‘Öküz düşünce bıçak çeken çok olurmuş’ diye bir söz vardır. Zayıf, savunmasız ve güçsüz duruma düşüldüğü taktirde, o anki durumunuzdan faydalanmaya çalışacak ve fırsat kollayan çok kişinin var olduğu anlamına gelen bir sözdür bu anlamlı cümle. Özellikle 1915 soykırım tartışmalarının zirveye çıktığı zamanlarda, gündeme getirilen ve öne sürülen ‘Kürtler bunu bunu yapmış ve burada bu denli sorumludurlar’ tarzında yazılı ve görsel basında çıkışlar yer alır. Sanki İttihat ve Terakki Cemiyeti Kürdlerden oluşuyordu, soruluyordu ya da o cemiyetin aldığı o kararlar ve uygulamaların ardında Kürdler varmışçasına kadar giden, akıllara zarar söylemler havada uçuşur. Bu ortamı fırsat bilenler de kaynağı, doğruluğu ve hangi kontekste yazılıp söylendiği belli olmayan sözleri kullanarak ‘vurun abalıya’ misali Kürdlere yüklenirler.
Bu seneki 1915 tartışmaları da aynı geçen seneler gibi hiç şaşırtmadan gidip dolaşıp, yine gelip Kürdlere bağlandı. Daha doğrusu Kürdlere bağlanmaya çalışıldı. Zira 132 kişiden oluşan bir grup duyarlı insan, haklı olarak, geçtiğimiz hafta gündeme getirilen bir söyleme imzaları ile tepki gösterdi. Çünkü Kürdler artık eski Kürdler olmamakla birlikte, tarihlerini inceliyorlar, sorguluyorlar, araştırarak doğru veya yanlışları kendi aralarında da tartışıyorlar. Öyle başkalarının Kürdlerin tarihini çarpıtarak yazmalarına ve yorumlamalarına da artık karınları tok. Her ne kadar kendisi de bir Kürd olan ünlü tarihçi yazar Mehrdad Izady ‘Kürdlerin en az ilgilendikleri konu kendi tarihleridir’ demişse de Kürdler de yavaş yavaş kendi tarihleri ile ilgilenmeye ve araştırmaya başladıklarından, bu seneki o ithama sessiz kalmadılar. Kalmadık.
Çünkü o 132 imzacıdan birisi de benim ve sessiz de kalınamazdı.
İmzalarımız ile tepkimizi göstermemize neden olan ise, özellikle Ermeni çalışmaları konularında birçok kaliteli eseri olan Sayın Prof. Taner Akçam’ın 20 Nisan 2021 tarihli Gazete Duvar’da çıkan ‘Gönüllü katılım olmasaydı, bu kadar insan öldürülemezdi’ başlığı altında çıkan söyleşisindeki şu kısım idi:
‘Korkunç bir örnek vereyim: 19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi. Onun ötesinde Ermeniler çifte vergi veriyordu. Bir devlete normal vergi veriyorlardı, bir de “Hafir” (veya hapir; kiafir) denen yöredeki Kürt feodal yöneticilerine vergi veriyorlardı yani vatandaş sayılmıyorlardı’
Sayın Akçam’ın söyleşisinde zikr etmiş olduğu bu talihsiz genelleyici itham, ister istemez birçok Kürd tarafından tepki ile karşılandı. Zira ne yazılı arşivlerde ne de sözlü anlatımlarda, Kürd ağaları/beyleri veyahut ileri gelenleri hakkında bu söylemi onaylayan bir malumat bulunmamaktaydı. Gelen tepkilere Sayın Akçam Facebook hesabından İngilizce ve Türkçe olarak şu açıklamayı yaptı:
‘Gazete Duvar röportajımda verdiğim bazı bilgiler, bazı Kürt dostları biraz üzmüş. Ermeni Köylülerin, devletten başka Kürt ağalara ayrı bir vergi verdikleri ve bazı yörelerde, evlenen kızların “ilk gece hakkını” kendilerine sakladıkları… Aşağıda notta yazdığımı tekrar edeyim. 32 yıldır bu konuyla uğraşıyorum ve konunun hassaslığı nedeniyle 0 tolerans ile çalıştığımı biliyorum. Konuyla ilgilenen herkesi “sakin olmaya” davet etmek isterim. Hele hele 30 yıldır bana saldıran Türk milliyetçilerinin havasında bana saldırmamalarını rica edeceğim, ayıptır çünkü.
Ben bir akademisyenim ve bilmediğim bir bilgiyi paylaşmam. Hatalı bilgi aktarırsam özür dilerim. Ben, birçok kaynaktan okuyarak elde ettiğim bu bilgileri kimseyi “suçlamak” amacıyla kullanmıyorum. Bunlar, Ermeni köylülerin çektikler eziyetin ve acının sadece uç iki örneğidir. Hınçak ve Taşnak gibi sosyalist örgütleri silahlı mücadeleye iten de bu ve benzeri koşullardı.
Konu hakkında daha çok bilgi edinmek isteyenler, aşağıda verdiğim kaynaklar [Kürdolog M.S. Lazarev, Kurdistan i Kurdskaya Problem (Moscow, 1964); ve bu eserden aktaran, Charles Issawi, The Economic History of Turkey, 1800-1914 (Chicago: The University of Chicago Press, 1980), s.66] dışında, Stephan Astourian’ın çalışmalarına bakabilirler. Burada bir tanesini paylaşayım: The Silence of the Land Agrarian Relations, Ethnicity, and Power makalesi, bu makaleyi şu kitabın içinde bulabilirsiniz: Ronald Grigor Suny Fatma Müge Göçek and Norman M. Naimark (ed.) A Question of Genocide Armenians and Turks at the End of the Ottoman Empire]
Tekrar edeyim: önce sakinlik, ve amacımızın, birilerini suçlamak olmadığını ve güzel bir gelecek için tarihle yüzleşmenin şart olduğu ilkesini hatırlatmak olduğunu unutmayalım’
Burada Kürdlerin üzülmediğini, aksine onların son 100 yıldır haksız yere aşağılanmalarını, ötekileştirilmelerini, genelde yok sayılırken bazı durum ve dönemlerde varlıklarının çarpıtılarak ve onların menfaatine olmayacak şekilde hatırlanmasını, artık kabul etmediklerini belirterek devam edeyim.
Bir Kürd ve Bir Ermeni
T. Pauly, description ethnographique des peoples de la Russie, St. Petersburg, 1862.
Sayın Akçam’ın Facebook üzeri verdiği bu kaynakların orijinal eserleri incelendiğinde, ana kaynağın Rus tarihçi yazar M. S. Lazarev’in 1964 yılında yayımladığı kitabının kaynak alındığı ortaya çıkmaktadır ki, orada da iki ayrı kaynağın varlığı yazılmakta. Biri Britanyalı seyyah yazar H.F.B Lynch’in 1901 yılında yayımlanmış olan ‘Armenia Travel and Studies’ adlı çalışması, diğeri ise 1900 – 1905 yılları arasında Rusya’nın Van konsolos yardımcılığını yapmış olan Aleksander Grigoreviç Tumansky’nin bir anlatımı.
Lynch’in iki ciltten oluşan eserinin orijinaline baktığımızda, Kürd ağalarının veyahut beylerinin böyle bir icraatlarının olduğuna dair herhangi bir ibarenin olmadığı açıkça görülmektedir. Bahsi geçen diğer kaynak olan Tumansky’nin orijinal belgesine henüz sahip olunmadığından tam olarak ve hangi kontekste bu ibare kullanılmış bilinmemektedir. Zira metnin aslına sadık kalınarak çeviri yapılması hususu çok önemlidir. Diğer taraftan bahse konu olan M. S. Lazarev’in o metninde de zaten ‘bazı beyler Ermeni köylerinde ‘gerdek gecesi hakkını’ bile kendi ellerinde tutuyor’ ibaresi mevcut ki ‘Kürt ağaları’ genellemesi ile kullanılmış da değil. ..‘Некоторые беи установили в армянских селениях даже «право
первой ночи». Крепостные армяне, отмечал Линч, назывались «зер-курри», что означало «купленные ,за золото», «…Они покупаются и продаются курдскими беями и агами совершенно так же, как овцы и скот». Купля-продажа крепостных крестьян совершалась вместе с землей, на которой они жили и работали’
Lazarev’in 1964 yılında yayımlanan baskısının Ermenistan Bilimler Akademisi tarafından yasaklandığını biliyorum. İlk ve ikinci baskılarında yer alan dipnotların da yanlış dizildikleri ve tam olarak neleri kaynak olarak gösterdikleri de belli olmadığından, bu eserin ve özellikle de ‘ilk gece hakkı’ metninin doğruluğu da ayrıca tartışılır.
Uzun sözün kısası, böyle bir uygulamanın olduğuna dair başka herhangi bir seyyah, misyoner veyahut yerli yabancı şahsiyetin ‘Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi’ şeklinde bir açıklaması bulunmamaktadır ki, özelde biz 132 imzacı, genelde ise bu ibareye tepki gösteren herkes bu asılsız ithama itiraz etmiştir. Yoksa Ermeni köylülerin Kürd beyleri/ağaları veyahut Osmanlı memurları/askerleri tarafından maruz bırakıldıkları vergilendirme/mezalimi şahsen inkar edemem. Çünkü onların maruz bırakıldıkları talan, yağma, cinayet, kız, kaçırma ve binbir türlü diğer insanlık dışı muamelelere onlarca kaynakta karşılaşmışımdır ki, bunların arasında Vital Cuinet’in 1889 yılında Osmanlı için hazırladığı Vilayetler Raporu da vardır. Ancak adli durumları veyahut kulaktan dolma asılsız söylemleri, rutin bir uygulamaymış gibi yansıtıp genelleyerek bir ulusa mal etmek kabul edilemez.
Bu bağlamda şunu da belirtmek lazımdır ki, ağaların ve beylerin sadece Ermenilere değil, kendi insanları olan Kürdlere de zalimane tutum sergilediklerine dair bilgilere, yazılı ve sözlü olarak Kürdler sahiptir. O yüzden ister ağa, ister bey, ister varlıklı bir Kürd şahsiyeti olsun, bunların icraat ve davranışlarından Kürdlerin tamamını sorumlu tutmak kabul edilebilecek bir yaklaşım da olmaz.
Rivayetler, kulaktan dolma bilgiler, etnik veyahut mezhepsel söylemler baz alınarak bir ulusun tamamını tömhet altında bırakmak, çok rencide edici bir yaklaşım olur. Yoksa 1900’lerin başında ortaya atılmış olduğu bilinen ve bir ırkçı söylem olduğu su götürmeyen ‘Kuyruklu Kürtler’in var olduğuna da inanırız, 1930’larda Cumhuriyet gazetesinde çıkan ‘Kürtler çiğ et yiyen vahşiler’dir yazıların içeriğine de.
“Bunların alelade hayvanlar gibi basit sevk-i tabiilerle işleyen his ve
dimağlarının tezahürleri, ne kadar kaba hatta abdalca düşündüklerini gösteriyor… Çiğ eti biraz bulgurla karıştırıp öylece yiyen bu adamların Afrika vahşilerinden ve Yamyamlardan hiç farkı yoktur“
-Yusuf Mazhar, “Ararat Eteklerinde”, Cumhuriyet, Temmuz – Ağustos 1930
Sayın Akçam’ın söyleşisi ile gündeme gelen bu asılsız ‘ilk gece hakkı’ ibaresine tepki gösteren bizlere, sosyal medya üzerinden bazı Ermeni aydınlar ‘Bu neyin imza kampanyası? Kürt halkının bir kesimi tarihsel özeleştirisinde bunca ileri gitmişken, geçmişte Ermeni kadınlara yönelik tecavüzleri ve ağaların muamelesini mi temize çekiyorsunuz? Çok iyi bildiğiniz Muşlu Gulizar’ın, o Gule’nin kör gözünden utanın’ şeklinde elma ve armutları karıştırırcasına ve hadsizce çıkışlar da geldi. Bu yoruma şahsen bu cevabı verdim:
‘Ortada bir kampanya olmadığı gibi, o metinde ne tarihi gerçekleri (Gulê) inkar eden ne de çarpıtan var. Aksine aslı astarı olmayan bu ‘ilk gece hakkı’ ithamı ile Kürdlere hakaret edenler var ve Kürdlerin torunlarının da somut olarak o söyleme itirazı var. Utanması gerekenler ise hedef şaşırtanlardır’.
Kürdler artık kendi tarihlerine dair arşivleri araştırabilecek, derleyip çevirebilecek birikim ve imkanlara sahiptirler. Bu imkanlar her geçen gün daha da artmaktadır. Tüm kısıtlamalara rağmen kendi tarihi gerçeklerine ulaşarak, 100 yıl boyunca inkar edilen, çarpıtılan, tahrip talan ve tarumar edilen o kadim kültür miraslarını gün yüzüne çıkartarak, iyisi ve kötüsü ile geçmişlerini gögüsleyecek erdeme de sahiptirler.
Yiğidi öldürün fakat hakkını yemeyin.[1]
Baran Zeydanlıoğlu