#Kürdistan#’da ciddi bir sosyal travmaya yol açan 16 Ekim ihaneti sonrası “Irakçılık”, “Kürdistan Bölgesi’nin statüsünün yıkılmasını”, “Bağdat’ta bağlanması” propagandası yapan savunan #Kürt# siyasetçiler eleştirilirken, bazı siyasi yorumcuların Dêrsimli Hasan Hayri Bey’i bu kesim ile özdeşleştirmesi veya örnek olarak gösterilmesi benim gibi Dersimi bilen #Kürtler#i yaralamaktadır.
1925’de Şêx Said İsyanına destek olduğu için Osmanlı ve ardılı Cumhuriyetin kuruluş döneminde asılan ilk Kürt siyasetçi olan Hasan Hayri Bey, bugün “ihanetçi” suçlaması karşısında kendini savunamayacak bir durumda. Hasan Hayri Bey, Kürdistan şehidi ilan edilmesi gerekirken haksız bir şekilde “hain” olarak yaftalanmakta…
Tarih mekân ve zaman mefhumundan koparılarak ele alındığı zaman kahramanları hain, hainleri kahraman yapabilir. Tarihi olaylar ve şahsiyetler bu iki mefhumdan yoksun ele alındığında kesinlikle ideolojik bakışın katliamına uğrayacaktır.
Osmanlının son demleri ve genç Türk Cumhuriyeti’nin Dersim Mebusanı olan Hasan Hayri Bey, Lozan Konferansı’na “Biz Kürtler, Türkiye’den ayrılmak istemiyoruz” telgrafı çektiği için “hainlik” ile yaftalanıyor. Aradan geçen 100 yılda Türk devletinin Kürtlere yönelik, sürgün, katliam, asimilasyon ve inkâr politikalarına rağmen bugün TBMM’de “ortak vatan” edebiyatı yapan Kürt siyasetçileri kahraman ilan edilmesi ise bu iki mefhumdan yoksun tarihsel bakış açısından kaynaklı olsa gerek!
Hasan Hayri Bey’in mebusluğu ve idam edilişine kadar ki sürecin arka planına bir bakalım…
Hasan Hayri Bey, Cemişgezek merkezli hüküm sürmüş Kürdistan Sancağı’nın Melkişi Kürt aşiretinin lideri Pir Hüseyin’in torunudur. 1881’de Dersim’in Hozat ilçesi Yenîspî (Akpınar) Köyünde Şêx Hasanlı aşireti reisi Kankozade Murtaza Ağa’nın oğlu olarak dünyaya geldi. 24 Şubat 1898’de Süvari Teğmen rütbesiyle mezun olarak 4’üncü Ordu emrine verildi. Siverek’te, Erzincan’da ordu içerisinde çeşitli düzeylerde görev yaptı. Van Askerlik Şubesi Başkanlığı’nda görevli iken Osmanlı Mebusun Meclisi’nin son dönemi için yapılan seçimde Dersim milletvekili oldu.
Osmanlı Meclis-i Mebusan’nda 4. Dönem , TBMM’de I. Dönem Dersim Mebusu olan Kongozade Hasan Hayri Bey, Kürt siyasi yaşamında renkli bir kişilikti.
Diyarbakır’da, Mustafa Kemal’in, peşmergelerden oluşan koruma taburunun komutanı, TBMM’ne, Kürt giysileriyle giden milletvekili, 1923’te Lozan Konferansı’na Kürtlerin Türklerden ayrılmak istemediği telgrafı çeken, bu konuda verilen sözlerin tutulmadığını anlayınca mecliste silahıyla Atatürk’ün üzerine yürüyerek tepki gösteren, Kürtçe, Türkçe, Fransızca, Arapça ve Farsça bilen aydın bir Kürt şahsiyetidir.
Osmanlının dağılma süreci ve yeni cumhuriyetin temellerinin atıldığı iki başlı hükümet sürecidir. İstanbul merkezli Osmanlı hükümeti artık kendini yönetemeyecek duruma gelmiş, Araplar ve Balkan’daki ulusların Osmanlı’dan koptuğu bir süreç yaşanmaktadır. Mustafa Kemal, bu dönemde bir Osmanlı subayı olarak harekete geçmiş, Kürdistan ve Karadeniz illerinde harekât ederek nabız yoklamıştır. 1919’da Samsun’a çıkış olarak resmi tarihe geçen zaman diliminde yakinen Kürtler ve Lazları incelemiş, Lazları Topal Osman aracılığı ile katlederek sindirirken, Kürtleri ise yok edemeyeceğini anladığından onları hileli bir siyasetle; özerklik vaatleriyle kandırmayı bir strateji olarak belirlemiştir.
23 Nisan 1920’de Ankara merkezli kurduğu TBMM’de Kürtlere özerklik ve kurulan cumhuriyetin isminin Türk-Kürt devleti olacağı sözü vermiştir…
1920-23 arasındaki birinci meclis konuşmalarına baktığımızda, Doğu illerinin Kürdistan olarak tanımlandığını görürüz. Bu dönemde Hasan Hayri Bey Kürt kıyafetleri ve Kürt hançeri belinde meclise gitmekteydi. Koçgiri isyanının 1918-1921 arasında patlak vermesi Mustafa Kemal’in canını epeyce sıkmaktaydı. TBMM Başkanı imzasıyla Mustafa Kemal, 27 Haziran 1920 tarihinde El Cizire Cephe Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa’ya yazdığı 5 maddelik tamimnamede Kürdistan bölgesinde özerkliğin kurulmasından, Kürtlerin kendisini otonom şekilde yönetmesinden bahseder ve bu konuda El Cizire komutanını bizzat görevlendirir… (*)
Yusuf Ziya Döğer Şeyh Said hareketi sonrası Pêçar Tenkil Harekâtı isimli kitabında, Fransa devlet arşivinde bulunan 6 maddelik Kürtlerin otonomisine yer verilen bir belgeden bahsetmektedir.
TBMM’nin çıkardığı 1921 Anayasası’nda da çok net bir biçimde Kürdistan otonomisinden bahsedilmektedir. 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesinden 21. maddeye kadar olan bölümünde Kürdistan vilayetlerine özerklik tanınmaktadır. (**)
Mustafa Kemal İstanbul merkezli kurduğu birinci Meclis döneminde Kürtlere geniş çaplı özerklik sözü vermesi, Hasan Hayri Bey’in Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ile birlikte Lozan’daki konferansa “Kürtler Türkiye’den ayrılmak istemiyor” ortak telgrafı çekmesine vesile olmuştur. Ancak, Lozan Anlaşması’nda Türkiye heyetinin bu belgeyi delil göstererek Kürdistan’ın özerlik maddelerini çıkarması üzerine Hasan Hayri Bey Mustafa Kemal’in oyunun anlamış hatta mecliste tabancasını çekerek üzerine yürümüştür.
Hasan Hayri Bey’in Mustafa Kemal’e silahla tepki göstermesi, idam ipinin çekilmesine neden olan bir hareket olmuştur.
Mecliste muhalif seslerin yükselmesinden rahatsızlık duyan Mustafa Kemal meclisi feshederek 1924’de 2. TBMM’yi kurmuş, yeni mecliste muhaliflerine yer vermemiştir. Hasan Hayri Bey de önceki dönemdeki tavrından dolayı 2’inci TBMM’ye seçilmemiştir. 1921’de Kürdistan’a özerklik tanıyan Anayasa değiştirilmiş 1924 Anayasası ile Kürtlerin inkâr süreci başlamıştır. 1924 Anayasası’nda artık sadece bir tek milletten Türklerden bahsedilmektedir.
Hasan Hayri Bey, Lozan Anlaşması’nın imzalandığı güne kadar Mustafa Kemal’in kuracağı yeni cumhuriyette Kürdistan’a otonomi kurulacağı vaatlerine inanmıştı. İkinci meclise alınmayan ve ordudan emekli olan Hasan Hayri Bey, Hüseynik Konağı’nın Şêx Seid başkaldırısının liderlerinden Şeyh Şerif’in baskınına uğraması nedeniyle isyana destek verdiği gerekçesiyle idamla yargılanmıştır. Hasan Hayri Bey aranır duruma düştüğünde yedi ay Seyit Rıza’nın yanında kalır. Mustafa Kemal’in verdiği sözlere inanan aşireti aracılığıyla Elazığ’a gider ve verilen sözler tutulmadığı gibi Hasan Hayri idam talebiyle yargılanır. Seyit Rıza’nın o dönem Hasan Hayri Bey’e “gitme” dediği bilinmektedir.
Hasan Hayri Bey’in o dönem Kürtlerin bağımsızlığını savunan Kürt İstiklal Cemiyeti’nin (Azadî) de gizli üyesi olduğu birçok tarihçi tarafından teyit edilmektedir. İsmail Göldaş, “Takrir-i Sükun Görüşmeleri” adlı kitabında şunları yazar; “Hasan Hayri, I. Meclis’e İstanbul’daki Osmanlı Meclisi’nden gelmişti. II. TBMM’sine alınmayan Hasan Hayri Bey, 1925’te Kürt İstiklal Cemiyeti ‘Azadi’ye üyeydi. 1925 ayaklanmasında ‘asilerle işbirliği yapmak’ ve ‘Cumhuriyet aleyhinde olmak’ iddiasıyla yargılandı ve 23 Kasım 1925’te idam edildi.”
İsmail Göldaş, Hasan Hayri Bey’i bu davada Elazığ beylerinden ayıran nokta ise, af dilemesi durumunda sürgüne gönderilme teklifini reddederek, idamına giden süreci başlatmış olduğunu söyler: “Dersim Milletvekili Hasan Hayri Bey’in 4.10.1921 tarihli ikinci celsede yapılan tartışmalarda, Koçgiri olaylarının Alişer tarafından başlatıldığını söylemesi, önemli sözlerdir. Bu sözleri önemli kılan Hasan Hayri’nin kimliğidir. Hasan Hayri, bilindiği gibi Kürt tarih yazımında ‘büyük şehit’ olarak anılmaktadır. O’nun siyasal konumu ve Kürtlük çalışmaları içindeki davranışları henüz bütünsel /objektif olarak anlaşılamamıştır.” ( ***)
#Nuri Dersimî# ise Kürdistan Tarihide Dersim kitabında Hasan Hayri Bey’in idamı öncesinde söylediği son sözlerini şöyle aktarır: “Yaşasın Kürt milleti, ey Kürdistan şehitleri, işte Hasan Hayri size kavuşuyor!
Ey Kürt genci, işte sana tarihin feci bir sahnesini gösterdim, bundan ibret al ve bil ki, dünyada en kıymetsiz şey, Türkün verdiği şeref sözüdür…”(****)
1921 Anayasası’nda Kürtlere özerklik ve 1924 Anayasası’nda bu maddeler iptal edilmişti. Mustafa Kemal’in sözlerinin bir politika olduğunu anlayan Hasan Hayri Bey yanıldığını anlamış ve bunu canıyla ödemiştir.
O dönemde “Kürdistan’ın bağımsızlığı”nı savunan merkezi bir örgütlülük söz konusu değildir. Özellikle Koçgiri İsyanı’nın yenilgiyle sonlamış olması, Hasan Hayri Bey’i, diplomatik bir yol izleyerek uluslararası arenada Kürtlere meşruiyet kazandırma çabası kuvvetli bir ihtimaldir.
Kürtlerin kan dökmeden siyasi ve diplomatik yöntemlerle haklarına kavuşmasını isteyen Kürt siyasetçi Hasan Hayri Bey’in bugün bir “hain” olarak damgalanması şahsiyetine karşı büyük bir haksızlıktır. Kürdistan’a özerklik sözü verilen bir siyasetçi o dönemin koşullarında buna inanması olsa olsa bir yanılgı ve ders çıkarılması gereken bir tarihi olay olarak nitelendirilebilir.
Aradan geçen 100 yılda Kürtlerin en küçük bir hakkını bile tanımayan, onlarca katliam, sürgüne imza atmış Türkiye Cumhuriyeti’nin meclisinde yer alan Kürt parlamenterlerin bugün “Kürt-Türk kardeşliği”nden, “ortak vatan”dan bahsetmesini kimse “hainlik” olarak görmez iken, Hasan Hayri Bey gibi kendini bugün savunamayacak durumda olan bir Kürdistan şehidinin bu şekilde nitelendirilmesi büyük ve aynı zamanda toplum hafızasına yerleştiğinde telafisi güç bir hatadır.
Hele hele onu Irak Parlamentosu’nda Kürdistan’ın statüsünün son bulmasını isteyen Kürt parlamenterlerle, özdeşleştirmek, daha da ileri gidilerek onların hocası olarak her seferinde dillendirmek, Hasan Hayri Bey’in kemiklerini sızlatacaktır.
Ben bir kadın Kürt vatanseveri ve Hasan Hayri Bey’in soyundan gelen birisi olarak buna itiraz ediyorum…
Güney Kürdistanlı bir kısım aydın, tarihçi ve yazarların necip bir Kürt aydını olan Hasan Hayri Bey’in aziz hatırasına karşı bu vebali üzerlerine alan yaklaşımlarından vaz geçmeleri ve bir düzeltme yapmaları çağrısında bulunuyorum.
Hasan Hayri Bey’i “hain” ilan etmek, ona yapılan büyük bir haksızlık olduğu kadar başta Dersimliler olmak üzere büyük acılar çekmiş Kuzey Kürdistanlı’ları derinden yaralamaktadır.
Sözlerimi Cigerxwîn Şahnêmeya Şehîdan kitabındaki bir şiirinden bir bölümle; Hasan Hayri Bey’in layık olduğu tarihi itibarı işaret eden bir dörtlükle tamamlamak istiyorum:
“Were Xeyrî Begê Dersîmî
Ji te hale welatê xwe bi pirsim
Ew maden û bax û rezana
Gelo raste ketiye destê nezana?”(*****)
Kaynakça:
*Osman Aydın, Kürtler ve Mustafa Kemal -Atatürk kitabı
**1921 Anaysasında yer alan ve daha sonra çıkarılan özerkli maddeleri:
MADDE 11.- Vilayet mahallî işlerde manevi şahsiyete ve özerkliğe sahiptir. Dış ve iç siyaset, şer’î, adlî ve askeri işler, uluslararası iktisadî ilişkiler ve hükûmetin genel vergileri ile birden fazla vilayeti ilgilendiren hususlar istisna olmak üzere Büyük Millet Meclisi tarafından konacak kanunlar gereğince vakıflar, medreseler, eğitim, sağlık, iktisat, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve idaresi vilayet sûralarının yetkisi içindedir.
MADDE 12.- Vilâyet Şûraları, vilâyetler halkınca seçilmiş üyelerden meydana gelir. Vilâyet Şûralarının toplantı dönemi iki senedir. Toplantı süresi senede iki aydır.
MADDE 13.- Vilâyet Şûrası, üyeleri arasında yürütme görevini yapacak bir başkan ile değişik bölümleri idareye memur üyeden teşekkül etmek üzere bir yönetim kurulu seçer. Yürütme yetkisi, sürekli olan bu kurula aittir.
MADDE 14.- Vilâyette Büyük Millet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından tayin olunup, vazifesi devletin genel ve ortak görevlerini yerine getirmektir. Vali, yalnız devletin genel görevleri ile yerel görevler arasında zıtlaşma meydana gelmesi durumunda müdahale eder.
MADDE 15.- Kaza (ilçe) yalnız idarî ve inzibatî cüzü olup manevi şahsiyeti haiz değildir. İdaresi, Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından atanmış ve valinin emri altında bir kaymakama verilmiştir.
MADDE 16.- Nahiye, özel hayatında özerkliği olan bir manevî şahsiyettir.
MADDE 17.- Nahiyenin bir şûrası, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır.
MADDE 18.- Nahiye şûrası, nahiye halkınca doğrudan doğruyaseçilmiş üyelerden meydana gelir.
MADDE 19.- İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye şûrası tarafından seçilir.
MADDE 20.- Nahiye şûrası ve yönetim kurulu kazaî (yargısal), iktisadî ve malî yetkilere sahip olup bunların derecesi özel yasa ile belirlenir.
MADDE 21.- Nahiye, bir veya bir kaç köyden oluştuğu gibi bir kasaba da bir nahiyedir.
***(İsmail Göldaş,a.g.e.s.216)
****Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2004, s. 195.
***** Cigerxwîn Şahnêmeya Şehîdan kitabından:
“Gel ey Dersimli Hasan Bey
Sana ülkemin halini sorayım
O bağlar, asmalar ve madenler
Acaba doğru mu cahillerin eline düştüğü?”[1]
Serpil Güneş