Muktedirler iktidarlarını talan düzenlerini sürdürebilmek için yeniden savaşı gündemine alan ve #Kürtler#e karşı adeta bir yok edişi planlayan iktidara karşı Türkiye aydınından, sanatçısından en ufak, en cılız bir sesin yükseldiğini görmek mümkün olmuyor.
Aydın olmak, entelektüel olmak yaşadığın ülkenin, coğrafyanın, dünyanın sorunlarıyla hemhal olmayı, bu sorunlara karşı duyarlı olmayı, sorumluluk alarak tavır göstermeyi ve müdahil olmayı gerektirir. Bir aydından ve entelektüelden beklenen bir başka şey ise sorunu yaşayan kim olursa olsun, sorunun kaynağı kim olursa olsun aynı tavrın sahibi olmasıdır. Aydın her şart altında tavrını mağdurdan, mazlumdan yana koyar. Mağdurlar, mazlumlar ve zalimler arasında bir ayrım yapmaz. Bu anlamıyla, tutarlılık, aydın olmanın vazgeçilmez ölçüsüdür. Örneğin yaşadığı ülkenin devletini, devletinin yaşattığı mağduriyetleri eleştirmeyen, görmezden gelen bir aydının başka herhangi bir ülkede yaşanan mağduriyetlere, zulümlere karşı ettiği hiçbir lafın, gösterdiği hiçbir tavrın herhangi bir kıymeti yoktur. Başka ülkelerde yaşanan zulümlere en şedit tavrı almak, kendi ülkesinde yaşananları görmezden gelmek, suskun kalmak, kendi muktedirine sessiz kalarak onay vermek en rastlanan sözde aydın tavırlarından biridir.
Türkiye adeta bir sözde aydın cennetidir. Myanmar’dan Eritre’ye, Filistin’den Sri Lanka’ya dünyanın dört bir bucağında yaşanan zulümlerle ilgili en keskin, en radikal söylemin sahibi iken Türkiye’de etnik, dinsel, cinsel her türlü şiddetin, ayrımcılığın, zulmün karşısında deve kuşu olmaya yatar. Ne diri diri yakılan Alevilerin, ne dilleri yasaklanan, her türlü katliam ve asimilasyona tabi tutulan Kürtlerin, ne boğazları kesilerek öldürülen Müslüman olmayan cemaat mensuplarının yaşadıkları bu vahşet asla gündemine girmez. Gündemine girse bile bu zulmün faili olan kendi muktedirini aklamak için bütün bunların “ülkeyi bölmek isteyen emperyalistlerin, dış güçlerin bir oyunu” olarak telakki eder, tanımlar ve sözüm ona emperyalizme bir tavır alır. Bu sadece sağda duran siyasetçi yazar, çizer, sanatçı aydın takımına dair bir husus değildir üstelik. Hatta belki daha ziyadesiyle kendini sol siyaset içerisinde tanımlayan aydınların, sanatçıların en yaygın iki yüzlülüklerinden biridir bu tutum. Solcu olmanın, kendini solda tanımlamanın bir gereği olarak dünyadaki benzer tüm zulümlere karşı bir tavır açıklarken kendi yanı başındakilere karşı körkütüktür. Başka ülkelerdeki, coğrafyalardaki muktedirlere tavır almanın bir bedeli yoktur, konforunu bozmasını gerektirecek hiçbir yaptırımla karşı karşıya kalmaz. Oysa kendi muktedirine tavır almanın bedeli ölüme kadar varabilecek bir bedel ödemeyi gerektirebilir. Nitekim Türkiye muktedirliğine karşı tavır alışını ağır bedellerle ödeyen aydınlar, sanatçılar, bilim insanları az da olsa var.
Örneğin, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atarak savaşa karşı çıkan akademisyenlerin analarından emdikleri süt burunlarından getirildi. Ama Türkiye akademiyasının yüz akları olarak tarihteki yerlerini şimdiden aldılar. Bugün, muktedirler iktidarlarını talan düzenlerini sürdürebilmek için yeniden savaşı gündemine alan ve Kürtlere karşı adeta bir yok edişi planlayan iktidara karşı Türkiye aydınından, sanatçısından en ufak, en cılız bir sesin yükseldiğini görmek mümkün olmuyor.
İktidarın gittikçe depotlaştığı, en ufak demokratik bir hakkın bile ifade edilişine ağır bir şiddetle yöneldiği, insanların belki de Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizi, yoksulluğu ve açlığı ile karşı karşıya kaldıkları bir dönemde İktidarın neden ekonomiye bu kadar ağır bir yük getirecek bir savaşı gündemleştirdiğine dair bir analizleri ve bir karşı tavırları yok. Bu iktidarı, ekonomik krizin götüreceğinden o kadar eminler ki Kürtlere karşı yürütülecek bu savaşa ya sessiz kalıyorlar, ya da “emperyalizmle mücadele edildiği” safsatasıyla iktidarın arkasına diziliyorlar. Bu savaştan bütün ülkenin kaybedeceğini ve sadece muktedirin kazanacağını ve iktidarını koruyarak bu savaştan çıkacağını göremeyen çapsızlığın yahut bunu görmezden gelen iki yüzlülüğün kahır ekseriyetine hakim olduğu bir entelijansiya bu ülkenin en büyük şanssızlığı ve yaşadığı felaketlerin ana müsebbibidir.[1]