Cahit Sıtkı Tarancı
Cahit Sıtkı Tarancı (4 Ekim 1910, Diyarbakır - 12 Ekim 1956, Viyana) Türk şair, yazar ve çevirmendir. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önde gelen şairlerinden biridir. Otuz Beş Yaş şiiriyle özdeşleşen Tarancı, sanat için sanat anlayışına bağlı kaldı. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer verdi; ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi konulu şiirler yazdı. Birçok şiiri, farklı bestekârlar tarafından bestelenmiştir.
Ömrümde Sükût (1933), Otuz Beş Yaş (1946), Düşten Güzel (1952) ve ölümünden sonra yayımlanan Sonrası (1957) ile Bütün Şiirleri (1983) adlı şiir kitaplarının yanı sıra çeşitli hikâyeler yazmış ve bu hikâyeler Tarancı'nın ölümünün 50. yılında Gün Eksilmesin Penceremden (2006) adıyla yayımlanmıştır. Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleriyle de yapan şairin aile fertlerine, arkadaşlarına ve yakın dostlarına yazmış olduğu mektupların çoğu Ziya'ya Mektuplar (1957) ve Evime ve Nihal'e Mektuplar (1989) adlarıyla yayımlanmıştır.
#Diyarbakır#'da dünyaya gelen Tarancı, şehrin soylu ailelerinden olan Pirinççizade ailesindendir. İlk tahsilini Diyarbakır'da tamamladıktan sonra İstanbul'a giderek Kadıköy'deki Fransız Saint-Joseph ile Galatasaray liselerinde orta öğrenim gördü. 1944 yılından başlayarak Ankara'da Anadolu Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığında çevirmen olarak çalıştı. 1954'te geçirdiği felç sonucu Viyana'ya götürüldü ve buradaki bir hastanede tedavi gördüğü sırada 12 Ekim 1956'da zatülcenpten öldü.
Tarancı'nın doğup büyüdüğü ev, 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından satın alınarak restore edildikten sonra, cumhuriyetin 50. yılında 29 Ekim 1973 tarihinde Tarancı'nın anısını yaşatmak ve ismini ebedîleştirmek amacı ile müze olarak hizmete açıldı.
=KTML_Bold=Hayatı=KTML_End=
Ailesi ve çocukluğu
Tarancı'nın günümüzde müze hâline getirilen doğup büyüdüğü evin bir bölümü.
4 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır'ın Cami Kebir Mahallesi'nde günümüzde müze olarak kullanılan evde dünyaya gelmiştir. Doğduğunda kendisine büyükbabasının adı olan Hüseyin Cahit adı verilmiştir. Tarancı, pirinç ziraati ve ticaretle uğraştıkları için Pirinççizadeler diye bilinen Diyarbakır'ın köklü ve soylu ailelerinden birine mensuptur. Büyük dedesi Hacı Ali Efendi'nin iki oğlundan biri olan Arif Efendi, Diyarbakır'da belediye reisliği yapmış ve I. Meşrutiyet'in ilanından sonra Diyarbakır'dan vekil olarak seçilmiştir. Arif Efendi'nin oğlu Feyzi Bey de cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır mebusu olarak meclise girmiş ve Fethi Okyar kabinesinde görev almıştır. Fevzi Bey'in oğlu Vefik Pirinççioğlu da vekil seçildikten sonra 27 ve 28. Türkiye Hükûmeti'nde sırasıyla içişleri ve devlet bakanlığı görevlerinde bulunmuştur. Hacı Ali Efendi'nin diğer oğlu Hüseyin Efendi, tarım ve ticaretle uğraşmıştır. Hayriye Hanım ile olan evliliğinden Bekir Sıtkı (1888) dünyaya gelmiştir. Ziraat ve ticaretle uğraşan Bekir Sıtkı Bey, amcası Arif Efendi'nin kızı Arife Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten üç kız ve üç erkek çocuk dünyaya gelmiştir. Tarancı, ailenin en büyük çocuğudur. Mehmet Halit, Saliha Nihal (Erkmenoğlu), Yıldız (Köksal), Atiye Hilâl (Arda), Yılmaz Cihangir, Tarancı'nın kardeşleridir.
1934'te Soyadı Kanunu'nun çıkmasıyla Arif Efendi'nin soyundan gelenler Pirinççioğlu soyadını alırken o sene pirinç ziraatinden zarar eden ve kızgınlıkla 'Pirinççioğlu' soyadını almayan Bekir Sıtkı Bey, çiftçi anlamına gelen Tarancı soyadını almıştır.
Çocukluğunu Diyarbakır'da ailesinin yanında geçiren Tarancı, söylenenlere göre çocukluğunda kısa boylu, nazik yapılı, göğsü oldukça dar yapılıydı. Keskin yüz çizgilere ve koyu kahve saçlara sahipti.
=KTML_Bold=Eğitimi=KTML_End=
Tarancı öğrenim hayatına 1917'de Diyarbakır Nümune-i Terakkî-i Hamidî Mekteb-i İptidâî'sinde başladı. Sonraki yıl Mekteb-i Sultani'nin iptidai kısmına gönderildi. Bu okuldan üstün başarı ile mezun oldu. Babası, vali olmasını ve ailesinin adını yüceltmesini arzu ediyordu. Onu, ilkokuldan sonra eğitimine devam etmesi için İstanbul'a yolladı. Tarancı, Kadıköy'deki Saint-Joseph Fransız Lisesinde başladığı ortaöğrenimine 1927-28 eğitim-öğretim döneminde ortaokul son sınıf öğrencisi olarak geçtiği Galatasaray Lisesinde devam etti. Bu okulda Ziya Osman Saba ile tanıştı. Lise öğrenimine aynı okulda devam etti. Şiir yazma girişimlerine lise öğrencisi iken başladı. Hafta sonu tatillerini dayısı Nafia Vekili Feyzi Bey'in evinde, yaz tatillerini memleketi Diyarbakır'da geçirdi.
1931'de Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu ve Yıldız'daki Mülkiye Mektebi'ne yatılı olarak başladı. Bu dönemde yazdığı Uzak Bir İklimde, Gece Bir Neticedir ve Güneşe Âşık Çocuk gibi şiirler Tarancı'nın ilk şöhretini sağladı. Peyami Safa da 1932'de Cumhuriyet gazetesindeki üç yazısıyla onu kamuoyuna tanıttı. Cahit Sıtkı, kimi kaynaklara göre derslere karşı ilgisizdi ve kimi kaynaklara göre derslere ilgisizliği, çirkinliği dolayısıyla kendini içkiye vermesi, birtakım gönül maceraları yaşaması yüzünden mülkiye tahsilini tamamlayamadı; dört yıl sonunda Mülkiye'deki eğitimini bırakıp İstanbul'daki Yüksek Ticaret Okulunda öğrenim görmeye başladı.
=KTML_Bold==KTML_Blue==KTML_Blue==KTML_Blue==KTML_Blue=Hikâye=KTML_End==KTML_End==KTML_End==KTML_End=leri=KTML_End=ni yayımladığı Cumhuriyet gazetesi sahipleri Nadir Nadi ile Doğan Nadi'nin desteği ile yükseköğrenimini tamamlamak üzere Paris'e gitti. 1938-1940 yıllarında Paris'te Sciences Politiques'te öğrenimine devam etti. Bu dönemde geçimini sağlamak için Paris Radyosu'nun Türkçe yayınlar servisinde spikerlik yaptı, bir yandan da gazeteye öyküler göndermeye devam etti. Paris'teki öğrenciliği sırasında Oktay Rifat ile tanıştı. Sıla, Kuşlar, Bir Hatıram Vardı Benim, İmkânsız Dostluk, Sulh Bir Hatıra Oldu, Nü, Bugün Hava Güzel, Desem Ki şiirlerini Paris yıllarında yazdı.
II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası uçakları 1940 yılında Paris'i bombalamaya başlayınca öğrenimini bırakmak zorunda kaldı; 13 Haziran 1940'ta bisiklet ile kaçarak önce Lyon'a sonra Cenevre'ye geçti. Burada kısa bir süre kaldıktan sonra Türkiye'ye geri dönmüştür. Cahit Sıtkı, hiçbir yüksekokul bitiremeden Diyarbakır'a döndü.
=KTML_Bold=İş yaşamı=KTML_End=
Tarancı, İstanbul'daki Yüksek Ticaret Okulu'nda öğrenim görmekte iken işleri ve maddi durumu bozulan babasının kendisine eskisi kadar para gönderilmemesi üzerine 1936 yılının sonlarına doğru Sümerbank'ın açtığı bir imtihanı kazanarak memuriyete başladı ve bu dönemde Cumhuriyet'e hikâyeler yazmaya devam etti. Görevinin Karabük'teki bir fabrikaya nakledilmesiyle istifa ederek bu memuriyeti yalnızca bir yıl devam ettirdi. Yükseköğrenimi için Paris'e gidip II. Dünya Savaşı'nın başlaması ile geri döndükten sonra Mart 1941'de askere gitti.
Ekim 1943'te terhis olduktan sonra Eminönü, Yemiş semtindeki bir yazıhanede ticaret işlerini sürdürmekte olan babasının yanında çalıştı.[28] Burada babasının ticari defterlerini tuttu. 1944 yılı sonlarına doğru Ankara'ya giderek Anadolu Ajansı'nda çevirmenlik yaptı; ardından önce Toprak Mahsulleri Ofisi'ne daha sonra Çalışma Bakanlığı bünyesindeki bir çevirmenlik kadrosuna geçti.
=KTML_Bold=Evliliği ve ilişkileri=KTML_End=
Ziya Osman Saba'ya göre Cahit Sıtkı, kendisinden yaş yaş küçük kızların peşinde olmuştur. Saba, şairin kendini hiçbir kızın beğenmeyeceği kadar çirkin gördüğünü ve tecrübeli olduklarından dolayı yetişkin kızların kendisini beğenmeyeceklerini ve bundan ötürü küçük yaştaki toy kızları elde edebileceğini belirtmiştir. Mülkiye'de okuduğu sırada on dört yaşındaki Beşiktaşlı denen kişiyle ilişkisi olmuştur. 12 Mart 1941'de askerliğini yapmak için hazırlık kıtasına katılmış, nisan ayı sonlarına doğru Ankara Yedek Subay Okulu'nda altı aylık döneminin ardından 10 Kasım 1941'de piyade asteğmeni olarak Burhaniye II. Tabur 5. Kıta Bölük Komutanlığı emrinde kıta hizmetine başlamıştır. Burada askerliğini yaparken yine genç yaşta olan komşusu Boşnak kızı ile on yedi yaşlarında olan esmer güzeli yar ile ilişkisi olmuştur. Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı'nın sevgilileri hakkında şunları söylemiştir:
Cahit'i âşık eden kızların hiçbirini görmem kısmet olmadı. Onları ya kendi ağzından dinledim ya mektuplarıyla, şiirlerinden öğrendim. Onlar hep küçük kızlar oldular. Hatta bazıları kara, okul göğüslüklerini olsun çıkarmamışlardı... Cahit, kendisinin çirkin, hiçbir kızın beğenmeyeceği kadar çirkin olduğuna inanmıştı. Bence erkekte güzelliğin veya çirkinliğin hiçbir önemi olmadığı halde o, bu konuda aşırı bir duyarlılık gösteriyor, bunu kara bir talih sayıyordu.
Tarancı, bir mektubunda askerliğinin son dönemlerini geçirdiği Ilıca'dayken babasının kendisini Diyarbakırlı bir kızla evlendirmek istediğini belirtmiştir. Daha önceden tanıdığı memleketlisi Melek Tiğrel ile de mektuplaşması, onunla evliliği gündeme getirmiştir. Cahit'in yakın çevresi bu evliliğe sıcak bakmasına rağmen zamanla bundan da vazgeçmişlerdir. Tarancı, Çalışma Bakanlığı'nda çalışırken görüp âşık olduğu Cavidan Tınaz'a bir mektup yazarak evlilik teklifinde bulunmuştur. Cavidan Hanım, Cahit Sıtkı'nın kendisine mektup verişini şöyle anlatmıştır:
Bir gün telaşlı, mahcup bir tarzda ve acele ile elime bir mektup sıkıştırdı. Doğrusu böyle bir şeyi tahmin edebiliyordum. Mektubu heyecanla alıp eve götürdüm, kendini tanıtıyor ve benimle evlenmek istediğini belirtiyordu... Çok iyi bir insandı.
Cavidan Hanım, bu mektuba şairin içkiye olan bağımlılığından ötürü olumsuz yanıt vermiştir. Bunun farkında varan Cahit Sıtkı, Affet beni Cavidan'ım, gözümde dünyanın en paha biçilmez mücevheri olan o güzel başın için yemin ediyorum, mezara gireceğim güne kadar ağzıma alkol namına tek damla bir mayi koymayacağım. diyerek Cavidan Hanım'ı evliliğe razı etmiştir. Çift, 4 Temmuz 1951 Çarşamba günü Ankara Halkevi'nde nikâhlanmıştır.
=KTML_Bold=Ölümü=KTML_End=
Tarancı, 1954 yılının ocak ayının ikinci yarısında sağ tarafına gelen felçle Ankara Numune Hastanesine kaldırıldı. Sağ tarafından felç olan Cahit Sıtkı, konuşma yetisini kaybetti. Üç ay hastanede kaldıktan sonra taburcu edildi ve tıbbî imkânların daha iyi olacağı düşüncesiyle İstanbul'a götürüldü. Doktorların, şairin iyileşme ümidi olmadığı ve baba evine gitmesinin uygun olacağını belirtmesiyle Diyarbakır'a, bir yıl Diyarbakır'da kaldıktan sonra tedavi amacıyla 7 Ekim 1955'te yeniden Ankara'ya götürüldü. Ankara'daki tıp fakültesinde on bir ay boyunca tedavi gördü. Bu sırada kendisine şiirleri okunmuş, hafızasına tekrar işlerlik kazandırılmaya çalışılmıştır. Söylenenleri anlamaya başlayan şair 15-20 kadar kelimeyi de söyleyebilir hâle geldi. Felçli olan sağ ayağını oynatmaya ve bükülü kalan kolunu kıpırdatmaya hatta yavaş yavaş yürümeye bile başladı. Dönemin bakanı Samet Ağaoğlu'nun yardımıyla 6 Eylül 1956'da kardeşi Halit Tarancı refakatinde Viyana'ya gönderildi. Viyana'daki bir hastanede tedavi gördüğü sırada 12 Ekim 1956'da zatülcenpten ötürü öldü. 26 Ekim Cuma günü Ankara'ya getirilen naaşı, Ankara'da Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedildi.
=KTML_Bold=Sanat hayatı=KTML_End=
Cahit Sıtkı, aile çevresinin edebi faaliyetlere ilgi duyması yönü ile küçük yaşlarda edebiyat dünyasına ilgi duymaya başladı. Saint-Joseph Lisesi'ne giderken Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul ile Pierre Corneille, Jean Racine, Molière, Alphonse de Lamartine gibi sanatçıları da okuma fırsatı buldu. Galatasaray Lisesi'ndeyken şiire olan eğilimi giderek artmış ve 2. sınıftayken Ziya Osman'ın yönlendirmesiyle Fransız şair Charles Baudelaire'i okumaya başladı. Şair bu konuda şunları dile getirmiştir:
Bendeki Lamartine muhabbeti Galatasaray onuncu sınıfa kadar devam etti. Orada Baudelaire'i okuduktan sonra düşünüşüm, duyuşum, görüşüm değişti. Daha doğrusu Baudelaire elinde tuttuğu canlı meşale ile bana tutacağım, tutmam gereken yolu gösterdi. Baudelaire bana suyun dibine inmeyi öğretti, içimle dışım arasındaki farkı Les Fleurs du Mal'i (Kötülük Çiçekleri) okuduktan sonra idrak ettim.
Hafta sonu tatillerini bürokrat dayısı Fevzi Bey'in evinde geçiren Cahit Sıtkı'yı aile çevresinden sadece o, şiire teşvik etmiş, onu yüreklendirmiştir. Cahit Sıtkı şiire ağırlık verdikçe derslerindeki başarısının düşmesi ailesi tarafından şiddetle eleştirilmekteydi. Lise son sınıftayken ilk şiirlerini Servet-i Fünûn ve Muhit dergilerinde yayımladı. Aynı dönemde Servet-i Fünûn ile Galatasaray Lisesi'nin Akademi ve Galatasaray adlı dergisinde de şiirleri yayımlanmaya başlamıştır. Dayısı, şiirlerini Abdullah Cevdet'e göstermesi konusunda Cahit Sıtkı'yı yüreklendirdi. Abdullah Cevdet, Cahit Sıtkı'nın bütün şiirlerini dikkatle okumuş, kusurlarını ona nezaketle göstermiş, beğendiği mısraların altını çizmiş ve ona yetenekli olduğunu söyledikten sonra; bu şiirleri yayımlamaktan vazgeçmesini ve daha çok kitap okuyarak yazmasını tavsiye etmiştir.
Cahit Sıtkı, şair olmak istemesine rağmen babası tarafından Mülkiye Mektebi'ne gönderilmişti. Okula bazı günler uğramış ama zamanının çoğunu da okula yakın bir kahvede geçirmiştir. Bu yüzden babasıyla çok tartışmış, babası ona diploması olmayan şairleri örnek göstererek kendisinin haklı olduğunu dile getirmeye çalışmıştır. Cahit Sıtkı da Bu yaldızlı kâğıt üzerinde ne diye bu kadar duruyorsun, bak Hüseyin Cahit'in de diploması yok? cevabını vermiştir. Sigara içmeye lisedeyken başlayan şair, bu dönemde içkiye başlamış ve kendi sözüyle hayatı daha kesif yapmak için hep şiir adına ve uğruna içtiğine işaret etmiştir. Edebiyat dünyasında tanınmasında Peyami Safa'nın 1932 yılında Cumhuriyet gazetesinde şiiri üzerine yazdığı üç yazının büyük etkisi olmuştur.
=KTML_Bold=Sanat anlayışı=KTML_End=
Sanat için sanat anlayışına bağlı kalan Tarancı'ya göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur. Cahit Sıtkı'ya göre sanat eseri/şiir, her şeyden önce bir anlatımdır. O, bu anlatımı bir estetikçi veya felsefeci gibi ontolojik olarak değil, ilgilendiği ve üzerinde çalışmaktan zevk duyduğu bir nesne olarak ele almış ve kendisine göre başarılı bulduğu güzel şiirlerin özelliklerini anlatmıştır. Bu özellikler, aynı zamanda şairin şiir anlayışını ortaya koymaktadır. Ayrıca Cahit Sıtkı'ya göre samimiyet, estetik bir değerdir, şiirde anlatılan duygu, düşünce, inanç ve daha başka duyguların samimi olması bir şiire, sanat eseri olma kıymeti kazandıran unsurlardan biridir.
=KTML_Bold=Şiir kitapları=KTML_End=
Yirmi bir şiirden oluşan Ömrümde Sükût, Cahit Sıtkı'nın 1933'te yayımlanan ilk şiir kitabıdır. Necip Fazıl Kısakürek tesiri altındaki bu şiirlerde, Fransız şiirinin tür ve biçim etkisi görülmekte ve Tarancı'nın çocukluk anıları, özlemleri, içinde yaşadığı zamanın kişisel bunalımları ele alınmıştır. Şairin lise yıllarında yazdığı ve Akademi, Muhit ve Galatasaray dergilerinde neşrettiği bazı şiirleri de içinde barındıran kitap, yedi bölüm halinde 21 şiiri ihtiva etmektedir. 1946'da Otuz Beş Yaş adlı şiir kitabı, Ülkü Basımevi tarafından basılmıştır. 1933-1946 döneminde yazılan şiirleri kapsayan bu eser, sonraki yıllarda en çok basılan şiir kitapları arasında yer almıştır. Kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmı Varlık başta olmak üzere Kültür Haftası, Ağaç, Yücel, Gündüz, İnkılapçı Gençlik, Ülkü gibi dergilerde yayımlanmıştır. Eser, Ağustos 1946'da Varlık Yayınları'nın ilk kitabı olarak basılmış ve yüz sekiz şiir içermektedir. Çalışma Bakanlığı'nda çevirmenlik yapmaya başladığı dönemde yazmaya başladığı ve kitaba adını veren Otuz Beş Yaş şiiriyle Cumhuriyet Halk Partisi'nin kuruluş yıldönümü ile ilgili açtığı yarışmada birinciliği elde etmiştir. İlk baskısı 1952'de Varlık Yayınları tarafından yapılan Düşten Güzel, 1946-1952 arasında yazılan 35 şiiri içermektedir. Önceki kitapta yer alan ölüm, ölüm korkusu, yaşama sevinci; artık bu kitapta yerini sevgi ve evlilikten kaynaklanan mutluluk duygusuna bırakmıştır. Tarancı bu kitabında ayrıca Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili bazı konulara, ülke ve ülke insanlarına değinen bazı deyişlere yer vermiştir. Varlık Yayınları tarafından 1957'de çıkan Sonrası, şairin ölümünden sonra yayımlanmıştır. Bu kitabın ilk 28 sayfasında 1933-1954 yazıp sağlığında yayımladığı, 1952'den sonra yazıldığı halde çeşitli dergilerde yayımlandığı halde kitaplarında yer almayan 73 şiiri ile birlikte bazı çeviri şiirleri yer almaktadır. Asım Bezirci tarafından derlenen Tarancı'nın bütün şiirleri 1983'te Bütün Şiirleri adıyla Can Yayınları'ndan çıkmıştır. Kitap altı bölümden oluşmaktadır.
=KTML_Bold=Hikâyeleri=KTML_End=
Cahit Sıtkı, şairliğiyle tanınmak istemiş ve ömrünün büyük bölümünü şiirle iştigal ederek geçirmiş bir sanatçı olmasının yanında hikâyeler de kaleme almıştır.[60] Hikâyelerini gerek Fransa'ya gitmeden önceki yıllarda gerekse Cumhuriyet gazetesinde çalışıp yükseköğrenimini tamamlamaya çalıştığı yıllarda yazmış ve aynı gazetede yayımlatmıştır. Daha çok maddî sıkıntılardan dolayı (dostu Baki Süha Edipoğlu'nun aktardığına göre sigara ve içki parasını çıkarmak için) 1935-1947 yılları arasında yazmıştır. Bunlar kısa hacimli, günlük yaşamın içinden bazı gözlemlere dayalı hikâyelerdir. Toplam seksen hikâye yazan Tarancı, hikâyelerinde aile özlemi, güzellik-çirkinlik karşıtlığı, aşk, karşılıksız aşk, kadınlar tarafında sevilme arzusu, yaşama sevinci-ölüm korkusu karşıtlığı, içkiye sığınış, memuriyeti ve işi sevmeme ve baba korkusu gibi konuları ele almıştır. Cahit Sıtkı'nın hikâyeleri konusundaki ilk çalışma, Selahattin Önerli tarafından 1976 yılında Ankara-Akran matbaasında basılan bir kitapta yayımlanmıştır. 2006'da ise Can Yayınları, Gün Eksilmesin Penceremden adıyla Tarancı'nın 43 hikâyesini içeren bir kitabı Tarancı'nın ölümünün 50. yılında yayımlamıştır.
=KTML_Bold=Mektupları=KTML_End=
Tarancı'nın aile fertlerine, arkadaşlarına ve yakın dostlarına yazmış olduğu mektupların çoğu yayımlanmıştır. Ziya'ya Mektuplar, Tarancı'nın 1930-46 yılları arasında yakın dostu Ziya Osman Saba'ya yolladığı mektuplardan elli yedisini içermektedir. Nisan 1957'de Varlık Yayınları tarafından basılmıştır. İnci Enginün tarafından hazırlanan ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından basılan Evime ve Nihal'e Mektuplar, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi'ndeki mektupların bir araya getirilmiş hâlidir. Kitaptaki mektuplardan on biri şairin annesine, beşi babasına, ikisi anne ve babasına, kırkı Nihal'e, ikisi Yıldız'a, biri Yıldız, Nihal ve Yılmaz'a hitaben yazılmıştır. Yaşar Nabi Nayır da Dost Mektuplar adlı eserinde Tarancı'nın on iki mektubuna yer vermiştir.
=KTML_Bold=Müzesi=KTML_End=
Cahit Sıtkı'nın Diyarbakır'da doğduğu ev günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Şehir merkezinde, Camii Kebir Mahallesi, Cahit Sıtkı Tarancı Sokak No:3'te bulunan ev, 1733 tarihinde inşa edilmiştir. Diyarbakır'ın geleneksel konut mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan ev, merkezi bir avlu etrafında sıralanmış dört kanattan oluşmuş ve zemin artı bir katlı olarak tamamen bazalt taş kullanılarak inşa edilmiştir. Binada büyüklü küçüklü toplam on dört oda, mutfak, kiler ve tuvalet bulunmaktadır. 1973 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp restore edildikten sonra, cumhuriyetin 50. yılında 29 Ekim 1973 tarihinde Tarancı'nın anısını yaşatmak ve ismini ebedileştirmek amacı ile müze olarak hizmete açılmıştır. Müzede Tarancı'nın şahsî eşyaları, el yazısı ile yazılmış mektupları, aile fotoğrafları ve kitaplarından oluşan bir koleksiyon sergilenmektedir. Müze, 1 Mayıs 2011 tarihinde başlanan onarım ve teşhir tanzim çalışmaları 1 Ağustos 2012 tarihinde tamamlanmış ve 18 Mayıs Müzeler Günü'nde tekrar açılmıştır.
=KTML_Bold=Bestelenmiş şiirleri=KTML_End=
Cahit Sıtkı'nın birçok şiiri, farklı bestekârlar tarafından çeşitli makam ve farklı usullerde bestelenmiştir. Bunların dışında Memleket İsterim şiiri, Onur Akın tarafından söylenmiştir.
=KTML_Bold=Eserleri=KTML_End=
=KTML_Blue=Şiir=KTML_Blue=
Ömrümde Sükût (1933)
Otuz Beş Yaş (1946)
Düşten Güzel (1952)
Sonrası (1957)
Bütün Şiirleri (1983)
=KTML_Blue=Mektup=KTML_Blue=
Ziya'ya Mektuplar (1957)
Evime ve Nihal'e Mektuplar (1989)
=KTML_Blue=Hikâye=KTML_Blue=
Gün Eksilmesin Penceremden (2006)
=KTML_Blue=Biyografi=KTML_End=
Peyami Safa: Hayatı ve Eserleri (1940)[1]