Kurdo Romanı Üzerine
Hasan H. Yıldırım ve W. Sebri Arif’in yazdığı “Kurdo” romanı esaret altında yaşıyan #Kürtler# gibi bir miletin bireyinin, düşmanın yaşamın her alanında uğradığı acı ve eziyet içerisinde sürdürmesi dramını ustaca anlatıyor. Yaklaşık bin sayfalık roman bir aşk hikayesi ile başlıyor ve ardı arkası kesilmiyen zorluklar zinciri ve büyük heyecan ile devam ediyor.
Romanın kahramanı “Kurdo” Kawa Örgütü’nün Merkez Komite üyesi bir Kürt devrimcisidir. Orta Doğu’da devrimciler evlenmez, çünkü onlar devrimle evlidir! Orta Doğu devrimcisi içki ve sigara içmez, kumar oynamaz, kadına/erkeğe bakmaz; ateist olmalarına rağmen yargı değerleri dindar insanlardan farkı yoktur. Kurdo ise tüm bu feodal yargı değerlerine ters düşen bir profil çizer ve Yahudi asıllı Sara’ya kaldığı İstanbul’da aşık olur ama ilkin bu duygularından kaçar taa ki sadık arkadaşlarından biri: “Kurdo kardeşim; yaşamda aşık olmakta var. Bu ne günah ne de ayıptır, her gencin kapısını çalar. Bugün seninkini çalmış, yarın başkasınınkini. Bundan garipsenecek bir şey yok, müsterih ol ve kendini koyu verme ...” Kurdo ise hızlı bir yaşamının olduğunu düşünür. Çoğu zaman uzun süre Sara’yı İstanbul’da bırakıp Kürdistan’a gitmesi lazım. Bu tür bir ilişki belki başta sorun yaratmayabilir ama ileride sorun yaratacağı sanki kesin. Kurdo’yu en çok korkutanda bu durum. Devrimciliği meslek edinmiş bir insanın hayatında öldürülme, yakalanma gibi her şey de var. Toprağı işgal altında olan Kürdistan burası.
Önemli bir hususta örgütün tam hareketlilik zamanı ve Kurdo zamanının çoğunu Kürdistan’da geçirecek, illegalite altında yaşamak zorunda kalacak.
Sonra 1980 faşist cuntası gelir ve her şey allak bullak olur, bütün güzellikler darmadağan edilir, ezilir, yokedilir. Kurdo’da yakalanmıştır ve idam cezasına çarptırılır ...
Romanda Yahudi ve Kürt ilişkilerine değinilmesi ve Kurdo’nun sevgilisinin Yahudi asıllı olması beni çok sevindirdi. Yazarlar gerçekten de can alıcı bir noktaya değinmişler ve oldukçada iyi işlemişler. Kürtler ile Yahudilerin kaderi bir bakıma aynısı. Bu iki halkın birbirine düşman olmalarının veya Kürtlerin bir millet olarak anti-semit, anti-siyonist olmalarında hiçbir çıkarı yoktur.
DDKO ile mücadeleye başlayan Kurdo sonra #KAWA# örgütünün kuruyucularındandır. KAWA ile ilgili bilgiler az da olsa okuyucu sanırım kafasında KAWA’nın ne gibi bir örgüt olduğunu resm edecektir. Zaten romanın amacı KAWA’nın hikayesini anlatmak değil, Kürtlerin bireylerinin ne zorluklar içerisinde yaşadığını çok güzel bir dille anlatılıyor.
KAWA’nın geldiği nokta maalesef birçok örgütünde akibeti oldu. Ben romanı okurken dönem dönem içimden ağladım. Hani şu caresizlik yok mu? Yazarların da dedikleri gibi Allah Arap, Acem ve Türkleri sanki Kürtleri cezalandırmak için yaratmış. Ehmede Xani’nin dediği gibi:
Kendi aramızda uzlaşabilseydik
Ve birbirimize itaat etmesini bir öğrenseydik
Rom, Araplar ve Acemler
Bize hizmetçilik ederdi hepsi
O zaman tamamlardık dini de, devleti de
Ve elde ederdik bilimi de, hikmeti de
Her seyin günah olduğu, her seyin yasak olduğu bir toplumda gelişmek mümkün değildir. Neden bir zihniyet devrimi yapamıyor, günahları, yasakları delip ögürlüğü haykırmıyoruz? Asıl devrimcilik budur ve Kurdo’da böyle bir devrimcidir. Olmazları olmak kılmak zor bir iş ama en azından bu roman bunu başarmıştır.
Kitapta „Kurdo-Kürdis“, „Sara-Şare“ gibi isim benzerlikleri olmasaydı daha iyi olurdu. Kurdo’nun halasının kızı Dilber’de yaşına göre çok zeki ve olgun bir insanmış gibi konuşması biraz garibime gitti. Başkada gerçekten okuduğum onlarca roman arasında en iyi romanlardan birisi. Yazarların bize böylesi bir romanı kazandırması beni şahsen çok sevindiriyor ve onlarla gurur duyuyorum.
„Kurdo“ romanını inanılmaz sürükleyici, enfes bir kurgu ve heyecan dolu dizelerini zevkle okuyacaksınız …[1]
Alan Lezan