Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler
Ziya Gökalp
Toker Yayınlar
İSTANBUL 2015
Ziya Gökalp, modern Türkçülüğün kurucusudur.
Bu sebeple, Türk gençlerinin vatansever milliyetçiler olarak
yetişebilmeleri ve Türkçülüğü tam olarak kavrayıp benimseyebilmeleri için
Ziya Gökalp’in eserlerinden öğrenecekleri pek çok şeyler vardır.
Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’ün; «Etimin ve kemiğimin
babası Ali Rıza Efendi ise fikrimin babası Ziya Gökalp’tir» ve
«Heyecanlarımın babası Namık Kemal, fıkirlerimin babası Ziya
Gökalp’tir» sözlerinden, bu büyük düşünürümüzün fikirlerini kendine
rehber yaptığını öğreniyoruz.
Öyle ise Atatürk’ün izindeki Türk gençliği de Ziya Gökalp’i kendine
rehber yapmalıdır.
Bugünün gençliğine, Ata’sının kendisine rehber yaptığı fikirlerin, sade
bir dille sunularak öğretilmesi ve benimsetilmesi ise bizlerin görevidir. İşte
bu görevin sorumluluğunu taşıyan bir kişi olarak bugüne kadar Ziya
Gökalp’in, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek İslamlaşmak
Muasırlaşmak, Türk Ahlakı, Türk Töresi, Türk Medeniyeti Tarihi
eserlerini gençlerimiz için sadeleştirdim. Her biri birkaç baskı yaptı. Şimdi
de Hars ve Medeniyet, Yeni Hayat, Kızıl Elma, Altın Işık ve Kürt
Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Hürriyete Mektuplar, Son
Şiirler, Türk Terbiyesi, Çınaraltı Yazıları, Yeni Türkiyenin Hedefleri
isimli 10 eserini sadeleştirerek yayınlamaktayım. Bu eserlerden bir kaçını
Ziya Gökalp’in sağlığında gazete ve dergilerde yayınlanmış makalelerini bir
araya getirerek kitaplaştırdım.
Gökalp’in eserlerinde kullandığı dil, yazıldığı dönem için ne kadar sade
otursa olsun, bugünün gençliğinin kolayca okuyup anlayabileceği durumda
değildir. Şimdiye kadar çeşitli yayınevleri bu eserlerin bazılarını, 70-80 yıl
önceki Ziya Gökalp’in kullandığı dili aynen koruyarak yayınladılar.
Bazı yayınevleri ise eserleri sadeleştirdiklerini sanarak uydurukça
kelimelerle bozdular. Tabiidir ki, bu uygulama Ziya Gökalp’e ihânet,
okuyucuya ise en yumuşak ifade ile saygısızlık ve gençler için de zararlı
olmaktır.
Bense çalışmalarımda orta bir yol izledim. Ne eski dili aynen bıraktım,
ne de uydurukçaya saptım. Halkımızın kullandığı ve okuduğu zaman
anladığı kelimeleri; «Arapça ya da Farsçadan veya bir başka dilden mi
gelmiştir?» veya «sonradan mı türetilmiştir?» diye kökünü araştırmaya
girişmeden kullandım. Bence önemli olan, halkımızın o kelimeyi bilip
bilmediği, kullanıp kullanmadığı idi.
Amacım, Ziya Gökalp’i ve fikirlerini en iyi şekilde anlatabilmekti. Bu
«amac»ı en iyi gerçekleştirecek «araç», yâni kelimeyi, o kelimenin kökenini
araştırma gereği duymadan kullanmam, en doğal olan davranıştı. Ben de
öyle yaptım. Bunu bir kaç örnekle anlatayım: Lisan yerine; dil, darbı
mesel yerine; atasözü, nesil yerine; soy kelimesini kullandım. Bazen de bir
kavramı karşılayan eski kelimenin yanında, parentez içinde o kelimeyi
açıklayıcı eski ve yeni kelimelere bir arada verdim; teamül (örf-adet,
gelenek) örneğinde olduğu gibi.. Bazen, her ikisi de aynı anlamda olan hem
mefkureyi, hem ülküyü, hem harsı, hem kültürü, hem ırkı, hem soyu aynı
zamanda kullandım.. Kısacası, dil konusundaki tek kaygım, «anlaşılırlık»
tan ibaretti.[1]