Moscow Times’ın bugün verdiği habere göre Rusya Suriye’deki güçlerini çekmeye başladı. Gazeteye göre Rusya’nın Suriye’deki iki ana üssü Tarsus ve Hmeymim kalacak, boşalttığı askeri üs ve mevzileri de İran Devrim Muhafızları’na bırakacak. Konuya geniş yeren İsrail basını ise Rusya’nın terk ettiği yerlere İran ile birlikte Hizbullah güçlerinin de yerleşeceğini ileri sürüyor ve bunun İsrail için yeni bir tehdit oluşturacağını belirtiyor.
Ukrayna savaşının Suriye’deki gelişmeleri etkileyeceği bekleniyordu ancak yine de kimse Rusya’nın kendisi için stratejik önemi olan, 2015 yılında müdahale ettiği ve güç dengelerini değiştirdiği Suriye’den kısa sürede çekileceğini tahmin etmiyordu. Ne ki olmaz denilen çok şey gibi bu da oluyor ve dünyanın içinden geçmekte olduğu çalkantılı bu dönemde geleceğe dair isabetli tahmin yapmak giderek zorlaşıyor.
Rusya’nın Suriye’de 63 bin askeri olduğu söyleniyor. Rusya Suriye’deki askerleri için lojistik tedariği 2013 yılından bu yana Türkiye üzerinden kurduğu hava köprüsü üzerinden sağlıyordu. Ancak Türkiye Ukrayna’da savaşın başlamasından iki ay sonra; 23 Nisan 2022’de hava köprüsünü kapattı. Rus askeri uçakları şimdi İran ve Irak hava sahasını kullanıyor. Fakat, İran’ın Irak üzerindeki etkisinin bilinmesine rağmen kimi stratejistler Suriye’de çatışmaların yeniden başlaması halinde Irak’ın Amerika ve İngiltere’nin baskısıyla hava sahasını Rus uçaklarına kapatabileceğini ve bu durumda Suriye’deki Rus güçlerinin mahsur kalacağını ileri sürüyor.
Suriye’deki Rus güçlerinin ana vatanın desteği olmadan Esad’a geçmişte olduğu gibi aynı düzeyde destek olamayacağı ifade ediliyor. Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın yeniden başlayacak Suriye savaşına katılmasını zorlaştıracağı; Putin’in iki cephede birden savaşmaktan kaçınacağı belirtiliyor. Rusya’nın Suriye’den çekilmesinin nedeni buna bağlanıyor.
Öte yandan Rusya’nın Ukrayna’da saplandığı bataklık yüzünden caydırıcılık özelliğinin zayıfladığını gören rakiplerinin boş durmayacakları, hamle yapacakları da bekleniyordu ki bu süreç de başlamış bulunuyor.
Amerika- İngiltere- Türkiye üçlüsü başta olmak üzere birçok ülke bu durumdan faydalanmak için harekete geçmiş durumda. Yeni küresel dizayn yolunda Rus engelini aşmak isteyen Amerika ve İngiltere şimdi Baltık bölgesinde yeni bir ‘odak’ oluşturuyor. İsviçre ve Finlandiya daha NATO’ya alınmadı; henüz başvuruları bile yapılmadı ancak İngiltere daha şimdiden bu ülkelerle ‘güvenlik anlaşmaları’ imzaladı. Amerika da desteğini açıkladı ve bu ülkeleri NATO’dan önce ‘güvenlik şemsiyesi’ altına aldı.
İngiltere ve Amerika, Rusya’nın Ukrayna’da içine düştüğü açmazı derinleştirmek için her fırsatı değerlendirmeye devam edecekleri mesajını da veriyor. Önümüzdeki dönemde yeni kartların açılması bu anlamda olası görünüyor. Putin’in elinde ise nükleer kart var ve Putin bunu bir iki kez masaya da sürdü. Fakat İngiltere, ‘’Rusya’nın nükleer tehdidine karşı kendimizi ve NATO’yu korumak için nükleer silahları ateşlemeye hazırız’’ duyurusuyla Putin’in elindeki kartı gördüğünü açıkladı. İngiltere’nin ‘’reste restle karşılık’’ vermesiyle Putin’in elinin daha da zayıfladığı değerlendirmeleri yapılıyor. Ukrayna savaşı işte böylesi bir belirsizlik içinde sürüyor.
Türkiye’ye gelince;
Türkiye, Ukrayna savaşından bu yana Rusya ile etkinlik mücadelesine girdiği bölgelerdeki çıkarlarını güçlendirmek ve güvence altına almak için çabalıyor. Kürt meselesinden ötürü Rusya’yı açıktan karşısına almaktan çekinse de Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’daki çöküşünün Suriye’de, Libya’da, Kafkasya ve Orta Asya’da güç boşluğu yaratacağını düşünüyor ve buralara yerleşmenin çabasını veriyor. Türkiye’nin Libya, Tacikistan, Türkmenistan ile son günlerde yaptığı anlaşmaları böyle ele almak gerekiyor.
Suriye’de ise Türkiye bir yandan El Nusra aracılığıyla Rusya’nın ana üslerini kuşatıyor ve onları orada ‘meşgul’ etmenin planlarını yaparken cihadistleri ‘’Halep’e geri dönmeleri’ için teşvik ediyor; diğer yandan ise Kobani- Şehba ve Membiç bölgelerindeki saldırılarını ve provokasyonlarını arttırıyor. Türkiye’nin ilk fırsatta Kobani ve Membiç’i işgale girişeceği buradaki saldırılarından ve hazırlıklarından anlaşılıyor. Erdoğan’ın bugün yaptığı, ‘’Irak kuzeyinde ne yaptıysak, Suriye’nin kuzeyinde de aynısını yapacağız’’ açıklamasını da bu hazırlıkla bağlantılı olarak değerlendirmek gerekiyor.
Ayrıca Türkiye, Amerika, İsrail ve Avrupa ile bunun pazarlığını da yürütüyor. Bu anlamda Çavuşoğlu’nun bu ay yapacağı İsrail ve Amerika ziyaretleri önem kazanıyor. Türkiye uzun vadede ise Suriye’yi Rusya’nın ve İran’ın elinden çekip almanın, orada asıl belirleyici olmanın peşinde koşuyor. Başarılı olur mu, olmaz mı ayrı bir konu ama Ukrayna savaşından sonra Erdoğan, yeniden Emevi camiinde namaz kılmak için heyecana kapılmış görünüyor.
Suriye’de iç savaşın alevleneceğine kesin gözüyle bakan kimi stratejistler Türkiye’nin Suriye’de yeni bir ‘askeri maceraya’ soyunacağını ileri sürüyor.. Bunu fark eden ve sürecin kendisini tasfiye edebileceğini tahmin eden Esad’ın da yeni dönemde Rusya’dan daha çok İran’dan destek aramak zorunda kalacağı ifade ediliyor ki Esad’ın sürpriz Tahran ziyareti de bununla ilişkilendiriliyor.
İsrail merkezli kimi basın yayın organları İran güçlerinin Suriye’de daha önce Rus birliklerinin konuşlu olduğu bölgelere yerleştiğini bildiriyor. Bunun İsrail için tehdit teşkil edeceği ve İsrail’in buna karş harekete geçeceği yorumları yapılıyor.
Yeni dönemde Şam ile Tahran da aralarındaki bağları daha da güçlendirme ihtiyacı hissediyor ve İran’ın Suriye’de eskisinden daha aktif rol alacağı gözleniyor. Buna İsrail’in ve Amerika’nın nasıl bir tepki vereceği bilinmiyor. Ancak İran’ın Suriye’de Rusya’nın yerini almak istemesi ve bunun için harekete geçmesi ister istemez İran’a yönelik müdahaleyi de erkene çekecektir.
Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Suriye’de ve Ortadoğu’da da ittifaklar ve güç dengeleri yeniden gözden geçirilecek ve yeni dengeler inşa edilecektir. Görülebildiği kadarıyla Ukrayna savaşı Suriye’nin de kaderini değiştirecektir.
Suriye’de savaşın yeniden başlamasıyla birlikte sadece bu ülkede değil, Ortadoğu’da çok şey değişecektir.
Dolayısıyla #Kürtler#in her zamankinden daha çok dikkatli ve hazırlıklı olmaları gerekmektedir…Süreç Kürtler açısından yeni fırsatlar kadar ciddi tehditler de üretmektedir. Kürtler arasında uzlaşma, dayanışma ve birlik bu anlamda hayati önemdedir…[1]