Mehmet Atlı, Pervin Çakar ve İbrahim Ethem Tüzer ile kimlik, kültür ve statü ilişkisi bağlamında Kürt müzisyenlerin karşılaştığı sorunları konuştuk.[1]
Kürt halkı Güney ve Batı Kürdistan'daki ulusal kazanımlar doğrultusunda statülü bir geleceğe hazırlanırken, diğer yandan da ulusal bilincin temellerini oluşturan kültürel ve sanatsal alanda da ciddi bir ivme yakaladı. 2000'li yıllardan itibaren teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişip yaygınlaşan iletişim olanakları hem yeni sanatsal formlar doğurdu hem de klasik formların sanatseverlere daha ucuz ve hızlı erişimini sağladı. Bu gelişmeler, yeni yüzyılda uluslararası alanda kabul gören bir statü ihtimalini zorlayan Kürt halkı için de dünyaya açılmanın bir yolu olarak belirdi. Kürt sanatçılar teknolojik gelişmeleri kullanarak sanatsal üretimlerini arttırıp çeşitlendirirken öte yandan da kendi sanatlarını icra ederken ezilen halklar açısından güçlü bir sanat üretiminin önündeki sorunlarla da daha çok karşılaşmaya başladılar.
Gecikmenin bedellerini ödüyoruz
Tüm dünyada olduğu gibi Kürdistan'da da sanatsal üretimin en çok yoğunlaştığı sanatsal disiplin olan müziğin karşılaştığı sorunlar da haliyle daha belirgin olarak önümüze çıkıyor. Kimlik, kültür ve statü ilişkisi bağlamında Kürt müzisyenlerin karşılaştığı sorunları sorduğumuz Mehmet Atlı, Doğrusu bu gibi konularda kimseye akıl verecek durumda görmüyorum kendimi; birçok kimse birçok sorunu, nedenleri ve çözümleri ile biliyor zaten diyor. Belirgin olan bu sorunları dile getirmesini istediğimiz Atlı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kültür endüstrisi diye bir alan var ve Kürtler pek çok alanda olduğu gibi bu konuda da dünyadaki diğer topluluklara ve dillere göre, bazı süreçlere 'gecikmiş' durumdadır diyebiliriz. Bir Kürt ulus devletinin olmaması ve Kürtlerin yaşadığı, diğer dillerle ve milliyetlerle tanımlı ulus devletlerdeki dezavantajlı konumu müzikte de sonuçlarını üretiyor. Özgür bir Kürt kamuoyunun engellenmesi, Kürtçenin önündeki engeller ve Kürdistan'daki özgürlük-güvenlik-istikrar sorunları başlıca sorunlar. Teknik ve maddi sorunlar ise bu makro sorunların olağan sonuçları. Modernliğe gecikmiş bulunan bir halk ve dilin müzikleri ve müzisyenleri de bu gecikmenin bedellerini ödemekte. Özellikle sanatın ve kültürün önemini kavramış bir zengin sınıfının eksikliği, bu alanlara yatırım yapmayı kârlı kılacak piyasa şartlarının oluşmaması öne çıkan sorunlar diyerek Kürt müziğinin gelişimi önündeki asıl engelin ulus merkezli bir devletin olmaması olarak değerlendiriyor. Atlı, Kürt kültür ve sanatının modernliğe geç kalmışlıktan ötürü eksik kaldığını ifade ederken aslında tüm sorunların ana kaynağının Kürt halkının statüsüz bir toplum olduğunu söylüyor.
Mehmet Atlı: ‘Kültür endüstrisi’ diye bir alan var ve Kürtler pek çok alanda olduğu gibi bu konuda da dünyadaki diğer topluluklara ve dillere göre 'gecikmiş' durumdadır.
Sorunlar sadece müzik icrasıyla ilgili değil
Yaklaşık yirmi yıldır opera ve klasik batı müziği alanında müzik üretimi içerisinde bulunan Pervin Çakar da “Aslında karşılaştığım sorunlar sadece müzik icra etmekten kaynaklı sorunlar değil, daha önce denenmemiş bir alanda Kürt müziğini geliştirmekle de ilgili. Çünkü Klasik Batı Müziği’nde Kürdistan ezgilerinin makamsal yapısına sadece dini müziklerde, kiliselerde seslendirilen Ambrosian, Beneventan ve Celtic müzikte rastlanır ama Kürt müziği birebir icrası ilktir. Batı’yı makamsal ve gırtlak yapısı farklı Kürt müziğine alıştırmak ve bu iki polorize durumdan bir uyum yaratmak oldukça meşakkatli bir iş. Bütün bu arka plan üzerinden değerlendirdiğimiz zaman karşılaştığımız sorunların haddi hesabı yok aslında diyor.
Yetenekler sahipsiz kaldı
Sanatın yalnızca kültürel temsille varlık gösteren bir form olmadığını, bu işin teknik ve teorik yönlerinin de olduğunu belirten Çakar, bu ayırdın tarihsel süreç içerisinde ezilen bir halk olmalarından ötürü Kürt halkının içerisinde yeterince kavranamadığını belirtiyor. Müzik icra ederken kendi karşılaştığı sorunlara da değinen Çakar, Benim yaptığım türden bir müzik sadece bir saz ile üretilemeyeceği için büyük ekonomik kaynaklara, sahneye, çok ileri derecede gelişmiş kayıt teknolojilerine, çok kişi tarafından çalınması gereken özel enstrümanlara ve bunların icrası öncesinde detaylı bir notalama ve aranjeye ihtiyaç duyuyor. Müziğime destek olacak herhangi bir hamim veya güncel ifadeyle sponsorum olmadı. Zaten Kürt müziği mirliklerinin ve aşiret düzeninin dağılmasından sonra patronajını yitirdi ve tüm işi müzik olması gereken yetenekler ne yazık ki sahipsiz kaldı veya siyasal grupların dar düzlemlerine mecbur kaldılar. Bugün özel olarak Kürt müziğini yönlendirecek ya da destekleyecek bir kurum olmadığı gibi şahıslar da bu konularda yüksek sanatın üretimine dair bir zevke ve ona yatırım yapma düşüncesine sahip değiller.
Pervin Çakar: Kürt entelejansiyasının, Kürt müziğinin geleceğini belirleyecek ve onu dünya seviyesine çıkarabilecek ve orada tutacak bir entelektüel sermayeyi ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum.
Kürt müziği için yabancılarla çalışmak...
Bir diğer önemli nokta ürettiğim bu özel müziğin insan kaynakları yönetimi ile ilgili. Kürt müziğini Klasik Batı Müziği’ne taşırken dünya standartlarında işini yapabilecek aranjör ve bestecilere ulaşmakta zorlanıyorum. Yıllardır dünyanın en büyük operalarında birlikte çalıştığım ve alanının en iyi isimleri olanlar Kürt müziğini tanımıyor, Kürt müzisyenleri ise aradığımız standartlardan çok uzakta ve neredeyse hiç profesyonel değiller. Böylece Kürt müziğine yeni bir form verirken ya Kürt müziğini tanımayan insanlarla çalışmak zorunda kalacak ve asıl ruhu kaybedeceğiz ya da Kürt ruhu olan sakat bir müzik bedeni inşa etmek zorunda kalacağız.
Kürt entelijansiyasının sorumluluğu
Türkiye’de devlet opera ve balelerinde solist ya da korist, orkestralarda güçlü enstrüman çalan, konservatuarlarda opera eğitimi alan pek çok Kürt genci var. Hepsiyle hemen hemen iletişim var fakat ne yazık ki kişisel çıkarlar, siyasi korkular ve unvan, mevki korkusu onları bu benzersiz projeler içinde yer almaktan alıkoyuyor. Kürt Müziği’ne hizmet edecek kapasiteleri olmasına rağmen buna cesaret edememeleri çok üzücü diyor.
Bu ve buna benzer sorunların çözümü için ne yapmak gerektiğini sorduğumuz Çakar, bu sorumuzu da Kürt entelejansiyasının, Kürt müziğinin geleceğini belirleyecek ve onu dünya seviyesine çıkarabilecek ve orada tutacak bir entelektüel sermayeyi ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir kurum ya da ekol veya akım olabilir. Milli bir yüceliş dışında bir çıkar gözetmeyen, Kürt müziğine dair etiği belirleyen, sanatçıların haklarını koruyan, onları ideolojilere ve dar siyasal çıkarlara kurban etmeyecek, onların yetenek ve kapasitelerine göre destek almalarını sağlayacak bir oluşum. İşte bunun için gerçek entelektüel bir kavrayışa ihtiyacımız var.
İbrahim Ethem Tüzer: Tüm sanat dalları sanatı siyasi ranta çeviren insanlar tarafından ele geçirilmiş vaziyette. Elbette sanatın var olurken bir beklentisi yoktur. Sanatın nasıl bir beklentisi yoksa, sanatla ilgilenen kişinin de kendisi için bir beklentisi olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Yüce müziğe dönmemiz gerek
Diğer taraftan Kürt müziği de tarihinin belki de en kötü zamanlarını yaşamaya başladı ve büyük bir yozlaşmanın içine düştü. Çünkü sanatçılar müzikte devrim yaratacak işler yapmak yerine ekmek paralarını çıkarma kaygısıyla tümüyle dinleyicilerinin düşük zevklerine hitap eden ve içinde herhangi bir zeka barındırmayan müzikal ritimlere yöneldiler. Bu durum iki taraflı olarak da müziğimizi en aşağılara bir yerlere çekti. Aslında Kürt müziği, Adorno’nun kült müzik olarak değerlendirdiği ciddi, sanatsal ve asil olan müziklerden biridir. Çin klasik müziği, Japon Geleneksel Müziği ve Hint Klasik Müziği gibi bir yücelikten şu an mashup çılgınlığına kadar inerek popüler kültürün düşük seviyeli bir tüketim malzemesine dönüştü. Müzisyenler lehine bu döngünün kırılması gerekiyor. Yüce müziğe dönmemiz gerekiyor diyerek yanıtlıyor.
Sistem herkesi öldürüyor
Tüm bunların yanında müziğin sorunlarından evvel müzisyenlerin sorunlarından bahsedilmesi gerektiğini söyleyen İbrahim Ethem Tüzer ise karşılaştıkları sorunlara dair Öncelikle Kürt müzisyen olarak değil; bir müzisyen olarak, tek bir sorunumuz var, o da doğa için şu an bir şey yapamıyor olmak. Şu an ne yazık ki hiçbir müzisyen sanat icra etmekle meşgul olamıyor çünkü ölüyoruz. Kendini sanata adamış insanlar ölüyorlar. Ve hangi ırka mensup olduklarının bunda hiç etkisi yok. Sadece sanatçılar da değil, sistem herkesi yavaş yavaş öldürüyor diyerek meselenin aslında sanat için de sisteme karşı bir varlık mücadelesi olduğunu vurguluyor. Bence teknik ve maddi sorunlardan önce bunları konuşmalıyız diyen Tüzer, sanatın burada ilhamdan çok bize güç veriyor olması gerektiğinin altını çiziyor.
Bu bir varlık mücadelesidir
Yirmi birinci yüzyılda tüm sanat dalları sanatı siyasi ranta çeviren insanlar tarafından ele geçirilmiş vaziyette. Elbette sanatın var olurken bir beklentisi yoktur. Belki anlaşılamama korkusu vardır fakat, bu bir beklenti değildir. Sanatın nasıl bir beklentisi yoksa, sanatla ilgilenen kişinin de kendisi için bir beklentisi olmaması gerektiğini düşünüyorum. Varsa bir beklenti bu tüm doğa içindir. Sanatın ve/veya müziğin temsilinin son dönemde bu kadar kötü olmasının sebebi de aynı zamanda budur. Bir birey olarak herkesin yaptığı en iyi şeyi, yapabildiği kadar, daha yaşanır bir dünya için yapması gerekiyor. Benim müzisyenlerden de tek beklentim budur diyerek, Kürtler ve diğer halkların sanat mücadelesinin de bir varlık ve yokluk mücadelesi olduğunu ifade eden Tüzer, bu mücadelede herkesin elinden gelenin en iyisini yapması gerektiğini söylüyor.