol açar. Ama şu bilinmeli ki, kadın egemen sistemi de haksızlığa, hukuksuzluğa, eşitsizliğe yol açar. Bu gerçekleri görerek sloganlarımız atalım. Kullandığınız slogan kadını araçsallaştıra, belli güç odaklarının hegemonik, otoriter, totaliter egemenlik sistemlerinin aracı haline getiren bir anlatışın sonucudur. Bundan kaçınmalıyız.”
DÖRDÜNCÜ TEMEL KONU: Jina Emin’i öldüren gücün kim olduğuyla ilgili de, baro kongresindeki protestoda yanlış bir anlayış tezahür etti. Başka bir ifade ile PKK’nın deli saçması görüşlerinin yansıması bir anlayış kendisini dışa vurdu. Bu da Jina Emin’in İran totaliter faşist rejimi tarafından değil, erkekler tarafından öldürüldüğünü ileri süren, İran rejimini koruyan anlayıştır. “Bunun kesinlikle yanlış bir anlayış olduğunu” ifade ettim.
“Jina Emin’iyi başı açıktır diye İran Totaliter Faşist Rejimi katletti. Seküler Otoriter Faşist Rejimler, Kemalist Rejimler gibi rejimler de başını kapatan kadını öldürmektedir.”
SONUÇ OLARAK…
Seçim sonucunda Nahit Eren ikinci defa Baro Başkanı oldu. Bu olumlu bir gelişme oldu. Umut ediyorum ki, Nahit Eren Başkanlığındaki yeni Baro yönetimi daha kapsamlı, daha vizyonlu, hukuksuzluğa karşı mücadelede, Kürtçe ve Kürtlüğe ağırlık veren çalışmalara ağırlık verirler.[1]