Cumhuriyet’in (Yüzellilikler) sürgün listesinden #Mewlanzade Rifat Beg# -5
Yazma ve Hazırlık: #Seîd Veroj#
Mevlanzade Rıfat gibi bir şahsiyetin Kürdistan Teali Cemiyeti’nde yar alması, o günün İttihat ve Terakkicileri ve ondan sonra da Kemalistleri oldukça rahatsız etmiştir. Şaduman Halıcı, bu rahatsızlığını Mütareke Döneminin İşbirlikçileri Yüzellilik Gazeteciler kitabında, “Kişisel ve etnik çıkarlarını İngiliz çıkarlarıyla bütünleştiren Mevlanzade Rıfat, düşünceden eyleme de geçti. Bağımsız Kürdistan için fiilen çalışmaya başladı.”(1) şeklinde belirtiyor.
Mevlanzade Rıfat, KTC yönetiminde yer aldıktan sonra, Serbestî gazetesi, 9 Kanun-i Evvel (Aralık) 1918’de Mevlanzade Rıfat’ın sorumlu müdürlüğünde yeniden yayına başlar. Bu dönemde Serbestî, KTC’nin amaçlarına paralel bir yayın politikası izlemektedir. Serbestî’nin baş editörü M. Rıfat ve yardımcı editör de Celadet Bedirhan’dır. İBV yayınlarında çıkan Mevlanzade Rıfat û Serbestî adlı kitabımda, bu dönemi Serbestî’nin üçüncü dönemi olarak adlandırmıştım.
Ta o zamandan beri Kürdistan Teali Cemiyeti bünyesindeki aktif çalışmaları nedeniyle İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yakın gazete ve dergilerde, M. Rıfat’ı yıpratma amaçlı asılsız haberler yayımlanmış. KTC’ne bağlı yayın organları ve Serbestî gazetesi de, gerek KTC ve faaliyetlerine yönelik gerekse de M. Rıfat’ın şahsına yönelik İttihatçı Kemalistlerin asılsız karşıt propagandalarını her seferinde teşhir etmişler.
Kemalistlerin Mevlanzade Rıfat’a gösterdikleri tepkinin en önemli iki nedeni: birincisi, İttihat ve Terakki Cemiyeti ve daha sonra da onun bir türevi olan Kemalist hareketle ilgili amasız ve fakatsız net duruşu; ikinci bir neden ise, Ermeni aydınları ve Ermeni hareketiyle olan ilişkisi, Ermeni Tehcirine dair yazdıkları ve yaklaşımdır.
Mevlanzade Rıfat KTC’de yer aldıktan hemen sonra, İttihatçı ve Kemalistlere yakın İdareyi Milliye ve Albayrak gazeteleri, “Elazığ Valisi Ali Galip Olayı” vesilesiyle Mevlanzade’ye karşı asılsız propagandalarına başlamışlar. Bu asılsız propagandalar, Kürdistan Teali Cemiyeti tarafından yayımlanan bir tekziple çok açık bir şekilde teşhir edilmektedir. “İdareyi Milliye ve Albayrak gazetelerinde yer almış Malatya vakası namında vukua gelen bir hadisenin cereyanından bahseden beyanname, hakikatleri tahrif ile Kürdler hakkında bazı isnatlarda bulunduğundan, yapılan isnatları kemali nefretle reddeder ve Kürdlerden hiç kimsenin Elaziz valisi Ali Galip Beyin harekâtına iştirak etmediğini beyan eyleriz. İdari heyetimiz azasından Mevlanzade Rıfat Bey, Mütarekeden beri İstanbul’u terk etmemiştir.”(2)
M. Rıfat, İttihatçılar ile onların devamı niteliğinde olan çevrelerinin bu ve benzeri asılsız iddialarına karşı şöyle değerlendirmede bulunur: “Biz bugünlerde başlayan yeni cereyanlardan (olaylardan), memleketi yıkan ve koca Osmanlı İmparatorluğu’nu viran eden İttihat ve Terakki musibetinin yeni bir kisve ile zuhuruna (oluşumuna) çalışanlara karşı durmak istiyoruz.”(3)
Aslında dünden bugüne İttihatçılar ve Kemalistlerin, M. Rıfat ve diğer milliyetçi Kürd şahsiyetlerine iftiralar atıp itibarsızlaştırmak istemelerinin nedeni, geçmişten beri gelen bu muhalif duruşu, ulusal kimlik temelinden örgütlenme ve yaklaşımlarından kaynaklanıyor.
İttihatçıların, Kürd milli cemiyetleri ve yönetici kadroların örgütlemesini kırmak ve halk arasında itibarsızlaştırmak için kullandığı yöntemlerden biri de, kendini merkeze koyarak kavramlar üzerinden manipülasyon yapmaktır. Mütareke sonrasında en sık kullandıkları kavramlar “din”, “ümmet”, “milliyet” ve “milliyetperverlik” kavramları olmuştur.
Kendilerini “milliyetperver” ve ötekilerini de milliyetperver olmayanlar olarak tanımlayıp itibarsızlaştırmak istemişler. Mevlanzade Rıfat gibi KTC üyesi olan, cemiyete bağlı olarak yayımlanan “Kurdistan” dergisinin imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü olan Mehmed Mihri, bir yazısında bu suçlamaları ve sahte “milliyetperverlere” şöyle cevap vermiştir: “Mazlum, biçare, bedbaht, safdil ve cahil Osmanlıları Almanlara satma ve dolayısıyla bu biçare kitleyi binlerce felaketlere sevk, ölüme mahkum, hal ve canlarını paymal etmiş (çiğnetmiş) ve halihazırda bile mel’un prensiplerini takip etmekte olan bedasıl, pedersiz, serseri, menfaatperest türedilere milliyetperver söylemek son derece sebebi hayret ve taaccüp (şaşkınlık) yeridir.
Meşrutiyetimizin başlangıcından bugünlere kadar hatıra ve hayale gelmeyecek, tasavvur ve tevehhüm (kuruntuya düşme) dairesine girmeyecek cinayetler, suçlar, facialar ve kötü işleri irtikap etmiş olan bir lanetli güruha milliyetperver vasfını bahşetmek zerre kadar hak ve hakikate muvafık olamayacağı aşikar olduğu gibi, bu memleket ve milletle alakadar olan bütün alemi cuz’i (azıcık) bir şahsi menfaate feda eyleyen; vicdan, seviye, din, diyanet ve insani duygulardan mahrum olan, yerel halka binlerce tezvir, desiseler, hileler, yalan, işkence, idam, sürgün, tağrip, yağma ve talanla iğfal (aldatma) ve korkutan, Yıldız yağmasından itibaren Maraş hadiselerine kadar yüzlerce kisve ile binlerce fesat ve ifsatları yapan, Osmanlı Devleti gibi muhtelif unsur ve kavimlerden oluşan bir devletle yalnız gayrı Müslim unsurları değil “Arap, Kürd, Arnavut” gibi bütün İslami unsurları da rencide ve dilhun (gönül yaralama) etmekle devletin tefrik ve teferrukuna (ayrılma ve dağılmasına) neden olanlara milliyetperver söylemek elbette doğru olamaz…
Milliyetperverlik perdesi altında binlerce dolapları çeviren, hesapsız felaketlere zemin hazırlamış ve etmekte olan cani ve suçlu milliyetperverlerin te’dip ve tenkili (cezalandırma ve uzaklaştırma) ve harap olmuş vatanı, biçare ve bitab (bitkin) milleti hile ve desise tuzaklarından kurtarmak insaniyetkarane, asilane, her insaflı ve mütefekkirce memduh (övülecek) pür bir bereket ve bir harekettir.”(4)
Tekrardan asıl konuya dönersek, M. Rıfat bir taraftan yayın faaliyetini sürdürürken diğer taraftan da siyasi çalışmaların ve girişimlerin merkezinde bulunmuş. KTC yöneticilerinden biri olarak, gerek dönemin İstanbul yönetimi ve gerekse de yabancı misyonlarla yapılan birçok görüşmeye katılmış. Bunlardan biri de, 10 Temmuz 1919’da Sadrazamı Damat Ferit Paşa kabinesi adına Sadarette hükümet heyetiyle (Başbakanlık’ta) yapılan görüşmedir.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
(1) Şaduman Halıcı, Mütareke Döneminin İşbirlikçileri Yüzellilik Gazeteciler, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2021, s. 68
(2) Kürdistan Teali Cemiyeti’nden Tekzip, Kurdistan, Sayı: 15, 29 Teşrin-i Evvel 1335, s. 190
(3) Serbestî, No: 645, Çarşamba 9 Haziran 1336 (9 Haziran 1920), s. 1
(4) Kaka Heme, Türkiye milliyetperverleri, Kurdistan, Sayı: 19, 29 Mart 1336 (29 Mart 1920)
[1]