$Almancı Kürtler: Almanya'da 100 Yıllık Kürt Göçünün Hikayesi$
Uzun yıllar Almanya´da “görünmez” göçmen grup olarak kalan Kürtler, başarılı girişimcileriyle, film yapımcılarıyla, sporcularıyla, akademisyenleriyle, politikacılarıyla Almanya’nın toplumsal ve siyasal yaşamında önemli bir parçası haline geldiler.
Almanya’daki Kürt göçmen sayısı hakkında günümüzde hala güvenilir bir veri yok. Bunun nedeni ise Almanya Federal Göç Dairesi tarafından gerçekleştirilen resmi kayıtların, etnik kökene bağlı olarak değil; vatandaşlığa bağlı olarak yapılmasıdır.
Federal Hükümet, Almanya Demokratik Sosyalizm Partisi’nin soru önergesine yanıt olarak, 2011’de Almanya'da yaklaşık 800 bin Kürt göçmenin yaşadığını beyan etti.
Son dönem Suriye´den gelen Kürt göçmenlerle bu sayının rahatlıkla 1,2 milyon üzerinde olduğunu söylemek -Almanya Federal Göç Dairesi verilerine dayanarak- mümkündür. Bu durum da şimdiye kadar resmi istatistiklerde dikkate alınmayan Kürtlerin, Türklerden sonra Almanya’nın ikinci büyük göçmen grubunu oluşturduğunu gösteriyor.
Peki nasıl geldiler “Almancı Kürtler” Almanya´ya? Neden geldiler? Nasıl bir kimlik edinme süreci yaşadılar?
“Almancı Kürtler”in geldikleri yerlerde yaşayan Kürtler üzerinde nasıl etkileri oldu? Bu ve bunun gibi sorular şu ana kadar bilim dünyasında yeterli ölçüde cevaplanmış değil.
Almanya’ya yönelik gerçekleşen Kürt göçü, esasen birbirinden farklı olmak üzere beş temel aşamada görürlebilir.
$Birinci aşama (1919-1961)$
Almanya’ya ilk Kürt göçünün kökleri, 1920'lere dayanıyor. Sayısı önemli olmasa da, bu göçmenlerin siyasal kimlikleri ve aktiviteleri Kürt toplumu için son derece önemlidir.
Bu süreçte Almanya’ya gelenler kısmen çalışma ve diplomatik görevler için, kısmen de siyasi nedenlerle gelen Kürt elit tabakasının veya aydınlarının üyelerinden oluşuyor.
Bu göçmen gurubunun siyasi, diplomatik ve edebi çalışmaları özelde Almanya’da; genelde ise tüm Kürt kitlesinin ulus fikriyle buluşmasında önemli bir rol oynadı.
Bunlardan; Emîn Elî Bedirxan ve oğulları, Kamuran Alî Bedirxan, Celadet Alî Bedirxan, Mehmet Şükrü Sekban ve İhsan Nurî Paşa sadece birkaçıdır. Bu kişilerin birçoğu 1920'lerin başında Kürt göçünün öncüleri olarak Almanya’ya geldi.
1919 ile 1961 yıllar arası göçün en ünlü simaları tabii ki Bedirxan kardeşlerdir. Tam 100 yıl önce Almanya´ya göçün yolunu açan ilk Kürt göçmenlerdir. Bedirxanî kardeşler dönemin aristokrat ailesi olarak bilinen Botanlı Bedirxan ailesi mensubudurlar.
Babaları Emîn Elî Bedirxan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır. Emîn Elî oğulları Safter ve Tevfik’i 1919’da yükseköğrenim için Almanya'ya gönderiyor. Bunu Celadet Alî ve Kamuran Alî kardeşler izliyor.
28 Eylül 1922 sabahı Celadet ve kardeşi Kamuran feribotla Burgaz'a gelip oradan ertesi gün trenle Sofya ve Viyana üzerinden Münih'e ayak basarlar. Her ikisinin de geldikten sonra yazdıkları yazılarda, ulusal kimlik bağlamı çerçevesinde bakış açılarında köklü değişiklikler olduğu görülür. Almanya´ya vardıktan iki buçuk yıl sonra Celadet ve Kamuran’ın görüşlerinde daha önceden dünya görüşlerini belirleyen Osmanlı İmparatorluğu‘nun etkilerinin giderek silikleştiği, artık Kürt kimlik ve ulus vurgusunun söylemlerinde ve yazılarında belirgin bir ölçüde öne çıkıyor.
Göçün birinci aşamasında Almanya´ya gelen Kürt göçmenlerin sosyal, politik ve ulusal kimlik noktasındaki duruşları, diasporadaki sosyal ve politik aktivitelerini önemli ölçüde etkilediği görülür.
Bunun en somut hali ise yıllar sonra kurulan Avrupa'daki Kürt Öğrenci Birliği’nin (Kurdish Students Society in Europe/KSSE) kuruluşu ve faaliyetleridir. Bu oluşumun temelleri 1956’da Almanya’nın Wiesbaden şehrinde birkaç Kürt öğrenci tarafından atılır ve ilk başkan, Suriye'den Avrupa'ya okumak için gelen ve daha sonra yazıları ve politik çalışmalarıyla Avrupa'daki Kürt topluluğunu önemli ölçüde etkileyen Ismet Şerîf Wanlî’dır.
Birkaç yıl içinde Kürt Öğrenci Birliği, sayıları binleri bulan öğrenci ve aydını kendi çatısı altında birleştirir.
$İkinci aşama (1961-1973)$
Kürtlerin Almanya'ya göçünün ikinci aşaması, Almanya ile Türkiye arasındaki misafir işçi alımı anlaşmasıyla başladı.
Bu süreçte göçmen işçiler ilk etapta Türkiye’nin batı illerinde Almanya´ya gelirken, 1967 sonrası Kürt illerinden işçi alımı olduğu gözleniyor.
Özellikle Dersim (Tunceli), Elazığ, Muş, Adıyaman, Malatya, Kayseri gibi iller öne çıkıyor. 1998'de Almanya'daki Türkiyeli göçmen sayısı 2,1 milyona ulaştı. Fakat bu rakam resmi istatistiklere “Türkler” olarak geçti.
Türkiye'deki Kürt nüfusu baz alınarak bir tahmin yapılacak olunursa, 2,1 milyon Türkiyelinin en az 500 bininin Kürt olduğunu söylemek mümkündür. Ancak Kürt göçmenlerin ağırlıklı bir kısmının kendilerini ilk etapta “Türk” işçisi olarak ifade ediyor.
Bu durumun temel nedeni ise şüphesiz Türkiye’de uzun süreler etkili olan herkesin Türk olduğu tezi ve asimilasyon politikalarıdır. Bir kesim bu baskı politikasının bir parçası olarak kendini zorunlu olarak “Türk” şeklinde ifade ederken; bir kesim de asimilasyon politikaları sonucu kendini gerçekten Türk görüyor, bunu içselleştiriyor.
Bu durum 1980’li yıllarda kısmen de olsa değişmeye başlar. Bu yıllarda üçüncü Kürt göçü dalgada Almanya´ya gelen politize olmuş Kürt göçmen kitlesi önceki gelenlerin Kürt kimliğini keşfetmesine yol açıyor.
“Misafir işçi” olarak gelenlerin çocuklarının (ikinci ve üçüncü nesil) Kürt kimliği ve Kürt siyaseti ile daha yakından ilgilenmesi Kürt göçmen kitlesi içerisinde ciddi bir kuşaklar çatışmasına yol açtı.
Bu yıllarda genç kuşaklarda “Kürt kimliği” vurgusu özellikle öne çıkarken; ebeveynlerinde bu durum belirtilen nedenlerle ilk etapta kabul etmeme ya da gizleme yolu seçildiği gözlendi.
Bu farklılık, ilk yıllarda ciddi bir çelişkinin ve çatışmanın sebebiyken, ilerleyen yıllarda Kürt sorunun dünya çapında tanınır hale gelişi eski kuşağın da kendini “yeniden keşfetme” sürecini hızlandırmıştır.
$Üçüncü aşama (1980-1990)$
Kürt göçünde üçüncü aşama ise 1980’li yılların başından 1990'ların başına kadar devam eder. İran'daki Kürtlerin Humeyni hükümeti tarafından baskıya maruz kalması, Irak ve İran arasında uzun süren savaş (1980-1988), Türkiye'deki askeri darbe (1980) ve Irak´ta Kürtlere yönelik Halepçe’de (1988) gerçekleştirilen kimyasal gaz saldırısı Kürt göçünü bu dönemde tetikleyen ana nedenler oldu.
Ayrıca Suriye´de öteden beri Kürtlerin vatandaşlık haklarından yoksun bırakılması ve Araplaştırma politikalarının yanı sıra Kürt bölgelerindeki başlayan silahlı çatışmalar da Kürt göçünün nedenleri arasında sayılabilir.
Almanya Federal Göç Dairesi iltica istatistikleri bu durumu doğruluyor. Örneğin; 1986-2011 döneminde Türkiye, Almanya’ya en fazla siyasi sığınmacı “gönderen” ülkelerden biri oldu.
Doğal afetler de Kürt göçünün gözardı edilmemesi gereken başka bir nedenidir. Kürt şehirleri Varto, Erzincan, Pülümür, Hınıs, Lice, Bingöl, Karakoçan ve Van 1966- 2007 yıllarında meydana gelen çeşitli depremlerden milyonlarca Kürt etkilendi, binlercesi hayatını kaybetti.
Mesela; Muş ve Erzurum büyük depremden sonra yaklaşık 7 bin Kürt Almanya'ya göç etti.
$Dördüncü aşama (1990-2000)$
Kürt göçünün dördüncü aşamasına, temelde Türkiye'de meydana gelen ve iç savaş niteliği taşıyan süreç yol açtı. Bunun yanı sıra; ikinci Körfez Savaşı ve Saddam hükümetinin Kürt yerleşim alanlarını hedeflemesi sonucunda, Irak içinde ve dışında önemli Kürt mülteci hareketleri meydana geldi.
Türkiye silahlı kuvvetleri ile PKK (Kürdistan İşçi Partisi, Kürtçe: Partiya Karkerên Kurdistanê) arasındaki silahlı çatışma da göçün temel nedenidie ve buna 1990’lı yıllar sonrası İran ile PKK arasında meydana gelen çatışmalar da dâhil edilmelidir.
Türkiye bazında bakacak olursak, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı [TESEV] verilerine göre 1984 ve 2004 yılları arasında Türkiye’de 14 Kürt ilinden 950 bin ile 1,2 milyon kişi (Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Mardin, Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van) kendi yaşadığı yeri terk etmek zorunda bırakıldı.
KONDA’nın 2011’de yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye'deki Kürtlerin yüzde 17’si en az bir defa göç etmek zorunda kaldı.
Silahlı çatışmalar ve beraberinde devam eden olağanüstü hal, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde artan ekonomik sorunlar, küçük ölçekli ekonomik birimlerin (örneğin, küçük çiftçiler) yok oluşu ve altyapının giderek yıllar içerisinde çökmesi göçü kaçınılmaz kıldı.
İlgili devletlerin güvenlik odaklı politikaları, nitelikli işçilerin ve iş insanlarının göçünü hızlandırdı ve olası yatırımların önünü kestı ve bu durum işsizliğin ciddi ölçüde yükselmesine neden oldu.
Örneğin Diyarbakır'da 2000 yılında resmi işsizlik oranı yüzde 30,2’ye vardı. KONDA verilerine göre 2011’de “Sosyal Güvenlik Kurumu’na bağlı olanlar Türklerde yüzde 72,9 oranında iken Kürtlerde yüzde 40,8 oranındadır”.
Irak, İran, Türkiye ve Suriye'deki insan hakları ihlali, bu ülkelerin metropollerinde yükselen ırkçılık, göçün bir başka nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumu özellikle Türkiye'de belirgin bir biçimde görmek mümkündür. Türkiye’de Kürtlerin uzun süreler “Dağ Türkleri” olarak görülmesi, Kürtçenin yasal olarak kullanılmaması ve Kürt kültürünün yaşamasına izin verilmemesi insanların sosyal yaşam alanını hayli daralttı.
Kürt kültürünü ve dilini koruma çabalarının engellenip, ciddi şekilde cezalandırılması, Kürt aydın ve gazetecilere yapılan yönelik zulüm ve cinayetler, Kürt politikacı ve aktivistlerin tutuklanması Kürt toplumunda ciddi travmalara yol açtı.
Tüm bunlar Türkiye’nin kendileri için güvenli bir yaşam alanı olmadığı duygusunu pekiştirdi ve genelde Avrupa, özelde ise Almanya'ya göçü tetikledi.
Sadece 1991 ve 2001 arası on yılda Türkiye'den yaklaşık 197 bin 250 sığınmacı Almanya´ya geldi. Bu sayının yüzde 90 gibi büyük bir çoğunluğunun Kürt olduğu varsayılabilir. Çünkü Kürtler dışında Türkiye’den gelenlerin istatiksel olarak Almanya´da sığınma hakkı elde etmeleri oldukça düşük olduğu biliniyor.
Bahsedilen faktörlere ek olarak Kürdistan'daki heterojen etnik ve dini yapısı başka bir göç nedeni olarak görülmelidir. Kürtlerin çoğu İslam'ın Sünni koluna aittir. Bununla birlikte, Kürt yerleşim bölgelerindeki Sünni Müslümanlara ek olarak, Kürdistan'ın tüm bölgelerinde Ezidiler, Aleviler yer alır. Bütün bu dini azınlıklar sıklıkla köktenci İslamcıların saldırılarına maruz kaldı ve bu durum göçü önemli ölçüde tetikledi.
$Beşinci aşama (2011-2019)$
Kürt göçünün son aşamasını oluşturan beşinci aşama ise “Arap Baharı” ile şekillendi. Suriye´de başlayan iç savaşın 2014’de zirveye ulaşması ve sonrasında İŞİD gibi kökten dinci hareketlerin ortaya çıkmasıyla birlikte göç süreci hızlandı.
Ağırlıklı olarak Suriye´nin Kürt bölgelerinden öncelikle Türkiye´ye oradan Avrupa´ya özelde ise Almanya´ya mülteci olarak geldiler. Belirtildiği üzere, Almanya Federal Göç Dairesi verilerine göre Suriye´den Almanya´ya 2014-2016 yılları arasında gelen 800 bine yakın göçmenin yüzde 30´nu Kürtler oluşturdu.
Böylelikle Kürt “Almancı” sayısı günümüz itibariyle 1,2 milyonun üstüne çıktı.
Sonuçta, Almanya’ya Kürt göçü 1919’da Bedirxan kardeşlerin göçüyle başladı, bu yıl itibariyle 100. yıldönümünü yaşıyor.
Uzun yıllar Almanya´da “görünmez” göçmen grup olarak kalan Kürtler, bugün itibariyle Türkiye’de hala “Almancı” olarak anılıp eğitim seviyesi düşük bir kitle olarak hafızalarda yerini korusa da, başarılı girişimcileriyle, film yapımcılarıyla, sporcularıyla, akademisyenleriyle Almanya siyasetine etkileyen politikacılarıyla Almanya’nın toplumsal ve siyasal yaşamında önemli bir parçası haline geldiler. [1]
#Kenan Engin#