Sorun Ermenistan devleti değildir. Ermenistan devleti, Nikol Paşinyan liderliğinde iki #Kürt# #gerilla#sını TC devletine teslim ederken, kimin yanında olduğunu açık açık beyan etmiştir. Paşinyan bu tavrıyla bölge haklarının özgürlüğüne ve mücadelesine karşı olduğunu göstermiş durumdadır.
Yalan ve talanı Ortadoğu, Balkan, Kafkas halkları iyi tanır ve bilir. Güneş yalanla karartılamaz. TC ve Azerbaycan devleti çeteleşmiş, DAİŞ’leşmiştir.
TC devletinin en iyi ihraç malzemesi asker, en iyi ürettiği de yalandır. Ne üretim ne bilim ne de sanatta övünebileceği hiçbir değeri olmayan, geride kan-yıkım, gözyaşı ve acıdan başka bir şey bırakmayan TC’nin izinden şimdi “kardeş”i Azerbaycan devleti gidiyor.
Türk ve Azerbaycan hükümet yetkilileri, askeri generalleri, muhalefet sözcüleri 12 Eylül’den bu yana saldırıyı ilk başlatanların, çatışmadan yana olanın Ermenistan olduğunu dillendirmektedir. Karabağ’ın dörtte üçünü kaybeden, askeri olarak Azerbaycan-Türk faşist güçlerinden oldukça zayıf ve donanımsız bir durumda olan Ermenistan’ın bir saldırı başlatmasının askeri olarak yenilgi anlamına geleceğini bile bile bunu propaganda ediyorlar. Sürekli savunma ve korunma durumunda olan Ermenistan’ın iki kıdemli faşist devlet karşısında saldırıyı başlatan taraf olduğunu iddia edenlerin yeminli ve tecrübeli yalancılıkta oldukça eğitimli olan TC ve Azerbaycan devlet yetkilileri olduğu aşikardır. Hem dünya kamuoyunu aldatan hem kendi ülke vatandaşlarını kandıran bu devletler, her toplumsal-siyasal sorunda olduğu gibi Ermenistan topraklarına yönelik saldırı ve işgal saldırılarında da yalana başvuruyor.
Türk basınında çıkan haberleri okuduğumuzda “Ermenistan Kafkaslar’da gerilimi yeniden yükseltti”, “12 Eylül’ü, 13 Eylül’e bağlayan gece Ermenistan Azerbaycan askerine ateş açtı”, “Büyük çaplı provokasyonlarda bulunan Ermenistan, Azerbaycan topraklarını mayınlama girişiminde bulundu”, “Ateşkes ihlali yapanların Ermenistan tarafıdır” vb. söylemlere sıkça rastlanıyor. Oysa yazılan ve söylenenlerin tümü yalandır. Özel harp dairesinin servis ettiği yalanlardır.
Biz bu türden yalan propagandayı Rojava’ya ve Medya Savunma Alanları’na dönük de görebiliyoruz. Kimin saldırgan, kimin kışkırtıcı dil kullandığını iyi biliyoruz.
Gerek Kürt ulusal özgürlük mücadelesinde gerek Ermeni ve Rum meselelerinde ırkçı-tekçi-şoven dilin ayrımcı faşist söylemlerin ne denli yıkıcı ve düşmanlaştırıcı olduğuna onur ve vicdan sahibi herkes tanıktır.
AKP-MHP faşist yöneticileri ve onun iradesiz muhalefet parti temsilcilerinin istisnasız tümü “Türkiye’nin Azerbaycan’ın yanında olduğunu” belirtti. Bölgede olup bitenler hakkında hiçbir araştırma ve inceleme yapmadan, olayla ilgili hiçbir soru sorma zahmetine katlanmadan anında yapılan açıklamaların amacı ve niyeti bellidir. Tarihsel Ermeni düşmanlığının günümüze dek sürdürülmesidir. Bitmeyen kin ve nefretin yeniden güncellenmesi ve basına servis edilmesidir.
Teknolojinin ve tekniğin devasa gelişimini göz önüne aldığımızda, bölge halkının adalet ve vicdan sesine kulak verdiğimizde, kimin nereden ve hangi silahlarla saldırı başlattığını anlamak zor olmasa gerek. Oysa ki Kürt-Rum-Asuri-Alevi halkları, yaşadıkları acı dolu tarihlerinden ve günümüzde yaşadıklarından kimlerin saldırgan, katliamcı ve yayılmacı olduğunu iyi bilmektedir. Bölge ve komşu halklara karşı hemen her fırsatta ve zamanda tehdit ve saldırgan dili kullananın diktatör R.T.Erdoğan olduğunu iyi bilir.
Yunanistan’a, Rojava’ya, Irak’a, kısaca bölge haklarına yönelik tehditler savuran ve lümpence kabadayılık yapan Türk hakim sınıflarının bu temsilcileridir.
TC’nin başını çektiği bu saldırganlıktan en çok bölge halkları zarar görmektedir. Rojava’da sivil halka yönelik katliam saldırıları gün aşırı sürmektedir. Aralarında çocukların da olduğu onlarca insan hava saldırılarında katledilmiştir. TC devleti Başûr Kurdistanı’nda KDP ile işbirliği içinde sadece gerilla güçlerine değil, sivil halkın yaşadığı yerlere de saldırılar gerçekleştirmekte, savaş uçaklarıyla bombalanmaktadır. Bu saldırılarda onlarca sivil katledilmiştir.
Şimdi benzer durum TC’nin tıpkı DAİŞ’i sevk ve idaresinde olduğu gibi Azerbaycan’ı Ermenistan’a yönelik saldırılarında da yaşanmaktadır. Sorun Ermenistan devleti değildir. Ermenistan devleti, Nikol Paşinyan liderliğinde iki Kürt gerillasını TC devletine teslim ederken, kimin yanında olduğunu açık açık beyan etmiştir. Paşinyan bu tavrıyla bölge haklarının özgürlüğüne ve mücadelesine karşı olduğunu göstermiş durumdadır. Paşinyan, TC ve Azerbaycan saldırganlığına karşı bu tavrıyla başta Ermeni halkı olmak üzere bölge haklarının acılarını ve mücadelelerini R.T.Erdoğan’la görüşme öncesi pazarlık konusu yapmıştır. Ki bu tavır Paşinyan’ın sınıfsal durumuyla uyum içindedir.
Burada sorun TC’nin aktif desteği ve yönlendirmesiyle “Turan ülküsü” hedefiyle “Zengezur Koridoru”nun ele geçirilmesi saldırganlığın da en çok zarar gören tarafın yoksul Ermeni halkı; köyleri ve yerleşim yerleri olmasıdır. Evi-okulu-hastanesi yıkılan ceviz ve kayısı ağaçları yananların yoksul Ermeni halkı olmasıdır.
Yalan ve talanı Ortadoğu, Balkan, Kafkas halkları iyi tanır ve bilir. Güneş yalanla karartılamaz. TC ve Azerbaycan devleti çeteleşmiş, DAİŞ’leşmiştir. TC devleti tam bir çete devletine dönüşmüştür. İçişleri Bakanı olan S.Soylu kodlu kişinin uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere her türlü kirli işle ilgisi olduğu her gün kanıtlanmaktadır. TC devleti, bölge halklarına yönelik savaşını böyle finanse etmektedir. Böyle bir devlet bölge haklarına büyük bir tehdittir. [1]
Nubar OZANYAN