TKDP #Kürt# siyasetinde bir çizgiyi temsil eden ’mücadelesiz’lik üzerine kurulu bir hareket olarak çıktı. Zamanla merkezi KDP’nin yaşadığı krizler, dünya siyasetinin #Kürdistan#’a yansımaları, sosyalist fikirlerle tanışma vb. faktörler sebebiyle içinden 'mücadele' iddiasına sahip dinamikler çıkmışsa da zamanla bu dinamikler tarih olmuş ya da 'mücadelesiz’lik safhasına geri dönmüştür.
Türkiye’de 1960-80 arası Kürt siyasi hareketlerin ilk deneyimi Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) ile başlar. TKDP, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan Kürt örgütlerinin ilkidir. Irak devleti ve IKDP’nin savaş halinde olduğu yıllarda, 1965’de kurulur. Bu parti 'mücadele’ için kurulmamıştı daha çok o yıllarda Güney Kürdistan’da devam eden mücadelenin aktörü olan Irak KDP’sinin bir nevi seksiyon örgütüydü. Zira Irak KDP’sinin Türkiye’deki Kürtlere yönelik bir 'mücadele' politikası yoktu, tersine 'mücadelesizlik' politikası vardı. Zaten TKDP’yi kuranların sınıfsal karekteri, temsiliyet düzeyi, siyasi iddiası itibariyle de 'mücadele' hiçbir zaman gündem olmaz. Mesela ilk iki genel başkanı Faik Bucak ve Sait Elçi liderlik vasıflarına sahip oldukları için bu işi devralmazlar, bilakis istek ve rica üzerine bu görevi üstlenirler. Fakat bir süre sonra parti içinde önemli bir figür olarak Doktor Şivan (Sait Kırmızıtoprak) ortaya çıkar ve tabiri caizse işi bozar. Çünkü o silahlı veya silahsız herhangi bir 'mücadele'den yanadır. Her şeyi bir tarafa bırakıp 'mücadele'ye atılacak kadar kararlı ve gözü karadır. O yıllarda kendisini ifade edebilecek tek Kürt örgütü TKDP’dir. Sahada ve bu örgüt içinde insanları örgütler, 'mücadele'ye çekmeye çalışır. Enerjisi, hedefi ve iddiası ile karizmatik bir lider olarak öne çıkar. Onunla beraber gençler ve özellikle Alevi Kürtler bu örgütle tanışır. Fakat bir süre sonra 'mücadele' arzusu örgüt içinde sorunlar çıkarmaya başlar. Doktor Şivan kendi TKDP’sini kurar ve artık iki TKDP vardır. Zaten bu 'mücadele' isteği Doktor Şivan’ın başını yakar. Onun ve iki arkadaşının (Çeko ve Brûsk) IKDP tarafından öldürülmesinden sonra Şivancılar dört bir yana dağılır.
Doktor Şivan’ın hatırası
Şivancılar, T-KDP (Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi) ya da Kürtçe formuyla PDK-T veya PDK-Lı Tirkıya olarak yola devam ederler. Aslında Doktor Şivan’ın ölümüyle bu parti fiili olarak parti özelliğini yitirmişti. Liderleri öldürülen bir parti olmaları sebebiyle dağınık ve düzensiz bir yapı ile varlıklarını devam ettirirler. Bu grubun bir ara gelmesinde Necmettin Büyükkaya’nın tabiriyle 'Dr. Şivan’ın hatırası' büyük etkendi. 1973 yılında Avrupa’da T-KDP’li bir grup Brûsk adında bir örgüt kurar ve sonraki yıllarda aynı adla bir dergi de çıkarırlar. Türkiye’de ise Kürt siyasetinde Şivancı olarak bilinenler sonrasında DDKD’yi kurarlar. DDKD esnek ve gevşek bir yapıya sahip olması nedeniyle kimin bu gruba dahil olup olmadığını, ne zaman ayrıldığını kestirmek zor. Söz gelimi özellikle 1975’ten sonra Sovyet-Çin ilişkilerinin gerginleşmesi üzerine Türk sol hareketlerinde olduğu gibi Kürt sol hareketlerinde de yeni ayrışmalar ortaya çıkar. Nitekim Kawa hareketi olarak bilinen hareket içinde farklı fraksiyonlardan gelenlerden olsa da bu iki güç arasında gerginleşen siyaset sonucu DDKD’den ayrılır. Zira DDKD Sovyet yanlısı bir gruptu. Ayrışmalardan sonra geriye kalan grup dışardan daha çok 'Şivancılar' olarak bilinir. Fakat legal alanda DDKD ismini taşıyan bu grup siyaset sahnesinde 'Devrimci Demokratlar’ ismini kullanır.
İsim değiştiriyorlar
T-KDP’nin yayın organı olmadığı için kendi iç tartışmaları, o yıllarda Kürdistan’da gelişen olaylara nasıl baktıkları konusunda bilgi sahibi değiliz. 1972-77 arasında parti içinde aktif bir rol oynayan Necmettin Büyükkaya’nın yazışmalarında, notlarında o yılların T-KDP’sine dair bazı ipuçlarını yakalamak mümkün. Büyükkaya, 17.01.1978 tarihli Selah koduyla Ferzend’e yazdığı mektubun bir yerinde -bu kişi yazar Mehmed Uzun’dur- Partiya Şorışî Milli yê Kurdistan’dan (PŞMK-Kürdistan Ulusal Devrim Partisi) 'eski partim’ olarak söz eder. (2) Bu ifadeden anlıyoruz ki Doktor Şivan’ın T-KDP’si bölünmelerden sonra Ömer Çetin’in başında olduğu grubun isim değiştirmesiyle artık tarih olur.
Bu kez iki PKK
PŞMK olarak bahsettiği gruptan 18.06.1978 tarihli bir yazısında ise artık DDKD ve PKK olarak bahseder. Bu bahsi geçen PKK bildiğimiz PKK değildir. Büyükkaya bildiğimiz PKK’nin ilanında sonra yazılarında artık Apocu grubu PKK (Apoci) DDKD’li grubu ise PKK (DDKD) veya PKK (Ö.Ç) [Ömer Çetin] olarak ayırt eder. Büyükkaya’nın kendisi de 1978 yılında Komelea Azadiya Kurdistan’ı (KAK) kurar. 1980 yılında da adını Kürdistan Komünist Partisi (Örgütlenme Komitesi) olarak değiştirir. Nerdeyse hiçbir yerde KİP veya PKK adını kullanmayan DDKD’liler, 12 Eylül Darbesi’nden sonra yurtdışında bu adı kullanmaya başlar.
12 Eylül Darbesi sonrası artık KİP veya Kürtçe kısaltması olan PKK ismini kullanmaya başlayan DDKD’nin içindeki bu grup ile daha çok tanınan Apocuların PKK’si arasında bazen sorunlar da yaşanacaktı. Bu grubun Ortadoğu’da Kürdistan İşçi Partisi ismini kullanması o yıllarda kendisi de Suriye-Lübnan hattında Filistinli örgütlerle sürekli görüşme yapan Abdullah Öcalan’ı oldukça kızdırır. Mahmut Baksi şahit olduğu bu kızgınlığı şöyle anlatır: ''Biz yemeğe başlamadan kısa bir süre önce, birinin geldiğini haber verdiler. Derken, içeriye -daha sonra kurye olduğunu öğrendiğim- biri girdi. Kurye, Apo’yla bir şeyler konuştu ve gitti. Kurye gitti ama Apo küplere bindi. Nasıl bağırıp çağırıyor. Küfürün bini bir para. Dayanamadım sordum;
-Yahu Kek Apo ne oldu, nen var? Otur hele, bu iş neyin nesidir? Birden bire bu kadar sinirlenme, şimdi kalbin duracak.
- Baksi bende kalp mi kalmış ki dursun? Ne oldu biliyor musun, diye bana sordu.
- Hayır nereden bileyim, dedim.
- Ömer Çetin ve arkadaşları, gitmişler. Filistinli bir gruba demişler ki, biz KİP’den, Kürdistan İşçi Partisi’nden geliyoruz. Ulan haysiyetsizler biz partimizin adını taa 1978’de 'Kürdistan İşçi Partisi' koymuşuz. Gitmişler sağda solda bizim adımızın benzeri ile bizi sabote etmeye çalışıyorlar. Gel de bunlardan şüphelenme. Ben bunun hesabını onlara sorarım. Bunu onların yanına bırakmam. Bu bizim için kesinlikle bir sabotajdır. Hiç mi parti adı kalmadı da, kendilerine bu adı alıyorlar.
Ben o zaman, Öcalan’ın neden bu kadar öfkelendiğini anlayamadım. Meğerse orada her Kürt örgütü, kendisine göre, Filistinlileri paylaşmışlar. Filistinliler de gencecik Kürt çocuklarını Lübnan’a götürüp kendi adlarına savaştırıyorlarmış. Nitekim çok sayıda Kürt genci bu savaşlarda öldü. Bu gençleri Filistin örgütlerine gönderen örgütler de, zamanın parasıyla, gönderdikleri adam başına 800 Lübnan Lirası aldılar. Suriye’de olduğum süre içinde, PKK’nin bu biçimde Filistinliler’e asker vermediğini duydum. Daha çok Ala Rızgari ve diğer örgütler, militanlarını bu biçimde Filistinliler’e gönderiyordu. Ben PKK’nin militanlarının kaldığı yerleri de gezdim o zaman. O dönemde Bekaa Vadisi’nde değil, Beyrut’un içindeki evlerde kalıyorlardı.’’
İleriki yıllarda da bu grup KİP veya PKK adını kullanmaya devam eder. Mesela 'Filistin Halkı Kazanacaktır’ adlı 12.06.1982 tarihli bir bildiride imzacılar arasında PKK de vardır. Fakat bildirinin altına 'NOT: Bildirinin altındaki PKK imzası Devrimci Demokratlara aittir.' ibaresi düşülmüş. Bu durum 1983’e kadar sürer. Nihayet bu PKK (Partiya Karkerî Kurdistan) imzasını kullanan grup yaptıkları kongrede PPKK (Partiya Pêşeng a Karkerî Kurdistan) olarak isim değiştirirler.
1975 ile başlayan aksiyon dolu yıllar
1975-1980 aralığındaki Marksist rüzgar ’mücadele’ iddiası olmayan TKDP’de de çelişkileri artırır. Zira bu aralıkta Marksizm hem Türk sol siyasetinde hem de Kürt sol siyasetinde hakim ideolojidir. Mesela bu aralıkta sadece Mahir Çayan’ın kurduğu THKP-C’nin gerçek ardılı olduğunu iddia eden ona yakın örgüt ortaya çıkar. Bu aralıkta ayrışmalarda bir diğer belirleyici etken de yukarıda kısaca değindiğimiz 75 sonrası Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti ilişkilerinin gerginleşmesidir. Bu gerginleşen siyaset bazı kesimleri taraf seçmeye zorlar ve böylelikle yeni örgütler türer. Kürt cephesinde 1975 yılı başka bir açıdan da birçok şeyin değiştiği yılların başlangıcıdır. 1975 Irak ve İran devletleri arasında Cezayir Anlaşması olarak bilinen anlaşma neticesinde yakın dönem Kürt tarihine 'Aşbetal' olarak girecek yenilginin ertesinde başta parti yöneticileri olmak üzere Güney Kürdistan’dan on binlerce pêşmerge İran’a sığınır. Bu yenilgiden sonra Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) kurulur. YNK birden fazla örgütün katıldığı cephe tarzında bir yapıya sahipti ve genel sekreterliğini de Celal Talabani yapmaktaydı.
1975 yenilgisinden sonra IKDP, Kürdistan’daki siyasi hareketler tarafından masaya yatırılır. Dr. Mahmut Osman 'KDP Hazırlık Komitesi’ adıyla ''ilerici'' bir hareket başlattığını duyurur. Hatta o dönem AKSA’nın (Komela Xwendevanên Kurdistanê li Derveyî Welat) daveti üzerine Avrupa’ya gelir ve destek amaçlı toplantılar yapar. 1975’ten sonra İdris Barzani, Mesut Barzanî ve Sami Rahman’ın içinde olduğu KDP Geçici Komite kurulur ve Irak Kürdistanı’nda savaşacaklarını duyurur. Daha sonra Idris Barzanî, Geçici Komite’nin başına geçer. Aynı komite, Avrupa’da bir konferans düzenleyerek yeni bir stratejiyi benimsediklerini ve bu yeni stratejiyle hareket edeceklerini tüm dünyaya duyurur. O yılların siyasetinde kısaca 'yeni strateji’ olarak anılan bu stratejiye göre Amerika ile olan ilişkilerden dolayı Sovyetler Kürt ihtilaline karşı Irak devletininin tarafında yer almış ve Sovyetler’e karşı dikkatli bir dil kullanılmaya çalışılır. Aynı zamanda Kürt siyasetinin nerdeyse tamamının sol-sosyalist bir vokabulara sahip olduğu düşünülerekten bu 'yeni strateji’ye sol bir söylem hakimdir. Geçici Komite, artık Marksistlerin hakim olduğu TKDP’ye göre de 'küçük burjuva karakteri’ne rağmen savunulmalıdır.
Diğer TKDP’de ortaya çıkan kriz
Güney Kürdistan’da değişen siyasi haritayla beraber, 'mücadele’ iddiası olmayan TKDP’nin 1977’deki 3. kongresinde kendilerini Marksist olarak tanımlayan grup, yönetimin çoğunluğunu ele geçirir. Görece yaşlı ve sakin gruba göre 'parti genç ve tecrübesiz bir ekibin eline geçmişti.’ Diğer gruba göre ise kendileri ’TKDP’nin bünyesinde müdahaleci olarak doğmuş ve devrimci bir çizgi üzerinde ilerlemişti'. Yaşlı ve muhafazakar grup yeni bir deklarasyon yayınlar ve kongreyi gayrimeşru ilan eder. İlkin her iki grup da Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi imzasını kullanır. Sonrasında kendini Markisist-Lenininst olarak tanıtan grup Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (K.U.K) adını kullanmaya başlar. KUK (Kurdistan Ulusal Kurtuluşçuları), Mardin ilçelerinde kısmen etkili olur. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir yıl sonra yaptıkları konferans ile partiyi (T-KDP) feshettiklerini ilan eder ve böylelikle sadece KUK adını kullanmaya başlarlar.
Sağ kanat TKDP’nin görünürdeki en aktif ismi ise Derwêşê Sado’dur. D. Sado (Derviş Akgül) ta en başından beri TKDP’nin içindedir ve her koşulda Barzanî ailesine bağlı kalır. Sol fikirlere sahip grupları tasfiye etmek için elinden geleni yapar. Bu bağlılığından ötürü kendisine “Barzani Madalyası” da verilir.
Hemreş Reşo’nun 'parti tarihi'
Bir de bu iki deneyim dışında Avrupa’da farklı isimle de olsa sonuçta Türkiye KDP’si olduğunu iddia eden başka bir oluşum çıkar. Hemreş Reşo’nun lideri olduğu bu KDP de oldukça ilginç. Hemreş Reşo, Semsûr (Adıyaman) bölgesinin nüfuzlu bir ailesinden gelip genç yaşta yerleştiği Avrupa’da üniversite okumuş bir aydın. 60’lı yıllarda Avrupa’daki Kürt öğrencilerle beraber hareket eden ve Güney Kürdistan’daki gelişmeleri yakından takip eden Hemreş Reşo özellikle yayıncılık alanında aktif bir çalışma yürütür. 60’lı yıllarda Avrupa’da Kürtçenin Kurmancî lehçesinde çıkmış yayınların çoğunda Hemreş Reşo’nun imzası vardır. H. Reşo her zaman Irak KDP’sine bağlıydı ve Marksizmden etkilense de hiçbir zaman keskin bir Marksist olmadı. Avrupa’da kendi örgütlerinden ayrılan kişilerle beraber 90’ların başında PDK-Hevgirtin’i kurar. Sonra bu örgütün adını PDK-Bakur olarak değiştiririr. Buraya kadar her şey normal. Bu oluşumdan bahsetmemin nedeni onun kendi 'Parti tarihi’nin absürtlüğü zira ona göre onun KDP’si ta 1963 yılında kurulmuştur. Oysa Hemreş Reşo’nun bu adla o yıllarda bir örgüt kurduğunu destekleyen hiçbir belge yok. Tersine başka adlarla kurduğu örgütlerle ilgili birçok belge var. Kendisi bu 1963’te başlayan 'parti tarihi’ni şöyle anlatır: ''Bu dergi [Çiya] ülkenin dört bir parçası, Sovyetler, Avrupa ve Amerika’nın hemen her yerine ulaştırıldı. Bu dergi yüzünden Türkiye ve Suriye’de bir çok tutuklamaların olduğunu biliyorum. O zamanki teknik olanaksızlıklar yüzünden bir çok yurtseverin bu dergiyi elle çoğaltarak dağıttığını biliyorum. Bu arada Güney Kürdistan siyasi parti ve örgütlerinin özellikle TC. devletine karşı temkinli davranışlarından dolayı Kuzey Kürdistan’da olup bitenleri dile getirebilmek için Avrupa’daki bir kaç Kuzeyli arkadaşla bir araya gelerek 63’ün Ağustos başında TKDP (Bu 1965’te kurulan TKDP değildir) ve Türkiye Kürdistan’ın Talebe ve İşçi Cemiyeti’nin temellerini attık. Çok az sayıdaki üyelerimiz parti ve cemiyet işlerini yürütemediler. 1965 Eylül’ünde yapılan bir toplantıda aynı örgütlerin faaliyete geçmeleri karar altına alındı. Bu cemiyet 68 yılında Hevra adını alarak çalışmalarını illegal olarak sürdürdü. Bu günkü Komkar olmaktan ziyade pratik çalışma farklılığı nedeniyle 68 Eylül ayında iki işçi arkadaşımla beraber Bahoz adında (Çeto ve Şevkar) bir örgüt kurduk.''
Keskin sosyalistlikten sosyalizm düşmanlığına
1975 yenilgisinden sonra Kürt siyasetinde hakim olan Marksist görüş ve söylemin dışında kalmamak için IKDP 80’li yılların sonuna kadar da bu görüş ve söylemi sahiplenir. Bu yıllarda sosyalist görüşü en iyi kendilerinin temsil ettiğini savunan çok sayıda Kuzey Kürdistanlı örgüt vardır. Özellikle Sovyetlerin dağılmasından sonra dünya genelinde Marksist söylemin sol siyasette artık görkemli günlerinin bıraktığı zamanlarla orantılı olarak IKDP, ABD ve TC’nin Kürt siyasetine uyumlu ve NATO’nun gönüllü bir partneri olarak zaten kısa bir dönem kullandığı sol görüşü bir daha sahiplenmemek üzere bir kenara bırakır. Fakat buna karşın kendini sosyalist olarak gören Kuzey Kürdistan’a yönelik siyaset yapma iddiasındaki Kürt örgütleri Sovyetler dağılınca sosyalizm gömleğini bir seferde çıkarmaz. 90’lı yıllarda her ne kadar artık siyaseten bir ağırlıkları kalmasa da adında “sosyalist” sözcüğünün geçtiği, kendilerini 'Kürdistanlı Sosyalistler’ ifadesiyle tanıttıkları örgütler kurmaya devam ederler.
2000 sonrası: Çözülüş süreci
2000’lerden sonrası ise Kürt siyaseti için yeni dönemin başlangıcıydı. Bir zamanların keskin sosyalistleri artık söz konusu sosyalizm olduğunda ya öfkelenecek ya da havaya bakıp ıslık çalacaktı. Bu örgütler içinde yer almış bazı kişiler ise bir süre sonra sadece yazar, tarihçi, dilbilimci, gazeteci sıfatlarıyla ortaya çıkacaklardır. Çoğu siyasi geçmişlerinden hiç bahsetmemeyi tercih eder, kazara bahsetseler bile 'bir başarı öyküsü’ anlatacaklardı.
Özellikle Sovyetlerin dağılmasıyla beraber KDP, NATO’nun Ortadoğu’daki siyasetine eklemlenir hale geldi. Bunun dünya siyasetinin gidişatı ile ilgili olması kadar Türkiye’nin NATO’ya üye bir devlet olarak belirlediği Kürt siyasetiyle de ilgilisi vardır. AKP ile beraber KDP’nin Türk devleti ile ilişkisi çok farklı bir noktaya evrildi.
Bir dönem eleştirel olsalar da TKDP geleneğinden gelen örgütlerin yüzü her zaman IKDP’ye dönüktü. Bu örgütler zamanla kendilerini tasfiye edip tarih sahnesinden silindiler. Özellikle 2003’te ABD’nin Irak’a müdahelesi ve Irak’ta Kürt yönetimi anayasal haklara sahip resmi bir federal bölge statüsüne kavuşması ile zaten adları ve çıkardıkları birkaç yayın dışında varlıkları olmayan bu örgütler artık sadece KDP diye anılacak partinin siyasetine tümüyle entegre oldular.
TKDP Kürt siyasetinde bir çizgiyi temsil eden ’mücadelesiz’lik üzerine kurulu bir hareket olarak çıktı. Zamanla merkezi KDP’nin yaşadığı krizler, dünya siyasetinin Kürdistan’a yansımaları, sosyalist fikirlerle tanışma vb. faktörler sebebiyle içinden 'mücadele' iddiasına sahip dinamikler çıkmışsa da zamanla bu dinamikler tarih olmuş ya da 'mücadelesiz’lik safhasına geri dönmüştür. Bununla beraber ne TKDP ne de içinden çıkan hareketler Kürt siyasetinde bir gelenek oluşturamadı ve bugün aynı veya benzer adlarla var olan örgütlerin bu geleneğin devamcısı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zaten siyasi çapları da buna yetecek güçte değildir.
1-İlerki yıllarda da I-KDP’ye daha doğrusu Barzani ailesine bağlı grubun TKDP’ye liderlik yapacak kişinin sembolik düzeyde olmasına dikkat edilir ve bu tür kişilere teklif götürülür.
2- Necmettin Büyükkaya, Kalemimden Sayfalar, Vate yayınları, s. 104
3- Büyükkaya s. 426
4-Mahmut Baksi, Her Kuş Kendi Sürüsüyle Uçar, Weşanên Rewşen, 1999, Stockholm, s.69-70
5- Roja Nû, Sayı: 38-39, Temmuz-Ağustos 1982
6-Xebat ji bo rizgariya Kurdistan, Sayı:7
Darbeden sonra Avrupa’dan çıkan Xebat bu sayıdan itibaren artık 'Kovara Navendî Ya Rizgarîxwazên Netewayên Kurdistanê-K.U.K ('Kürdistan Ulusal Kurtuluşçularının Dergisi) olarak çıkar
7-Özellikle daha sonra PPKK’yi kuran grup kendi kuruluşunu 22 Nisan 1975 olarak anlatan bir 'parti tarihi' yazar. Bu anlatıya göre Şivancıların kurduğu Kürdistan İşçi Partisi bu tarihte Van’da kurulmuştur. 1975 yılında T-KDP’den geriye kalanların bir araya geldiği bu yılki toplantıda farklı bir parti kurma kararı alınır fakat Kürdistan İşçi Partisi isim olarak 1977 veya 1978 yılında ortaya çıkar. Zira 1975’ten sonra da T-KDP adıyla bazı materyallere rastlamak mümkündür. Söz gelimi 1977 yılında Almanya’da Doktor Şivan’ın resminin olduğu bir takvim çıkartılmış ve imza olarak T-KDP ismi kullanılmıştır. Hakeza T-KDP’nin faal üyelerinden biri olan Necmettin Büyükkaya da notlarında, yazılarında, mektuplarında 1977 sonrasında artık T-KDP isminin değiştiğini doğrulayan bilgiler verir.
8-Hevdem dergisi Îlon 1993, Sayı: 1
9-1975 sonrası çıkan özellikle sosyalist Kürt örgütlerinin yayın organlarının hemen hemen hepsinin sloganı Marksizmin sloganıydı: 'Hemû Karkerên dinê û gelên bindest yekbin!'i (Dünyanın bütün işçileri birleşin). Buna karşın PKK’nin yayın organı Serxwebûn ise Vietnam ulusal kurtuluş mücadelesinin sloganı olan 'Hiç bir şey bağımsızlık ve özgürlükten daha değerli değildir’i kullanır. 13. sayıdan itibaren ise Kürtçesini 'Ji Serxwebûn û Azadiyê bi Rûmettir Tiştek nîne’yi kullanır.
10- 1992’de her iki TDKP’nin (PPKK ve KUK-SE) ardılları olan örgütlerin de içinde bulunduğu bazı oluşumlar Yekbûn’u (Partiya Yekbûyî ya Gel a Kurdistan- Kürdistan Birleşik Halk Partisi) kurdular. İsminde olmasa bile bu yapı kendini 'Kürdistan Sosyalistler' ismiyle tanıtıyordu. Hakeza 1996’da kurulan PYSK’nin (Partîya Yekîtîya Sosyalîsta Kurdistanê- Kürdistan Sosyalistler Birliği Partisi) içinde KUK da vardı.[1]