Hangi #HDP#’li vekil gözaltına alındı, hangisi serbest bırakıldı, hangisi tutuklandı, takip edemez duruma geldik. Bugün Sayın Ahmet Nesin bununla ilgili “işler elma dersem çık, armut dersem içeri gibi” diye bir tweet atmıştı. Durum gerçekten de böylesi traji-komik bir hale gelmiş durumda.
Bunun için sadece son birkaç güne bakmamız yeterli.
2 gün önce HDP milletvekili Hüda Kaya ve Meral Danış Beştaş gözaltına alındılar. Arkasından Ayhan Bilgen gözaltına alındı. Daha sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar. Onlar serbest bırakılırken o arada #Altan Tan# da gözaltına alınıp serbest bırakıldı.
Bugün ise HDP milletvekili İdris Baluken’in #Diyarbakır#’da mahkemesi vardı. Bu mahkemeyi takip eden HDP Van milletvekili Nadir Yıldırım, mahkemeyi izlerken gözaltına alındı. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Neredeyse 3 aydır cezaevinde olan İdris Baluken de “karartılacak delil olmaması, milletvekili olması ve Anayasa Mahkemesi’nin daha önce tutuklu vekillere ilişkin kararını gerekçe gösterilerek” serbest bırakılırken, hemen birkaç saat sonra dün serbest bırakılan Ayhan Bilgen ve Meral Danış Beştaş için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine, Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklanmalarına yönelik yakalama kararı çıkarıldı.
Şu satırları yazdığım sırada Ayhan Bilgen Diyarbakır’da gözaltına alınmış, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama kararı çıkarılan HDP Van Milletvekili Lezgin Botan Van’da gözaltına alınmış, Van milletvekili Adem Geveri hakkında ise yakalama kararı çıkarılmıştı.
İnsan düşünmeden edemiyor. Acaba bu kararları verenler şöyle muhabbetler mi yapıyorlar aralarında: “Bugün canım sıkılıyor, birkaç Kürt mü tutuklasak” ya da “şu milletvekili bugün bunu söyledi, evini 40 polisle bastırayım da görsün” mü deniyor. Gerçekten de nedir tüm bu rezilliğin arkasındaki mantık, ya da mantıksızlık!
Ayhan Bilgen bugün tekrar gözaltına alınmadan önce Birgün.net’te yapılan röportajda “Halkı Kobani konusunda duyarlı olmaya çağıran ve hükümetin İŞİD’e desteğini eleştiren 3 tweete ilişkin olarak gözaltına alındıklarını” söylüyordu. Oysa Kobani eylemlerine ilişkin HDP defalarca soruşturma komisyonu kurulmasını önerdi ve bu öneri AKP’nin oylarıyla reddedildi. Ayhan Bilgen’in de belirttiği gibi bu elbette işin görünen yüzü. Belli ki bu gözaltılar ile HDP milletvekillerini itibarsızlaştırarak HDP’yi zayıflatmak ve HAYIR oylarını mümkün olduğunca aşağıya çekmek hedefleniyor. Ama çok daha önemlisi Kürtlerin meclisteki siyasi temsilini bitirmek hedefleniyor.
Oysa bu muamele ile Kürt halkının temsilcileri itibarsızlaşmaz. Bu muameleler ile bu ülkede hukuku oyuncak edenler itibarsızlaşırlar. Eğer bu şekilde “hayır” diyecek insanları korkuttuklarını düşünüyorlarsa yine yanılıyorlar. Bu rezilliği gören insanların “hayır”a daha çok yöneleceklerini düşünüyorum. Kürt mücadelesi neredeyse yüzyıldır devam eden bir mücadeledir. Bitirildiği düşünülen her dönemde, bu mücadele tekrar filizlenerek yoluna devam etmiştir. Bu hukuksuzluk, haksızlıklar, zulüm devam ettikçe bu mücadele de bitmez. Bir şekilde var olur.
Ahmet Türk iki gün önce cezaevinden “Benim sağlığım kötü ama Türkiye’nin sağlığı benimkinden daha kötü” mesajını vermişti. Yani bir anlamda “Senin durumun benimkinden daha kötü. Beni bitireyim derken, Türkiye’yi bitiriyorsunuz” demek istiyordu. Tüm bu yaşananların içinde en kötüsü de Ahmet Türk’ün dikkati çekmeye çalıştığı bu gidişat. Türkiye gittikçe batıyor, hatta ölüyor.
Dönem, iktidarın denetimi altındaki yargıda “elma dersem çık, armut dersem çıkma” dönemi. Ama bu “saklambaç oyunu” her anlamda Türkiye’yi bitiriyor. Bunun sonunda elde bir Türkiye kalmayabilir. Elma armudun sonu “kel Mahmut” a doğru gidiyor![1]