Talat’tan M.Kemal’e ve oradan R.T.Erdoğan’a uzanan soykırımcı katillerin homojen bir Türk ulusu yaratma girişiminin önünde en büyük engel Ermenistan ve #Kürdistan# topraklarında yaşayan milyonlarca özgür Kürdün varlığıdır.
Aradan tam 107 yıl geçti. Birkaç yüzyıl geçse de asla unutulmayacak ve unutulmasına izin verilmeyecek olanların en önemlilerinden biridir Ermeni soykırımı. Kimse geçmişte, tarihte kalan bir mesele olarak bakıp, günün sorulması gereken hesabı olarak görmemezlik edemez-etmemelidir. Yarattığı yıkıcı sorunlar, yaşattığı acılar halen dün gibi tazedir. Hafıza katillerinin tüm inkar ve yok sayma çabalarına karşın soykırım günümüze dek süren bir hakikat olarak Türk devletinin kabarık suç dosyası içinde durmaktadır.
Yirminci yüzyılın ilk büyük soykırımı olan Ermeni kırımı aslında kadın ve çocuk kırımıdır. Uygarlık ve kültürel kırımdır. Toprakların ve zihinlerin çölleştirilmesidir. Vicdanların kurutulması, çalışan, üreten, yaratan aklın durdurulmasıdır. Emek ve ellerin topraktan koparılmasıdır. Bir halkın binlerce yıl yaşadığı topraklardan zorla koparılarak, toptan ortadan kaldırılmasıdır.
Otuz yılda Sultan Hamid’in başaramadığı Ermeni Soykırımı’nı 3 ayda gerçekleştirdiğini iddia eden Mehmet Talat; “Ermeni sorunu hallolmuştur” diyerek tarihin en büyük insanlık suçunu işlemiştir. “Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeni kalmayacak. Ancak çölde yaşayabilirler” diyen İttihat Terakki önderlerinden M.Talat, Ermeni halkının çölde bile yaşamasına müsaade etmez. Ölüm tarlaları ve kamplarında 20. yüzyılın en büyük suçu işlenir. Ortadoğu’nun ilk büyük insanlık trajedisi yaşatılır. Yaşanan soykırım trajedisi aynı zamanda sürekli ve kasıtlı yalanlamalarla inkar edilir ve yok sayılmaya çalışılır. Halen diktatör R.T.Erdoğan ne Ermeni ne Rum ve Süryani ne de #Kürt soykırımı#yla yüzleşmek, hesaplaşmak istiyor.
Ancak ırkçı ve faşist bir Türk aklı ve hafızası, bu denli büyük bir kırım ve yıkım projesini gerçekleştirebilirdi! Ancak vicdansız ve ruhsuz bir faşist zihniyet böylesine kitlesel katliam suçun öncüsü olabilirdi!
Her 24 Nisan’da daha güçlü anlatılan hikaye, bir geçiş anının hikayesidir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan ulus devletlere doğru geçişin sancı ve yıkımı içinde yaşanan hikayedir. Çökmekte olan bir imparatorluğun içinde yaşayan, kendilerini Türk olarak adlandıran bir ulus, diğer ulus ve halkları Türkleştirme yoluna gitmiştir. Türkleştirme ve İslamlaştırmanın önünde engel olduğu düşünülen ve ilerde sorun olacağı hesaplanan halkların topyekün imhası hedeflenmiştir. Ermeniler, Rumlar, Süryaniler zorla topraklarından sürülüp çıkarılarak, Kemalist devletin bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli hazırlanır. Kırımı gerçekleştiren Jön Türkler’in büyük çoğunluğunun Cumhuriyetin kurucuları arasında yer alması, İttihatçılığın Kemalizm’le kopmaz ideolojik-öncülük bağını ortaya koyar.
Türklerin Küçük Asya diye tabir ettiği topraklar, ilk sakinleri olan Ermeni ve Kürtlerden kitlesel şiddet ve sürgünle “temizlenir”; geride kalanlar da asimilasyon yoluyla zorla Türkleştirerek ulus devlet heveslerini gerçekleştirmeye çalışırlar. Emperyalist-kapitalist dünyanın yasa ve kurallarına uygun bir Türk ulus-devleti yaratılır.
Egemenler ve zorbalarla dolu tarihin değişmez ve şaşmaz yasadır. Önce önderler alınır. Sayılarının 235 olduğu tahmin edilen aydın sanatçı-yazar-şair, Ankara-Çankırı yollarında barbar ve acımasız yöntemlerle katledilir. Ermeni halkının duygu ve müzik ruhu olan Gomidas delirir. Soykırım aynı zamanda binlerce Ermeni’nin aklını yitirmesidir.
Toprak ve demiri işleyen emekçiler, kalay-bakır ve altını ustaca kullanan zanaatkarlar, elleri iş tutan gençler amele taburlarına alınarak acımasızca katledilir. Geride kalan yüzbinlerce kadın, çocuk ve yaşlı, sürgün edilir. Osmanlı asker ve jandarmalarının eşliğinde kafileler halinde ölüm yürüyüşlerinde katledilir. Dağlar, vadiler, nehirler, çöller aşılarak ilerlenir. İttihat-Terakki’nin örgütlediği suç örgütü Teşkilatı Mahsusa’nın saldırılarına uğrarlar. Açlık yiyerek, zulüm soluyarak zorla intihara sürüklenerek yok edilirler.
Suriye çöllerine ulaşanlar ise farklı yerleşim bölgelerinde toplam 25 ölüm kampına yerleştirilir. Açlık, susuzluk ve hastalıktan ölüme sürüklenirler. Ölmeyip geride kalan yüzbinlerce kadın ve çocuk ise hayatta kalmaları için İslam’a geçmeye zorlanır.
Arap, Türk, Kürt aşiret ve ailelerin içerisinde hayatta kalmaya çalışırlar.
Binlerce yılda yaratılan medeniyet ve kültür asla geri gelmemek üzere silinir.
Ermenilerin soykırım hikayesi “olup biteni ifade edecek sözcüğün henüz icat edilemediği” hikayedir. Çocukları yaşayabilsin diye kampta ölen çocuklarını paslı tenekede kaynatarak geride kalanlara yedirmek zorunda kalanların hikayesidir. Ayakkabı yerine ayaklarına nal çakılan sahipsizlerin ve kimsesizlerin hikayesidir.
Bugün M.Talat’tan M.Kemal’e ve oradan R.T.Erdoğan’a uzanan soykırımcı katillerin homojen bir Türk ulusu yaratma girişiminin önünde en büyük engel Ermenistan ve Kürdistan topraklarında yaşayan milyonlarca özgür Kürdün varlığıdır. Onların heveslerini boşa çıkaracak olan bugün özgür Kürdün varlığı ve fedakarlık dolu kahramanlık yaratan mücadelesidir.[1]
#Nubar OZANYAN#