$Şeyh Ahmed Barzani ve Mustafa Barzani$
İngilizler, Güney Kürdistanı (o yıllarda geçen belge ifadesi) işgal ettiklerinde burayı bölebilecekleri kadar bölmüşler ve gerçek etkin güçleri bu otoritenin dışına atmaya çalışmışlardır.
Şeyh Mahmut’a daha önce Güney Kürdistanın hemen tümünü kapsayan bir bölgede otonomi hakkı verilirken, sonra bu tehlikeli görülerek Süleymaniye ile sınırlandırılmak istenmiştir.
Farklı küçük grup ve kişilerle Irak’ta, Faysal rejimine bağlı bir otonom yönetim kurmak istenmiştir; ama asıl siyasal ve askeri gücü elinde bulunduran Şeyh Mahmut’la ülkenin geleceği ile ilgili ciddi görüşmeler yapılmasına yanaşmamışlardır.
Sosyal güçlerin giderek direngen bir hal alması ve varlıklarını dayatmaları karşısında “retçi” olmak yerine, bunları oldukları gibi kabul edip siyasal yapı içerisinde eritme politikası güden İngiliz politikası, bu yöntemle Irak’ta Faysal rejimini ayakta tutmayı denemiştir.
Mezopotamya’nın altı ayrı parçaya bölünmesi, İngilizlerin bu politikanın gereğidir.
Kürtler ise, savaş boyunca süren direnişlerine karşın, bir güç olarak İngilizlerin karşısına çıkıp kendilerini kabul ettirememişler, emperyalist oyunlar altında bölünmüşlerdir.
Türk tarihinde sık sık sözü edilen ve Kürtlere karşı bir propaganda unsuru olarak kullanılan İngiliz desteği, basit birkaç görüşmeden ileri gitmemiş olan diyaloglardır.
Bu küçük işbirlikçi grubun çalışmaları sürekli ön planda tutulurken, Süleymaniye’den Hakkari’ye, Van’a kadar uzanan topraklarda, İngilizlere karşı yürütülen ve yıllarca süren savaşın göz önüne alınmaması maksatlı bir davranıştır.
1918’den beri İngilizlerin ilerlemesine karşı koyan Osmanlı Ordusu değildi. Osmanlı Ordusu, İngilizlerin karşısında sürekli, çarpışmadan, geri çekilmekteydi.
#Kerkük# ’ü bu şekilde (09 Mayıs 1918) terk ettikten sonra İngiliz Ordusu’nun pratik olarak önü açılmıştır. Erzurum’a kadar ilerlemesini durdurabilecek hiçbir güç kalmamış durumdadır.
Bu durumdan hareketle; Kürt isyanlarında sürekli İngiliz parmağı arayanların şu gerçeği görmeleri gerekir:
Eğer bölgede İngilizlerin uyguladığı ekonomik ambargonun yarattığı açlığa ve yoksulluğa rağmen bir Kürt direnişi olmasaydı ve söylendiği gibi Kürt isyanları bir İngiliz kışkırtması olsaydı, Erzurum’un da tehlikeye girmesi beklenecekti.
Bu şartlarda Batı Anadolu’da kongrelerini toplama olanağı bulamayan Mustafa Kemal’in Erzurum ve Sivas’ta kongre yapması da oldukça güç olacaktı.
Sözü edilen bu işbirlikçi(!) gurubun (diplomatik ilişkileri) dışındaki Kürt politik örgütleri de İngiliz ve Fransızlarla zaman zaman diyaloğa girmişlerdir.
Ancak bu diyalog Osmanlı bütünlüğü içinde kendi ulusal varlıklarının ve haklarının tanınması temelinde olmuştur. İlişkinin bu türünü her siyasal harekette görmek mümkündür.
1919’da Şeyh Mahmud Hafid Berzenci, İngiliz emperyalizmine karşı ayaklanınca, Şeyh Ahmed Barzani onu destekledi.
Behdinan bölgesindeki Kürt aşiret liderlerine ve şeyhlerine mektuplar yazarak onları Şeyh Mahmud’u desteklemeye çağırdı.
Bunun yanında ayaklanmaya fiilen katılmak üzere Barzani aşiretinden birçok savaşçı da gönderdi.
Bir grup savaşçıyı, kardeşi Mela Mustafa Barzani komutasında Dolibêav yoluyla cepheye gönderdi. Balek bölgesinden ayrıca bir grup daha gönderdi.
Barzanilerin bu her iki savaşçı grubu da İngiliz işbirlikçileri tarafından kurulan pusularla karşılaştı. Bu çatışmalarda birçoğu Süleymaniye’ye varamadan şehit oldu.
Barzani kuvvetleri Süleymaniye’ye vardığında ise, isyan bastırılmıştı. Şeyh Mahmud’da Derbend-i Baziyan bölgesinde yaralı olarak İngilizlerin eline düşmüştü.
Şeyh Ahmed Barzani tarafından İngilizlerin çıkarlarına ve arzularına karşı ortaya konulmuş bir tavırdı bu.
Bazı aşiret liderlerinin, Şeyh Ahmed Barzani’nin kendilerine isyana katılmaları için gönderdiği mektupları Musul Valisine vermesi üzerine, İngiliz görevliler intikam almaya karar verdiler.
Bu amaçla Barzan’a ölümcül bir darbe vurmak isteyen İngilizler, Barzan halkını evlerinden çıkarıp yerlerine Asurileri yerleştirmeyi planlıyordu.
İngilizlerin bu münafıkça planı kabul eden bazı Asurilerin varlığına rağmen Asuri toplumunun büyük çoğunluğu bunu kabul etmediler ve Barzanilerle aralarında tarihten gelen iyi ve sıcak ilişkileri bozmak istemediler.
O sıralarda İngilizler, başka sorunlarla meşgul oldukları için Barzan bölgesine yönelik ölümcül darbeyi indirme planını uygun bir zaman erteledi.
Şeyh Mahmud Berzenci’nin Hindistan’a sürgün edilmesi Kürdistan’daki durumu sakinleştirmemiş, aksine daha da karmaşık bir duruma getirmiştir.
Ülke idare edilemez bir durumdadır. Goyanlar, Barzaniler, daha güneyde Ahmed Taki ve İran’da Simko ayaklanma halindedir.
Ahmed Taki, 1922’de Kürtlerin yardımını almak için İran’a geçer. Bu tarihlerde Türk Ordusu da Güney Kürdistandaki olaylara yer yer müdahalelerde bulunmaktadır.
Mesud Barzani ’nin dediği gibi; İngiliz hava hücum birliklerinin Kürt yerleşim alanlarını ve göçebelerini sürekli bombalaması karşısında İngiliz kamuoyunda tepkiler görülmeye başlar.
Daha önce Kürtlerin barbarlığı, vahşiliği, yönetilmezliği üzerine raporlar ve yazı dizileri düzenleyen gazeteler, bu saldırılar karşısında şunları söyleyebilmektedirler:
Şu son günlerde uçaklarımız, Kürt köylerini bombaladılar. Kürtlerin özyönetime sahip olmaları acaba bu mudur? Bu çılgın politika ilerde de devam edecek mi?
(H.Yıldız)
Şeyh Abdulselam Barzani’nin idamından sonra Barzani Konfederasyonu’nun, Şeyh Ahmed Barzani ve Mustafa Barzani’nin hikayesi kısaca böyle başladı.
Mesud Barzani Barzaniler ve Asuriler ilişkisine dair verdiği not çok değerli bir bilgidir:
Barzanilerin, Asurilerin yanında Ermenilerle de sıcak ilişki içindeydiler. Bu noktada Ermenilerle ilişkiler bağlamında bizzat Barzani’den dinlediği olayı aktaran Mesud Barzani şöyle demektedir;
Türk hükümeti’nin Ermenilere karşı yaptığı operasyonu Müslüman Hıristiyan savaşı olarak tanımlarken, Şeyh Ahmed Ermenilere yardım etmiş, bu yardım esnasında 14 şehit vermiştir.
Türkiye’nin bu konuda ki tutumu çok ilginç bir şekilde gelişmektedir. Şeyh Ahmed Barzani’nin Ermenilere olan yardımı sonrasında Türkiye de Kürtleri kontrol edebilmek için Şeyh Ahmed’i Hristiyan olduğu propagandasını yaymıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz egemenliğine karşı ciddi bir güç olarak çıkabilmiş olan Kürtler ve Şeyh Ahmed Barzani, uzun yıllar Irak hükümetine karşı direnerek istemlerini ulusal boyutlara ulaştırabilmişlerdir.
Ulusal hareketin boyutlarının Güney Kürdistanda 60’lı yıllarda Barzani hareketiyle uluslararası bir karakter alması, buna karşın kuzeyde uzun bir sessizlik döneminin yaşanması Osmanlı'nın buralarda uyguladığı farklı politikalarında yatmaktadır.
Şeyh Ahmed Barzani, İngiliz politikalarına karşı duruşunu gösteren belgelerden bir alıntı:
Hükümet yetkilileri, Şeyh Nureddin Berivkani’den yardım istedi. Bölgeye gidip Şeyh Ahmed Barzani ile görüşmesini, Barzana dönme; bölgedeki diğer aşiretler gibi hükümete bağlılığını bildirme hususunda ikna etmesini istedi.
Şeyh Ahmed İngilizlere hiçbir zaman güvenmediğini ve bu şartları kabul etmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Şeyh Nureddin şöyle dedi:
Kalbimiz ve gönlümüz sizinle beraberdir, Şeyh Hazretleri. Fakat anlamakta zorluk çekiyorum, yerkürenin yarısı sömüren Britanya hükümetine karşı nasıl direnebiliriz! Bizi yok ederler, ortadan kaldırırlar; şu halde realiteyi kabul edelim ve Allah'ın dileğini bekleyelim.
Şeyh Ahmed Barzani’nin yanıtı ise şöyleydi:
Bu onur verici duygularınızdan dolayı size teşekkür ederim. Niyetinizin samimiyetinden ve doğruluğunuzdan kuşku duymuyorum.
Biz geri dönüşü kabul etsek, silahlarımızı bırakıp işlerimize baksak bile, İngilizler hiçbir zaman bunlarla yetinmez. Onlar bizim haklarımızın, bize ait görüşlerimizin olmamasını istiyorlar.
Onlar bizim topraklarımızı gasp etmişlerdir. Ve bizim dinimizin düşmanlarıdırlar. Bizim gibi küçük bir aşiretin Britanya kuvvetlerine direnmesinin, onları ezmesinin mümkün olmadığını çok iyi biliyorum. Fakat hayat onurlu bir duruştan ibarettir.
Ben Allah’ı ve vicdanımı hoşnut etmek istiyorum. Benim için önemli olan, tarihin cılız imkânlarımıza rağmen İngiliz emperyalizmine ve onun işbirlikçilerine karşı savaştığımızı kaydedecek olmasıdır.
İngilizler köylerimizi ateşe verebilirler, yerle bir edebilirler, bizi yurtlarımızdan söküp atar, öldürebilirler. Ama hiçbir zaman dostluğumuzu kazanamazlar.
Biz ebediyen onların düşmanı olacağız. Kararımız budur ve bundan dolayı da pişman değiliz. Bunu İngilizlere kelime kelime aktarabilirsin.
1932 Mart’ından itibaren hükümet üç kaza merkezine (Akre, Amidiye, Rewanduz) kuvvet yığarak, saldırı hazırlıklarını tamamladı.
Abdulaziz Ukayli, “İlk Barzani Hareketi” adlı kitabında, bu hazırlıkların Barzanilerin tepelenmesine dönük olduğunu kaydetmektedir.
Yazarın bu tespiti, olayın anlatmak bakımından son derece dikkat çekicidir.
12 Ocak 1932’de Irak Bakanlar Kurulu toplanarak, “Barzan bölgesine medeni (sivil) yönetim şeklini egemen kılmak”! gerekçesiyle saldırı kararı aldı.
Kuşkusuz bu, temelsiz bir gerekçeydi. Çünkü Barzani bölgesinde zaten medeni yönetim şekli vardı. Şeyh Ahmed bu idari yapıya itiraz etmiyordu.
Ancak Hamilton’un da kitabında işaret ettiği gibi, büyük bir harcama yapılarak donatılan ordu bir yerlerde savaş yeteneğini göstermeliydi. Hedef de değişmez yurtsever tavrından dolayı Barzan bölgesi olacaktı.
Barzanilerin tepelenmesi amacıyla yapılan askeri yığınağın gücünü ve mühimmat ve silah kapasitesini Ukayli kitabında detaylı olarak anlatmaktadır.
Bu detayı Mesud Barzani’nin kitabının 37'nci sayfasından okuyabilirsiniz.
Şeyh Ahmed’in hükümete bağlılığını bildirmesi konusunda İngiliz siyasi sorumlusu mesaj göndermiştir. Şeyh Ahmed bu isteği reddetmiştir.
Şeyh Ahmed, Irak ve İngiliz devletlerinin şahsına ve Barzan bölgesine yapacağı operasyona karşı önlem alma girişimlerinde bulunarak ana kuvvet komutanlığını Mustafa Barzani’ye vermiştir.
Kendisi de Akre’den gelecek Irak güçlerinin önünü kesecekti, diğer taraftan Muhammed Sıddık Barzani’de ikinci kuvvet olarak İmadiye cephesinde olacaktı.
Şeyh Ahmed Barzani'ye karşı çatışma dönemi başlamış ve bu çatışmada; İngiltere ve Irak İttifakı’na Türkiye’de dâhil oldu.
Irak dışına çıkma durumunda Türkiye, sınırları kapatacak tampon uygulayarak Irak ordusuna destek olması kararlaştırılmıştı. Bu süreç 1945 yılına kadar devam etti.
Güneyde ise İngilizler, Kürdistan'da herhangi bir olay çıkmasını engelleme kaygısıyla Haziran 1944'te Nuri Said hükümetinin Şeyh Ahmed ile bir diz görüşme gerçekleştirdi ve bir antlaşma imzalandı. Savaş durdu. Çok önemli 8 Maddede antlaşma yapıldı.
Durum öyle bir hal alıyor ki Binbaşı Kinch elçiliğe, Zibar bölgesinden geri kalan memurların da çekilmesini önerdi ve elçilik şöyle cevap verdi:
Şimdilik Kürdistan'da herhangi bir karışıklık çıkmaması çıkarımız gereğidir.
=KTML_Red=(Büyük Elçi Stonehewer Bird’in not defteriden)=KTML_End=
Süreç içerisinde Kürdistan’da kısmi bir ateşkes hâkim oldu. Hükümet kuvvetleri çekildi ve Kürdistan pratik olarak kısmi özerk; Mustafa Barzani de Kürdistan’ın şefi oldu.
Daha sonra İngilizlerin sahneye koyduğu oyun ile 3 Haziran 1944’te Nuri Said hükümeti istifa etti. El-bacacı (Pacacı) yeni bir hükümet kurdu.
=KTML_Red=Hükümet kurar kurmaz Kürtler ile yaptığı antlaşmayı tanımadığını söyledi.=KTML_End=
Kürtler her zaman iç düşman olarak bellenmiştir. Kürtler hiçbir zaman ayaklanma için uygun zaman aramamış, bulamamışlardır.
Kürtler her zaman diplomatik ilişkileri öncelikli olarak ele almışlardır. Ama dünya, İkinci Dünya Savaşı'nı izlerken, bir başka tarih Kürdistan’da yazılıyordu.
1945 Nisan ayında Cornwallis’in yerine yeni bir elçi Stonehewer Bird atandı. Cornwallis Barzani’ye yazdığı veda mektubunda, Irak hükümetinin parlamentoya bir af yasa teklifini sunacağını hatırlatıyordu.
10 Nisan 1945'te af yasası kabul edildi, ama bu yasa içi boş denecek kadar basit bir yasa idi hiçbir hukuki yani yoktu.
Yeni elçi İngilizlerin, Kürtlere karşı tavrından Irak hükümetine verdiği notta şöyle demektedir:
İngiliz subaylar liderlik peşinde koşan Kürtleri dinlemeyecektir ve Kürtler farklı bir azınlık olarak kabul edilmeyecek, sadece Irak tabiiyeti olacaktır.
8 Ağustos 1945’te Irak Bakanlar Kurulu, “Barzan bölgesinin en kısa zamanda askeri olarak işgal edilmesini ve canilerin tutuklanmasına” karar verir.
İngiliz askeri Şefi General Renton, Irak hükümetine, her türlü vakitsiz girişimden sakınmasının ve muhtemel bir saldırıya geçmeden önce yoların yapılması ve geçiş yerlerin tutulması ve saldırının iyi planlanmasını en erkende 15 Eylül’e kadar zaman gerektiği konusunda uyarır.
Fakat Irak hükümeti iki veya üç hafta içinde Barzan bölgesini ele geçirmeye kararlı oldukları görünüyordu.
Ve İngilizler 16 Ağustos 1945’te bir İngiliz sorumlu Başbakana bu savaşa İngilizlere mensup unsurların katılmasını istemediğini bildirmektedir.
Türkiye ise, İngiliz, Irak, Türkiye, Sadabad Paktı'nın 8'nci maddesi gereği Mustafa Barzani’nin Türkiye sınırlarına girebilme olasılığından tüm sınırları kapatma kararı alır.
Operasyon Sadabad Paktı'nın anlaşmasına göre bu 3 devlet tarafından koordineli olarak yürütüldü.
Operasyon sadece Irak tarafından yapılacağı ve Türkiye ise sınırı kapatarak sıkıştırma fonksiyonunu üstlendi.
Mustafa Barzan’yi Irak sınırlarında hapsedecek, Irak ise tüm askeri gücü ile operasyon düzenleyecekti.
Şeyh Ahmed ve Mustafa Barzani’yi Kürdistan’dan tecrit eden bu uzun soluklu politikalar 1932’den 1945 yılına kadar uygulanmak istendi.
Bu politikalar arasında 1936 yılında Mustafa Barzani’nin zehirlenmesi bile vardı. 1935 senesinde Türkiye ile çatışmada yaşanmıştı.
Kürt milliyetçiliğine karşı, uluslararası güçlerin ittifak ettiği görmekteyiz. Tarihsel dönemde, Güney Kürdistan ve Barzanilere aleyhine 250 civarında anlaşma söz konusudur.
Belgeler bu anlaşmaların teyit etmektedir. Barzani direnişi, belgelerdeki ifadeyle; “hiçbir ecnebi güce dayanmamaktadır.”
Tam aksine devletin resmi ve sivil kurumlarının söylemi ise ısrarla şunu dile getiriyorlardı.
Sağcı kanat: Türk düşmanı batı gelişen ve büyüyen Türkiye’yi zayıflatmak için Kürtleri emellerine alet etmektedir.
İslamcılar ise: Hristiyan batının İslam ümmetini ve onun en güçlü temsilcisi olan Türkiye’yi milliyetçilik illeti ile bölme oyununu dillendirmektedirler.
Sol kanat ise, aynı şeyi farklı bir terminolojiyle yinelemektedir. Bu kez sorunu emperyalizmin Türkiye’yi bölerek güçsüz düşürme oyununa indirgemektedir.
Türkiye, Irak ve İngiltere ilişkisi stratejik bir birliktelik olarak ele almak durumundayız. Zira Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak devam eden Şeyh Ahmed Barzani’ye karşı olan ittifakın belgelerinde bu teyit etmektedir.
O dönemde ve bugün Kürt ulusal hareketi söz konusu edildiğinde, akla Barzani hareketi gelmektedir.
Bu harekete karşı entellektüel çevrelerin gösterdiği yaklaşımlarda “milliyetçilik” kavramı baş köşeye oturtulmuş, bütün analizler bu konsept etrafında formüle edilmiştir.
Kürt toplum yaşamında sanki başka alternatifler varmış gibi, Barzani'nin milliyetçi karakteri ön plana alınarak teorik bombardıman altına alınmıştır.
Varılan sonuç ise, açıkça söylenmese de, bölge devletlerinin Kürdistan ve Kürt üzerindeki varlık nedenlerini meşrulaştırmaktan başka bir işlev görmemiştir.
Sonuç, entellektüel terörün Kürtleri baskı altına aldığını gösteren örneklerden biri olarak dikkat çekicidir.
Şeyh Ahmed, Mustafa Barzani ve Barzanilerin mücadelesi ulusal bir boyut kazanmıştır.
Mustafa Barzani, Kürdistan’da konumunu pekiştirdi ve eşsiz bir lider olarak mücadelesini geliştirdi.
Kürt halkı ona karşı büyük ümitler besledi; bu dönemden sonra artık Kürdistan’ın her bölgesindeki Kürt özgürlük hareketinin liderleriyle temas kurmak içinde önünde geniş bir alan açılmış oldu.
Mustafa Barzani 1945 ayaklanmasını yöneten Özgürlük Konseyi arasında sürekli ve düzenli bir ilişkide vardı.
Gerek Mustafa Barzani ve diğer Barzaniler, kardeşlerinin kendileriyle ilgili ümitlerini boşa çıkarmadılar.
1945 tarihinde İran Kürdistan’ına geldikten sonra sorumlulukları bir o kadar daha artmıştı.
Artık Mustafa Barzani, Kürdistan Cumhuriyeti Ordusunun Komutanı, Barzaniler de Kürt Cumhuriyeti'nin en güçlü destekçileriydi.
Cumhuriyeti savunması uğruna önemli fedakarlıklarda bulundular. Barzani, ulusal ve uluslararası bir rol üstlenmişti. Hareketin ulusallığı öncesine göre daha kapsamlıydı.
Evet, Şeyh Ahmed’in belleğimize kazınmış ifadesiyle;
Hayat Onurlu bir durultan ibarettir.
Ve “Bütün dünyaya sahip olsam dahi bir tek insanın haksız yere kanının dökülmesini önlemek için hepsini verirdim” diyen ve 11 Ocak 1969 yılında vefat eden Şeyh Ahmed Barzani’nin 51'nci ölüm yıl dönümünde, kendisini ve ailesini saygı, rahmetle anıyoruz.
$BELGE:$
T.C.
Hariciye Vekâleti.
Birinci Daire Umum Müdürlüğü
Şube: 2. Belgenin Tarihi: 16 Ağustos 1945.
Hulasa: Barzan isyanı.
Belge no: 030/ 10 / 259 / 747 / 45
Yüksek Başbakanlığına.
Bağdat Elçiliğimizden gelen bir yazıda, Irak hükümetinin, Elçiliğimize tevdi eylediği bir nota ile Barzan aşireti reisi Molla Mustafa ve avenesinin yine isyan etmiş olduklarını bildirerek asilere karşı yakında seri ve cezri askeri harekata başlanacağından ve Zibar kazası ve civarında emniyet ve asayişin muhafazasını sağlamak maksadıyla bazı tedbirlerin alınmasına ihtiyaç görüldüğünden gerek asilerin, gerek o havalide asayişi ihlalden mes’ul tutulan diğer eşhasın Türkiye’ye iltica eylemeleri ihtimaline mebni, Türk-Irak-İngiliz muahedesinin 8. maddesine ve Sadabad paktının maddei mahsusasına dayanarak ve Türkiye ve Irak arasında mevcut iyi komşuluk ve dostluk rabıtalarına güvenerek, takibata uğrayacakların Türkiye’ye iltica etmelerini önlemek için mevzuubahis mıntıkada Türk- Irak hududunun kapatılması zımmında lüzumlu tedbirlerin derhal alınmasını Türkiye’den rica eylediği bildirilmektedir.
Irak Dışişleri vezareti, isyan hakkında şu mütemmim malumatı vermiştir. Çıkan İsyan mahiyet itibariyle son Barzan ayaklanmasının aynıdır. Bunda da bir ecnebi parmağı yoktur. İsyan, yine Barzan aşireti tarafından çıkarıldığına ve yalnız bu aşirete münhasır kaldığına göre asilerin miktarı evvelkiler kadar tahmin edilmektedir. Harekat yalnız Irak kuvvetleri tarafından yapılacaktır. Hudutlarımızda ilticaları önlemek üzere lazım gelen ihtiyat tedbirlerinin ittihazı zımmında Genelkurmay Başkanlığına ve İçişleri Bakanlığına yazılmıştır. Hududlarımızın isyan mıntıkası karşısına tesadüf eden kısmının kapatılmasını yüksek taviplerine saygılarımla arz ederim.
Dışişleri Bakanı Hasan Saka.
Hüseyin Siyabend Aytemur [1]