کتابخانه کتابخانه
جستجو

کوردیپیدیا پر اطلاعترین منبع اطلاعاتی کردی است!


گزینه های جستجو





جستجوی پیشرفته      صفحه کلید


جستجو
جستجوی پیشرفته
کتابخانه
نامنامەی کردی
کرونولوژیا از وقایع
منابع
رد پاها
گرد آوریها
فعالیت ها
چگونه جستجو کنم؟
انتشار
ویدئو
گروه بندی
آیتم تصادفی
ارسال
ارسال مقاله
ارسال عکس
نظر سنجی
نظرات شما
تماس
چه نوع اطلاعاتی را که ما نیاز داریم!
استاندارد
قوانین استفادە
کیفیت مورد
ابزار
درباره
آرشیویست های کوردیپیدیا
چه درباره ما می گویند!
اضافه کوردیپیدیا به وب سایت شما
اضافه کردن / حذف ایمیل
آمار مهمان
آمار آیتم
تبدیل فونت ها
تبدیل تقویم ها
بررسی املا
زبان و گویش از صفحات
صفحه کلید
لینک های مفید
پسوند کوردیپدیا برای گوگل کروم
کوکی
زبانها
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی - کوردیی سەروو
Kurmancî - Kurdîy Serû
هەورامی
Zazakî
English
Française
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
حساب من
ورود به سیستم
عضویت!
رمز عبور خود را فراموش کرده اید!
جستجو ارسال ابزار زبانها حساب من
جستجوی پیشرفته
کتابخانه
نامنامەی کردی
کرونولوژیا از وقایع
منابع
رد پاها
گرد آوریها
فعالیت ها
چگونه جستجو کنم؟
انتشار
ویدئو
گروه بندی
آیتم تصادفی
ارسال مقاله
ارسال عکس
نظر سنجی
نظرات شما
تماس
چه نوع اطلاعاتی را که ما نیاز داریم!
استاندارد
قوانین استفادە
کیفیت مورد
درباره
آرشیویست های کوردیپیدیا
چه درباره ما می گویند!
اضافه کوردیپیدیا به وب سایت شما
اضافه کردن / حذف ایمیل
آمار مهمان
آمار آیتم
تبدیل فونت ها
تبدیل تقویم ها
بررسی املا
زبان و گویش از صفحات
صفحه کلید
لینک های مفید
پسوند کوردیپدیا برای گوگل کروم
کوکی
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی - کوردیی سەروو
Kurmancî - Kurdîy Serû
هەورامی
Zazakî
English
Française
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
ورود به سیستم
عضویت!
رمز عبور خود را فراموش کرده اید!
        
 kurdipedia.org 2008 - 2024
 درباره
 آیتم تصادفی
 قوانین استفادە
 آرشیویست های کوردیپیدیا
 نظرات شما
 گرد آوریها
 کرونولوژیا از وقایع
 فعالیت ها - کوردیپیدیا
 کمک
موضوع جدید
زندگینامە
عیسی هادی شکور فارس
21-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عیدو مشکو پیر
21-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عثمان خیرو خودیدا حسن
21-07-2024
سارا سردار
تحقیقات مختصر
غار میرکلوس در هاودیان
20-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عایدا هادی شکور فارس
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عامر حسن سیدو حسین
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عالیە سعید اسماعیل
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عالیا سلیمان اسماعیل
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عادل حسن سیدو حسین
19-07-2024
سارا سردار
اماکن باستانی
حمام آخوند
18-07-2024
شادی آکوهی
آمار
مقالات 524,725
عکس ها 106,258
کتاب PDF 19,763
فایل های مرتبط 99,357
ویدئو 1,440
زبانها
کوردیی ناوەڕاست 
300,885

Kurmancî - Kurdîy Serû 
88,735

هەورامی 
65,728

عربي 
28,797

کرمانجی - کوردیی سەروو 
16,260

فارسی 
8,377

English 
7,162

Türkçe 
3,571

Deutsch 
1,456

Pусский 
1,123

Française 
321

Nederlands 
130

Zazakî 
84

Svenska 
56

Հայերեն 
44

Español 
39

Italiano 
39

لەکی 
37

Azərbaycanca 
20

日本人 
18

עברית 
14

Norsk 
14

Ελληνική 
13

中国的 
11

زندگینامە
کیهان کلهر
زندگینامە
سوسیکا سیمو
اماکن باستانی
تپه باستانی ربط سردشت
زندگینامە
سوران عبدی
آثار هنری
کردهای سردشت
“ÇOĞUNLUK İKTİDARI VE AZINLIK DİRENİŞİ: TÜRKİYE’DE KÜRTÇE DİL HAKKI” Milliyetçiliğe karşı dönüştürücü direniş Söyleşi
همکاران کوردیپیدیا، آرشیو ملی ما را موضوعیانه، بی طرفانه، مسئولانه و حرفه ای ثبت می کنند..
گروه: تحقیقات مختصر | زبان مقاله: Türkçe
اشتراک گزاری
Facebook0
Twitter0
Telegram0
LinkedIn0
WhatsApp0
Viber0
SMS0
Facebook Messenger0
E-Mail0
Copy Link0
ارزیابی مقالە
نایاب
عالی
متوسط
بد نیست
بد
اضافه کردن به مجموعه
نظر خود را در مورد این مقاله بنویسید!
تاریخ آیتم
Metadata
RSS
به دنبال تصویر رکورد انتخاب شده در گوگل
به دنبال رکورد انتخاب شده در گوگل
کوردیی ناوەڕاست0
Kurmancî - Kurdîy Serû0
English0
عربي0
فارسی0
עברית0
Deutsch0
Español0
Française0
Italiano0
Nederlands0
Svenska0
Ελληνική0
Azərbaycanca0
Fins0
Norsk0
Pусский0
Հայերեն0
中国的0
日本人0

“ÇOĞUNLUK İKTİDARI VE AZINLIK DİRENİŞİ: TÜRKİYE’DE KÜRTÇE DİL HAKKI” Milliy...

“ÇOĞUNLUK İKTİDARI VE AZINLIK DİRENİŞİ: TÜRKİYE’DE KÜRTÇE DİL HAKKI” Milliy...
“ÇOĞUNLUK İKTİDARI VE AZINLIK DİRENİŞİ: TÜRKİYE’DE KÜRTÇE DİL HAKKI”
Milliyetçiliğe karşı dönüştürücü direniş
Söyleşi: Ulus Atayurt
15 Mayıs 2021

Varlığı dahi yıllarca yok sayıldıktan, konuşulması dahi suç oluşturduktan sonra Türkiye’de Kürtçe kademeli olarak kabul gördü. Devlet televizyonu Kürtçe kanal bile kurdu, ama anadilde eğitim hakkına dair bir emare ufukta görünmüyor. İktidarın siyasal hamlelerine göre nispi rahatlamalar yaşayan Kürtçe bugün yine baskı altındaki dönemlerinden birini yaşıyor, yeni anayasa tartışmalarında bahsi bile geçmiyor. Kürtçenin Türkiye’deki “kaderi” niye böyle, iktidar-dil ilişkisi nasıl bir şey? “Çoğunluk İktidarı ve Azınlık Direnişi: Türkiye’de Kürtçe Dil Hakkı” başlıklı doktora çalışmasının ardından “Türkiye Siyasetinde Kürtler –Direniş, Hak Arayışı, Katılım” kitabını derleyenler arasında yer alan, çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak ders veren Nesrin Uçarlar ile 2010’da konuşmuştuk. 15 Mayıs Kürt Dili Bayramı vesilesiyle 109 no’lu Express’ten naklen…
Dil hakkını iktidar ve direniş mekanizmaları açısından ele aldığınız “Çoğunluk İktidarı ve Azınlık Direnişi: Türkiye’de Kürtçe Dil Hakkı” başlıklı doktora tezinizin çıkış noktası neydi?

Nesrin Uçarlar: Tezin çıkış noktasında iktidar ve direniş mekanizmaları odakta değildi. Başta, azınlık hakları ve kültürel haklar içinde en önemli meselenin dil olduğu noktasından hareketle, dilin milliyetçi ve ulus kurma odaklı projelerdeki rolüne vurgu yapmıştım. Milliyetçilik tartışmasında modernist ve postmodern yaklaşımlardan hareket ettim. Modernist yaklaşım araçsalcıdır, dilin nasıl kullanıldığını anlatır. Modernleşme projesinde Osmanlıcayla olan ilişkinin terk edilmesi, Türk Dil Kurumu’yla dilin homojenleştirilmesi, Millî Tedrisat Kanunları’nın çıkarılması, medreselerin kaldırılması gibi süreçler net bir şekilde milliyetçilik ile dil arasındaki bağlantıyı gösteriyor. Özellikle Avrupa’da homojenleşmeye karşı azınlıkların da aynı yollarla dil konusunda direniş gösterdiğini görüyoruz. Mesela Basklara ve Katalanlara baktığınızda, 1979’da otonomi ele geçirildikten sonra azınlık bölgelerinde tek dil ilan etmek gibi modernist bir yöntem kullanılıyor. Şimdiyse bu statükocu durumun yetmediği, halkın dille ilişkisinin önemi vurgulanıyor. Son kertede ben buna değil, iktidarın tekrar içselleştirildiğine, çoğunluğu elde edince azınlığın nasıl başka bir azınlık yaratmaya açık olduğuna da baktım. Sonuçta, çoğunluk iktidarıyla azınlık direnişinin doğrudan birbirlerinin karşıtı olmadığını, benzer söylemleri kullanarak, birbirlerini üreterek bir ikili yapı kurduklarını da deşifre etmek gerekiyor.

Gramsci’nin “kültürel hegemonya” kavramına gönderme yapıyorsunuz…
Kürt aktivistlerin postmodern kimlik tartışmalarının gündemde olduğu bir dönemde hareketi yeniden ele aldıkları için bir farkındalıkları var. Mesela Kuzey Irak’taki Türkmenleri es geçmiyorlar. Konuştuğum Kürt entelektüellerinin çoğu, Kürdistan kurulsa bile orada başka dil konuşan insanların haklarının tanınması gerektiğini düşünüyor. Gramsci’nin kültürel hegomonya tanımına birebir gönderme yapmasalar da, durumun savundukları ideallerin tersine bir sonuca yol açabileceğinin farkındalar. Gramsci, dilin doğrudan kültürel hegemonya yaratmanın bir aracı olduğunu anlatıyor. Bir halkı, anadili olmayan bir dili konuşmaya zorlamanın onların yaratıcılığını, düşünsel gücünü nasıl öldüreceğini söylüyor. En kötüsü de, şiddet doğuracaktır diyor. Ama dil söyleminin nasıl kolayca içselleştirilebileceğini anlatarak azınlık söyleminin tehlikeleriyle ilgili de önemli bir veri veriyor.

Gramsci, dilin doğrudan kültürel hegemonya yaratmanın bir aracı olduğunu anlatıyor. Bir halkı, anadili olmayan bir dili konuşmaya zorlamanın onların yaratıcılığını, düşünsel gücünü nasıl öldüreceğini söylüyor. En kötüsü de, şiddet doğuracaktır diyor.

“Kişisel olan siyasidir”; hem Gramsci, hem de feminist düşünce açısından başvurduğunuz bir kavram.
Azınlık ve dil haklarının hem uluslararası hem de ulusal metinlerde nasıl ele alındığına bakınca, bireysel haklar ve kolektif haklar, kamusal ve özel alana dair haklar gibi ikilemlerle karşılaşıyoruz. Antik Yunan’dan beri kamusal alan daha çok siyasal alan olarak tanımlanıyor. Ancak günümüzde kamusal alan siyasal değil; apolitik, devlete ait bir yer. İnsan yaşamını bireysel ve kolektif diye kolayca ayıramayız. Özellikle de azınlıklar için hayat böyle yaşanmıyor. Bu ayrım, azınlıkların çoğunluğa dahil edilmesi sürecinde ön plana çıkıyor. Evde Kürtçe konuşma hakkın var. Ama bu, kamusal bir “hak” değil. Kamusal haklar siyasal bağlam içinde belirlenir, azınlıkların böyle bir hakkı yok. Kamusal alan dediğimiz aslında ulusal alan. Bu alan sanki tarafsız, bütün vatandaşlara eşit derecede açık gibi algılanıyor. Ama o alanı tanımlayan bir çoğunluk var. “Bu alanda tek bir dil konuşulacaktır” diyorsan taraflı bir alana dönüşüyor. Niçin bunlar verili kabul ediliyor? Orada da radikal feministlerin “kişisel olan siyasaldır” şiarı devreye giriyor. Çünkü çoğunlukların kişisel sorunları aslında gayet kamusal bir sorun. Azınlıklarınki ise “kişisel”. Bu yüzden erkek egemen bir dünyada kadınların bunu fark etmiş olması tesadüf değil.

Birey ve topluluk hakları, kamusal ve özel alan ikiliklerine dönelim. AB, Avrupa Konseyi, BM gibi büyük ölçekli kurumlar ve Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası sözleşmeler bu ikilemlere nasıl bakıyor?
1. Dünya Savaşı’na kadar Milletler Cemiyeti’nde bu sorun çok net olarak kolektif haklar bağlamında tartışılıyor. Azınlık hakları mefhumu ilk defa o dönemde uluslararası gündeme giriyor. Bu hakların pozitif haklar olmadığı, bilâkis, gerçek eşitliğin ancak bu haklar sayesinde olabileceği dile getiriliyor. Fakat Milletler Cemiyeti’nin ömrü kısa. II. Dünya Savaşı çok ciddi bir azınlık sorununa yol açıyor. Sınırlar değişirken yeni devletlerin içinde azınlıklar ortaya çıkıyor. Savaş sonrası BM kurulduğunda, azınlıklara kolektif haklar verilmesinin bir çatışma sebebi olabileceği ihtimali fark ediliyor. Azınlık hakları, bireysel haklar ve özel alan ile sınırlanıyor. Soğuk Savaş sonrası, kamusal ve kolektif hakların tekrar telaffuz edildiğini görüyoruz. Ama uluslararası metinlerin hepsi, biraz bizim anayasaya benziyor. Bütün özgürlükler ve haklar tanımlandıktan sonra “bu haklar devletlerin ulusal sınırlarını tehdit edecek şekilde kullanılamaz” veyahut “devletlerin imkânları ölçüsünde uygulanır” deniyor. Yetki büyük ölçüde devlet mekanizmasına terk edildiği için bu dokümanlar etkili değil. En ilginci de, AB’nin dil ya da azınlık haklarıyla ilgili herhangi bir metni olmaması. AB, Avrupa Konseyi’nin çıkardığı iki metni, Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nı ve Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi’ni üye ülkelerin imzalamalarını salık veriyor. Ama şart değil. Mesela Fransa ve Yunanistan direniyor. Kendi toprakları içinde dilsel azınlıklar olmadığını söylüyorlar. Peki, bu tür uluslararası metinler azınlıklara ne derece faydalı olabilir? Azınlıklar bu metinlerin yazılma sürecinde bulunmuyorlar. AB’de daha bağlayıcı metinler devletleri rahatsız edeceği için çıkmıyor. Türkiye’deki sorunu ise eksik, tamamlanmamış liberalizm ve modernite sorunu olarak tanımlayanlar var. Kolektif ve kamusal haklardan bahsettiğinizde, “sorun, bireysel hakların yeterince kullanılamaması” diyorlar. Avrupa’daki liberal ülkelerde liberalizm tamama erdiği halde bu sorunlar hâlâ var, sadece daha “güzel” tartışılıyor. Yani oturup Türkiye’nin liberalleşmesini mi bekleyeceğiz? Çünkü liberalizmi ve moderniteyi kendi içinde zaten tartışabiliriz. Kolektif hakları savunanlarsa, doğal olarak Kürtler, diğer dilsel azınlıklar ve sol perspektife sahip çevreler.

Burada ulusalcı ve liberal çizgiler örtüşmüyor mu?
Evet, aynen öyle. Hatta “modernleşme projemiz güzel, ancak hakkıyla yapılamadığı için sorun var” deniyor. Evet, belki ekonomik açıdan eşitlikçi bir kalkınma, daha erken bir modernleşme olsaydı, belki biraz daha az şiddetli bir sorun yaşıyor olabilirdik. Fransa örneğinde olduğu gibi –ki orada da Korsika meselesi var. Son kertede, modernleşme bunların garantisi değil. Türkiye’de henüz bireysel hak ve kolektif hak ayrımı tartışmasına girilmemiş görünüyor. Aslında, bireysel/kolektif haklar tartışması mesnetsiz bir tartışma. Böyle yaşamıyo- ruz. Siyaset kolektif olarak yapılıyor. Bu ayrım, liberal söylemin yanılgısı. Kolek- tif hakkın içine de iktisadî boyutun, me- kânsal, kentsel boyutun girmesi elzem. Yaşanılan bölge, insanlar, mekânlar be- raber düşünülmeli. Ortak kimlik açısın- dan değil, yaşamsal meseleler açısından kolektiviteyi ele almalıyız.

Kamusal alan bütün vatandaşlara eşit derecede açık gibi algılanıyor. Ama o alanı tanımlayan bir çoğunluk var. “Bu alanda tek bir dil konuşulacaktır” diyorsan taraflı bir alana dönüşüyor. Orada radikal feministlerin “kişisel olan siyasaldır” şiarı devreye giriyor. Çoğunlukların kişisel sorunları gayet kamusal, azınlıklarınki ise “kişisel”. Erkek egemen bir dünyada kadınların bunu fark etmiş olması tesadüf değil.
Post-kolonyal ve post-yapısalcıların, mesela Homi Bhabha’nın ortaya attığı paylaşımcı, milliyetçiliğe kaçmayan ara devrelerden bahsediyorsunuz…

Post-yapısalcıların iktidar tartışmasından faydalanıyorum. İktidarı elde etme fikrine tetikte yaklaşmaktan bahsediyoruz. Kürtlerin bir iktidar talebi yerine, haklarını özgürce ve ortaklaşa belirlemeye muktedir olma anlamında bir kolektivite talebi olabilir. Kürt hareketinde zaten bu tür sinyaller var. Bu farkındalıkla ontolojin ve dolayısıyla epistemolojin değişiyor. Mesela bir devlet fikri yerine yerinden yönetim meselesinin ortaya atılması, post-yapısal anarşizme de götürebilir bizi. Bu biraz Zapatistaların da yaptığı gibi olabilir. Konseyler, halk komiteleri kuruldukça, paradigma ve pratikler de değişebilir. Kürt hareketine eklemlenecek egemen çoğunluk mensupları bu tür tartışmaları genişleterek bir katkı sunabilir.

YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan Kürtçenin yüzde 60-70’inin Farsçadan, yüzde 20-25’inin Arapçadan, gerisinin de Türkçeden ödünç alındığını söylüyor. Kürtçe tarihi karşınıza nasıl çıktı?

Kürtçenin bir dille akrabalığı kurulacaksa bu elbette Farsça olur. Ama bu tür etkileşimler Türkçe için de geçerli değil mi? Kürtçe sadece standartlaşma ve yazın dili olarak biraz işin başında. Özellikle Kırmançca için bu böyle. Ama Soranca için durum farklı. Dört ülkeye yayılmış Kürt halkı içinde en az hakka sahip olanlar Türkiye ve Suriye’dekiler. İran ve Irak’ta dil açısından hakları var. Türkiye’deki Kırmançcanın standartlaşması esas olarak buradan Avrupa’ya giden Kürtlerle başlıyor. Yusuf Ziya Özcan’ın yaptığı gibi, Kürtçe başka bir dilin bileşeni yapılarak önemsizleştirilemez. Diyelim ki, Farsçanın bir lehçesi. Ne olacak ki? Dilbilimcilerin “dil, ordusu olan lehçedir” diye bir deyişi var. Kürtçe, devleti olmadığı için, daha çok edebî alanda eserler vererek gelişiyor. 16. ve 17. yüzyılda da ağaların himayesindeki şairler çok ürün veriyor. Medrese eğitim sistemi tek olmadığı için Kürtçe eğitim ve eserler var. Cumhuriyetle bunlar yasaklanınca ölü bir döneme geçiliyor.
Tezinizde diaspora Kürtleri ve yerel entelektüellerle söyleşiler yapıyorsunuz. Bu iki coğrafyadaki değerlendirmeleriniz nasıl?

Milliyetçilik çalışırken transnational (ulus-ötesi) yaklaşımlara dair literatüre ilgim Kürt diasporasıyla beraber şekilendi. Çalışmanın bir kısmını yaptığım İsveç, Kürt kültürel yaşamının merkezi olarak kabul edilen ülkelerden biri. Almanya, sosyal göçle de şekillenen Kürt kimliğine sahipken, İsveç doğrudan siyasallaşmış Kürt entelektüellerin gittiği yer. Önce diasporaya baktım. Avrupa’daki çeşitli örgütlerin siyasal liderleri ve bağımsız, dil üzerine çalışan insanlarla görüştüm. Kemal Burkay bunlardan biri. Bir yandan KOMKAR (Kürdistan Dernekleri Birliği) ve PSK’nin (Türkiye Kürdistan’ı Sosyalist Partisi) uzun yıllar lideri olmuş, bir yandan da Kürtçe pek çok kitap yazmış bir isim. Görüşülmezse olmaz isimlerin yanısıra, kamuoyunda ön plana çıkmamış kişilerle görüştüm. Lerzan Jandil, Alan Dilpak, Munzur Çem bunlardan bazıları. Alan Dilpak’ın Kürtçe alfabe kitabı var. İsveç’te bir Kürt okulunun yöneticisi Haydar Diljen gibi, Kürtçenin fiilen içinde olan insanlara gittim. Görüştüğüm otuza yakın kişi arasında sorulara baştan aşağıya milliyetçi bir yaklaşımla cevap veren çok az. Ayrıca, bir-iki saat zarfında söylenenlere bakıp insanları kategorilere yerleştirmedim, eğilimleri ulus-ötesi kavramıyla birleştirerek üç kategoriye ayırdım. İlk eğilim, klasik milliyetçiliğe yakındı. Bu eğilimin söylemlerinde devlet ya da federal yönetim türü bağımsız veya özerk, siyasal bir üstyapı öne çıkıyor. Kürtçenin bir özerk yapı ya da devlet içinde resmi dil olmasını, standartlaştırılmasını, bunun da egemen bir lehçe etrafında yapılmasını istiyorlar. İktidar algısı oldukça klasik. İkinci eğilime kültürelci görüş diyebiliriz. Onlar baştan beri dille daha çok ilgilenen, dilin araçsallaştırılmaması gerektiğine inananlar. Dilin kendisinin bir değer ve zenginlik olduğunu söylüyorlar. Bu eğilimde apolitik diyebileceğimiz unsurlar mevcut. Politikadan klasik devlet, iktidar merkezli politikayı anlıyor ve bu sebeple dil hakları mücadelesini politikadan arındırmaya çalışıyorlar. Halbuki yaptıkları tüm kültürel çalışmalar siyasal bir alanda varlık gösteriyor. Üçüncü eğilim, ulus-ötesi yaklaşım. Bu eğilimdekiler sayıca daha az ve daha marjinal bir kesim. Ulus-ötesinden kastım, milliyetçiliğe daha eleştirel yaklaşabilen, dille ulusal kimlik arasında doğrudan ilişki kurmayan, kimliği inşa edilmiş bir varoluş olarak tanımlayanlar. Konuştuğum kişilerden diasporadaki Kürt entelektüelleri Avrupa’daki birinci, Türkiye’dekiler ise 1990’larda siyasallaşmış ikinci jenerasyonu temsil ediyor. İlginç olan, buradaki yeni jenerasyonun ulus-ötesi yaklaşıma daha yakın olması. Demek ki diaspora, ulusçuluk anlayışının sorgulanmasının otomatik olarak gerçekleştiği yer değil. Hatta tersi bir durum söz konusu. Tabii, diasporanın tutumu aynı zamanda Avrupa’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığından da kaynaklanıyor. Türkiye’ye baktığımızda, milliyetçilik eleştirisinin zayıf olmadığını, mesela Kawa Nemir, Lal Laleş, Sami Tan gibi yeni jenerasyonun bu konuda farkındalık geliştirdiğini görüyoruz. Sami Tan İstanbul Kürt Enstitüsü başkanı ve bu kurumun Kürt siyasal hareketiyle yakın bağları mevcut; devlet eleştirisi gibi, PKK eleştirisi de yapabiliyorlar. Birincisi, zamanında PKK’nin de devlet benzeri bir milliyetçi yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliyorlar. Şimdi PKK’de de bu tartışma sürüyor. İkincisi, dili bir direniş mekanizması olarak kullansalar da, kültürelciler gibi naif bir yerden değil, kamusal alana çıkmak, insanların dille ilişkilerini onlara gözden geçirtmek üzerinden hareket ediyorlar. Üçüncüsü, siyasallık eski sosyalist anlayıştaki gibi doğrudan devrim odaklı değil. Yine de çok siyasal bir angajman var. Kitapların iki dilli basılmasını talep ediyorlar. Türkçeyle ilişkilerini bir düşmanlık üzerinden yürütmüyorlar, bir karşıtlık kurmuyorlar. Çoklu siyasal bir yapı tahayyül ediyorlar. Sanatsal ve kültürel alanın doğrudan siyasete alet edilmeden siyasal olabileceğini söylüyorlar.

Kürtlerin iktidar talebi yerine, haklarını özgürce ve ortaklaşa belirlemeye muktedir olma anlamında bir kolektivite talebi olabilir. Kürt hareketinde bu tür sinyaller var. Devlet fikri yerine yerinden yönetim meselesinin ortaya atılması, post-yapısal anarşizme de götürebilir bizi. Konseyler, halk komiteleri kuruldukça, paradigma ve pratikler de değişebilir.

#PKK#’nin dil konusundaki tutumu ve farklı Kürtçe lehçeleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
PKK’nin ilk ortaya çıkışını ve dünyadaki atmosferi düşündüğümüzde sol, Marksist-Leninist, devrimci bir hareket olduğunu hatırlarız. Bildiğimiz anlamda milliyetçi referansları yoktu. Milliyetçilik söylemi 1990’larda kullanılmaya başlansa da, hemen terk edilmeye çalışılmış. Bu anlamda, PKK’nin uzun süre dili siyasal bir mücadele aracı olarak kullanmadığı çok açık. Hatta PKK’nin Kürtleri Türkçeye asimile ettiğini iddia edenler var. Aslında, PKK başta şehirlerde örgütlenirken ortak dil olarak Türkçeyi seçiyor, çünkü Kürtçe eğitimi alınmamış bir dil. Köylere gittikçe Kürtçe ortaya çıkıyor. Açıkçası, bu konuda araştırma açısından bir boşluk olduğunu düşünüyorum. PKK insanları nasıl örgütledi? Siyasal hareketler, konjonktüre uygun söylemler seçiyorlar. Toprak, devlet, Kürdistan, su, baraj insanları mobilize etmeye yeterli. Şimdi, dil hakkı da kullanılıyor. Ancak PKK’nin dil mücadelesine uzun yıllar bir katkısı olmaması örgüte has bir durum değil. Şartlar elvermediği için pek çok Kürt hareketi böyle davrandı. Kürtler çok farklı görüşlere sahip bir topluluk. Genel olarak bazılarının PKK’ye dile vurgu yapmadığı için kızgın olduğunu, bazılarının da bunu PKK’nin milliyetçi olmadığına dair bir gösterge olarak algıladıklarını söyleyebiliriz. Çünkü PKK’de, ETA’da olduğu gibi, Kürt siyasal hareketine bağlılığınız dili konuşmanızla ölçülmüyor. Yani özcü bir milliyetçilikle karşı karşıya değiliz. Bazıları da PKK’yi milliyetçiliğe sürükleyen nedenin, sosyalizmin gündemden düşmesi, örgütün tabanını sosyalist söylemlerle yeterince örgütleyememesi olduğunu söylüyor. Bu durumun çok kısa sürede tartışılmaya başlanmasını şans olarak görüyorum. İktidarıyla, muhalefetiyle Türk siyasal yaşamındaki aktörlerin tartışmadığı kadar milliyetçiliği tartışıyor Kürt hareketi. Bu tartışmaya vesile olan faktörlerden biri olarak Zazaca meselesi sayılabilir. Bu mesele bilhassa Zazaca Hareketi’nde vücut buluyor. Zazaca en eski, fakat en az yazılmış, daha doğrusu, en geç yazılmaya başlanmış dil ve daha az insan kullanıyor. Dil mi, lehçe mi, bu benim meselem değil. Zazaca hareketi Avrupa’da başlamış. Bazıları bunu, Avrupa’ya gitmiş Kürt entelektüellerin postmodern dönemde kültürel kimlik tartışmaları açılınca kendilerine bir alan açmak için başlattıklarını söylüyor. Bazıları da Avrupa’da çok eski dönemde yapılmış çalışmalarda Zazacanın ayrı bir dil olarak belirlendiğine atıfla harekete meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Bence ulusal kimliğin nasıl inşa edildiğini Zazaca hareketi üzerinden anlayabiliriz. Bugün yok, ama yüzyıl sonra bir Zaza ulusu olabilir. Bu böyle başlıyor. Kaynaklar bulunuyor, kitaplar basılıyor, örgütler kuruluyor ve Zaza diye bir kimlik çıkıyor.

Miroslav Hroch gibi milliyetçilik kuramcılarına göre özellikle Avrupa’da, ilkin milliyetçi bir entelektüel zümre ortaya çıkıyor. Akabinde orta sınıf, yayın ve haberleşme yoluyla yarı-bilinç durumuna geçiyor. Bu Avrupa’da sizin baktığınız örneklerde de hep böyle mi?
Hroch’un eksiği, sorunuzdaki modeli sadece yeni ulusal hareketler için kullanmasıydı. Oysa Fransa kurulduğunda da halkın sadece yüzde 25’i Fransızca konuşuyordu. En fazla 200 yıllık bir geçmişi olan zorunlu eğitim çok önemli bir fark yaratıyor. Benedict Anderson’ın dediği gibi, ulusun üyelerinin birbirini hayal etmesini sağlayan en önemli aygıtlardan biri bu zorunlu eğitim. Birkaç nesil sonra Fransızca konuşan bir ulus ortaya çıkıyor. Ulus-devlet projesi hiçbir zaman bir devlet, bir iktidar ve o iktidarın kullandığı elitler olmadan gerçekleşmiyor. Ancak belli bir süre sonra milliyetçilik de din gibi içselleştiriliyor ve toplum tarafından üretilmeye başlanıyor. “Sokaktaki insan”ın bu kadar kolay milliyetçi olmasını açıklamamız lâzım. Türkiye’de milliyetçilik kimliğin çok doğal bir parçası gibi dile getiriliyor. Avrupa’da en azından bu bir farkındalıkla beraber telaffuz ediliyor. Orada milliyetçi olmak “normal” bir durum değil. Bu anlamda benim amacım, masum gibi gözüken Fransız modelini de sorunsallaştırmak. Biliyorsunuz, Fransız ve Alman modeli diye bir ayrım var. Fransa’da Fransızca konuşur ve Fransız kültürel değerlerini benimsersen Fransız oluyorsun, Almanya’da Alman olmanın kan bağıyla ilişkisi kuruluyor. Fransız modeli medeni bir proje gibi anlatılıyor, ama aslında ikisi de şiddet kullanıyor, biri şiddet yoluyla içeriyor, diğeri şiddet yoluyla dışarıda bırakıyor. Özellikle ulusal dil politikaları açısından söz konusu ayrım yitiyor. Türkiye’deki modelin Alman ve Fransız modellerinin bir karışımı olduğu söyleniyor. Kısaca halk Alman/Fransız olduğunu biliyor olabilir, ama Alman/Fransız olmanın siyasal, kültürel, ekonomik bir karşılık bulması devlet eliyle yapılan bir şey. Ernest Gellner buna “bahçe kültürleri” diyor. Bazı kültürler seçilip yetiştiriliyor, devlet eliyle geliştirilerek yaygınlaştırılıyor. Bazı kültürler de baskı altına alınıyor ya da ihmal ediliyor. Bunun dereceleri değişebilir. Kimisi liberalizm adı altında “ilgilenmiyorum, ne yaparsanız yapın” der, ama bu yavaş bir ölüme terk etmek olur. Kimisi de doğrudan otoriter bir yöntemle bastırır.

“Türklerin” kafasını karıştırmalı, Türk ulus kimliğini tartışmaya açmalı ve Türkçeyle kurulan ilişkiyi dönüştürmeliyiz. Bizler, yani çoğunluğun üyeleri de özgür değiliz. “Türk” olmaktan başka şansımız yok. Marx nasıl işçileri devrimin özneleri olarak gördüyse, bugün dönüştürücü direnişin öznelerini azınlıklar olarak görebiliriz.

Milliyetçiliğe karşı dönüştürücü direnişi öneriyorsunuz. Bu nasıl bir pratik?
Azınlık direnişinde çoğunluğu da içerecek, mevcut iktidar ve siyaset anlayışını dönüştürecek bir yaklaşım olması gerekiyor. Sadece Kürtlerin hakları ve Kürtçe için direnmenin özgürleştirici ve dönüştürücü bir tarafı yok. Kürt hareketinde bu tür bir dönüştürücü yaklaşımın nüveleri zaten var. “Türklerin” kafasını karıştırmalı, Türk ulus kimliğini tartışmaya açmalı ve Türkçeyle kurulan ilişkiyi dönüştürmeliyiz. Esasen bizler, yani çoğunluğun üyeleri de özgür değiliz. “Türk” olmaktan başka şansımız yok. Azınlıklardan ayrıcalıklı durumdayız tabii ki, çünkü ortam “Türk”. Ama son kertede ben Türk olmak istemiyorum. Devlet ve bürokrasi dışında yerel siyasetin yolunu açacak bir direnişe ihtiyacımız var. Marx nasıl işçileri devrimin özneleri olarak gördüyse, bugün dönüştürücü direnişin öznelerini azınlıklar olarak görebiliriz. Tabii bu durum da koşulsuz şartsız gerçekleşmeyecek. Her işçi nasıl işçi bilincine sahip değilse, her Kürt de Kürtlük ve bunun üzerinden dönüştürücü bir siyaset yapabilme potansiyeline ve farkındalığına sahip değildir doğal ki. Benim benzetmem biraz da öncülük açısından atfedilen rol anlamında. Tıpkı işçiler gibi, azınlıkların da hayata başlar başlamaz bir farkındalıkları mevcut. O yüzden dönüştürücü direnişin failleri olmaları potansiyel olarak mümkün. Burada bir desteğe ve dayanışmaya ihtiyaçları var. Siyaset hepimizi tek, sabit bir kimlik içinde eritmemeli. Öte yandan ben Kürt siyasetini bu anlamda çok olumlu buluyor, hiç kısır görmüyorum.

Dil hakkı konusunda İsviçre modeli gibi federatif bir yapı kullanılamaz mı?
Dil sorununun çözüldüğü bütün yerlerde, mutlaka topraksal veya kültürel bir özerklik mevcut. İsviçre modeli bunlar arasında biraz uç bir örnek. Kantonlar ve federal bir yapı. Ancak bunları tartışmak gerekiyor. Dil sorununun çözüldüğü yerde öncelikle yerinden yönetime rastlıyoruz. Mesela Korsika da dahil –ki Fransa üniter bir devlet– yetkilerin yerel yönetime kısmi devri söz konusu. Merkezi yapıyı aynen koruyalım derseniz, sorunu çözme şansınız yok. Sadece Bask, Korsika, Katalunya ya da İsviçre’ye değil, mesela İsveç’e bakalım. Orada belediyeler özerk bir yapı gibi. Federal sistem yok, ama belediye isterse “suyu özelleştirmeyeceğim”, “Kürtçe okul açacağım” diyebiliyor. Kimse de kalkıp “bu, ulusal çıkarlara aykırı” demiyor. Dil hakları meselesi de ancak yerel mercilerle merkezi yönetim arasındaki ilişki üzerinden çözülebilir. Yerinden yönetim nihayetinde ekonomik olarak da yetkilerin paylaşılması anlamına gelecek. Bu, bugünkü şartlarda Türkiye’deki iktidarların kolay kolay rıza göstereceği bir şey değil. Yoksa eğer yerel yönetim yasası uygulanırsa, mesela DTP’nin Diyarbakır’daki kaynaklar konusunda bir yetkisi olmasından doğal bir şey olamaz.[1]
این مقاله بە زبان (Türkçe) نوشته شده است، برای باز کردن آیتم به زبان اصلی! بر روی آیکون کلیک کنید.
Bu makale (Türkçe) dilinde yazılmıştır, makaleleri orijinal dilinde açmak için sembolüne tıklayın!
این مقاله 72 بار مشاهده شده است
هشتگ
منابع
[1] سایت | Türkçe | https://birartibir.org
فایل های مرتبط: 1
آیتم های مرتبط: 3
زبان مقاله: Türkçe
تاریخ انتشار: 15-05-2021 (3 سال)
زبان- لهجە: ترکی
شهرها: استانبول
نوع انتشار: دیجیتال
نوع سند: زبان اصلی
کتاب: مشکل کرد
کتاب: تحقیقات
کتاب: زبانی
فراداده فنی
کیفیت مورد: 99%
99%
این مقاله توسط: ( سارا کاملا ) در تاریخ: 01-06-2024 ثبت شده است
این مقاله توسط: ( هاوری باخوان ) در: 03-06-2024 بازبینی و منتشر شده است
این مقاله برای آخرین بار توسط: هاوری باخوان در 01-06-2024 بروز شده است
آدرس مقالە
این آیتم با توجه به استاندارد كوردیپیدیا هنوز نهایی نشده است و نیاز بە بازنگری متن دارد.
این مقاله 72 بار مشاهده شده است
فایل های پیوست شده - ورژن
نوع ورژن نام ویرایشگر
فایل عکس 1.0.1102 KB 01-06-2024 سارا کاملاس.ک.
کوردیپیدیا پر اطلاعترین منبع اطلاعاتی کردی است!
تحقیقات مختصر
بمباران شیمیایی حلبچه
زندگینامە
قطب‌ الدین صادقی
اماکن باستانی
امامزاده محمد و ابراهیم
زندگینامە
سارا خضریانی
زندگینامە
هانا وکیل
زندگینامە
سوسن رازانی
کتابخانه
افسانەهای لری
تحقیقات مختصر
بمباران شیمیایی سردشت
اماکن باستانی
مسجد حمامیان
کتابخانه
تذکره امرائی؛ گلزار ادب لرستان
کتابخانه
دریاچه شاهی و قدرتهای بزرگ؛ پژوهشی در کشتیرانی دریاچه ارومیه (عصر قاجاریه)
اماکن باستانی
حمام آخوند
زندگینامە
محمد اوراز
تصویر و توضیحات
سمکو همراه با سورمە خواهر مارشیمون و نیکیتین سفیر روسها
زندگینامە
روژین دولتی
کتابخانه
جغرافیای لرستان
تصویر و توضیحات
مهاباد ، سال 1338 ، مدرسه سعادت (واقع در کوچه شافعی بین خیابان مخابرات و جام جم ، منزل کنونی خانواده نجم زاده)
تحقیقات مختصر
شاهان شبان و پنج قرن حکومت کوردها بر مصر
تحقیقات مختصر
آیا میرزا کوچک خان جنگلى کورد است؟
تصویر و توضیحات
ورود افراد باشلوار کردی ممنوع
کتابخانه
غمنوای کوهستان
اماکن باستانی
بازار دوشابچی خانا
زندگینامە
یوسف قادریان
اماکن باستانی
آرامگاه سرداران مکری
تصویر و توضیحات
حاج رحیم خرازی همراه با همسر و فرزندانش
تصویر و توضیحات
گروهی از مبارزان کرد در مهاباد در سال 1983
تحقیقات مختصر
مختصری از ایلام کهن کورد
زندگینامە
هلیا برخی
زندگینامە
سامان طهماسبی
زندگینامە
فریدون بیگلری

واقعی
زندگینامە
کیهان کلهر
03-06-2023
شادی آکوهی
کیهان کلهر
زندگینامە
سوسیکا سیمو
26-02-2024
سارا سردار
سوسیکا سیمو
اماکن باستانی
تپه باستانی ربط سردشت
10-07-2024
شادی آکوهی
تپه باستانی ربط سردشت
زندگینامە
سوران عبدی
12-07-2024
شادی آکوهی
سوران عبدی
آثار هنری
کردهای سردشت
14-07-2024
شادی آکوهی
کردهای سردشت
موضوع جدید
زندگینامە
عیسی هادی شکور فارس
21-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عیدو مشکو پیر
21-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عثمان خیرو خودیدا حسن
21-07-2024
سارا سردار
تحقیقات مختصر
غار میرکلوس در هاودیان
20-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عایدا هادی شکور فارس
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عامر حسن سیدو حسین
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عالیە سعید اسماعیل
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عالیا سلیمان اسماعیل
19-07-2024
سارا سردار
زندگینامە
عادل حسن سیدو حسین
19-07-2024
سارا سردار
اماکن باستانی
حمام آخوند
18-07-2024
شادی آکوهی
آمار
مقالات 524,725
عکس ها 106,258
کتاب PDF 19,763
فایل های مرتبط 99,357
ویدئو 1,440
زبانها
کوردیی ناوەڕاست 
300,885

Kurmancî - Kurdîy Serû 
88,735

هەورامی 
65,728

عربي 
28,797

کرمانجی - کوردیی سەروو 
16,260

فارسی 
8,377

English 
7,162

Türkçe 
3,571

Deutsch 
1,456

Pусский 
1,123

Française 
321

Nederlands 
130

Zazakî 
84

Svenska 
56

Հայերեն 
44

Español 
39

Italiano 
39

لەکی 
37

Azərbaycanca 
20

日本人 
18

עברית 
14

Norsk 
14

Ελληνική 
13

中国的 
11

کوردیپیدیا پر اطلاعترین منبع اطلاعاتی کردی است!
تحقیقات مختصر
بمباران شیمیایی حلبچه
زندگینامە
قطب‌ الدین صادقی
اماکن باستانی
امامزاده محمد و ابراهیم
زندگینامە
سارا خضریانی
زندگینامە
هانا وکیل
زندگینامە
سوسن رازانی
کتابخانه
افسانەهای لری
تحقیقات مختصر
بمباران شیمیایی سردشت
اماکن باستانی
مسجد حمامیان
کتابخانه
تذکره امرائی؛ گلزار ادب لرستان
کتابخانه
دریاچه شاهی و قدرتهای بزرگ؛ پژوهشی در کشتیرانی دریاچه ارومیه (عصر قاجاریه)
اماکن باستانی
حمام آخوند
زندگینامە
محمد اوراز
تصویر و توضیحات
سمکو همراه با سورمە خواهر مارشیمون و نیکیتین سفیر روسها
زندگینامە
روژین دولتی
کتابخانه
جغرافیای لرستان
تصویر و توضیحات
مهاباد ، سال 1338 ، مدرسه سعادت (واقع در کوچه شافعی بین خیابان مخابرات و جام جم ، منزل کنونی خانواده نجم زاده)
تحقیقات مختصر
شاهان شبان و پنج قرن حکومت کوردها بر مصر
تحقیقات مختصر
آیا میرزا کوچک خان جنگلى کورد است؟
تصویر و توضیحات
ورود افراد باشلوار کردی ممنوع
کتابخانه
غمنوای کوهستان
اماکن باستانی
بازار دوشابچی خانا
زندگینامە
یوسف قادریان
اماکن باستانی
آرامگاه سرداران مکری
تصویر و توضیحات
حاج رحیم خرازی همراه با همسر و فرزندانش
تصویر و توضیحات
گروهی از مبارزان کرد در مهاباد در سال 1983
تحقیقات مختصر
مختصری از ایلام کهن کورد
زندگینامە
هلیا برخی
زندگینامە
سامان طهماسبی
زندگینامە
فریدون بیگلری
پوشه ها
زندگینامە - آین و آین شناسان - ایزدی زندگینامە - پیشه - مفقود الاثر زندگینامە - پیشه - قربانی جنگ داعش زندگینامە - زبان- لهجە - ک. شمال زندگینامە - شهر و شهرستان (مکان تولد) - شنگال زندگینامە - محل اقامت - کردستان زندگینامە - پوشه ها - نسل کشی کوردهای ایزدی زندگینامە - ملیت - کرد زندگینامە - کشور - اقلیم (مکان تولد) - جنوب کردستان زندگینامە - جنسیت - مرد

Kurdipedia.org (2008 - 2024) version: 15.67
| تماس | CSS3 | HTML5

| مدت زمان ایجاد صفحه: 0.281 ثانیه