Jina Emini, Kürdistan’ın Saqiz şehrinde yaşayan bir Kürt kadınıdır. Çok genç yaşlardadır (22 Yaş). Tahran’da bir yakınını ziyaret etmek için kardeşleri ve ailesiyle birlikte tahrana gidiyor. Daha yakınlarının evine yetişmeden, İran Totaliter ve Faşist Devletinin “Ahlak polisi”, ahlakla alakası olmayan zorba, insanlık ve medeniyet dışı, polis teşkilatı yetkilileri tarafından yakalanıyor. Yakalanma gerekçesi, Totaliter Faşist Devletin kıyafet düzenlenmesine uygun başını kapatmamış olmasıdır. Oysa ailesinin verdiği bilgilerden anlaşılıyor ki, “Ahlak Polisinin” verdiği bilgi de doğru değildir. Jina Emini hem Kürt geleneklerine ve hem de İran Totaliter Faşist Devletinin uygulamasına ve hukukuna uygun kılık kıyafetini düzenlemiş haldedir. Buna rağmen başka bazı kadınlarla birlikte emniyete götürülür. Emniyette kendisine işkence yapılır. İşkence sonucu hayatı tehlike içine girer, hastaneye götürüldüğünde hayatını kaybeder.
İran Totaliter ve Faşist Devletinin en önemli karakterlerinde biri de yalana dayanmasıdır, yalana başvurmasıdır. Yalanlara dayalı olarak zorbalık sistemini sürdürmesidir. Bu nedenle Jina Emini’nin ölümüyle ilgili olarak dünya kamuoyunu yanıltmak ve kandırmak istiyor. Jina Emini’ye emniyette işkence edilmediğini, doğal rahatsızlığı sonucu hayatını kaybettiğini söyleme manipülasyon ve riyakarlığını gösteriyor. Oysa yanında bulunan kadınların ifadesine, Jina Emini’ye işkence ediliyor. İşkence sonrası hayatını kaybediyor.
Ayrıca Jina Emini’nin vücudu üzerinde derin darp izlerinin de tespit edildiği, Jina Emini’nin ailesi, Jina Emininin toprağa uğurlanması öncesinde Jina Emini’nin yakınında olanların ifadesi darp izlerinin olduğunu, İran Devletinin yalana ve manipülasyona başvurduğunu ortaya koyuyor.
Bütün bunların yanından, İnsan Hakları örgütlerinin, Uluslararası Af Örgütünün içerden sağlam kaynaklardan edindikleri bilgiler de, İran Totaliter Faşist Devletinin yalan söylediğini, yalandan medet umduğunu, zorbalığını gizlemeye çalıştığını açıkça gösteriyor.
Hükümet karşıtı gösteriler, Jina Emini'nin 17 Eylül'deki cenazesinden bu yana İran genelinde 80'den fazla şehir ve kasabaya yayıldı.
İRAN DEVLETİ #KÜRDİSTAN#’DA 40 YILDAN FAZLA BİR ZAMANDIR (1979) KAN DÖKÜYOR…
Bilinen ve ortada olan bir gerçek var ki, İran Totaliter Faşist İslam Rejimi kandan beslenmektedir. İslamcı, ırkçı, zorba yönetim eliti; bütün halkın, #Kürtler#in, Belucilerin, Arapların, Azerilerin desteğini demokrasi ve özgürlük, hukukun üstünlüğü önermesiyle alarak Şah Diktatörlüğünü yıkan ve iktidarı ele geçirdikten kısa bir sonra mazlum olmaktan çıkıp, mazlumun daha da zorba, kan dökücü, özgürlükleri tanımayan, hukuk dışı olduğunu ortaya koydu.
“Kürdistan’da otonomi ve İran’da demokrasi” ilkesi çerçevesinde Kürtlerin desteğini alan Totaliter Faşist İslamcı elit, tıpkı Cumhuriyet Halk Fırkası, M. Kemal Atatürk ve arkadaşları gibi, bir siyaset yoluna girdiler. Kürtlere savaş açtılar. Kürtlerin siyasi ve milli yapısını ortadan kaldırmayı strateji olarak benimsediler. Kürtlerin, Kürdistan’da kendi siyasi örgütleri KDP, Komela, Şeyh İzeddîn Huseyni Örgütü’nün kurduğu de facto iktidarı bırakmasını, kayıtsız şartsız Şah dönemindeki gibi kendilerine teslim olmasını istedi. Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Deneyini yaşayan Kürtler ve onların milli örgütleri yönetime teslim olmayı, halkımızı İran Devletinin adaletsizliğine, barbarlığına, hukuksuzluğuna terk etmeyi kabul etmediler, doğru görmediler. Milli Direniş Hareketini organize ettiler. Devlet, bu direnişi kırmak için her türlü sömürgeci ve ırkçı zorbalığa başvurdu. Kürdistan’da sel gibi kan akıttılar.
İran Irkçı Mollalar yönetimini, o günden bugüne kadar bu zorbalığı ve kan dökmeyi devam ettirdi. Halende devam ettirmeye yeminlidir. Uygulamalarının hepsi de bunu gösteriyor.
Jina Emini cinayetine karşı, İran Totaliter Faşist İslamcı Devlete karşı başlatılan genel grev, kitle gösterileri sonrası başlayan ve devam eden zorbalık, katliam, zulüm, onlarca insanın katledilmesi de bu devlet yapısının ve stratejisinin sonucudur.
Son bilgilere göre: Jina Emini’nin katledilmesine yönelik protestolar devam ederken, İran güvenlik güçlerinin doğrudan protestocuları hedef aldığı açık bir gerçek. Gerçek mermiler kullanılıyor. Göstericilerin öldürülmesi özel bir hedef olarak sürdürülüyor.
Norveç merkezli bir kuruluş olan İran İnsan Hakları (IHR) yetkilileri de, İran hükümetinin muhalefeti bastırmak için orantısız güç ve gerçek mühimmat kullandığını dünya kamuoyuna açıkladılar.
Devlet medyası büyük yalanlara baş vurmasına rağmen, çok sayıda güvenlik görevlisi de dahil olmak üzere ölü sayısının 41'e yükseldiğini kabul etmek durumunda kaldı. Göstericiler isyancılar olarak tanımladığından, bastırılmasını da reva görüyor.
Oysa sağlam ve sağlıklı kaynaklar bugüne dek öldürülen gösterici sayısının 76’nın çok üstünde olduğu ifade etmektedirler.
Çok açık olan bir şey var ki, 20'si gazeteci olmak üzere yüzlerce kişi tutuklanmış durumdadırlar. Binlercesi de gözaltındadırlar. Gözaltılar ve tutuklamalar devam ediyor. Gözaltına alınanlara ve tutuklananlara çok şiddetli işkencelerin yapıldığı gelen haber arasındadır.
Günde 35-36 kişiyi idam etmekten geri durmayan, devrim muhafızlarının keyfi insan öldürdüğü İran Devletinden ve yönetici elitinden her zorbalık ve kötülük beklenebilir.
İRAN TOTALİTER FAŞİST DEVLETİ AYNI ZAMANDA DİĞER MİLETLERE DE KARŞIDIDR VE ONLARA DA ZULÜM YAPIYOR…
İran Totaliter Faşist Devleti, sadece Kürtlere zulüm yapmadı ve yapmıyor. Araplara, Belucilere, Azerilere de zulüm ve işkence ediyor. Onlardan da insanları idam etmekten geri durmuyor. Onların da milli haklarını gasp ediyor. Hak ve özgürlüklerini ayaklar altına alıyor. Her türlü hukuksuzluğu onlara da reva görüyor.
Bu son gösterilere katılanlar sadece Kürtler değildir. Diğer milletlerden de katılımların olduğu gelen haberler arasındadır. Ayrıca İran’da 80 il ve kasabada gösterilerin ve sivil ayaklanmanın olması da Kürtlerin dışından da diğer milletlerden gençlerin, insanların öldürüldüğünü, gözaltına alındığı ve tutuklandıklarını da tartışmasız ortaya koyuyor..
İRAN’DA DEMOKRATİK VE LİBERAL MUHALEFET DE YASAKTIR. KARŞILIĞI ZORBALIK VE ZULÜMDÜR…
İran totaliter faşist devleti, demokratik ve liberal muhalefete de bugüne kadar izin vermedi. Muhalefet hareketinin zamana yayılan kitle gösterilerinden öldürülenler, tutuklananlar oldu.
BM İŞLENMEKTE OLAN SUÇLARI ENGELLEMELİ VE KATLİAMLARIN ÖNÜNE GEÇMELİDİR…
Protestoculara karşı gerçek mermilerin kullanımı uluslararası bir suçtur. İşlenen cinayetler uluslararası suç kapsamındadır. Uluslar arası hukukun açıkça ihlalidir.
BM insan hakları ofisi yetkililerinin, İran Devletinin zorbalığından ve şiddetinden endişe duymaları yeterli değildir. İran’ı barışçıl protesto hakkına saygı duymaya çağırması da yeterli değildir. BM hızla harekete geçerek İran’daki katliamı durdurmalıdır.
Sonuç olarak diyebilinir ki: İran devletinin kendi içindeki tüm sivil ve barışçıl gösterileri; haklı, demokrasinin, insan olmanın bir gereği olarak gelişen muhalefet hareketlerini, milli direnişleri, dış güçlerin müdahalesiyle ve düşmanlığıyla açıklaması; acizliğinin zorbalığının, otoriter ve demokratik olmayan yapısının; tam anlamıyla bir paranoyaklık, yalancılık, kendi demokratik ve hukuksal olmayan yapısını gizlemektir. Milletlerin ve halk kesimlerinin taleplerini terörize etmektir.[1]