Faysal Dağlı
ABD, 20 yıldır berbat bir savaş sürdürdüğü Afganistan’dan binlerce ölü askerinin hatırasını, heba olan yüzlerce milyar dolar yatırımını, ağır silahlarını ve vefalı işbirlikçilerini panik içinde bırakarak çekilirken, Taliban güçleri önüne çıkanı ezen karanlık bir heyula gibi başkent Kabil’e giriyor.
Saygon’dan kızıl Vietkong’un öfkesinden helikopterlerin iniş kızağına tutunarak dehşetle kaçan Yankeeler 48 yıl sonra da Taliban’ın kara mücahitlerinin vahşi şiddetiyle başa çıkamayıp çekiliyor.
…
ABD, aynı şekilde 18 yıldır büyük bir savaş yürüttüğü Irak’tan da benzer bir rezaletle ricat ediyor. Halen devam eden ve bu yılın sonunda tamamlanması beklenen çekilme sürecininin nihayetinde, Irak’ın kesik başını, petrol karası kanlı bir tepsi içinde İran mollalarının ayakları altına koyuyor. ABD binlerce ölü evladının kanını, onbinlerce gazisinin uzuvlarını, katlettiği onbinlerce sivilin ahını, ölçülemez değerdeki kayıplarını, masraflarını, umutsuz demokrasi ve barış denemelerini, çektiği ve çektirdiği acılarının resimlerini çiziktirdiği anı defterlerini kapatarak Bağdat’a yaptığı zaferi mümkün olmayan seferi sonlandırıyor.
…
ABD nasıl gerekçelendirirse gerekçelendirsin, Biden’in, sonsuza dek sürecek diye tanımladığı Afganistan ve Irak savaşlarında teknik olarak yenilerek çekilmektedir. İki ülkenin de kaderini savaştığı düşmanlarına terkederek, sonlandırmayı vaat ettiği ve uzun kıyım yıllarında daha da kışkırttığı barbarlıkla yüz yüze bırakmıştır. ABD’nin bu ülkelerde umutsuzca ekmeyi denediği ‘demokrasi ütopyasının’ bu toprakların insanlarının ruhuna en azından şimdilik yabancı olduğu gerçeğini algılayarak vazgeçmesi insanlık tarihine ayrı bir yenilgi olarak kaydedilecektir! Bu nedenle sonuçları itibarı ile ABD’nin bu eylemlerini ‘çekilme’ olarak değil, ‘yenilgi’ olarak tarif etmenin daha doğru olduğu kanısındayım.
IRAK'TAN ÇEKİLME KÜRDLERİ NASIL ETKİLER?
Bu yenilginin Kürdleri ilgilendiren olası sonuçlarına bakacak olursak: [1]
ABD’nin 2005’teki Irak işgali ve operasyonları kapsamında Güney Kürdistan’da yerleştiği 4 ayrı askeri tesisi bulunuyordu. Bu tesislerden Helebce’deki istihbarat ve dinleme merkezi geçen ay boşaltılarak kapatıldı. Bölgedeki en büyük kara ve hava üsü olan Herir’deki güçlerinin ve teçhizatının önemli bir kısmı ise Kuveyt’e taşındı. Şu anda Selehadin’deki karargah ve Erbil havalanındaki küçük çaptaki üs henüz duruyor. Çekilme planında herhangi bir değişiklik olmaması halinde yakın zamanda söz konusu iki üsün de boşaltılması bekleniyor. Irak’taki üslerden çekilme ise kademeli olarak devam ediyor.
…
Önümüzdeki aylarda Afganistan’da olduğu gibi Irak’taki ABD işbirlikçilerinin de önce Kürdistan Bölgesi’ne, ardından Türkiye’ye toplu halde sığınmaları beklenebilir. Haşdi Şabi’nin (İran’ın) ABD sonrasında tüm Irak’ta egemen olması halinde ise Türkiye ve Avrupa’yı hedefleyen kitlesel göçe Kürdistan’daki müttefiklerinin de dahil olacağı öngörülebilir.
…
Geçtiğimiz hafta Irak’taki Heşdi Şabi güçlerinin temsilcisi Falih Feyaz, Erbil’de Mesud Barzani’yi ziyaret ederek İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi’nin mesajını iletti. İran’ın yeni lideri Reisi’nin mesajında, ABD güçlerinin Kürdistan’dan çekilmesine engel olunmamasını ve Kürdlerin kendileri ile işbirliği yapmasını, aksi taktirde sonuçlarına katlanacakları yolunda Erbil yönetimini tehdit ettiği medyaya yansıdı. İran rejiminin geçtiğimiz hafta KYB Başkanı Neçirvan Barzani’nin Tahran’da Reisi’nin yemin törenine katılarak, “biz İran İslam devriminin bir parçasıyız, İran’ın koruyucusuz” taahhüdünü yeterli bulmadığı anlaşılıyor.
…
Irak parlamentosunun İran etkisindeki Şii çoğunluğunun ezici bir kısmının Maliki döneminden beri Irak Kürdistan Bölgesi’deki federal sistemin sonlandırılması gerektiği yolunda girişimlerde bulunduğu, konuyu birkaç kez meclis gündemine getirdiği biliniyor. Ancak ABD’nin ülkedeki varlığı bu girişimi engelliyordu. Şimdi ise ABD’nin çekilmesi ardından Irak’taki federal sistemin sonlandırılması bekleniyor. Alternatif olarak vilayet sistemine geçilmesi ve Kürdlerin çoğunluk olduğu Silêmani, Erbil ve Duhok vilayetlerde kültürel özerkliklerinin korunarak merkezi yönetime bağlanmaları planının Tahran ve Bağdat’ta çekmeceden çıkarıldığı ifade ediliyor.
IRAK VE KÜRDİSTAN PAYLAŞILABİLİR Mİ?
Erdoğan’ın da yakın zamanda Bağdat’a yapacağı ziyaretinde, Iraklı yöneticiler ile ABD’nin çekilmesi sonrası gelişecek konjonktürü gözden geçireceği biliniyor. Türk ordusunun son iki yılda Güney Kürdistan içlerinde ilerlemesinin de bu durumla ilişkili olduğu söylenebilir. Büyük olasılıkla Erdoğan’ın, İran Devlet Başkanı Reisi’ye 1939’da Stalin ile Hitler’in Polonya’yı bölüştükleri Molotov-Ribbentrop Paktı’na benzer bir plan sunmayı değerlendireceği anlaşılıyor. (Yani Irak’ın İran’a, Kürdistan’ın da Türkiye’ye bırakılması yolunda bir anlaşma) Ancak Tahran’ın, Kürdistan Bölgesi’nin avantajlarını Erdoğan’a bırakmaya razı olmak istemeyeceği Barzani’ye gönderdiği mesajdan anlaşılmaktadır. Dolayısı ile Ankara ile Tahran arasında Irak ve Kürdistan Bölgesi’nin geleceğine dair ciddi sorunların yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
Erdoğan’ın Türk hayal dünyasının mükerrer bir rüyası olan “misakı milli” kapsamında Barzani yönetimine (Türkmenleri de katarak) Kıbrıs modeline benzer bir planla Türkiye’nin garantörlüğünde mandalık statüsü teklifi yaptığı da kulislerde konuşuluyor. YNK Lideri Lahur Şêx Cengî’nin saray darbesi ile tasfiye edilerek Silêmani bölgesinin Erbil yönetimine bağlanması girişiminin de bu gelişmelerle ilgili olduğu değerlendiriliyor.
Erdoğan’ın bu şekilde Kürdistan’ı yutarak selefi Abdülhamid Han gibi “tüm Kürdlerin hamisi olma” hayalleri kurduğu, bu bağlamdaki planı iktidarını sürdürme vasıtası kıldığı da gözden kaçırılmamalı. Elbette bu işin diğer ayağında Rojava’yı da kapsayan ve ABD’nin de aracılık ve teşvik ettiği varsayılan ‘farklı bir çözüm süreci’ etüdünün de alttan devam ettiği biliniyor.
…
Bu tablo içinde müstesna bir durum olarak ABD’nin Rojava Kürdistan’daki askeri varlığını güçlendirmesi girişimleri ise devam ediyor. Irak’tan çekilme işleminin başlamasına paralel, Haseke ve Deyrüzor’un yanısıra Türkiye ve Irak sınırındaki Derik bölgesinde yapımına başlanan üsün inşası devam ediyor. ABD’nin Yunanistan’ın Türkiye sınırındaki Dedeağaç bölgesinde kurduğu hava, deniz ve kara üslerine ağır silah ve teçhizat yığınağı da sürüyor! Bu durum ise gelişmelere göre hem Türkiye’yi çevreleme, hem de koruma olarak yorumlanabilir!
SONSUZ SAVAŞLARDAN SONSUZ KAOSA!
ABD’nin çekilmesi ile Irak, Afganistan ve Kürdistan merkezli ciddi politik ve askeri depremlerin olacağı ve bunun çevre bölgeleri de etkileyeceği barizdir.
Afganistan’da Süni, Irak’ta Şii siyasi İslamcılara ‘yenilen’ ABD’nin bu bölgelerden çekilerek Ortadoğu ve Ön Asya’da yeni bir kaosu tetikleyeceği aşikardır. Siyasi İslamcıların bu iki ülkede Batı dünyasına karşı elde ettikleri zaferlerin tüm dünyayı yeni bir karmaşaya sürüklemesi kaçınılmazdır.
Peki, ‘insan hakları, demokrasi ve totalitarizme sıfır tolerans’ motosu ile dünyada değişim vaadeden Biden yönetimi, söz konusu bölgede en az yarım düzine ülkede yeni insani felaketlere neden olacak iç ve bölgesel savaşları tetikleyebilecek bu kararı neden aldı? Afgan ve Irak ordusuna verdiği devasa silah/mühimmat envanterinin Taliban ve İran rejiminin eline geçmesine nasıl razı oldu?
Trump’ın Rojava’nın bir bölgesini Türk işgaline açmasına neden olan çekilme kararından çok daha ağır sonuçları olan bu stratejik değişikliğin ardında ne olabilir? Yeni bir oyun kurma girişimi mi, yoksa ABD’nin ‘uğraştık olmadı, ne haliniz varsa görün’ türünden bir içe çekilme halinin, gezegen şerifliğinden istifanın yansıması mı?
Yanıt bunlardan hangisi olursa olsun, ortaya çıkacak olan durum, söz konusu bölgelerde yeni bir jeopolitik vakum olacak ve bu boşluğun herhangi bir şekilde doldurulması gerekecektir. Ancak resmin bir kısmına dikkatli bakıldığında bile; gerek Irak, gerekse Afganistan’dan çekilmenin öncelikle İran’ı yakından ve büyük olasılıkla olumsuz etkileyeceği anlaşılmaktadır. Yanısıra bu domino efektli gelişmenin diğer iki kurban adayı da Çin ve Türkiye olacaktır. Rusya ve Pakistan’nın da ortaya çıkacak durumun olumsuz sonuçlarından sıyrılmaları pek olası görünmemektedir. Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi komşular ise bir süre etraftaki büyük biraderlerin paratonerleri olarak Taliban’ın cihad exportu kurbanları sırasında bekleyecektir!
Özetle Afganistan’dan Kürdistan’a tüm bölge yeni karmaşa sürecine girmektedir. Herhalde ABD, içinde iken düzeltemediği berbat durumu, dışına çıkarak yönlendirmeye, ancak bu kez faturayı kendisini Irak ve Afganistan bataklarında derine iten, Taliban ve Şii milislere el altından destek veren Çin, İran ve Pakistan’a ödeterek, kaosun yönünü bu iki imkansız düşman ve vasıfsız müttefiğe yöneltmeye yoğunlaşacaktır. Geçtiğimiz günlerde Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin Taliban diplomatı Molla Abdulgani Birader’i apar topar Pekin’de kırmızı halıyla karşılayarak, ‘Afgan topraklarının yabancı ülkelere karşı kullanılmasına izin vermemesi ricasında bulunması’ ABD’nin öngördüğü olası sonuçları bertaraf etme çabası olarak okunmalı. Keza resmi görüş olarak, ‘Taliban, Afganistan’ın tümü değildir’ diyen İran’ın neredeyse Çin ile aynı günlerde Taliban ve Kabil Hükümeti heyetlerini Tahran’da buluşturarak ‘barış’ şaklabanlığı yapması da aynı endişeden kaynaklanmaktadır.
KÜRD SİYASETİNİN PLANI VAR MI?
Peki ABD’nin son askerinin Irak’tan ayrıldığı gün Güney Kürdistan’ın durumu ne olacak? Bu tehlikenin sadece birkaç ay uzağıda iken, hızlıca gelen ve artık muhtemel olmaktan çıkarak kaçınılmaz hale gelen bu felaketi (Afganistan deneyimi göz önünde iken) gündeme getirip, tartışma, tedbir alma, karşıt hamle yapma sorumluluğu ve görevi olan Kürd siyaseti ne yapıyor? Umarım, ‘ulusal ordu, siyasi güçbirliği, taktik/stratejik planlamalar’ vs gibi hassas ve önemli konularla meşgul oldukları için sesleri çıkmıyor, ortalıkta görünmüyorlardır!
Elbette naif iseniz, tüm bunlar olup biterken Kürd hükümetinin kendi planlarını ve gelecek projeksiyonlarını yaptığını varsayabilirsiniz. Ancak halihazırda Kürdlerin isimleri yakında başlayacak yeni oyunun gala yemeğinin davetlileri listesinde yer almıyor. Dileyelim de isimleri menüye yazılmış olmasın![1]