$Batal Gazi de Kürt mü?$
Kürt müziğinin kaynak gösterilmeden kullanılması tartışmaları sinema alanına da taşındı. Yazar Mustafa Erdemol, Malkoçoğlu’nun Ermeni olduğunu belirtirken, yazar ve derlemeci Hilmi Akyol ise, Battal Gazi’nin Kürt olduğunu savundu
Kürt müziğinin kaynak gösterilmeden kullanılmasına ilişkin başlayan tartışmalar, yeni bilgilerin ortaya çıkmasıyla sürüyor. Eski kuşak müzik ‘intihalcileri’ olarak bilinen İbrahim Tatlıses, Burhan Çaçan, İzzet Altınmeşe, Nuri Güzelses gibi kişilerin yüzlerce Kürt ezgisini kaynak göstermeden kendi eserleri olarak sunmasının ortaya çıkmasının ardından, şimdi de yeni kuşak olarak tanımlanan Kıraç, Serdar Ortaç ve Mustafa Yıldızdoğan gibi türkücüler tartışılmaya devam ediliyor. Sosyal medyanın ana gündemi olan tartışmalara birçok köşe yazarı da katılarak tartışmayı sinema alanına da taşıdı. Yazarların kimisi yapılan ‘intihali’ eleştirirken, kimileri ise ‘konu tehlikeli’ diyerek üstünün kapatılmasını salık verdi. Öte yandan Yıldızdoğan basına yaptığı açıklamada, “Ben hiçbir zaman bu müziğin bana ait olduğunu söylememişimdir” diyerek, sadece bestenin kendisine ait olduğunu söyledi.
Hakan neden tehlikeli buluyor?
Konuyu ‘Gelmiş geçmiş en tehlikeli tartışma’ olarak köşesine taşıyanlardan biri Ahmet Hakan. Şarkıyı “Dinlerken hepimizin tüylerini diken diken eden ‘Ölürüm Türkiye’ şarkısı” şeklinde tarifleyen Hakan’ın ezgiden ne kadar etkilendiğini yazısından anlamak mümkün. Ancak Hakan tartışmayı neden ‘tehlikeli’ bulduğunu yazısında açmazken, genel kanı Hakan’ın konuyu sümen altı edilmesini salıverdiği yönünde. dihaber’e konuşan Serhat Eyalet Lordu ise, Hakkan’ın ‘tehlikeli tartışma’ söylemine, “Gerçeğin ortaya çıkmasından korkuyorlar. Onun için tehlikeli görüyorlar” cavabını vererek, konuya açıklık getirdi.
Türkiye’de milliyetçiliğin zorlukları
Konuyu köşesine taşıyanlardan biri ise, BirGün yazarı Mustafa K. Erdemol oldu. Türkiye’de milliyetçilik yapmanın zor olduğuna dikkat çeken Erdemol, gerekçesini ise şöyle anlattı: “Çünkü kendilerine ait orijinal sayılabilecek ne kültürleri ne de ‘fikirleri’ var ‘bizimkilerin’. Birkaç gündür ülkücü cenahın, gerçekten çok kötü sesli ‘yıldızı’ Mustafa Yıldızdoğan’ın ilk kez 1993’de seslendirdiği ‘Ölürüm Türkiyem’ isimli türkünün de aslında bir Kürt ezgisi olduğu konuşulup duruyor. Sadece milliyetçiler yapmıyor bunu, İslamcılarda da zaman zaman rastlıyoruz. Bir ara dolanıyordu sosyal medyada; ünlü devrimci şarkımız Çav Bella, ‘İslamileştirilmiş’, şarkıdaki ‘Çav bella çav çav çav’ nakaratı ‘haydi camiye ca ca ca’ya dönüştürülmüştü. AKP’nin ömür boyu genel başkanı Erdoğan için seçimlerde kullanmak üzere Uğur Işılak adlı türkücüye ısmarladığı (!) Dombra adlı türkü de, bir Kazak sanatçının çıkmıştı.”
Malkoçoğlu Ermeni mi?
“Milliyetçilerinki daha vahim ama” diyen Erdemol, onlardan her anlamda üstün olduğunu iddia ettiği halklara karşı o halkların ürettiklerini çalarak mücadele vermenin zor olduğuna dikkat çekti. Erdemol, “Ermenimizden çaldığımız türküyle milliyetçilik yapıyor, Ermenimizden aldığımız cenazede helva dağıtma âdetiyle taziyeci ağırlıyor (Müslümanlarda yoktur bu), Osmanlı’da yaşamış Rum delikanlısı Malkoçoğlu ile de Türkçülük yapıyoruz” dedi.
Batal Gazi de Kürt mü?
Tartışmaya dahil olan diğer bir isim ise, Kürt hikayelerini ve kilamlarını 40 yıldır derleyen Hilmi Akyol oldu. dihaber’den Dicle Müftüoğlu’na konuşan Akyol, Kürt eserlerinin Türkçeleştirilmesinin Osmanlı dönemine dayandığını söyledi. Akyol, Türklerin kahramanlık hikayesi olarak anlattığı Battal Gazi’nin de bir Kürt olduğunu savundu. Akyol, bu topraklarda yaşayan halkların yok sayıldığını ve bunun ilk adımı olarak da kültürlerinin içinin boşaltıldığını kaydetti. Bu sürecin Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim dönemine dayandığını dile getiren Akyol, Türkler tarafından büyük bir kahraman olarak tanıtılan Battal Gazi’nin de Türkler Anadolu’ya gelmeden yaklaşık 300 yıl önce Bizanslara karşı mücadele eden bir Kürt olduğunu belirtti.
‘Başka çereleri yoktu’
Türkiye kurulurken bu topraklardaki halkların kültürlerini yok saymak amacıyla üç şeyin yapıldığını vurgulayan Akyol, “İlkin sözlü halk edebiyatı, türkü ve hikayelere ilişkin ekipler kuruldu, bölgelere gönderildi ve toplanan eserler değiştirildi. İkincisi kıyafet devrimi adı altında bu topraklarda yaşayan halkların geleneksel kıyafetleri yok edildi. Üçüncüsü ise alfabe değişimiyle halkların geçmişlerine dair eserlerinden kopmasını sağladılar. Türk ulusu oluşturulurken, yeni bir kültür ve müzik inşa etmeye çalıştılar. Ellerinde hazır bir temel vardı ve bunun üzerinden kendilerini var etmeye çalıştılar. Onların da bunu alıp dönüştürmek dışında bir çareleri yoktu.”
50 eser daha incelenmedi iddiası
Gönderilen ekiplerin Riha (#Urfa# ), Dîlok (#Antep# ), #Amed# gibi birçok kentte çalışma yaptığına değinen Akyol, şunları söyledi: “Sadece Kürtlere dair eserler değil, Ermeni, Süryani, Keldanilere dair eserleri de toplamışlar. Trabzon’a kadar gidip Rumlara dair eserleri derlemişler. Halk arasında söylenen stran ve türküleri toplamışlar. Bu bir politikadır. Bir iddiaya göre; TRT arşivinde Rum, Süryani, Kürt, Ermeni, Arap ve Keldanilerden alıp götürdükleri 50 bin türkü ve eser hala daha incelenmedi.” Arşivin kendilerine açılması için girişimlerde bulunduklarını dile getiren Akyol, başarılı olamadıklarını kaydetti.
Battal Gazi Meletîli
Battal Gazi’nin, uzun yıllardır Türkler tarafından anlatılan kahramanlık hikayelerinden biri olduğunu hatırlatan Akyol, Battal Gazi’nin, Meletî’nin (Malatya) Kürtlerinden olduğunu söyledi. Akyol, şunları söyledi: “Araplar bu topraklara İslamiyet’i getirdiklerinde Malatya’da Müslümanlaşıyor. Battal Gazi isimli genç, Müslüman orduları içerisinde yer alıyor. O dönemde Kayseri’de bulunan Bizans ile Müslümanlar arasında bir savaş yaşanıyor. Battal Gazi, 740 yılında onlara karşı savaşıyor. Türkler ise, bu topraklara 1071 yılında geliyor. Nasıl oluyor da yaklaşık 300 yıl sonra Battal Gazi toprak altından çıkartılıyor ve Türk oluyor” diye sordu.
‘Saray müziği’ oldu ‘sanat müziği’
Yavuz Sultan Selim’in 1515’li yıllarda Amed, Bedlîs (Bitlis) gibi Kürt kentlerine geldiğini belirten Akyol, “Buralardaki kültürü görüyor. Saraydan buraya gelen ekipler, Rum, Kürt, Ermeni, Süryani ve Araplara dair yaklaşık 3 bin eseri alıp İstanbul’a götürüyor. Alınıp derlenen eserler, ‘saray müziği’ altında sunuluyor. Bu eserler arasında çok fazla Kürt makamı bulunuyor. Muhayyer Kürdi, Kürdili Hicazkar, Acem Kürdi, Nihâvend makamları gibi. Cumhuriyet’ten sonra da bu eserler bir kez daha düzenlendi. Artık bir saray olmadığı için ona bir isim bulmaları gerekiyordu ve ‘Türk sanat müziği’ ismini verdiler” diye konuştu.[1]
/Ö.Demokrasi