$Sevr Antlaşması$
Tür Barış antlaşması
İmzalanma 10 Ağustos 1920
Yer Sevr
Bitiş 24 Temmuz 1923
Korunma yeri Fransa
Sevr Antlaşması (Fransızca: Le Traité de Sèvres), I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde (Musée National de Céramique) imzalanmış antlaşmadır. Antlaşma imzalandığı dönemde devam eden Türk Kurtuluş Savaşı'nın sonucunda Türklerin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya konulduğundan Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir. Sevr Antlaşması 433 maddeden oluşmaktaydı.
$Tarihçesi$
1915 yılının başında Britanya ile Fransa'nın Çanakkale'ye saldırmaları müttefik olmalarına rağmen Rusya'da kaygı uyandırdı. Bu yüzden Rusya, Çanakkale Savaşı'nın sürdüğü Mart 1915'te harekete geçerek, İstanbul ve Boğazlar üzerindeki isteklerini müzâkere etmek üzere Britanya ve Fransa ile masaya oturdu.[2] Paris'te Rusya'nın talebi dehşetle karşılandı. İstanbul'a sahip olmanın Rusya'nın Akdeniz'de Fransa'nın rakibi olmasına neden olacağından korkan Fransız hükümeti, muğlak iyi niyet ifadeleriyle Rusları oyalamaya çalıştı. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey, Fransız pozisyonunun altını çizdi. Bununla birlikte Grey, Rusya'nın İngilizlerin Çanakkale Boğazı'ndaki niyetlerine dair şüphelerini yatıştırmak için harekete geçti. Rusya'yı İstanbul ve Boğazlar'ın dışında tutmak her zaman İngiliz politikası olmuştu. Fransız ve İngiliz ordularının Almanya tarafından bu kadar baskı altına alındığı ve Rus Ordularının onları kurtarmak için duyulmamış fedakarlıklar yaptığı bir dönemde liberal İngiliz liderleri Grey ve Asquith, Rusya'nın talep ettiği tavizi vermeye hazırlandı. Aksi halde bu durum, asıl hedefi daima İstanbul olan Rusya'nın, Grey'in sözleriyle; savaştaki tüm kalbinin sarsılması anlamına gelebilirdi.
Üçlü İtilaf arasında imzalanan gizli antlaşma olan ''$Boğazlar Antlaşması$ gereği Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul da dahil olmak üzere İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın Rusya'ya bırakılması öngörüldü. Anlaşma gizli tutulacaktı, çünkü Grey, şartları açıklanırsa İngiliz egemenliğindeki Hindistan Müslümanlarının görüşü üzerindeki etkisinden endişe duyuyordu. İngiltere'nin dünyada kalan son bağımsız Müslüman güç olan Türkiye'nin yok edilmesinde bir taraf olarak görülmesinden korkuyordu.
Çanakkale harekâtının en temel ve en nihâi amacı Boğazlar yolunu açarak Balkan devletlerine -özellikle Romanya, Sırbistan ve belki Yunanistan'a- verilecek destek ile, Avusturya'yı çembere almak ve savaşı kısa sürede bitirmekti. Ancak Yunan kralının teklifi reddetmesi ve Ekim ayından sonra Bulgaristan'ın da İttifak Devletleri cephesine katılması sonrası ise Gelibolu'daki birliklerin bir kısmı Filistin cephesine, bir kısmı Selânik cephesine gönderilerek Çanakkale harekâtı kaldırıldı.
Boğazlar Antlaşması
Boğazlar Antlaşması imzalandıktan sonra Müttefik Devletler, İtalya'yı İttifak Devletleri cephesinden ayırmak için 26 Nisan 1915'te gizli bir antlaşma olan Londra Paktı'nı imzaladılar. Antlaşmaya göre İtalya, 1 ay içerisinde İttifak cephesinden ayrılacak ve Müttefik cepheye katılacaktı. Fakat 3 Mayıs 1915'te İttifak cephesinden ayrılan İtalya, Almanya yerine sadece Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na karşı savaş ilan etmekle yetindi. Bu antlaşma, İtalya'ya Adriyatik Denizi kıyıları boyunca bölgeyi (Dalmaçya, Hırvatistan ve Arnavutluk), 12 Adaları, Trablusgarp'taki tüm Osmanlı hak ve ayrıcalıklarının devredilmesini ve Afrika'daki bazı Alman kolonilerini vadediyordu. Ayrıca eğer Osmanlı bölünürse Antalya bölgesinden de İtalyanlara toprak verilmesini öngörüyordu.
Londra Paktı
Geleneksel İngiliz politikası, her zaman, Rusya'nın Akdeniz'e inmesini engellemek için Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü korumaktan yana olmuştu. İngiltere'de Asquith hükûmetinin Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasını planlama hamlesi, Rusya'nın İstanbul'u talep etmesinden kaynaklandı. Başbakan Asquith, Boğazlar Antlaşması imzalandıktan sonra, savaş sonrası Osmanlı topraklarında uygulanacak politikaları belirlemek amacıyla 8 Nisan 1915 tarihinde Sir Maurice de Bunsen başkanlığında De Bunsen Komitesini kurdurdu.
Komite: Emperyal çıkarların korunması için rapor: Asyatik Türkiye ismiyle 30 Haziran 1915 tarihinde raporunu yayımladı.
$De Bunsen Raporu dört olası çözümü şu şekilde sıraladı:$
Osmanlı Devleti'nin bölünmesi ve Anadolu'da küçük bir devlet olarak bırakılması,
Osmanlı Devleti'ni, büyük devletlerin politik ve ticari nüfuz bölgelerine ayırmak şeklinde bir taksimat,
Osmanlı Devleti'ni olduğu gibi muhafaza etmek
Merkezi otoriteden yoksun, federal bir Osmanlı devleti kurmak ve ülkeyi beş vilayete ayırmak.
Anadolu
Suriye
Irak
Filistin
Ermenistan
İngiliz çıkarları gereği en kolay ve doğru tercihin dördüncü seçenek olan, Osmanlı'yı birbirinden ayrı 5 vilayete bölme fikri olacağı belirtildi.
De Bunsen Komitesi
Daha sonra bu doğrultuda 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa arasında yapılan ve aynı yılın Ekim ayında Rusya tarafından onaylanan, Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını öngören diğer gizli antlaşma olan Sykes-Picot Anlaşması imzalanmıştır.
1916 Sykes-Picot-Sazanov projesine göre Orta Doğu topraklarının paylaşımı. İtalyan bölgesi (Yeşil), Fransız bölgesi (Mavi), İngiliz bölgesi (Pembe), Rus bölgesi (Sarı)
Ayrıca bakınız: Sykes-Picot Anlaşması
Müttefik devletler planlanan toprak paylaşımını İtalyanlara bildirmişler ve İtalya da bunu 19 Nisan 1917 kabul ederek Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşması ile onaylamıştır. İngilizlerin şartı gereği bu antlaşma Rusların onayına bağlanmıştır.
Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşması
Ancak Rusya'da 1917 Ekim Devrimi ile yönetim Bolşevikler tarafından devrildiği için antlaşma hiçbir zaman yürürlüğe girmemiştir. Ayrıca Yunanistan'da Alman yanlısı ve Alman kralının damadı olan I. Konstantin'i İngilizlerin devirmesi ve Elefterios Venizelos'un yönetime gelmesiyle Haziran 1917'de Yunanistan, Müttefik devletler lehine I. Dünya savaşına katılmıştır.[
Aynı şekilde 8 Ocak 1918'de ABD başkanı Woodrow Wilson'ın açıkladığı ilkeler gereği galip devletlerin mağlup devletlerden toprak talep etmemesi kararlaştırılmış ve bu ilkeler Sykes-Picot projesini uygulanamaz kılmıştır. Wilson ilkeleri doğrultusunda, bu projenin yerine Türkiye'nin parçalanmaması ve Suriye ile Irak boyunca ise manda yönetimi kurulması planlanmıştır. Yine Fransa için acil asker ihtiyacını karşılamak üzere imparatorluğunun 4'te 1 nüfusu müslüman olan İngilizler, Ocak 1918'de insanları ikna etmek için, Orta Doğu ve Hindistan'daki sömürgelerinde, galip gelmeleri durumunda Türklerin toprak bütünlüğüne dokunulmayacağını ve Türklerin ve Halife'nin İstanbul'dan çıkartılmayacaklarını taahhüt etmişler ve bu şekilde 1.160.000 asker temin etmişlerdir.
Savaştan sonra İngilizlerin yanında savaşa giren Yunanlar; İzmir'de Yunan nüfusun çoğunlukta olduğunu iddia ederek Wilson prensipleri gereği bölgenin Yunanistan'a meşru ölçüde ilhâkını talep etmiştir. Paris barış konferansındaki gelişmeler tarihi Akdeniz hakimiyet ideline sahip olan İtalyanları kızdırmış ve Mart 1919'da Ortodoks Yunan patriğinin Antalya'nın Ortodoks Yunanistan'a ilhakını talep etmesiyle Katolik İtalyanlar, Yunanistan'ın Batı Anadolu boyunca genişlemesini engellemek için hızlı davranıp Antalya'ya asker çıkarmışlardır. Aynı zamanda Türklerle iyi ilişkiler kurup ticari ayrıcalıklar elde etmek peşinde olan İtalyanlar, bu şekilde 1912'ye kadar Osmanlı'ya bağlı olan Trablusgarp'taki İtalyan aleyhtarlığını engellemeyi, Yunanistan'ı Anadolu'da yıpratıp Balkanlardaki nüfuzunu azaltmayı ve İngiliz güdümündeki Yunanistan'a karşı bir Türk direnişi örgütlemeyi hedeflemişlerdir. İtalya'nın Anadolu'ya gelmesi doğrudan işgal faaliyeti amaçlı değildir. İtalya'nın toprak talepleri daha çok Adriyatik kıyısı boyunca Hırvatistan (Fiume) ve Arnavutluk üzerindedir. İtalyanlar, aslında Anadolu'da bir toprak istekleri olmasına rağmen, diğer devletlerin, özellikle de ABD'nin buna izin vermeyeceğinin farkındadırlar. İtalyanlar ya herkesin Anadolu'dan pay almasını ya da hiç kimsenin almamasını istemişlerdir. Öte yandan Anadolu işgâli İtalya için aynı zamanda bir pazarlık kozudur. İtalyanlara göre diğer devletler, zaten İtalya'nın buradan çıkmasını isteyeceklerdi. İtalyanlar da buna karşılık Arnavutluk'un kendilerine verilmesini şart koşacaklardı.
İtalyanların karşı çıkmasına rağmen Lloyd George, ABD Başkanı Woodrow Wilson'ı ikna ederek İzmir'e Yunan askerlerin çıkmasını sağlamıştır. Aynı dönemde Fransızlar, Suriye ve Filistin boyunca toprakların Fransız mandası altında Suriye'ye bırakılmasını talep etmişler ve İngilizlerden bölgeyi boşaltmalarını istemişlerdir. İngiltere ise Fransız mandası yerine bağımsız bir Suriye talep edince İngiliz-Fransız bölünmesi ortaya çıkmış ve Fransa, Suriye-Kilikya boyunca karşılaştığı direniş ve aleyhtarlık faaliyetlerinin arkasında İngiliz casus propagandaları olduğunu düşünmüştür.
$Sevr Antlaşması haritası$
Yunan işgalinin haksız olduğunu savunan ve İzmir'in işgal edilmemesi gerektiğini belirten İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ise Nisan 1919'a kadar antlaşmanın asla geciktirilmemesi gerektiğini savunduğu halde, Başbakan Lloyd George'un izin verdiği 15 Mayıs İzmir işgaline İngiliz hükûmetindeki tepkiler ve artan muhalefet üzerine yapılan 19 Mayıs 1919'daki kabine toplantısında Anadolu'da bir Amerikan mandası fikrini savunarak Türkiye'nin bölünmesini engellemeye çalışmış ve kendisi antlaşmanın 6 ay gecikmesine sebep olmuştur. Bu 6 aylık gecikme bir Türk direnişi oluşması için harika bir fırsata dönüşürken, Yunanistan'ın ise ekonomik ve askeri harcamalar nedeniyle tamamen aleyhine bir gelişmedir. 27 Haziran 1919'da Paris Konferans heyeti, Curzon'un önerisi üzerine, Amerika Birleşik Devletleri hükûmeti Türkiye'nin herhangi bir bölgesi için manda alıp almayacağına karâr verene kadar, Türkiye ile Barış Antlaşması'nın askıya alınmasına karâr vermiştir.
1919 yılı sonuna doğru ABD, hazırlanan raporlar sonrası bu talebi değerlendirmemiş, ABD başkanı Woodrow Wilson sadece Türk-Ermeni sınırı için hakemlik yapmakla yetinmiş, böylece Boğazlar için uluslararası bir komite kurulması istenmiştir. ABD'nin tutumunu göstermesi ile, Aralık 1919'daki ikili görüşmelerde İngilizler ve Fransızlar, Anadolu'da homojen bir Türkiye kurulmasını sağlamak için Türkiye'de parçalanmaya ve bireysel nüfuz alanlarına karşı prensipte anlaşmışlar ve İtalya'nın Anadolu'yu boşaltması gerektiğini kararlaştırmışlardır. Fakat İtalya, Şubat 1920'deki Londra Konferansı'nda Anadolu'yu boşaltmak için, İngilizlerin ve Fransızların kendisine Suriye ve Irak mandaları karşılığı tazminat vermelerini istemiştir. İngilizler ve Fransızlar, geri adım atarak 1915 Londra Paktı'nda İtalyanlara bırakılması öngörülen fakat Sevr'de verilmeyen Güneybatı Anadolu'ya kendi şirketlerini sokmayacaklarını ve bölgede sadece İtalyan şirketlerinin faaliyet yürüteceğini İtalyanlara garanti ederek Türkiye'deki tüm İtalyan askerlerinin çekilmesini ve işgalin sonlandırılmasını talep etmişlerdir. Böylece Nisan 1920'deki San Remo Konferansı'nda taslağı hazırlanan Sevr Antlaşması'nda; Türkiye'nin -İstanbul Türklere bırakılmak koşuluyla- Asya merkezli bağımsız bir devlet olması, Boğazlar komisyonunun kurulması, kapitülasyonların devam etmesi, İstanbul hariç Doğu Trakya'nın Yunanistan'a verilmesi, İzmir'in Türkiye'ye bırakılması fakat 5 yıl süreyle egemenlik haklarının Yunanistan'ın atadığı bir vali tarafından yönetilmesi ve bu sürenin sonunda plebisit yapılması, Doğu Anadolu'da ise ABD başkanı Wilson'ın hakem olarak çizeceği sınırlar ile Türk hükûmeti tarafından bağımsız bir Ermenistan'ın tanınması kararlaştırılmıştır.
10 Ağustos 1920'de imzalanan ve 433 maddeden müteşekkil olan Sevr antlaşmasında İtalya ve Fransa lehine herhangi bir nüfuz alanı bulunmamaktadır. Nüfuz alanları, İtalya'nın Anadolu'yu boşaltmasını temin için, İngilizler-İtalyanlar-Fransızlar arasında imzalanan farklı bir 3'lü antlaşma ile tanımlanmış olup Güneybatı Anadolu'da sadece İtalyan şirketlerinin bulunacağına; Fransız veya İngiliz şirketlerinin faaliyet yürütmeyeceğine yönelik bir belgedir. Aynı şekilde, Kilikya bögesinde de yalnızca Fransız şirketleri faaliyet göstereceklerdir. Yine bu 3'lü antlaşmaya göre İtalya ve Fransa, Anadolu'daki ve etki alanlarındaki tüm askerlerini çekeceklerini, böylece işgalleri sonlandıracaklarını taahhüt etmişlerdir.
Yunanistan'dan başka hiçbir ülkenin onaylamadığı Sevr'den, sadece 3 ay sonra yeni Yunan kralı Aleksandros'un, bir maymun ısırığı ile ölmesi sonucu yapılan Yunanistan seçimlerinde İngiliz yanlısı Elefterios Venizelos'un devrilmesi ve sürgündeki Alman yanlısı kral I. Konstantin'in geri dönmesiyle ölü bir mektup olarak kalmıştır. İngiltere ve Fransa eski düşmanları olan kralın dönüşüyle Yunanistan'a ayrılan 850.000.000 altın Frank tutarındaki krediyi kesmişlerdir. Dahası İtalya ve Fransa, I. dünya savaşındaki düşmanca tutumları olan kralın dönüşünü bahane ederek derhal Sevr'in gözden geçirilmesini istemişler, açık şekilde 21 Şubat 1921'de başlayan Londra Konferansı'nda da Yunanistan'ın İzmir'den ve Doğu Trakya'dan çekilmesini talep etmişler ve Yunanistan'a karşı Türkleri desteklemişlerdir. İngiltere ise bu ani değişiklik üzerine daha çok tarafsız görünmeye çalışmıştır. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ise, İngiltere'nin herhangi bir sorumluluk almayacağı şekilde Yunanistan'ın mağlup olmasını sağlayacak bir politika tâkip etmeleri gerektiğini söylemiştir.
Diğer taraftan, 7 Kasım 1920'de Türk ordusunun Gümrü'ye girmesi üzerine yenilen Ermeniler barış istemiş, ABD başkanı Woodrow Wilson, Sevr antlaşması gereği hakem sıfatı ile Ermeni sınırını Ermeniler yenildikten 15 gün sonra 22 Kasım 1920'de çizmiş ve bundan sadece 10 gün sonra 2 Aralık 1920'de Ermeniler Gümrü Antlaşması ile Batum, Sarıkamış, #Kars#, Ağrı, #Erzurum#, Artvin, Oltu ve çevresini Türkiye'ye bırakmışlardır. Türk ordusuna ve Sovyet Rus ordusuna karşı iki ateş arasında kalan Ermenilerin yenilmesi ve kafkaslardaki Türk-Rus ortak operasyonu sonucu; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Rusya'nın egemenliğine girmiş ve bölge sovyetleştirilmiştir. Sonrasında ise İtalya, Fransa ve Rusya'nın desteğiyle Türk ordusu, yalnız kalan ve tüm müttefiklerini kaybeden Yunanları mağlup etmiş ve Lozan antlaşması imzalanmıştır.
Hazırlık süreci
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası yaşananlar
I. Dünya Savaşı sonrasında Müttefik Devletler ile Avusturya arasında Saint-Germain Antlaşması, Macaristan arasında Trianon Antlaşması ve Bulgaristan arasında Neuilly Antlaşması imzalanmasına rağmen Osmanlı Devleti ile 1919 Mayıs'ında hâlâ bir barış antlaşması imzalanamamış ve görüşmeler 1919 yılı sonuna kadar ertelenmişti. Bunun nedeni bölgede Amerikan mandasını teklif eden İngilizlerdi. Dolayısıyla Woodrow Wilson'un cevabı bekleniyordu.
Öte yandan, İtalya'nın ve ABD'nin muhâlefetine rağmen, İngilizlerin ve Fransızların onayıyla, Müttefik Devletler Yüksek Konseyi'nin 6 Mayıs'ta aldığı karar uyarınca 15 Mayıs'ta İzmir Yunanlar tarafından işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye'de güçlü bir ulusal tepkiye yol açtı. 4 Eylül'de toplanan Sivas Kongresi'nden sonra İstanbul'daki Osmanlı hükûmeti, ülke üzerindeki idari ve askeri denetimini kaybetti. Sivas ve daha sonra Ankara'da, Mustafa Kemal Paşa yönetiminde bir ulusal direniş hükûmeti kuruldu. Anadolu hükûmeti, olumsuz şartlarda bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direniş hazırlıklarına girişti.
$Hazırlık konferansları$
Sevr Antlaşması'nı imzalamak üzere Paris Barış Konferansı'na giden Osmanlı heyetinin İtilaf Devletleri'ne ait bir savaş gemisinin güvertesinde çekilmiş fotoğrafı. Fotoğrafta fes giyen Damat Ferit Paşa'nın sağında Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik, solunda Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hâdî Paşa ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey yer alıyor.
ABD'nin, kendisine yapılan bölgenin mandasının üstlenilmesi teklifini reddetmesiyle, 1920 şubat ayında Londra Konferansı'nda görüşmeler yeniden başladı. Daha sonra Müttefik Devletler, 18 Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda Osmanlı İmparatorluğu'na uygulanacak barış antlaşmasının şartlarını hazırladılar. 22 Nisan'da Osmanlı hükûmetini Paris'te toplanacak barış konferansına davet ettiler. Padişah, eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa'nın başkanlığında bir heyeti Paris'e gönderdi. Ertesi günü Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi, 30 Nisan günü taraf devletlerin dışişleri bakanlıklarına gönderdiği bir yazıyla İstanbul'dan ayrı bir hükûmetin kurulduğunu bildirdi.
Paris'te barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul'a gönderdiği telgrafta barış şartlarının devlet mefhumu ile kabil-i telif olmadığını (devlet kavramı ile bağdaşmadığını) bildirerek görüşmelerden çekildi. Bunun üzerine 21 Haziran'da İtilaf Devletleri Türk milletinin direnişini kırmak için, İzmir'de bulunan Yunan kuvvetlerini Anadolu içlerine sürmeye karar verdi. Balıkesir, Bursa, Uşak ve Trakya kısa sürede Yunan ordusu tarafından işgal edildi.
Saltanat Şurası
Ege'deki işgaller üzerine 22 Temmuz'da İstanbul'da toplanan Saltanat Şurası, Paris'e Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet göndermeye karar verdi. Şura'da yaşananlar günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Nutuk'ta bu toplantıda Vahdettin'le ilgili “Sevr Muahedesi'ni bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir.” denilmektedir. Saray Başmabeyincisi Lütfi Simavi'ye göre ise Vahdettin açılış nutkunu okuduktan sonra başkanlığı Damat Ferit Paşa’ya bırakarak salonda durmamış, çıkıp gitmiştir. Son Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Hakkı Okday'ın anlatımı ise şöyledir:
“Nihayet Sevr’i kabul edenler ayağa kalksın denildi. Damat Ferid Paşa bu sırada Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Vahdettin dışarı çıktı, yandaki odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca da salondakiler Hünkâr'a bir saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini bu suretle selamladılar. Öyle ki, bu ayağa kalkışın Sevr’in kabulü anlamına mı geldiği, yoksa Padişah’a hürmeten kıyam mı edilmiş olduğu açık olarak belirmedi. Hatta Ayan'dan Topçu Feriki Rıza Paşa, ‘Biz Padişaha hürmeten ayağa kalktık, Sevr’i kabul ettiğimizden değil’ diye haykırarak Damat Ferid’in oyununu açıkça protesto dahi etti.”
Kimi tarihçiler bu olayı, şûrâda oy hakkı olmayan padişahın oylama yapılması çağrısı yapılınca dışarı çıkması, fakat Damat Ferit'in olayı oldubittiye getirmesi olarak yorumlamaktadır. Kimileri toplantının Sevr’i onaylatmak üzere taraflı bir tarzda yürütülmesini protesto mahiyetinde, belki de biraz öfkeli bir şekilde ayağa kalktığını ve çıkıp yan odaya geçmiş olduğunu iddia etmektedir. Kimi tarihçiler ise bunun, padişah ile Damat Ferit Paşa'nın antlaşmayı kabul ettirebilmek için birlikte hazırladıkları bir plan olduğunu iddia etmektedirler.
$Antlaşmayı imzalayanlar$
Antlaşma 10 Ağustos 1920 Salı günü Müttefik Devletler; Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz Krallığı, Polonya, Portekiz, Romanya, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı, Çekoslovakya ile mağlup Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalandı. ABD Osmanlı İmparatorluğu ile savaşmadığı, SSCB ise henüz Milletler Cemiyeti üyesi olmadığı için imza atmadılar.
Osmanlı heyetinde şu isimler yer alıyordu: Sadrazam Damat Ferit Paşa, eski Maarif Nazırı (millî eğitim bakanı) Bağdatlı Mehmed Hâdî Paşa, eski Şura-yı Devlet (Danıştay) reisi Rıza Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey.
$Sonuçları$
Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için önce Meclis-i Mebûsan'ın antlaşmayı görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalamak üzere Vahdettin'e göndermesi gerekiyordu. Fakat antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebûsan kapalı (Mart 1920'de faaliyeti sonlandı ve Nisan 1920'de kapatıldı) olduğundan antlaşma mecliste görüşülemedi ve padişahın önüne gelmedi.
Ankara'daki Büyük Millet Meclisi antlaşmayı sert bir bildiri ile kınadı ve Antlaşmayı imzalayanlar ile Saltanat Şurası'nda olumlu oy kullananları 19 Ağustos 1920 tarihinde vatan haini ilan etti. Antlaşmada imzası bulunan Heyet üyeleri 23 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından 150'likliler listesine eklendi. 28 Mayıs 1927 tarihli yasayla ise yurttaşlıktan çıkarıldılar.
Taraflardan Yunanistan antlaşmayı tasdik edip yürürlüğe koymak istedi. Bazı çevreler antlaşmanın hiçbir zaman yürürlüğe giremediğini savunur. Fakat başka görüşlere göre antlaşmasının birçok hükümleri o tarihlerde uygulanmış ve 20. yüzyılın uluslararası siyasi kavgalarına yön vermiştir. Sevr Antlaşması'nın bazı maddelerine dayanarak Orta Doğu coğrafyası yeniden şekillendirildiyse, bu antlaşmanın bir süre için de olsa fiilen yürürlüğe girdiğinin kabul edilmesi gerekildiği savunulur.
$Önemli maddeleri$
1- Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a; Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye'ye (Fransız Mandası); Musul vilayeti en kuzeydeki kazası İmadiye dahil tamamen El Cezire'ye (Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası, sonradan Irak) İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;
2- Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar'da deniz trafiği içinde Osmanlı İmparatorluğu'nun bulunmadığı on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletler'in donanmalarını yardıma çağırabilecek;
3- Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek;
4- İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için plebisit yapılacak;
5- Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı, Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.);
6- Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
7- Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
8- Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvveti, 35.000'i jandarma, 15.000'i özel birlik, 700'ü padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunmayacaktı. Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi'nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;
9- Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
10- Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı İmparatorluğu'nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefiklerarası mali komisyonun denetimine alınacak;
11- Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı'nın 1914'te tek taraflı olarak feshettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;
12- Ticaret ve Özel Hukuk (madde 269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletler arasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek hükümlerini içeren bir antlaşmadır.
$Ek antlaşma/üçlü antlaşma$
Müttefik devletler (İngiltere, Fransa, İtalya) Türkiye'nin yeniden yapılandırılmasında ve kalkındırılması sırasında aralarında oluşabilecek uluslararası rekâbeti ve anlaşmazlıkları engellemek için kendi aralarında Sevr Antlaşması hâricinde, aynı gün, 10 Ağustos 1920'de üçlü bir ek antlaşma imzaladılar.
Müttefikler, 11 maddeden oluşan ve Anadolu'daki tüm İtalyan askerlerinin çıkarılması için imzalanan bu antlaşmaya göre Güney Anadolu'da İtalya, Kilikya'da ise Fransa çıkarlarını tanımak üzere bir mutâbakata vardılar. İtalyan bölgesinde herhangi bir İngiliz veya Fransız şirketi bulunmayacak, aynı şekilde Fransa bölgesinde de İngiliz ve İtalyan şirketleri faaliyet yürütmeyecekti. Çünkü antlaşmanın asıl amacı Müttefikler arası ekonomik çatışmaları önlemekti. Ülkenin geri kalanında ise herhangi bir firma faaliyet yürütebilecekti.
İlâveten kurulacak tüm uluslararası komisyonların oluşumunda kendi aralarında tam bir eşitlik ilkesini benimsediler. Ticâret ve denizcilikle ilgili tüm konularda ve özellikle transit, gümrük ve benzeri konularda da tam bir eşitlik olacaktı.
Yine bu mutâbakata göre, Fransız ve İtalyan Hükûmetleri, söz konusu Sevr Barış Anlaşması yürürlüğe girdiği takdirde, Anadolu'daki ve etki alanlarındaki askerlerini tamâmen çekmeyi taahhüt ettiler.
Bu 3'lü ek Anlaşma, Türkiye ile Sevr Barış Antlaşması'nın üç akit Devlet arasında yürürlüğe girmesiyle aynı zamanda yayımlanacak ve yürürlüğe girecekti.
Bu antlaşma, gizli bir antlaşma olmamasına rağmen kamuoyuna açıklanmamıştı ve Sevr antlaşması onaylanıp yürürlüğe girerse geçerli olacak ve yayınlanacaktı. Aksi halde geçerli olmayacaktı.
3'lü antlaşma imzalanmasının diğer sebebi gerek ABD başkanı Woodrow Wilson'ın gerek Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Lord Curzon'un Türkiye'de bölünmeye ve etki alanlarına karşı çıkmasıydı. Bu nedenle herhangi bir bölünme gerçekleşmeyecekti. Oluşacak uluslararası tepki nedeniyle de Sevr Antlaşması metnine bu yönde maddeler konulamazdı. Şayet konulmuş olsa dahi, Müttefikler, Türk hükûmetinin böyle bir antlaşmayı asla imzalamayacağının da farkındaydılar. Fakat Anadolu'daki Yunan varlığından rahatsız olan İtalya, Şubat 1920'deki Londra Konferansı'nda, Anadolu'yu boşaltmak için, İngilizlerin ve Fransızların Suriye ile Irak mandaları karşılığında kendisine tazminat vermelerini şart koştu. İngiltere ve Fransa bu talep nedeniyle geri adım atarak, Güneybatı Anadolu'ya (Sykes-Picot projesinde İtalya'ya verilmesi öngörülen fakat Sevr'de verilmeyen bölge) kendi şirketlerini sokmayacaklarını bu belge ile İtalyanlara garanti ettiler. Ve bu şekilde İtalyan askerinin Anadolu'yu tamamen boşaltmasını sağlamaya çalıştılar. Bu 3'lü antlaşmada Türk delegelerin veya dördüncü bir devletin imzası yoktur.[1]