Dengbêjlerde aşk özgürdür
Ahmet Aras
Hayat da aşk üzerinedir. Bu aşk bildiğimiz kaba bir aşk değildir, yani bir sevgi, bir arzu... Şimdi aşk ve sevgi olmazsa zaten toplum yaşayamaz, hiçbir toplum yaşayamaz. Toplumun temelini sevgi ve aşk oluşturur. Cinsler arası aşk çok estetizedir Kürtler arasında.
İki nehrin aşkı ile yaşam bulan Mezopotamya’nın her bir parçası, başka bir destan taşır bağrında. Hangi toprağı adımlasan, bir klam yükselir uzun uzun, yürekleri dağlayarak... Bu coğrafya parçasından biri de Serhat bölgesi... Serhat bölgesi, Kürt kültürel birikiminde özel bir yere sahiptir. Evdalê Zeynikêlerin, destanların anlatıldığı içli klamların yurdu. Ve nice yazar yetiştirdi suskunluk rüzgarlarının estirildiği zamanlarda dahi; Erebê Şemo, Qanatê Kurdo, Heciyê Cindî, Casimê Celîl... Bundan dolayı, Kürt sözlü ve yazılı edebiyatının da diyarıdır. Günümüzde de birçok Serhatlı, bu topraklarda yetişen edebiyatçı ve edebiyat taşıyıcılarının izinde. Bunlardan biri de Ahmet Aras. 1944 yılında Erzurum’da dünyaya gelen yazar ve araştırmacı Aras, özellikle Kürt sözlü ve yazılı edebiyatı üzerine çalışmaları ile tanınıyor. Ahmet Aras ile sözlü ve yazılı edebiyat geleneğimizde aşkın yerini ve niteliğini konuştuk.
Kürt sözlü edebiyat geleneğinin temelini oluşturan dengbêj klamlarının büyük bir kısmında aşk hikayeleri anlatılıyor. Dengbêjlerin dilinden Binevşa Narîn ile Cembelî’nin veyahut Dewrêşê Evdî ile Edûlê’nin ve daha nicesinin aşkını öğreniyoruz. Sözlü edebiyatımızda anlatılan aşkı nasıl tanımlarsınız? Nasıl bir aşk bu?
Aşk dediğimiz şey, insan toplumunun var olduğu dönemden beri var. Ama sözkonusu sözlü anlatım Kürtlerde dengbêjler vasıtasıyla oluyor. Yani toplumun var oluşundan itibaren, dengbêjler toplumun duygularını sesle, ezgiyle ifade ediyor. Toplumun meşgul olduğu ne kadar sorunu var ise dengbêj bunları ifade ediyor, bir nevi doğal haliyle. Mesela dengbêj eğitim görmemiştir. Dengbêj toplumun bir bireyidir, o toplumda var olan duyguları ezgiyle ifade eden kimsedir. Ve toplumun varoluşundan itibaren dengbêj vardır. Kürtlerdeki bu dengbêjlik geleneği -başka halkları fazla bilmiyorum, herhalde onlarda da öyledir- çok eski. Ama Kürt dengbêjlerinin bu duyguları ifade ederken, özellikle aşk konularını işleyen klamlar söylerken, yaptıkları, çok geliştirilmiş ve yüzyılların imbiğinden süzülen çok daha estetik, estetize edilmiş bir söz sanatıdır.
Şimdi aşk ve sevgi temalı ezgilerde, klamlarda; Kürt dengbêjliğinin bir başka özelliği daha ortaya çıkıyor. Daha doğrusu klamı ortaya çıkıyor; Kürt klamının lirizmi; etkileyici, coşkulu, esin dolu söyleyiş biçimidir. Coşkulu, etkileyici söyleyiştir. Şimdi bu coşkulu, etkili söyleyiş biçimi insanı çok etkiliyor, insan ruhunu içine alıyor. Bir insan o klamı dinlediği zaman onunla bütünleşiyor. Kürt dengbêjleri, toplumun, hem sesi hem vicdanıdır. Eğer o toplumun duygularını güzel bir şekilde ifade ederse, topluma sahip çıkar, besler, kuşaktan kuşağa aktarır, yüzyıllarca bu şekilde muhafaza eder, getirir sana ulaştırır, yani özelliği o. Dengbêjler Kürt kültürünün yaşatılmasında, Kürtlerin toplumsal hayatında çok büyük bir öneme sahiptir.
Özellikle bilinen Kürt aşk destanlarında, bu aşkın çoğunlukla erkek gözüyle anlatılmasının sebebi nedir?
Dediğim gibi dengbêj doğal bir söyleyiş biçimi olduğu için, duyguları olduğu gibi ifade ediyor. Kürt klamında aşk çok serbesttir. Sansür yoktur. Klamların erkek gözüyle anlatılmasının sebebi, erkek hakim toplumların olmasıdır. Kökleri binlerce yıl öncesine dayanan bir ataerkil toplum gerçeği var. Dolayısıyla erkeklerin ağzından ifade edilir. Bu da sadece doğu toplumlarına ya da Kürtlere özgü bir şey değildir. Bütün halklar için geçerliliği vardır, yani en gelişmiş ülkelerde dahi bu böyledir.
Ama Kürtlerde farklı bir özellik var. Diğer doğu toplumlarından, müslüman toplumlarından farkı şu: ozan dediğimiz zaman Türklerde, Araplarda bildiğim kadarıyla Farslarda da öyle kadın ozan yok. Ama Kürtlerde var, toplumda yer etmiş kadın dengbêjler var. Fakat Kürt erkeği, güzel tarif etmiştir. Erkek kadının ağzından söyler, yani kadın söyler ama onu ifade eden erkektir. Erkek de bütün toplumlarda olduğu gibi, kadını ne kadar tarif edebiliyorsa o da o kadar tarif etmiştir, bu normaldir yani.
Kürt toplumunda özellikle aşk destanlarının hem sözlü hem de yazılı olarak yüzyıllardan beri kuşaktan kuşağa aktarıldığını görüyoruz. İlginin büyüklüğü sadece konunun aşk olmasından mı ileri geliyor?
Zaten hayat, aşk üzerine kurulu. Bir roman, bir sinema filminde aşk yoksa izlemezsin. Bu bütün toplumlarda böyledir. Yani en kaba vurdulu-kırdılı kovboy filmleri dahi aşk üzerine bina ediliyor. Hayat da aşk üzerinedir. Bu aşk bildiğimiz kaba bir aşk değildir, yani bir sevgi, bir arzu... Şimdi aşk ve sevgi olmazsa zaten toplum yaşayamaz, hiçbir toplum yaşayamaz. Toplumun temelini sevgi ve aşk oluşturur. Cinsler arası aşk çok estetizedir Kürtler arasında. Yani çok estetize bir şeydir. İlginin büyüklüğü aşktan kaynaklanıyor, doğrudur, normaldir. Zaten bir roman veya herhangi bir kültürel eserde bir duvar işliyorsunuz, o duvarda dahi bir aşk motifi yoksa o size bir şey ifade etmiyor, yani bir sevgi motifi yoksa. Bu böyle... Aşk ilgiyi arttırıyor, aşk olmazsa hiçbir şey olmaz, edebi eser de yaratılamaz.
Bugünün gözüyle baktığınızda, bu aşk destanlarının Kürtlerin edebi birikimi ve toplumsal gerçeğinde nasıl bir yeri var?
Kürt klasik edebiyatında Ehmedê Xanî, Melayê Cizîrî, Melayê Batê, Feqiyê Teyran, Murad Xanê Bazîdî, Mele Îsmaîlê Bazîdî gibi isimler var. Bunlar çok büyük düşünür ve yazarlardır. Şimdi bunları aynı döneme ait divan edebiyatından Fuzûlî, Nebi, Nedim, Baki, Şeyh Galip vs. ile mukayese ettiğinizde, çok büyük farklar görürsünüz. Bu Kürtlerin engin sözlü kültürüne dayanmasından ileri geliyor.
Mesela Ehmedê Xanî genellikle batılı doğu bilinciyle Firdevsi ile mukayese ediliyor, Shakespeare ile mukayese ediliyor. Melayê Cizîrî, Şirazlı Hafız’dan fazladır, eksik değildir. Ama hiçkimse Fuzûlî’yi, Nedim’i, Baki’yi bunlarla mukayese etmez. O kadar güçlü bir klasik edebiyat yaratılmışsa, bunun temelinde çok güçlü bir sözlü edebiyat geleneğinin olmasındandır. Bunlar da ilahi aşkı işlemişlerdir, özellikle tasavvuf dediğimiz şey. Şimdi bunları Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi ile Ehmedê Xanî ile mukayese edersin ama Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi Farsça yazmıştır, Türkçe yazmamıştır. Yani Fars kültürü geleneğinden geliyor, bu çok önemli. İlahi aşk ancak ikisi mukayese edildiği zaman o kadar güzel görülür. İkisi de çok güzel izah etmişlerdir.
Feqiyê Teyran Kürtlerin Süleyman Peygamberi’dir. Hani Hazret-i Süleyman’ın kuşlarla, doğayla, hayvanlarla, sularla konuştuğu söylenir ya; Feqiyê Teyran kuşlarla konuşuyordu. Feqiyê Teyran sadece kuşlarla konuşmuyordu, sularla da konuşuyordu. Kürt dengbêjlerini iyi tetkik eden bir kimse daha güzel şeyler yapabilir. Örneğin müzik, yazılı eser anlamında çok güzel şeyler yapabilir. O ruhu yaşatabilir ve kendi güzelliğinden bir şey kaybetmemiş bilakis zamanın getirmiş olduğu teknik olanakları çok kadar güzel kullanarak ifade eder.
Günümüz yazılı Kürt edebiyatına bakıldığında, aşkın niteliğinde nasıl bir değişim görebiliyorsunuz?
Aşkın genel olarak niteliğinde zamanla değişim olmuştur, bugünkü teknolojinin, toplumsal ilerlemenin gelmiş olduğu seviye sebebiyle, -Avrupa’da ve bütün dünyada da böyle- aşkın niteliğinde değişim olmuştur. Değişim nasıl olmuş? Biraz kabalaşma diyelim, o eski estetizmi yitirmiş diyebiliriz. Ama Kürt klamında bu böyle değildir, derin, daha güzel bir ifade sözkonusudur. Fakat taklit yapanlar onu müzik ya da edebiyat alanında dejenere ediyor. Elbette zamanla her şey de değişim oluyor. Aşkta da oluyor. Ama Kürt halkı yaşamının kaynağından fışkıran dengbêjler tarafından ifade edilen o değişimi, pek yaşamamıştır. Aşktaki değişim maddi çıkara dayalı olarak, metalaşarak oluyor. Bu kötü bir şey. Marx der ki; “feodalite kötü bir şeydir.” Ama o dönemde belli bir ruh var, bir şövalye ruhu var. O ruh kaybolduğunda yiğitlik de kayboluyor. Maddileştikçe, kabalaştıkça o estetiğini, güzelliğini ve derinliğini yitiriyor.[1]